İzmir’in tarihi Kemeraltı Antikacılar Çarşısı’nda yer alan Monk Artroom, sekiz hafta sürecek Diyalog Temalı Mini Sergi Dizisi kapsamında her hafta bir sanatçının yaratıcı sürecine ışık tutarak sanatseverlere eşsiz bir deneyim sunuyor. Küratörlüğünü Aynur Tıkıroğlu’nun üstlendiği bu özel sergi dizisi, sanat eserlerinin yanı sıra sanatçıların fotoğraf, desen, metin ya da özgün araştırma süreçlerini de keşfetme imkânı sağlıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü mezunu Özge Canoğlu, dövme sanatına yenilikçi bir perspektif kazandırdığı “Akıştaki Denge” adlı sergisiyle sanatseverlerle buluşuyor. İzmir’in tarihi Kemeraltı semtindeki Monk Artroom’da düzenlenen bu sergi, dövme sanatını yalnızca estetik bir uygulama değil, bir hikaye anlatımı ve iletişim aracı olarak ele alıyor. Canoğlu, sergi öncesinde İz Gazete’ye verdiği röportajda, sanatı, dövme pratiği ve doğa temalı yaklaşımına dair birçok soruya yanıt verdi. İşte sanatçının görüşleri:
1. Taoist felsefenin “Wu Wei” kavramından ilham alıyorsunuz. Bu felsefeyi kendi sanat pratiğinizde nasıl yorumluyorsunuz ve bu yaklaşım eserlerinize nasıl yansıyor?
“Wu Wei”, çabasız eylem ve doğayla uyum içinde hareket etmeyi temsil eder. Benim için bu kavram, hem sanat pratiğimde hem de günlük hayatımda bir rehber niteliğinde. Dövme tasarlarken ve uygularken, enerjiyi zorlamadan akışa bırakmak, hem içsel hem de fiziksel bir denge kurmama olanak tanıyor.
Bir dövme tasarımına başlamadan önce, kişinin bedeninin kıvrımlarını, enerjisini ve o anın dinamiklerini gözlemliyorum. Tasarımı kağıda değil, doğrudan bedene serbest bir şekilde çizmeyi tercih ediyorum. Bu yöntem, tasarımın o kişiyle organik bir uyum içinde olmasını sağlıyor. Her çizgi ve form, sanki doğal bir şekilde, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu çabasızlık, dövmenin yalnızca estetik bir tasarım değil, kişinin hikayesiyle bütünleşmiş bir sanat eseri olmasını sağlıyor.
2. Doğaçlama dövme performansları sizin için ne ifade ediyor? Bu süreç, sanatsal ifade ve izleyiciyle kurulan bağ açısından nasıl bir anlam taşıyor?
Doğaçlama dövme performansları benim için tam anlamıyla özgürlüğü, yaratıcılığın anlık bir dışavurumunu temsil ediyor. Bu süreç, kendi enerjimle dövme yaptığım kişinin enerjisini bir araya getiriyor ve bu birleşim benzersiz bir hikaye yaratıyor.
Bir performans sırasında yalnızca ellerimin ve çizgilerimin akışına odaklanıyorum. Bu, izleyicilerle de organik bir bağ kurmamı sağlıyor çünkü onların varlığı enerjiyi şekillendiriyor. İzleyicilerin tepkileri ve atmosfer, yaratıcı süreci besleyen bir unsur haline geliyor. Bu anlamda, performans yalnızca bir sanat eylemi değil, kolektif bir deneyimdir.
Ayrıca doğaçlama performanslar hata yapma özgürlüğünü ve o hataları avantaja dönüştürmeyi öğretiyor. Doğada olduğu gibi, her şey mükemmel olmak zorunda değil; aksine, o “kusurlar” yarattığınız eserin benzersizliğini artırıyor.
3. Eserlerinizde doğanın döngüsel yapısını sıkça ele alıyorsunuz. Bu döngüsellik size ne ifade ediyor ve bu temayı işlerken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir?
Doğanın döngüsel yapısı, yaşamın geçiciliğini ve her şeyin sürekli bir dönüşüm içinde olduğunu hatırlatıyor. Ölüm ve yeniden doğuş, gece ve gündüz, mevsimlerin değişimi gibi döngüler, benim için hem bir ilham kaynağı hem de bir yaşam felsefesi.
Bu döngüsellik, dövme sanatına da doğrudan yansıyor çünkü dövme, bireyin hayatında kalıcı bir iz bıraksa da zamanla değişen bir form haline geliyor. Cilt yaşlanıyor, renkler soluyor ama anlamı asla kaybolmuyor.
