SERAP ATKAN - Pandemi sürecinde Türkiye tiyatrosu sıkıntılı günler yaşıyor. Bu dönemde birçok tiyatro kapandı, oyuncular ve sahne emekçileri ise işsiz kaldı. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen İzmir Büyükşehir Belediyesi, Şehir Tiyatrolarını kurarak Genel Sanat Yönetmenini seçti. Danışma Kurulu üyeleri tarafından belirlenen iki isim İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e sunuldu. Soyer ise seçimini Yücel Erten’den yana kullanarak görevlendirilmesine karar verdi.
Erten, “Ne söylediğini bilen ve bunu özenli sanatsal kategoriler içinde yürütebilen. bir tiyatro olmaya çalışacağız” diyor ve Sanat Yönetmenliğine atanmasına yönelik yapılan eleştirilere yanıt veriyor: “Yönetmeliğin ve etik değerlerin koyduğu kurallar, hiç bir noktada çiğnenmiş ya da örselenmiş değildir”
-Sahnelediğiniz oyunlarla sadece Türkiye’de değil yurt dışında da 40’ı aşkın ödülle onurlandırılan bir yönetmensiniz. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'ne sizi seçti. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bilirsiniz, 1940’lı yılların ortalarında İzmir Şehir Tiyatrosu için bir başlangıç yapılmış, ancak biraz da sanatçıların kendi aralarındaki bazı sorunlar nedeniyle üç-beş yıl sonra tiyatro dağıtılmış. İstanbul’dan gelen sanatçılar 1950’de bir teşekkür mektubu ile evlerine gönderilmişler. O gün bu gündür İzmir’de bir Şehir Tiyatrosu yoktu, olmadı. Vardı diyemeyiz. Aramızdan ayrılan Özdemir Nutku hocanın bütün çabalarına rağmen gerçekleşememişti. İzmir gibi bir kentin sanatseverleri Cumhuriyetin yüzüncü yılına kadar bir türlü bu sevince ulaşamamıştı. Bir kere bu durumun bugün, Sayın Tunç Soyer’in gösterdiği çaba ve irade ile temelden değiştiğini söyleyelim. Bunun için kendisine ve çalışma arkadaşlarına sonsuz teşekkür borçluyuz.
'YAŞIMA BAKMAM KOLLARI SIVARIM'
İzmir Şehir Tiyatrosu'nun şimdilik nesi var? Çok değerli tiyatro insanlarımızdan oluşan, 2019 sonundan bu yana emek verip tutarlı bir yönetmelik oluşturan ve gelişmeleri denetlemekle yükümlü bir ‘Danışma Kurulu’ var. Öz erkine sahip, demokratik yapılanma ve yerinden yönetim anlayışına dayalı bir yönetmeliği var. Seçilenler arasından atanmış, 3 yıl süreyle görev yapacak bir ‘Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ var. Ve İzBBŞT kısaltması ile ifade ettiğimiz, yarışma ile belirlenmiş bir logosu var.
Danışma Kurulunun ortak önerisi ve Başkan’ın onayı ile atandığım bu görevden ben ancak onur duyarım. Yaşıma başıma bakmam kolları sıvar, elimden gelen katkıyı koymaya çalışırım. Ne diyordu Muhsin hoca? “Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım!”
‘ÖZENLİ SANATSAL TİYATRO OLMAYA ÇALIŞACAĞIZ’
-İzmir yaşayan ve kültürel anlamda etkileşimi yüksek bir şehir olmasına karşın belediye tiyatroları bugüne dek gereken ivmeyi yaratamadı. Sizin bu durumda değiştirmeye yönelik plan ve projeleriniz nelerdir?
Şimdi benim Kurucu Genel Sanat Yönetmeni olarak görevim, onu sağlıklı geliştirmek ve erişkin hale getirmek. Belki şöyle düşünenler olabilir: “Yahu birkaç tane şahane oyun sahnelerim. Televizyon şöhretlerini de konuk oyuncu olarak davet ederim. Mis gibi olur!” Ama işte ödev onunla yerine gelmiş olmuyor. Sahnesi, salonu, tadilatı, teknik teçhizatı, atölyesi, deposu, sınavları, kadroları, kurulları ile bir yapılanmanın oluşması gerekir.
