Bir basın toplantısı düzenleyen Emek Partisi, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Açıklamada şunlar belirtildi:

"2 Haziran’dan bugüne, son 11 günde 62 iş cinayeti yaşandı. İşçilerin ölülerine bile saatler, hatta günler sonra ulaşılabilen bir cinayet düzeneği kurulmuş durumda ülkede.
Makine Kimya Endüstrisinde yaşanan iş cinayetinde bedenleri paramparça olan 5 işçiden ikisinin cenazeleri halen ailelerine teslim edilemedi. Bugün, göz göre göre gelen bu iş cinayeti hakkında soru önergesi verdik. İşçilerin canını hiçe sayan, sadece kara dayalı ilkel üretim koşulları, piyasaya terk edilen işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri yüzünden bedenleri lime lime olan işçiler için adalet mücadelesi vereceğiz, bu cinayetlerin peşini bırakmayacağız.

Daha dün; Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde okul sırasında, oyun parkında olması gerekirken, yoksulluk, güvencesiz işçilik, şiddet ve iş cinayetleri cenderesi altında hayatını kaybeden 888 çocuğun AKPli yıllarda hayatını kaybettiği açıklandı. Ankara Altındağ'da çırak olarak çalıştığı oto tamir dükkanında üzerine yük asansörü düşmesi sonucu hayatını kaybeden 13 yaşındaki Harun Yıldız’ın ölümü, 3 saat sonra fark edildi…Harun, sayısı yaz aylarında 5 milyonu bulan çocuk işçilerden biriydi. Nice çocuk, devlet eliyle MESEM’lerde çocuk işçi haline getirilirken, Harun’la aynı akıbeti paylaşma ihtimali olan milyonlarca çocuk işçi şu an, bu dakikalarda boylarından büyük yüklerin altında eziliyorlar.

İşte Türkiye Yüzyılı’nı inşa edeceğini söyleyen AKP-Cumhur İttifakının yeni iktidarının ilk 11 günündeki manzara bu. Bu resme herkes iyi baksın arkadaşlar, özellikle de bu çatının altında, fabrikasında iş cinayetinde işçiler ölürken, vekil olur olmaz süren davaları bir kalemde kapatılanlar iyi baksın. Bu çatının altında, fabrikasında ölen işçinin ailesine zarfla iki bin lira gönderip, aile hakkını arayınca tehditle korkutmaya çalışanlar var. Ülkenin dört bir yanında söylediğimiz cümleyi bir kere de bu çatı altında, bu kürsüden söyleyelim… Fabrikalarınızla, mülki amirlerinizle, özel hastanelerinizle, bürokrasinizle ve meclisinizle kurduğunuz cinayet düzeneklerinizi bozacağız. Bu iki işçinin adı Kadir Uçar ve Recep Sağlam, bu iki işçinin ölümünden sorumlu olanlar bu gözlere iyi baksın çünkü, bu çatı altında onların gözleri hep üstlerinde olacak.

Faturalar birikti, borçlar katlandı

Şimdi bir cinayet düzeneği de asgari ücret görüşmeleriyle kurulmak isteniyor. Emekçiler barınmaya ev, sofraya yemek, çocuklarının beslenmesine süt bulamaz hale geldi, faturalar birikti, borçlar katlandı, ülke kredi borçluları ülkesine döndü, Türkiye’nin ikinci yüzyılında da halka darboğazdan, çalışırken ölmekten, geçime yetmeyecek ücretlerden, sosyal yardımlardan başka bir şey vaat etmeyenler “sabır ve zaman” istiyor.

Meclisin önündeki ilk gündemlerden biri olan asgari ücret için bugün görüşmelere başlanıyor.

Ocak ayı itibariyle 8 bin 506 lira olarak belirlenen asgari ücret, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir gün önce 427 dolara karşılık geliyordu. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana geçen iki haftada bile asgari ücret 63 dolar eriyerek 364 dolara kadar geriledi. Masaya oturacak işçi temsilcisi Türk-İş’in mayıs ayı verilerine göre açlık sınırı 10 bin 362, yoksulluk sınırı 33 bin 752 lira.

