Hilal Yağız'ın Fikir Gazetesi'nde yer alan yazısı şu şekilde:
“Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir”
Çok kıymet verdiğim bir gazeteci büyüğümden sıklıkla duyduğum bir cümledir bu…
Seferihisar’da ikincisi düzenlenen basın kampı da “tesadüfi” bir bir araya geliş değildi.
SIĞACIK… Osmanlı’da donanmaların sığındığı limandan ismini alan inanılmaz bir güzelliğin harmanlandığı bir minik liman…
TEOS… Kadim bilim insanları ve filozoflarının buluştuğu kent…
Onların bulunduğu SEFERİHİSAR: Bütünlüklü güzelliğin karşı konulamaz cazibesi…
Gezi yazısı ya da arkeolojik kazının fotoğrafı değil bu; ancak 2. İzmir Basın Kampı’nın o “sihrini” ancak bu coğrafyanın yaratabileceği gerçekliğiyle başlamak istedim.
Çünkü 2. İzmir Basın Kampı’nı “tesadüf”e teslim olamayacak kadar sihirli yapan tam da buydu…
…
Türkiye’nin dört bir yanından gazeteciler, yazarlar, öğrenciler basın kampında bir araya geldi.
Kimi ikinci kez katıldı, ilkinin deneyimiyle sarıp sarmaladı katılımcıları; kimi ilk kez adım attı bu birlikteliğe.
4 gün boyunca “Nereden çıktı bu basın kampı?” cümlesi sıklıkla “Nasıl oldu da daha önce bir araya gelmedik?” sorusuna dönüştü.
….
Basın kampı Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği (BAMAD) öncülüğünde yapıldı. Ümit Kartal hem derneğin başkanı hem de İz Gazete’nin kurucusu; basın kampı fikri gibi birlikte bir şeyleri değiştirme inancının kaynağı da olan bir isim o… O ve adını sayamayacağım kadar çok isim haftalarca kafa yordu bu işe; Arif Koşar, Murat Büyükyılmaz, Yağız Barut, Murat Atilla gibi… Eren Çaşkurlu kampın koordinasyonunu ele aldı.
Yazının başlığında, kampın manifestosu ve çağrısında… Her yerde “HAKİKAT” vurgusu öne çıktı.
Aslında bu bir aradalığı zorunlu kılan da bu “HAKİKAT” arayışıydı.
20 yılı aşkındır AKP iktidarıyla cisimleşen “siyasal islam”…
Onun tahrif ettiği politik iklim…
Bu iklimin her yandan darbe vurduğu ama sırf bu yüzden paradoksal biçimde daha büyük ihtiyaç haline gelen “Halkın haber alma hakkı”
Tüm bunlar Türkiye’nin gazetecilerini Seferihisar’da buluşturdu
Çünkü gazetecilik tam da buydu… Savaşta, çatışmada, felaketlerde, en baskıcı rejimlerin en etkili olduğu dönemlerde bile susmamak, kimi zaman ölümüne kalemini elinden düşürmemekti.
Diyarbakır’da öldürülen bir ismin kilometrelerce ötedeki bir coğrafyada var olmasıydı… Ape Musa’nın iki senedir Seferihisar’da bir sokağa adını vermesinin anlamıydı… Coğrafya ve zaman fark etmeksizin yok edilemeyen bir duruştu çünkü “Musa Anter”inki
Uğur Mumcu, Hrant Dink ve çok daha fazlası kampın sokaklarında her an yol gösterdi…
Gazeteci Musa Özuğurlu’nun “40 yıldır tanıdığım insanlarla buluşmuş gibi hissettim” cümlesi aslında tarihten süzülen bu gerçekliğin bir dışavurumuydu belki de.
Basın kampının olmazsa olmazı “Babıali Sofrası”nda Gazete Duvar Yazarı Bahadır Özgür’ün sözünü ettiği, haksızlığa karşı satırlara dökülen “öfke”ydi…
Türkiye’nin iliğini kemiğini kurutan, gençliğini geleceksiz bırakan mafya ve uyuşturucu ağını en iyi tahlil eden ve kitaplaştıran isimlerden Cengiz Erdinç’in kampın en önemli parçası haline gelmesiydi…
Candan Yıldız’ın tüm panel ve söyleşilerde verdiği dolu dolu gazetecilik birikiminin kimi zaman, kimilerine “ders” olmasıydı…
“DAYANIŞMA”nın ferahlatan, güçlendiren yanıyla tutundu birbirine gazeteciler.
En sıcak tartışmaları masalarda sahilde, kahvaltıda, konser anında bile sürdürdüler.
Yerelin gerçekliği, dinamiği ve Türkiye medyasına daha fazla yansıtılmasının önemi vurgulandı
Ve gazeteciliğin örgütlü duruşunun eksik kalışı irdelendi 2. Basın Kampı’nda…
Adeta ismi gibi bir liman olan Sığacık’tan 4 günlük bir öykü değil, bir yol haritası çıktı.
Haluk Şahin’in de deyimiyle “arayarak” bulunmayacak; kazılacak, gerekirse tekrar kazılacak, başka yollarla birleşerek büyüyecek bir yol…
Seferihisar Belediyesi Başkanı İsmail Yetişkin ve başta Gökhan Pehlivan olmak üzere yönetim ekibi, Seferihisar’la özdeşleşeceği anlaşılan bu yolun çok mütevazi parçaları olarak takdir topladı.
Bu yılki basın buluşması 3. İzmir Basın Kampı’nda bu büyüyen yolda daha fazla gazeteciyle yürüneceğinin de bir göstergesi oldu…
Ne olursa olsun parçalanamayan, saklanamayan, kadim uygarlıkların üzerinde boy veren hakikatin penceresinden bizlere, gazetecilere bakan, katkı sunan el veren ve yanımızda olanlara bir selam olsun bu yazı…