Turan HORZUM-“Sivas katliamını bizzat yaşamış olduğumuz halde eşimle beni ne İzmir Büyükşehir Belediyesi bilir ne sınırları dâhilinde yaşadığımız Karşıyaka. Sorun bakalım İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ya da Karşıyaka Belediyesi’nin kültür ve sanatla ilgili bölümlerine, çocuk ve ilk gençlik edebiyatı dalında 200’e yakın kitaba imza atmış olan şu kardeşinizden haberleri var mı?

Çok mu önemli? Zerre kadar değil vallahi!”

19.03.2024 tarihli İz Gazete’de böyle yazmış Aydoğan YAVAŞLI. 17 Mayıs’ta hayatını kaybetti yazarımız...
 69 yıllık hayatına onlarca eser sığdıran yazar, 1955 yılında Manisa’da doğdu. 1975’te Gökçeada Atatürk Öğretmen Lisesi’ni, 1988’de Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ni bitirdi. Uzun yıllar yurdun değişik yerlerinde ilkokul öğretmenliği yapan yazar 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’ndeki yangında yaralandı, eşi ise vücudunun birçok yeri yanarak kurtarıldı. Öğretmenlik hayatına uzun süre devam eden yazar İzmir’deki memuriyetinden sonra emekliye ayrıldı.
Yavaşlı, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği üyesi, evli ve iki çocuk babası idi.
Yazarımızın yakın dostlarından duygularını yazmalarını istedik. Yazarı sevgi ve minnetle uğurluyoruz.
                                                                                                                     

O, sözünü sakınmayan, içtenlikli ve renkli bir yazardı

Hülya SOYŞEKERCI- 17 Mayıs sabahı sosyal medya sayfasında birden karşıma çıkıveren ileti nedeniyle şaşkına döndüm. Eşi Melahat Hanım, değerli yazar Aydoğan Yavaşlı’nın vefat haberini duyuruyordu. Daha birkaç gün önce, onun bir köşe yazısı hakkında konuşmuş ve fikir alışverişinde bulunmuştuk. Aydoğan Yavaşlı’nın ani kaybı inanılır gibi değildi benim için.

Aydoğan Yavaşlı sağlam, dürüst, nitelikli bir insan ve gerçek bir dosttu. Bir yazımı okuyup beğendiğinde telefon eder, beni kutlar ve daha çok yazmam için teşvik ederdi.  

Dikkatli bir okur ve sıkı bir eleştirmendi Aydoğan Bey. Özellikle dil yanlışlarında çok titiz davranır, hatalı bir cümle gördüğü anda yazarı hemen uyarırdı. Edebiyatta yenilikleri izleyen, modernist edebiyat örneklerini dikkatle okuyan yaratıcı bir okurdu aynı zamanda.

Aydoğan Yavaşlı’nın mizahi yönü de ilgimi çekerdi. Hayata mizah penceresinden bakmayı bilen, cesur, sivri dilli, heyecanlı, sözünü sakınmayan, içtenlikli ve renkli bir yazardı. O, “içi dışı bir olan” insanlardandı. İçindeki çocuğu hiç kaybetmemişti; yazdığı çocuk kitaplarıyla küçük okurlara ışık olmaya, onlara insani, yerel ve evrensel değerleri aşılamaya devam etti. Cumhuriyet ve Atatürk sevgisini işlemeye özen gösterdi. Böyle nitelikli, az bulunur bir aydını ve iyi bir yazın dostunu yitirdiğimiz için çok üzgünüm. Yıldızlar yoldaşı olsun.

Aydoğan Ağbimin* ardından...