Patronların temsilcileri işçileri rahatlatacak makul artış bir yana, iki kuruşluk zamma bile daha baştan kırmızı kart gösterdi. Toplantıya işverenler adına katılacak olan TİSK’in Genel Başkanı işçilere insanca yaşanacak bir ücreti çok görürken, patron desteğinin sürmesini istedi. Dolar hesabıyla asgari ücret tartışmalarına da “yerli ve millilik” hamasetiyle ayar çekti. Alırken, satarken, ihale alırken, yabancı şirketlerle iş yaparken, kâra, işgücü maliyetine, mal ve hizmete zam yapmaya geldiğinde her şeyi dolara endeksleyenler; işçilere gelince ‘bizim para birimimiz TL’, ‘Vatan, Millet, Sakarya’ hamaseti yapıyor. Vatan patronlar için ABD dolarıyla servet ve saltanat; işçiler için TL’yle kölelik!

On milyonlarca insan için hayati olan asgari ücretin kölelik standardında olması için TÜİK eliyle oyun oynandı. TÜİK, hayatın gerçeklerini sahte enflasyon rakamları arkasına saklamaya araç haline getirildi.

Buradan bütün işçi ve emekçilere seslenmek istiyoruz. Bugün başlayan asgari ücret görüşmelerinin masa başında al gülüm ver gülüm oyununa dönüşmesine seyirci kalmayalım. Asgari ücretin yoksulluk sınırı seviyesinde belirlenmesi, en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine çekilmesi için birlikte mücadele edelim… Gelin işyerlerinde, mahallelerimizde kuralım komisyonları… Gelin, asgari ücretin insanca yaşanacak seviyeye getirilmesi için bize düşeni yapalım. Bize düşen mücadele… Söz konusu olan bizim hayatımız… Sendikaların masa başında basın açıklamalarıyla geçiştirmesine izin vermeden, ekmeğimizin büyümesi için ekmeği kazandığımız yerlerden, işyerlerimizden büyütelim birliğimizi…

Meclis koltuklarında kadınların yaşam hakkına gözünü dikenler oturuyor

Hiç şüphe yok ki bu yoksullaşma en çok kadınları vuruyor. Seçim süreci boyunca bu ülkede yaşayan yoksul kadınların siyasi iradesini sosyal yardımların kesilmesi tehdidiyle rehin almaya çalıştı bu iktidar. Geçim zorlaştıkça hanelerde yükselen gerilim, en yüksek perdeden kışkırtılan erkeklikle birleşerek kadınlara ve çocuklara şiddet olarak geri dönüyor. Dün İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede iptal edenler, seçim sürecinde kadınların mücadelelerle kazandığı 6284 Sayılı kanunu pazarlık konusu haline getirdi. Bugün bu meclis koltuklarında kadınların yaşam hakkına gözünü dikenler oturuyor. Açıktan şeriat çağrıları yaparken en temel medeni haklara saldıracaklarını söylüyorlar ayan beyan. Nikah yoluyla çocuk istismarını aklamak istediklerini dile getiriyorlar utanmadan. Alenen kadın düşmanlığı yapıyorlar. Buradan tüm kadınlara sözümüzdür; haklarımızdan ve hayatlarımızdan asla vazgeçmiyoruz. Hayatın her alanında kağıt üzerinde değil, gerçek bir eşitlik için mücadeleyi hep birlikte büyüteceğiz.

Nefret söylemi sıradanlaşıyor

Kadın düşmanlığına ‘kutsal aile' zırhı geçirmeye çalışanlar, aynı söylemlerle LGBTİ’lerin yaşam haklarını da hedefe koyuyor. Çalışma haklarından ifade özgürlüğüne, LGBTİ’lere eşit yurttaşlık temelinde onurlu bir yaşam alanı tanınmıyor. Kara propagandayla, nefret söylemi sıradanlaştırılıyor. Tüm dünyada organize edilen Onur Yürüyüşleri ve etkinlikleri bu ülkede yasaklanıyor, polis şiddetiyle bastırılmak isteniyor. Ayrımcılık ve nefretle, barınmada, istihdamda ve eğitim-sağlık hizmetlerinde güvencesizlikle adeta tüm yaşam hakları ihlal edilen LGBTİ’lerin onurlu bir yaşam mücadelesinin yanındayız.

