AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, bilim çevrelerinin tüm uyarılarına rağmen “İnadına yapacağız” dediği, rant ve talan projesi olarak nitelendirilen “Kanal İstanbul’un “ilk köprüsünün temel atma töreni” düzenleniyor.

Kanal İstanbul Projesi’yle bir ilgisi bulunmadığı kaydedilen köprü, yap- işlet –devret modeliyle Saray’ın da müteahhidi olarak bilinen Rönesans Holding’e Kuzey Marmara Otoyolu’nun 8’inci kısmı adı altında yaptırılıyor.

BirGün'ün derlemesine göre, Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Bugün Türkiye'nin kalkınma tarihinde yeni bir sayfa açıyoruz. Bugün, rahmetli Menderes, rahmetli Özal, rahmetli Erbakan, Demirel gibi ülkemizin kalkınma mücadelesinin sembol isimlerinin ruhlarını bir kez daha şad ediyoruz. Bugün Kanal İstanbul projesinin ilk köprüsünün temelini atıyoruz. Aynı zamanda Kuzey Marmara Otoyol'unun Nakkaş-Başakşehir kesiminin Sazlıdere Barajı üzerindeki bağlantı yolu da olan bu köprünün ülkemize, milletimize, İstanbulumuza hayırlı olmasını diliyorum.

Kanal İstanbul projesini bundan 11 yıl önce milletimizle paylaşmıştık. Türkiye'nin bu süreçte yaşadığı iç dış badireler sebebiyle projenin ilerlemesi biraz gecikti. Bugün tüm hazırlıkları tamamlayıp proje kapsamındaki ilk köprünün temeli için bir aradayız.

Kanal İstanbul'a acaba bu proje neden gerekliydi? Gecikmeli de olsa bugün bu temeli nasıl atıyoruz? İstanbul Boğazı dünyanın en kalabalık gemi trafiklerinden birine sahiptir. Boğazdan 1930'lu yıllarda yılda ortalama 3 bin gemi geçiş yapıyordu. Günümüzde bu rakam 45 bine ulaştı. Sadece şehir içi yolculuklar için İstanbul Boğazı'nın 54 iskelesinde 500 bin kişilik insan trafiği söz konusu.

Her büyük geminin Boğaz geçişi, şehir için ciddi risk anlamına geliyor. Petrolden organik ürüne kadar farklı yük taşıyan gemilerin kaza yapmaları durumunda, denizlerimizdeki doğal hayat da büyük tehdit altına giriyor. Gemilerin karaya çarpması halinde ise hem kültürel mirasımız zarar görüyor. Hem ciddi yıkım ve yangınlarla karşılaşabiliyoruz. Yaşı ilerlemiş olan İstanbulluların hafızalarında Boğaz'da haftalarca yanan petrol gemilerinin görüntüleri vardır. Gençlerimize sesleniyorum, Z kuşağı, bakınız bütün bu olanlar bitenler 19-20 yıldır bu ülkede iktidarda olan bizler neleri gerçekleştirdik, hangi adımları attık, bunları bilmeniz gerekiyor. Geçen yılın ilk ayında Kabataş açıklarında kıyıya sürüklenen dev Rus gemisinin yarattığı endişeyi unutmadık. Montrö'de kılavuz kaptan ve romorkör kullanımının zorunlu tutulmaması ticari gemilerin Boğaz geçişindeki riskleri artırıyor. Büyük gemilerin geçişi için Boğaz'ın kapatılmak zorunda kalınması ve gemiler arasında bırakılması gereken mesafeler zaman kayıplarına yol açıyor. Beklemede geçen her saat önemli bir maliyet demektir. Yapılan projeksiyonlar 2050'de Boğaz'dan geçecek gemi sayısının 78 bini bulacağını gösteriyor. Hesaplamalara göre İstanbul Boğazı'nın güvenli geçiş kapasitesi 25 bindir.

Müsilajla ilgili bakın Marmara ne durumda. Felaket değil mi? Nedir bu durum diye hep yandık diyoruz. Boğaz'ı gemi geçişlerine kapatamayacağımıza göre, trafiği karşılamak için yeni kanal inşası düşüncesini gündeme getirdik. Kanal İstanbul'a, İstanbul'un geleceğini kurtarma projesi olarak bakıyoruz. Amacımız, her şeyden önce İstanbul Boğazı ve çevresindeki vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Boğazın tarihi ve kültürel dokusunu güvenlik altına almak için de ihtiyaç vardır. Gemi trafiği yükünün hafifletilmesi, Boğazın giriş çıkışındaki beklemelerin azaltılması da projenin amaçları arasında yer alıyor.

Elbette ülkemizin küresel ticarette daha etkin rol olması, ulaştırma ve lojistik koridorlarından daha fazla pay almasıyla diğer stratejik unsurları da bunlara eklememiz gerekiyor.

'PEK ÇOK FAYDAYI AYNI ANDA SAĞLAYACAK BEREKETLİ BİR PROJEDİR'

Proje kapsamında yer alan 500 bin kişi kapasiteli yerleşim alanları depreme hazırlık için gereken alternatif yerleşim alanları oluşturulması konusundaki eksiğimiz de kapatacaktır. Bu, pek çok faydayı aynı anda sağlayacak bereketli bir projedir.

Kanal İstanbul fikrini milletimizle paylaştığımız 27 Nisan 2011'den itibaren proje en ince detayına kadar çalışıldı. Önce güzergah, ardından sondaj ve ön proje, daha sonra etüt proje, takiben ayrıntılı saha ve lab çalışmaları ile ÇED süreci yürütüldü.

Her ne kadar birileri kendi yetki alanında olmayan hususlarla alakalı 'bize sorulmadı' diye sızlanıyorsa da, projenin her aşaması hukuka ve bilime uygun şekilde yürütüldü ve tamamlandı. 'Bize sorulmadı' diyenlere sesleniyorum; kime sorulması gerekiyorsa onlara sorulmuş, yola böyle çıkılmıştır. Siz zaten bu ülkede bugüne kadar dikili ağacınız yok. Bu ülkede sizler şu ana kadar Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü yaptık, bugün Kanal İstanbul için nasıl çıldırıyorsanız orada da öyle çıldırdınız. Marmaray'ı kaptık, yine aynı şekilde önümüzü kesmeye çalıştınız. Çılgınlar gibi, ama yaptık. Avrasya Tüneli'ni yaptık. Onun da önünü kesmek istediniz. Osmangazi'yi, İstanbul-İzmir yolunu yaptık, onların da önünü kesmeye çalıştınız."

Ayrıntılar geliyor...