Mehmet ÖZÇATALOGLU- Yazımın yayınlandığı pazartesilerde telefonum çalıyorsa, ekranda da Akdoğan Yavaşlı yazıyorsa, mutlaka bir eleştiri vardır yazıyla ilgili. Ama kitabın yazarı hakkında bir bilgi, bir olay paylaşırdı ama yazdığım hatalı bir sözcük ya da tümceye takılırdı. Ama her zaman yapıcıydı. Söyleminde incelik vardı. Dobraydı. Eğip bükmeden konuşurdu. Ben de hiçbir zaman kırılmazdım eleştirilerinin karşısında. “Kulağıma küpe yaptım söylediklerini ağbi” derdim. Sonrasında hâl hatır sohbet. Şimdi pazartesilerim de yazılarım da eksik kaldı. Mekanın cennet olsun değerli Aydoğan Ağbim!”
*ağbi sözcüğünü özellikle onun yazdığı şekilde kullandım.

Aydoğan’a...

Salim Çetin- 1970’in başında Gökçeada Öğretmen Okulu’nda Aydoğan’la yolumuz kesişti, ondan sonra da bu dostluk hiç bitmedi. Nerdeyse gün aşırı bir araya gelir edebiyattan, günlük siyasetin halinden söz ederdik.

2014 olmalı bir gün aradı, gel Tarık Dursun’a gidelim, dedi. Koşa koşa gittim, benim için bayramdı.
Evleri yakındı, vardık. Tarık Dursun o sıralar 83 yaşlarında, önünde altı cilt “Halk Edebiyatı” çalışması, ondan söz ettik. Söz döndü dolaştı yazmaya geldi, ben yazdığım bir metni okudum. ‘Sen bunu yazmışsın sadece, anlatmamışsın!’ deyince Aydoğan’ la birbirimize baktık. Bize galiba iyi bir dersti.

Sonra 2015’in Ağustosuydu büyük yazar Tarık Dursun hastalıklara yenik düştü ve onu Bostanlı Camisi’nden sonsuzluğa yolcu ettik. O gün camide Aydoğan’la birlikteydik.

Beklerken Aydoğan’a, Tarık Abi’nin İstanbul’da Şair Tevfik Akdağ’ı sonsuzluğa uğurlarken yazdığı yazıyı hatırlattım. Yazıda cami avlusunda döne döne şairlerin üstüne düşen bir yaprak anlatılıyordu:

“...bir ağacın altında durmuştuk. (...) Sarı, parmak kalınlığında bir yaprak havada döne döne indi. Ahmet Oktay’ın sağ omuzuna kondu. İkinci yaprak Arif Damar’ın deri montundan kaydı gitti.”

Hatırladın mı, diye sordum, başını salladı, Geçti Akşam Suları’nda okumuştum, dedi.

Sonra yıllar aktı geçti.
Ölüm belki de hepimizi yokluyordu ama bu kez sıra Aydoğan’daydı.
16 Mayıs’tı, o kara günde elimizden aldı.
17 Mayıs’tı, onu çok sevdiği kasabası Muradiye’ye, babasının yanındaki mezarlığa götürdük.
Eski bir camide cenaze namazı kılındı. Bütün dostları oradaydık.
Tarık Dursun’nun, şairlerin arasına düşen yaprağı geldi aklıma...
Kafamı çevirdim, caminin bahçesine dallarını uzatmış sadece bir zeytin ağacı vardı.
Gözüm düşecek o yaprağı bekledi.
Başımı gökyüzüne çevirdim uzakta gri bulutlar, musalla taşında dostum vardı, öylece vedalaştım...


Kitabın izini süren yazar

Murat ŞAHİN- İzmir bir yazarını ben çok sevdiğim, bir büyüğümü kaybettim. İlk tanıştığımızda iyi bir yazar önce iyi bir okur olmalı derdi. Kendisi son anına kadar hep okumak için kitabın peşinden koşturdu. İyi bir kitaptan bahsedildiği zaman onun izini sürer mutlaka bulur okurdu. Aydoğan Yavaşlı yıllar içinde birçoğumuza hem yazar olarak hem de bir büyük olarak yol göstermiş. El vermiş, bizim daha iyi olmamız için yeri geldiğinde eleştirmiş bunu yaparken de ‘Çocuklar sadece övgü, iltifat, istiyorsanız hadi başka kapıya’ diyecek kadar açık sözlüydü.

