İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, anasaya değişikliği ve yargıda son günlerdeki tartışmalara ilişkin açıklama yaptı. Ceza infaz yasasına ilişkin görüşlerini açıklayan Yılmaz, şunları söyledi:
“Önümüzde bir dokuzuncu yargı paketi var. Bununla ilgili de bazı açıklamalar devam ediyor. Bu açıklamalardan biri de Ceza İnfaz Kanunu'nda bazı değişikliklerin yine yapılacağı yönünde. Her yargı paketinde neredeyse Ceza İnfaz Kanunuyla ilgili birtakım düzenlemeler yapıldı ve zaten ceza yasası kanununun şu anda işin içinden çıkılamayan bir sisteme dönüştü. Özellikle zaten toplumla var olan cezasızlık algısının sebebi de bu. Yani Türk Ceza Kanunu'nda bir değişiklik yapmaksızın sadece Ceza İnfaz Kanunu'nda, infaz süreleriyle ilgili infaz rejimleriyle ilgili yaptıkları değişikliklerle bir nevi örtülü affı getirdiler. Ama ne yazık ki ne zaman toplumsal bir tepkinin varlığı, kadın cinayetlerinin görülür hale gelmesi, bu konuyla ilgili cezasız bir politikasının çok yüksek seslerle farklı platformlarda eleştirilmesi, siyasal iktidarın 'acaba ne oluyor’ demeye götürdü. Aslında burada yapılması gereken şey bu toplumsal tepkilerin varlığıyla çözüm üretmek değil. Ceza infaz kanununun geçmişten gelen hafızasını bugüne taşımaktı. Ne yazık ki bunu yapmadılar. Sahada yer alan uygulayıcıları, yasal düzenlemelere katmadılar. Bir takım düzenlemeler yapıp bunun tepkisini ölçmeye başlıyorlar. Biz yapalım. Tabii ki toplumsal tepki gelmeseydi bu düşünülmeyecekti. Bir konuya ilişkin bir tepkinin varlığı, o konuda yeni bir şey yapma ihtiyacı hissettiriyor. Aslında sorunun temeli hukuk devletidir.''
İlk dört madde dışında değişmeyen kalmadı
Anayasa değişikliği tartışmalarında Anayasa'nın ilk dört maddesine yönelik iktidar kanadından kullanılan ifadelere dikkati çeken Sefa Yılmaz, şöyle devam etti:
''Yeni bir anayasa çalışmasıyla ilgili yapılmak istenilen düzenlemelerin geçmişten beri var olduğunu söyledik. Numan Bey, geçtiğimiz hafta içerisinde ‘Ben üçüncü maddeden bahsetmedim hiç. Üçüncü madde söylemedim’ gibi bir laf söyledi. Bizim Anayasamız 177 maddeden ibaret. Neredeyse ilk dört madde dışında değişmeyen bir madde kalmadı ki. Siyasal iktidar ‘Biz yeni bir sivil anayasa yapalım’ diyor. Bunu yapalım derken geçtiğimiz aylarda Sayın Meclis Başkanı 1921 Anayasası'nı işaret etti sivil anayasadan bahsederek. Oysa o da sivil bir anayasa değildi. Olağanüstü şartlarda bir anayasaydı. İçinde laik, demokratik, sosyal hukuk devleti yoktu. Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. Cumhuriyet ilan edilmemişti daha. O anayasa işaret edildi.
Hedef ilk dört madde
Ve ardından bir başka milletvekili kalktı 'Biz ilk 4 maddeyi de tartışabiliriz.' Sivil anayasadan anladıkları bu. Yani o ilk dört maddeyi gündeme taşımak. Bu dört maddeyi tartışmaya açmak ve bu tartışma çerçevesinde de istedikleri sonucu almak. Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasalarının hiçbiri sivil olamadı ne yazık ki. Hep belli dönemlerde, belli koşullarda olmak zorunda kaldı. Daha önce çok sayıda değişiklik yapıldı, yetmedi demek ki. Yetmeyen ne? Bence ilk dört madde. Diğer maddelerle ilgili bütün düzenlemeleri yaptılar. Sürekli anayasa düzenlemeleri değişiklikleri yapıldı. Böyle bakarsanız hedefin ilk dört madde olduğu, çok nettir. Bütün yurttaşların, bütün siyasi partilerin bu konuda gözlerinin açık olması, kulaklarının sağır olmaması gerekir. O tepkinin de mutlaka ortaya konması gerekir. O dört madde asla değiştirilmemeli. Eğer Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletiyse bunları tartışmaya açmanın bir anlamı yok. Çok sakıncalı ve tehlikelidir. Türkiye Cumhuriyeti bugün bir hukuk devleti değildir. Hukukun üstün olduğu bir devlet değildir. Biz eskiden 'hukuk devleti olalım, kanun devleti olmayalım' derdik. Şimdi kanun devleti de değiliz. Anayasa değişikliğinde çok dikkat etmek gerekir. Çok tedbirli olmak gerekir.''