Semra İĞTAÇ- Ege Bölgesi Sanayi Odası Vakfı (EBSOV) Kadınlar Birliği’nin düzenlediği “Sesimiz Bir: Sağlıklı Toplum İçin Önce Kadın” toplantısı, İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. STK temsilcilerinin ve İzmirli kadınların katıldığı toplantıya, moderatörlüğünü Peyvend Öksüz üstlendi. Toplantının konukları arasında Kadın Hakları Koruma Derneği İzmir Şube Başkanı Avukat Hülya Gültekin, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi Müdürü Güliz Kuli, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu İzmir Temsilcisi Avukat Figen Özler Merder ve Psikiyatr-Yazar Arzu Erkan yer aldı.

Ege Bölgesi Sanayi Odası Vakfı Kadınlar Birliği tarafından düzenlenen toplantıya, STK temsilcileri ve İzmirli kadınlar katıldı. Toplantının moderatörlüğünü Peyvend Öksüz üstlendi.

Türkiye Feminist Hareketi, hukukta ciddi kazanımlar sağladı

SEBUKA Derneği Kurucusu Avukat Aslı Karataş, hukukun cinsiyetçi hükümlerinden arındırılması üzerine çalışmaları sırasında Türkiye Feminist Hareketi’nin bu alandaki önemli kazanımlarını vurguladı. Hukuk fakültesinde okuduğu dönemde Ceza Kanunu ve Medeni Kanun’un değiştiğini hatırlatan Karataş, “1884 sayılı bir kanun yürürlükte değildi, ancak önceki kanun 4320 sayılı bir üründü. Feminist hareketlerin çabaları sayesinde hukukta ciddi değişimler yaşandı” dedi.

Avukat Karataş, bu değişimlerin ne kadar yeni olduğuna dikkat çekerek, bir sohbet sırasında Avukat Nazan Moroğlu’nun verdiği örneği paylaştı: “Nazan Hanım, mesleğe başladığı dönemde kocasından izin kağıdı almak zorunda kaldığını söyledi. Çünkü 1990’larda bile evli kadınların çalışabilmesi için eşlerinden izin alması gerekiyordu.” Karataş, evlilik içi cinsel tecavüzün 2005 yılında suç olarak tanımlandığını ve boşanma sonrası malların eşit paylaşımını öngören düzenlemelerin yalnızca 30 yıl önce yürürlüğe girdiğini belirterek, hukuki alanda daha kat edilmesi gereken çok yol olduğunu ifade etti.

Sadece kadını ilgilendiren bir mesele değil

Psikiyatr ve yazar Arzu Erkan, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında erkeklerin sürece daha aktif şekilde dahil edilmesi gerektiğini vurguladı. Erkan, “Kadının güçlenmesi, çocukların gelişimi, aile içindeki eşitlik ve yasaların değişimi gibi konuları tartışıyoruz, ancak burada önemli bir faktör sıklıkla ihmal ediliyor: erkekler” dedi.

Etkinlikte 10’a yakın erkek katılımcıya karşılık 200’e yakın kadının bulunduğunu ifade eden Erkan, kadın meselelerinin yalnızca kadınları ilgilendiren bir konu gibi görülmemesi gerektiğinin altını çizdi. “Keşke salonda daha fazla erkek olsaydı. Çünkü kadına yönelik şiddet gibi sorunların çoğunda failler erkekler. Ancak çözüm yolları kadınların omuzlarına yükleniyor. Oysa sanayicilerden siyasetçilere kadar birçok erkek, bu mücadelede sorumluluk almalı. Kadınlar olarak bu tür etkinliklere katılırken çevremizdeki erkekleri de buraya davet etmeli ve bu konuları dinlemeleri için onları teşvik etmeliyiz” diye konuştu.

Sıkça sorulan bir soruya da değinen Erkan, “Neden hümanizm değil de feminizm?” sorusunun cevabını şöyle açıkladı: “Kadının adının olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Hâlâ ‘insanoğlu’ diyoruz, yasalar ‘adam öldürme’ olarak geçiyor. Kadınların haklarının tanınmadığı, eşitliğin sağlanmadığı bir yerde önce feminizm demek zorundayız. Kadın ve erkek eşit olduğu zaman belki o gün hümanizmden bahsedebiliriz. Ancak bu eşitliğe ulaşmak için önümüzde hâlâ 200-300 yıl var” ifadelerini kullandı.

Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi destekliyoruz

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) İzmir Temsilcisi Avukat Figen Özler Merder, federasyonun temel hedeflerini ve çalışmalarını anlattı. 1976 yılında kurulan ve 10 üye derneği bünyesinde barındıran TKDF’nin, kadına yönelik şiddeti önlemek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve mağdurlara destek sunmak amacıyla faaliyet gösterdiğini belirten Merder, federasyonun şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik destek sunduğunu, kadınların haklarını öğrenmeleri ve kendilerini korumaları için sosyal ve psikolojik yardım hizmetleri sağladığını ifade etti.