Elbette salt yapılanma tarafı ile bitmez iş. O yapının fikirleri, seçimleri, ürettiği oyunları ile seyircinin karşısına çıkması beklenir. Tiyatronun sanatsal çehresinin, yüzünün, soluğunun, sesinin ve yankısının büyük önemi vardır. Seyircisinin gönlünde yer tutmak için, ne söylediğini bilen ve bunu özenli sanatsal kategoriler içinde yürütebilen bir tiyatro olmaya çalışacağız.
BU TALEP, BİR HAYAL OLUR!
-Deneme sahnesinde olan oyuncuların şehir tiyatrolarında kalacağının bir garantisi var mı yoksa tüm oyuncular değişecek mi?
Şehir Tiyatrolarında kalmanın garantisini sormanız, sanırım bir bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Bir Şehir Tiyatrosu yoktu ki orada kalmalarından söz edilsin. Deneme Sahnesi hangi kurallara göre kümeleştiği belli olmayan, iyi niyetle yola çıkmış bir inisiyatif, bir girişimden ibaret. O tür girişimleri küçümsemek için söylemiyorum ama orada görev almış insanların otomatikman İzmir Şehir Tiyatrosu’na eklemlenmesi gibi bir şey asla düşünülemez. Yönetmeliği yürürlüğe girmiş bir tiyatro, kurumlaşmasını gerçekleştirmek zorundadır. Yönetmeliğimizin önemli yönelişlerinden biri de, ödenekli tiyatrolarda sık görülen kadro şişkinliğine meydan vermemektir. Bu bağlamda çekirdek kadroyu oluşturacak sınırlı sayıdaki sanatçının sınavla alınacağı belirlenmiştir. Üniversitelerin tiyatro bölümünü bitirmiş adaylar, oluşturulacak bir kurul tarafından sınava alınırlar. Yani sınavı kazanmak dışında bir garantiyi kimse kimseye veremez. Tabii ki tiyatronun çeşitli yapımlar için ihtiyaç duyacağı elemanlar, geçici ve ücretli olarak oyunlarda görevlendirilebilir. Ayrıca deneyimli sanatçılar tiyatromuzda oyun başına konuk olarak ağırlanabilir. Ama “Ben Deneme Sahnesi’nde çalışmıştım, burada da kadrolu olmalıyım” gibi bir talep, dayanaksız bir hayal olur.
-İzmir Şehir Tiyatroları olarak görev alacak yönetmen ve oyuncu seçmeleri nasıl olacak, tarafınızdan mı belirlenecek yoksa seçici bir kurul mu olacak?
Yine yönetmeliğe göre, Sınav Kurulunun da adayların oyunculuk, müzik, dans ve genel kültürünü ölçme açısından tartışmaya yol açmayacak uzmanlardan oluşması sağlanır. Konuk yönetmen, ihtiyaç halinde davet edilir. Ama kadronun içinden yetişmesi için de şartların elverdiği ölçüde olanak sağlamakta yarar vardır.
'İYİ NİYETLİ VE UMUTLUYUM'
-Konservatuar ve Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun öğrenciler için alan açabilecek bir yapılanma düşünüyor musunuz?
Büyük konuşmayı, büyük sözler verip hayal avcılığı yapmayı sevmem. Yapılanma dediğiniz şey göz açıp kapayıncaya kadar olmuyor. Yine de sözü şöyle bağlayayım: Ben iyi niyetli ve umutluyum.
SOYER'E TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİM
- Sanat Yönetmenliğine atanmanızın yöntemi üzerine bazı eleştiriler oldu. O konuda ne diyeceksiniz?
