İzmir’in Karşıyaka ilçesinde Yamanlar Dağı’nda başlayıp rüzgarın etkisiyle geniş bir alana yayılan orman yangını bölgesinde Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, değerlendirmelerde bulundu.

Yanan orman alanlarının tüm insanlığın ortak değeri olduğunu ve orman yangınlarıyla mücadelenin zorluğunu vurgulayan Durmuş, İzmir'de devam eden yangına ilişkin şöyle konuştu:

"Günlerdir mücadele eden, başta orman emekçilerine gerçekten kolaylıklar diliyorum. Çok zor bir işi yapıyorlar. İşçisinden muhafaza memuruna, işletme şefinden, işletme müdürüne kadar tüm meslektaşlarımız burada elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ama maalesef yıkıcı bir yangın. Şu an ben yangının baştan sona genişliğine baktım. Yaklaşık 40 kilometreyi buluyor. İlk tespitimize göre de yaklaşık 2 bin hektarın üzerinde orman alanı maalesef yanmış durumda. Gerçekten çok kötü. Maalesef, Türkiye'de orman yangınlarıyla mücadele yanlış bir politika izlenerek yürütülmeye çalışılıyor. Türkiye'de bir sonuç üzerinden hareket ediyoruz. Yangın bir sonuçtur aslında. Önemli olan yangının çıkmamasıdır, koruyucu tedbirlerin alınmasıdır."

"Ülkemizde özellikle son 20-25 yıldır maalesef yürütülen ormancılık politikaları kesip satma üzerine. Para gelsin de nasıl gelirse gelsin" diyen Durmuş, şunları kaydetti:

"Ormancılık başta ormanların korunmasıdır, kollanmasıdır. Önleyici tedbirler alınmasıdır. Önleyici tedbir alınmadığı sürece bu yıkım devam edecektir. Önleyici tedbirler neydi? Daha önce orman yangınlarıyla mücadelede en önemli etken orman köylüsüydü. Orman köylüleri ormanda yaşadığı için üretim, ormancılık faaliyetlerinin tümünü yapıyordu ve yaşamını orada sürdürüyordu. Olası yangınlarda da orman köylüleri müdahale ediyordu. Çıkmasını önlüyordu. Yangının en önemli yanı yerinde ve zamanında müdahale. Yangın üç aşamalıdır. İlk çıktığı an 'örtü yangını' deriz. Yerdeki kuru ot tutuşur. Daha sonra anında müdahale edilirse yani örtü halindeyken başarı şansı yüzde 80'dir. Eğer örtü giderek gövdeye sıçramışsa bu gövde yangını deriz. İkinci aşamada başarı şansı yüz 50'ye düşer. Eğer gövdeyi de geçip dallara yapraklara ulaşırsa buna da tepe yangını deriz. Başarı şansı yüzde 20'nin altına düşer. Burada zamanla yarışmak gerekiyor. Burada da önemli olan orada yaşayan insanların anında müdahalesi. Ama bugün Türkiye'de 80'li yıllarla günümüzü karşılaştırdığımızda vahşi bir durum ortaya çıkıyor. 80'li yıllarda orman yangınlarıyla mücadeleyi başta orman köylüleri yapıyordu. Teknolojik olarak da ellerinde kazma kürek vardı. Bir de şaplak dediğimiz bir alet vardı. Vurarak uzaktan yangını söndürülürdü. Şimdi ise dünyanın en gelişmiş teknolojisi Orman Genel Müdürlüğü'nün ama 80'li yıllarda yanan alan ile bugün yanan alan arasında 10 kat fark var. Çok daha fazla alan yanıyor. Tabii küresel iklim değişikliğinin de bu yangınlar üzerinde olumsuz etkileri var ama esas sorun kurumların önleyici tedbir almamasıdır.

"İpini koparan tabiri caizse ormanda soluğu alıyor"

80'li, 90'lı yıllara kadar yangın mevsimi dediğimiz yani havaların ısınmaya başladığı haziran ayının başına kadar özellikle insan hareketinin bol olduğu alanda gazeli yani kuru örtüyü toplar kontrollü bir şekilde imha ederdik. Bunu da orman köylülerine para ödeyerek 'çırpıcı' derdik veya 'tırmıkçı' derdik. O köylüler o işi yapardı. İnsan hareketi yol kenarlarında yoğun olması nedeniyle yangın riskini bu şekilde azaltırdık. Şimdi ise maalesef zaman zaman valilikler genelge yayınlıyor. İşte diyor Ormana çıkmak yasaktır ama esas devlet eliyle orman alanlarına verilen izinler büyük bir risk taşıyor. İpini koparan tabiri caizse ormanda soluğu alıyor. Madencisi ormanda, turizmcisi ormanda. Bir başka kesimcileri ormanda, dikili satış alanları ormanda. Ormanda insan hareketi ne kadar fazlaysa risk o kadar fazladır. Bunları önceden görmek gerekir. Önlem almak gerekir. Geçmişte orman üretimi sadece kış ayında yapılırdı. Şimdi ise 12 ay boyunca üretim yapılıyor. Neden? Bütçede para yok. Ormanı keselim, satalım, para kazanalım düşüncesiyle. Oysa bu beraberinde ciddi anlamda riskler taşıyor. İşte birçok yerde Bergama'daki yangında oradaki üretimden kaynaklandığı söyleniyor. Yine kurumlar arası bir eş güdüm yok. Mesela tarım alanlarında tarım faaliyetleri yangına sebebiyet verebiliyor. Mesela biçerdöverler alçaktan biçtiği an, taşlara sürtünerek yangın çıkartabiliyor. Burada yapılması gereken, alınması gereken önlemler vardır. Yani aynı bakanlığa bağlıdır. Orada denir ki işte yanınızda yangın söndürücü taşımak zorundasınız. Bir tarlada tanker olması gerekir. Bu tedbirler alınmazsa maalesef yangın giderek büyüyor.