Merder, TKDF’nin en önemli çalışmalarından biri olarak İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edilmesinden sonra hayata geçirilen koordinasyon gruplarına dikkat çekti. “Danışman hukuk kurulumuzla birlikte 42 ilde koordinasyon sağladık. Bu kapsamda, İstanbul Sözleşmesi’nin yasa, yönetmelik, lafzı ve ruhuyla doğru bir şekilde anlaşılması için çeşitli ziyaretler gerçekleştirdik” dedi.

Bu ziyaretlerde şiddete uğrayan kadınların temas ettiği tüm kurum ve kişilere ulaşıldığını belirten Merder, “Kaymakamlık, valilik, müftülük, jandarma, karakol gibi birimleri ziyaret ettik. Amacımız, 6.284 sayılı yasayı ve İstanbul Sözleşmesi’ni bu süreçlerde uygulayan yetkililerin doğru bir şekilde bilgilendirilmesiydi. Çoğu ilde baroların ev sahipliğinde bu çalışmalar yapıldı ve 20’den fazla şehirde şahsen görev aldım” dedi.

Federasyonun altında 180’e yakın şubesi bulunan Kadın Hakları Koruma Derneği’nin çalışmalarına da değinen Merder, kadınların yaşam haklarını savunmak için ülke genelinde ve uluslararası alanda mücadele ettiklerini vurguladı.

Kadınlar şiddete uğradıklarında nereye başvuracaklarını bilmiyor

Kadın Haklarını Koruma Derneği İzmir Şube Başkanı Avukat Hülya Gültekin, şiddete uğrayan kadınların çoğunlukla haklarını ve nerelere başvurabileceklerini bilmediklerini vurguladı. Bu konuda İzmir Barosu’yla ortak çalışmalar yürüttüklerini belirten Gültekin, “İzmir Barosu’nun Kadın Hakları Merkezi’nde ücretsiz danışmanlık hizmeti veriliyor. Ancak birçok kadın, bu hizmetten haberdar değil. Özellikle kırsal kesimde yaşayan kadınlar, şiddete uğradıklarında nereye başvuracaklarını, kimi arayacaklarını bilmiyor” dedi.

Kadınları güçlendirmek gerektiğinin altını çizen Gültekin, dünya genelinde toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında Türkiye’nin 146 ülke arasında 136. sırada yer aldığını hatırlattı. “Bizden sonra sadece Fiji ve İran var. Bu durum, kadınların haklarını öğrenmesi ve bilinçlenmesi için daha çok çalışmamız gerektiğini gösteriyor” diye konuştu.

Şiddet mağdurları için beyan esaslı başvuru mekanizmaları var

Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) Müdürü Güliz Kuli, şiddet mağdurlarının destek alabileceği başvuru mekanizmalarının önemine değindi. 2012 yılında İstanbul ve İzmir’de pilot uygulama olarak başlatılan ŞÖNİM’in, bugün Türkiye genelinde hizmet verdiğini belirten Kuli, bu merkezlerin, şiddet mağdurlarına hukuki, sosyal ve psikolojik destek sağlayarak güçlendirme çalışmalarını yürüttüğünü ifade etti.

Kuli, şiddete uğrayan bireylerin başvuru süreçlerinde beyan esasının esas alındığını vurguladı. “Mağdurlar, yaşadıkları şiddeti kanıtlama yükümlülüğüne sahip değildir. Zaten birçok kişi, yaşadığı durumun şiddet olduğunu dahi fark edemeyebiliyor. Kanıt sunma zorunluluğu, mağdurun kendini suçlamasına ve şiddet ortamına geri dönmesine neden olabilir. Bu yüzden başvurular yalnızca mağdurun beyanına dayalı olarak alınır” dedi.

Toplantı, katılımcıların kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinçlenmesini sağlayarak önemli bir farkındalık oluşturdu. STK temsilcilerinin ve uzman isimlerin katkılarıyla, kadınların toplumda daha güçlü bir yer edinmesi için atılması gereken adımlar tartışıldı. Ayrıca, İzmirli kadınların aktif katılımı, yerel düzeyde de kadın hakları konusunda daha fazla iş birliği ve destek gerektiğini ortaya koydu. Etkinlik, sağlıklı bir toplum inşa etmek için kadınların güçlendirilmesinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha vurguladı.

ŞÖNİM’in yalnızca fiziksel değil, ekonomik, cinsel, psikolojik şiddet ve ısrarlı takip gibi durumlarda da destek sunduğunu belirten Kuli, bu mekanizmalara şiddete maruz kalan her bireyin başvurabileceğini ifade etti. Ayrıca, ekonomik ya da eğitim seviyesi yüksek kadınların başvuru mekanizmalarından yeterince haberdar olmamasının önemli bir sorun olduğunu söyledi.

Kuli, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve belediyelerle ortak çalışmalar yürüttüklerini ve mağdurların yaşadığı şiddet sürecinden kurtulmaları için sosyal, hukuksal ve psikolojik anlamda güçlendirme faaliyetleri gerçekleştirdiklerini vurguladı.

Muhabir: SEMRA İĞTAÇ