Can Atalay için mücadele edeceğiz

İktidarın yok sayma tutumu seçmen iradesine kadar genişlemiş durumda. 2 Haziran’dan bugüne, son 11 günde Türkiye’nin İkinci Yüzyılını başlattıklarını söyleyenler, demokrasi ve millet iradesinden bahsedenler, bütün engellemeleri, baskıları ve kurulan düzenekleri aşıp siyasi iradesini gösteren halkın vekillerini, seçilmişlerini parmaklıklar ardına göndermekten, parmaklıklar ardında tutmaktan geri durmuyor. Meclis başkanı Numan Kurtulmuş meclisin itibarından bahsediyor ama hukuksuzca cezaevinde tutulan Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bugün neden mecliste olmadığına ilişkin tek bir laf etmiyor. Çiçeği burnunda Adalet Bakanı, kafasından hukuk uydurup Gezi davasının dokunulmazlık kapsamı dışında olduğunu söylüyor. Can Atalay gönderdiği mesajla “pek yakında kucaklaşacağız” dedi, biz de Can’ın iradesini temsil ettiği Hatay halkıyla bir an önce kucaklaşması için ses yükseltmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz.

Kürt sorununun çözümü için biraradayız

Aynı şekilde; Kürt siyasetçilere seçim öncesinde başlayan baskı, gözaltı ve tutuklamalar, millet iradesi lafının ardına sığınanlarca seçim sonrasında daha da arttı. Bölgede HDP ve DBP’li siyasetçilere yönelik operasyonlar, seçilmiş belediye başkanlarının mesnetsiz gerekçelerle tutuklanması, görevden alındıktan sonra yerine kayyum atanan ve hukuksuz gerekçelerle tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı'nın yeniden yargılandığı davada tahliye talebinin yine hukuksuzca reddedilmesi, Halkların Demokratik Partisi’nin hazine yardımına tedbir konulması istemi iktidarın Kürt sorununda yok sayma tutumuna devam edeceğinin göstergeleri. Hüdapar gibi Hizbullah terör örgütüyle bağlantısı bilinen yarı paramiliter güçler devreye sokuldu. Tek başına bu bile iktidarın Kürt halkının faşizme karşı demokrasiden yana ortaya koyduğu siyasi iradeden ne kadar korktuğuna işaret ediyor. Her yerde ifade ettik, buradan bir kez daha ifade edelim; Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için mücadeleyi büyüteceğiz.

Bu meclis sivil anayasa yapamaz

Memleket böyle bir baskı ortamındayken yeni sivil, demokratik anayasa yapacaklarını söyleyenlere bir çift lafımız var. Bu meclis sivil anayasa filan yapamaz! Domuz bağlarıyla aydınları katleden karanlık güçler, Kürt halkına ve kadınlara yönelik işkence suçlarının faillerinin devamcıları anayasa filan yapamaz…
Sizin anayasa tartışmalarından beklentiniz idam yasağını kaldırmak, kadın haklarını yok etmek, çocukları evlilik adı altında istismara karşı savunmasız bırakmak, homofobik yaklaşımları, nefreti norm haline getirmek, başörtüsüne güvence diyerek kadınların kıyafetlerine karışmak, devlet tarafından belirlenen normlarla kadınları sınırlamak, işçilerin emekçilerin kazanılmış haklarının bir tekini bile bırakmamacasına yapacağınız düzenlemeler için kılıf uydurmak…
Buna karşı tüm emekçilere çağrımızdır; gelin meclislerimizi işyerlerine kuralım, emekçi mahallelerine, üniversite amfilerine kuralım. Patronların emekçiler adına karar aldığı, kadın düşmanlarının kadınlar üzerinden hamaset yaptığı bu çarkı durduralım. Kendi hayatlarımıza karar verme iradesini Tek Adam’ın iki dudağının arasından söküp çıkaralım. 

Bırakalım öncesini, sadece bu 11 günlük tablo, seçimler sonucunda ortaya çıkan tablo Emek ve Özgürlük İttifakında somutlanan mücadele dinamiklerinin ne kadar zaruri olduğunu bir kez daha gösterdi. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın güçlenmesi, işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin, ezilenlerin mücadelesinin dayanaklarının ve araçlarının artması için Emek Partisi olarak kararlıyız… Sadece meclis çatısı altında değil, yaşamın her alanında ortak mücadele kararlılığı, umudunu büyütmek için Emek ve Özgürlük İttifakı olarak daha somut bir mücadele gündemi oluşturmak için görüşme ve tartışmalarımıza devam ediyoruz. Bu konudaki görüşlerimizi sorularınızla açacağız."

Editör: Özlem Çimen Durmaz