Doğrusu ben bilgiye dayalı, mantıklı bir eleştiri ile karşılaşmadım. Sosyal medyada dayanaksız bazı ithamlar gördüm. Bilgi edinme gereği duymadan savurulmuş. Sorulmuş olsa gerekli bilgiyi ben de verirdim, Danışma Kurulu üyeleri de. Aydınlatmaya çalışalım.
Bir yanılgı, Danışma Kurulu’nun, akşamdan sabaha kuruluvermiş bir dosya inceleme jürisi sanılmasından kaynaklanıyor. Oysa Danışma Kurulu, bir yılı aşkın bir süre çalışarak kurumun yönetmeliğini hazırlamıştır. Yönetmeliğimize göre Genel Sanat Yönetmeni seçiminde değerlendirme yapacak olan kuruldur. Değerlendirme sonucunda, adaylar arasından en uygun gördüğü iki kişiyi Belediye Başkanına önerir. Başkan da tercihini kullanır. Bitmedi. Danışma Kurulu 3 yıllık kuruluş döneminde, periyodik olarak tiyatroda denetim yapmakla yükümlüdür. Yani kuruluş dönemi için Şehir Tiyatrolarının bir organıdır. Üstelik tiyatro dünyamızın çok değerli insanlarından oluşmaktadır.
Bir başka yanılgı, seçim ve atama konusunda. Yönetmeliğimiz burada Türk Tiyatrosunda devrim sayılabilecek bir yöntem geliştirmiştir. Genel Sanat Yönetmeni adaylarının başvuruları, Danışma Kurulu tarafından değerlendirilir, en uygun görülen 2 aday Belediye Başkanına önerilir. Başkan bu iki adaydan birini seçerek atar. Bu yöntemle süreç, parti sempatizanlığı, bireysel ilişki, kent şovenizmi, nepotizm, koltuk savaşı ve benzeri muhtemel sakıncalardan olabildiğince arındırılmıştır.
Bu durumda “Neden seçim yapılmadı da atama yapıldı?” şeklindeki bir soru da tümüyle anlamsız kalır. Çünkü seçim de, atama da harfi harfine yönetmeliğe uygun şekilde yapılmıştır.
Konu açılmışken benim adaylığıma ilişkin ayrıntıyı da dile getirmiş olayım. Başvuruları değerlendiren Danışma Kurulu’nda bir ortak öneri gelişti: Kurul üyeleri tarafından bu tiyatroya ilk ivmeyi benim vermemin sağlıklı olacağı dile getirildi. Ben aday olmayı başlangıçta düşünmemiştim. Ama Kurul’un bu isteği ile yüz yüze kalınca; artık mesleğime, sanatıma olan sorumluluğum, böyle önemli bir görevden kaçmama izin vermedi, veremezdi. Aday olmama engel hiç bir kural ya da faktör de yoktu. Olumsadım, benimsedim ve derhal Danışma Kurulu’ndan istifa ederek adaylar safına geçtim; diğer bütün adaylar gibi ben de uzaktan sonucu bekledim. Kurul, görüşmeleri sonucunda oylama yaparak, yönetmelik gereği Başkana sunulacak iki adayı belirlemiş: Telat Yurtsever ile Yücel Erten. Sayın Başkan da teveccühh gösterip, görevi bana emanet etmeyi tercih etmiş. Özetleyelim: Yönetmeliğin ve etik değerlerin koyduğu kurallar, hiç bir noktada çiğnenmiş ya da örselenmiş değildir. Muhalefet şerhi koyan bile olmuş. Şimdi bu süreçte eğri ya da çarpık ne var? İzmir Şehir Tiyatrosunun geleceğini ve esenliğini düşünen o kuruldan başka iki aday da çıkabilirdi. Ya da Başkan Tunç Soyer bir başkasını tercih edebilirdi. Değil mi? Aday olmak, seçilmemeyi göze almak değil midir?
Sosyal medyada bilgiye dayanmadan, tahmin yürüterek, belki de bir çeşit alınganlıkla yazılanlara ‘eleştiri’ demeye dilim varmıyor ki yanıt vereyim. Bu söylediklerim de savunma değil, bilgilendirme.