Sevdiği ve güvendiği herkesle çok güçlü bir bağ kurardı. Bir dosya için yazı istediğimde ikiletmez konu ile ilgili açıklama yapmaya çalışırken, ‘Bu işin içinde sen varsan bana bir şey anlatma, yazıyı birazdan gönderiyorum,’ diyecek kadar sevdiklerine güvenirdi.

Bir kuş misali bugün varız yarın yokuz. Tarık Dursun K.’nın manevi oğlum dediği Aydoğan Yavaşlı da tıpkı onun gibi eserleriyle yaşamaya devam edecek.


Torunundan Yavaşlı'ya şiir

Bu kısımda Aydoğan Yavaşlı’nın bu köşede defalarca bahsettiği manevi torunu Ayla Nur Bilgili’nin satırlarını okuyacaksınız. Bilgili; “Bu Dünyadan Bir Aydoğan Yavaşlı Geçti” şiirini Yavaşlı’nın ölümünden hemen sonra; “Sen” şiirini ise hayattayken kendisine ithafen kaleme aldı.

Bu dünyadan bir Aydoğan Yavaşlı geçti

Ayla Nur Bilgili

Beraber çıktık şu merdivenlerden.
Geçtiğimiz şu cadde,
Başını okşadığımız beyaz kedi.
Kokladığımız mor nergisler.
Devlet tiyatrosunun tozlu koltukları.
Bostanlı Parkı'nda beşer bardak şekersiz çay.
Kitabevinin ahşap masalarında Murat Abi ile sohbetler.
Gökmen'in kuşburnu yanı çerezleri.
Birer porsiyon Manisa kebap,
Zalim Salim'in derin cümleleri.
Notre Dame'den tiratlar,
Usanmadan tekrar tekrar anlatılan anılar.
Usanmadan tekrar tekrar kahkahalar.
Bir tozlu fotoğraf makinesi,
Bir lacivert şapka.
Oda oda dolma kalemler.
Heyecanla planlanan gelecekler.
Mavi kapaklı kitaplar.
Çilek'ler, Batı'lar, denizler, Abasıyanık'lar..
Bir cuma selasıydı vedan.
Artık ne kitaplarımız, ne şiirlerimiz,
Ne tiratlarımız ne de kuşbaşılı pidelerimiz.
Yalnız anılarımız, yalnız topraklarımız, yalnız nergislerimiz...
Kusura bakma, nergisini getiremedim.
Nergis mevsimi geçmiş.
Bu dünyadan bir Aydoğan Yavaşlı geçti...


Sen

Üzerinden yıllar geçecek
Günler vücuduna tırmanacak
Yıllar pembe yanaklarını sarkıtacak
Zamanın ak suyuyla yıkanacak saçların
Titreyecek sayfa sayfa ellerin.
Kim bilir hangi yıldız çalacak gözlerindeki ışıltıyı
Hangi kıskanç gül alacak dudaklarının rengini.
Hangi bencil keman kaçıracak sesindeki titrek gençliği.
Zaman geçecek küçük sırdaşım.
Zaman geçecek kutsalım, mabedim.
Ben seni gözümden bile sakınırken,
Zaman seni kollarımdan çekecek.
Öğrenmeliyim.
Elini tutmamayı
Sesini duymamayı öğrenmeliyim.
Sen olmadan yaşamayı öğrenmeliyim.
Sen olmadan ölmeyi öğrenmeliyim.
Senin de sonbahar yaprakları gibi bir gün,
Solup döküleceğini öğrenmeliyim.
Merak etme.
Solduğun her mevsim için bir nergis getireceğim sana.
Döküldüğün her son bahar için bir şiir yazacağım adına.
Üşüme.
Topraklarla saracağım seni.
Nefesimi hep sıcak tutacağım.
Adını her zikrettiğimde işitmek için seni.
Bıraksan, terk etsen de beni
Hep yaşayacağım, yaşatacağım seni...

Kaynak: Haber Merkezi