En büyük zorluk ise bu derin ve karmaşık temayı minimalist ve soyut bir dille ifade etmek. Örneğin, bir yaprağın döngüsünü ya da bir çiçeğin mevsimlik yaşamını soyut bir çizgiyle anlatmak, doğru dengeyi bulmayı gerektiriyor. Ancak bu denge sağlandığında hem görsel hem de anlam açısından güçlü bir tasarım ortaya çıkıyor.
4. Sanatınızda soyut çizgiler ve organik formlar dikkat çekiyor. Bu unsurlar üzerinden doğayla kurduğunuz ilişkiyi biraz açabilir misiniz?
Soyut çizgiler ve organik formlar, doğanın görünmeyen ritimlerini ve içsel düzenini temsil ediyor. Örneğin, bir nehrin kıvrımları ya da bir ağacın dallarındaki doğal akış, eserlerimdeki çizgilerde yankılanıyor.
Dövme yaparken, soyut çizgileri doğrudan bedenin doğal kıvrımlarına uyum sağlayacak şekilde tasarlıyorum. Bu, hem estetik hem de duygusal bir bütünlük yaratıyor. Bedenin belirli bir bölgesinin hareketini ve formunu hesaba katarak, tasarımda boşluklar bırakıyorum. Bu, tasarımın bedenle organik bir şekilde bütünleşmesini sağlıyor.
5. Dövme sanatını yalnızca estetik bir form değil, aynı zamanda bir iletişim aracı olarak görüyorsunuz. Bu bakış açısıyla alışılagelmiş dövme anlayışını nasıl dönüştürmeyi hedefliyorsunuz?
Dövme benim için bir hikaye anlatma biçimi. Geleneksel dövme anlayışı, genellikle estetik veya sembolik bir ifade olarak görülür. Ancak benim yaklaşımımda, dövme aynı zamanda kişinin içsel yolculuğunun ve kimliğinin bir dışavurumu.
Bu nedenle her dövmeyi kişiye özel bir süreçle oluşturuyorum. Standart motiflerden kaçınarak, kişinin enerjisini ve yaşam hikayesini yansıtan özgün tasarımlar yaratıyorum. Böylece dövme, bireyin kendi hikayesini taşıyan ve anlatan bir araç haline geliyor.
6. Çalışmalarınızda insan bedeni ile doğa arasındaki dengeyi merkeze alıyorsunuz. Bu ilişkinin sanatınızdaki yeri ve önemi nedir?
Beden, doğanın bir yansımasıdır; damarlar bir nehir ağına, cilt dokusu ise bir toprağa benzer. Dövme yaparken bu bağlantıyı somutlaştırmaya çalışıyorum. Her tasarım, bedenin doğal formuyla uyum içinde olacak şekilde planlanıyor.
Bu denge yalnızca estetik bir seçim değil, aynı zamanda derin bir anlam taşıyor. İnsan ve doğa arasındaki bu bağ, unutulan bir ilişkiyi hatırlatıyor. Dövme, bu dengeyi yeniden kurmanın bir yoludur; beden, doğanın organik bir parçası olarak sanatı hem taşır hem de ona hayat verir.
7. Sanatsal yolculuğunuzda gelecekte hangi projeleri hayata geçirmeyi hedefliyorsunuz? Dövme sanatı ve diğer yaratıcı disiplinlerle ilgili yeni arayışlarınız var mı?
Gelecekte, dövme sanatını farklı disiplinlerle birleştiren projelere odaklanmak istiyorum. Performans sanatları, enstalasyonlar ve dijital sanatlarla dövme pratiğini bir araya getirerek, hem bedeni hem de sanatı farklı bir perspektiften yeniden keşfetmeyi amaçlıyorum.
Ayrıca dövmenin toplumsal ve duygusal boyutlarını inceleyen projeler üretmek istiyorum. Örneğin, dövmenin kişisel iyileşme süreçlerinde nasıl bir rol oynayabileceğini araştırabilir ve bu bağlamda bir belgesel veya sergi oluşturabilirim. Dövmenin bir “beden arşivi” olarak işlev görmesi, kişinin geçmişine, travmalarına veya hayallerine dair bir ifade biçimi sunuyor.
Sergi Bilgileri:
• Performans: 7 Aralık Cumartesi, 16.30
• Açılış: 7 Aralık Cumartesi, 18.00
• Tarihler: 7-13 Aralık 2024
• Yer: Monk Artroom, Kemeraltı Antikacılar Çarşısı