"Orman Genel Müdürlüğü yangınları söndürmede sınıfta kaldı"

Sayın bakan 'çok iyiyiz, çok şükür, hamdolsun iyiyiz' gibi laflar ediyor. Az önce buradan açıklama yaptı. 'Hamdolsun ateşi düştü yangının' dedi. Hayır, ateş falan düşmedi. Şu anda bakın bir tane hava aracı yok. Neden yok? Gece görüşlü hava araçları yok. Belki bunun bir başka nedeni daha şu an itibariyle Türkiye'nin birçok yerinde yangın var maalesef. Birçok yerde şu an aldığımız bilgiye göre Çanakkale'ye müdahale ediyorlar. Gelibolu'da da yangın var ama yeterli mi? Değil. Hava araçları konusunda bu yıl oldukça sıkıntı yaşandı. Bu sıkıntılarından birisi Orman Genel Müdürlüğü hava araçları ihalesi açmış ama ihaleyi alan firma taahhüt ettiği hava araçlarını getirememiş. Şu anda 20 araç eksik. Bunlar ciddi bir risktir. Bazı araçlar kalkmadı. Neden? Yakıtı ödenmediği için, parası ödenmediği için. Biz araştırdığımızda bakıyoruz ki maalesef 185 yıllık geçmişi olan Orman Genel Müdürlüğü yangınları söndürmede, organizasyon eksikliğinde ciddi bir sıkıntı yaşadı ve sınıfta kaldı. Yani tabiri caizse dolandırıldı bir firma tarafından. Kurum bunu yapmamalı. Sırf yandaşı korumak adına bu zafiyet yaşatılmamalı."

"Kurumun çok ciddi eksikleri var"

İzmir'deki devam eden yangınını söndürme çalışmalarına ilişkin ise Durmuş şöyle konuştu:

"Bir kere sadece hava aracı değil, tabii ki çok önemlidir. İlk çıkış anında hava araçları zamanında müdahale etmiş olsa yangın büyümeden söndürülebilir ama yangını sadece hava araçlarıyla söndürmeye bağlamak doğru değil. Burada işçiler çok önemli. Yangınla mücadele işçileri donanımlı ve bu işe uygun olmalı. Büyük yangınlar yaşadık. 2021 yılında yangınlar devam ederken Orman Genel Müdürlüğü olağanüstü bir karar aldı ve bunu meclisten de geçirerek işçi alma kararı verdi. İşçi alınırken bölge müdürlüklerine belirli kontenjan tanındı. Hemen işe alın diye. Belirli kriterleri var. Nedir? Sağlıklı olacak. Güçlü, kuvvetli olacak. Genç insanlardan olması gerekir. Çünkü yangın böyle düz bir alanda değil, engebeli alandadır. Hareketi uygun olacak. Sadece Erzurum'da o zamanki bölge müdürü 6 yeğenini işe aldı. Bir tanesi engelli yani iki koltuk değneğiyle yürüyen bir adam. İşçi olarak alındı. Böyle bir şey doğru değil. Yani sırf yandaşlar korunsun diye böyle bir şey yapılamaz. İzmir'den çok uzağa gitmeyelim. Dört sene öncesine kadar İşçi Eğitim Merkezi vardı Buca'da. Son derece modern, bu konuda donanımlı bir merkez kurulmuştu. Uluslararası standartlara uygun. Ama 'ihtiyaç yok' diye satıldı. Katip Çelebi Üniversitesine teçhizatıyla birlikte satıldı. Şimdi aldığınız işçiler yangına uygun eğitilmemişse başarılı olma şansınız yok. Ben burada mücadele eden işçileri asla eleştirmiyorum. Onlar cansiperane çalışıyor. Onlara sözümüz yok. Ama bu konuda kurumun çok ciddi eksikleri var."

"Koruyucu önlemler alınmazsa yangın sayısı artacak"

İklim değişikliklerine bağlı olarak yangınların sayısının giderek artacağını da belirten Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, "Yangın adeti oldukça fazla ama giderek de artacak, bu kesin. İklim koşulları değişiyor. Normalde sıcaklık 40'lı dereceleri bulduğunda nemin 80 olması lazım. Yüzde 80. Ama küresel iklim değişikliği giderek bunu değiştirdi. Nem olumlu derecelerin altına düştü ve rüzgar var. Bu olumsuz hava koşulu bundan sonra da maalesef tekrarlanacak. Yangında risk oluşturacak etmenlerin ortadan kaldırılması gerekir. Yine koruyucu önlemler öne çıkıyor. Bu koruyucu önlemler alınmazsa yangın sayısı maalesef artacak" diye konuştu.

Kaynak: ANKA