En son söylenecek sözlerin en başta söylendiği durumları yaşıyor, at izinin it izine karıştığı günlerden geçiyoruz.
Bugünün aslında dünden pek bir farkı yok.
Gökçer Tahincioğlu'nun son kitabı elime geçtiğinde hissettim bunu.
"Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm" kitabın adı.
75 yıldır çözülemeyen bir cinayet.
2 değil, 5 değil 40 değil 75 yıllık bir faili meçhulün peşinde bir gazeteci o: Gökçer Tahincioğlu.
Henüz kitaba başlamadan bir şeyi anlatıyor bana: Ne ölümlerin ne meçhullerin ne de gazetecinin olmazsa olmazı "mahpusluğun", yıllar geçse de aslında hiçbir şeyin değişmediğini...
Değişmeyen bir şey daha var ki kendi ömrünüzden pay biçerek dünyayı da kendi coğrafyamızı da anlamlandırma çabamız…
İşte tam da o her dönem at izinin it izine karıştığı müstesna coğrafyamızın yaralı gazetecileri bir "yol" aramaya niyet etti.
"Yol bir sürek binbir" aslında… Yolumuz her dönem aynı...
Sadece bugün için değil belki bir önceki yüzyıla da aitiz biz…
Tıpkı Gökçer Tahincioğlu'nun bizi 2023 yılından alıp 1948'e ışınladığı gibi, gitmesek o günlere buralarda kalsak da gazeteciler az veya çok ışıklarını yayarlar etrafa...
Hilal Yağız
Işığı kesileni elinden tutup kaldırmak amaç. Gerçeği aydınlatma çabası, halkın haber alma hakkı, basın özgürlüğü...
Tüm bunların peşinde belki hafıza tazeleme, belki de bir yolla zihnimize nakşedilen "Otosansürü" yerinden söküp çıkarmak amaç...
Her şeyden önce en çok ihtiyacımız olan gazeteci dayanışmasını yeniden o bataklıktan çekip çıkarmanın bir "yol"unu aramak...
Gazeteciler bu yıl Seferihisar'da BAMAD öncülüğünde bir yol arayacaklar… Basın kampında.
Tüm bu amaçlar için bir arada olmak, yol aramak dahi başlı başına bir umut...
“Çiçekler bataklıklarda da büyürler” diyor Marx.*
Sorgulamak bizim işimiz ama Marx yanılıyor olamaz.