İzmir’de lösemi tedavisi gören 63 yaşındaki Gülsen Erarslan’ın bir özel hastanede hayatını kaybetmesi, tedavi sürecindeki ihmal iddialarını ortaya çıkardı. Erarslan’ın eşi Faruk Erarslan, eşinin tedavi sürecinde sağlık çalışanlarının ve hastane yönetiminin ciddi hatalar yaptığını ileri sürerek, aralarında doktorlar, hemşireler ve hastane yöneticilerinin de bulunduğu 14 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu.
Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan şikayette, “kasten öldürme”, “ihmali davranışla öldürme” ve “taksirle öldürme” suçlamaları yöneltildi. Faruk Erarslan, yaşanan ihmallerin zincirleme hatalara neden olduğunu ve eşinin hayatını kaybetmesine yol açtığını savunarak, sorumluların cezalandırılmasını istedi.
Faruk Erarslan, eşine lösemi teşhisi konulması sürecini şöyle anlattı:
"Kulak uğultusu ve halsizlik şikayeti baş göstermesi üzerine eşimi Yeşilyurt'taki Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi'ne ve akabinde bir özel hastaneye götürdük. Orada doktorlar çok önemsemediler. Ağrı kesici bir antibiyotikle gönderdiler. Bu bir aylık süre içerinde kullandık tabii ki ağrı kesici ve antibiyotikleri. Şikayetlerin devam etmesi üzerine yine Yeşilyurt'ta bulunan devlet hastanesine tam kan sayımı yaptırmak üzere başvurduk. Tam kan sayımı yapıldı. Aradan iki saat geçti. Beni cep telefonumdan aradılar; 'Eşinin durumu kritik, acilen hastaneye gel, acilen yatış yapılması gerekir' dediler. Apar topar gittik. Orada eşimin lösemi olduğu teşhisi konuldu. Acilde 5-6 saat kaldıktan sonra ilgili servisten bir kadın doktor, iki tane oğlum vardı. Ben biraz panik yapmıştım köşede. Ağlıyordum. İki tane oğlum var benim onlarla konuşmuş. 'Annenize lösemi teşhisi kondu, fakat bizim hastanede yatağımız yok. Ancak benim tanıdığım, bildiğim Karşıyaka'da bir özel hastanede Türkiye'de isim yapmış bir doktor var. Eğer paranız varsa maddi durumunuz iyiyse sizi oraya yönlendireyim demiş. Tabii biz o duygu yoğunluğu altında apar topar hiçbir şey düşünmeden ertesi gün götürdük, özel hastaneye eşimin yatışını yaptık. Bize burada devlet hastanesindeki doktorun seçenek sunması gerekirdi. Direkt nokta atışı şeklinde özel hastaneye sevk ve yönlendirme yerine İzmir'e şehir hastaneleri var, üniversite hastaneleri var. Başka devlet hastaneleri var. Kaldı ki ben Ankaralıyım. Ankara ve İstanbul'da lösemi hastalıkları konusunda uzman bir sürü hastane var. Hiçbir şekilde bizi tahmin ediyorum mevzuata da uygun değil, aydınlatmadan o hastaneye gönderdi" dedi.
"Eşim yaşasaydı oğlundan kemik iliği nakli olacaktı"
Eşinin özel hastaneye yatırılmasıyla birlikte yoğun bir ilaç, iğne, kemoterapi tedavisinin ardından iki buçuk aylık bir sürede lösemiyi yendiğini belirten Erarslan, "İki buçuk ay sonra ilgili hoca eşimde hiçbir kanser hücresi kalmadığını ve lösemiyi yendiğine dair bize bir beyanda bulundu ve taburcu etti bizi. Biz sadece taburcu ettikten sonra haftada iki gün kontrollere gidiyorduk. Bir de yüksek ateş olduğunda hastaneye başvuruyorduk. Kontrollerimizin birinde eşim lösemiyi atlattığı için tekrar nüksetmemesi için kemik iliği nakli gündeme geldi. Hukuken de kemik iliği nakli için hastanın önce kardeşlerinden, sonra TÜRKÖK'den onda sonra Dünya Kemik İliği Bankası'ndan, sonra da oğullarından kan dokusu alınıp donör olarak dokusunun uygunluğuna bakılması gerekir. Sıralamaya göre benim eşimin iki kardeşinden kan örneği alındı, doku tutmadı. Profesörün dediğine göre TÜRKÖK'e müracaat etmiş hastane, TÜRKÖK'te de eşime uygun donör bulunmamış. Dünya Kemik İliği Bankası kısmında yine kontrol sırasında hoca, bize Dünya Kemik İliği Bankası'nın ofisinin bulunduğu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde eşime uygun donör bulunduğunu, prosedürler tamamlandıktan sonra bir gün belirleyip kemik iliği nakli yapacaklarını söyledi. Arkasından bir hafta sonra bir kontrolde hocaya ilik nakli süreci sorduğumda hoca böyle bir şey demediğini söyledi. Hayal kırıklığına uğradık. Dünya Kemik İliği Bankası da olmayınca sıra hukuken çocuklara geldi, oğlumun dokusu tuttu eşim yaşasaydı oğlundan kemik iliği nakli olacaktı. Ben sonradan epikriz raporuna baktığımda kardeşlerinin doku tutmadığı yazılı. TÜRKÖK yazılı, oğlundan tuttuğu yazılı ama Dünya Kemik İliği Bankası'ndan uygun donör bulunmadığına dair bir hususa yer verilmemiş" dedi.
"İhmal ettiler"
Eşinin lösemiyi yenmesinin ardından özel hastaneye yüksek ateş şikayetiyle yeniden gittiklerinde hastaneye yatış verildiğini aktararak sözlerini sürdüren Erarslan, "Son yatırmamızda eşimin burun kökünde kızarıklık ve şişlik gördük. Hocama ve yardımcısına söyledik; 'önemli değil, bekleyeceğiz' dediler. Birkaç gün ihmal ettiler, beklediler eğer o birkaç gün içinde müdahale edilmiş olsaydı lokal anestezi yoluyla burun içi mantar enfeksiyonunu temizleyebilirlerdi. Bunu profesörün yardımcısı da söylemişti. Ayın 18 Ekim'de eşimin doğum günüydü. Gayet sağlıklıydı. Bir şekilde çocuklarım geldi. Biz pasta kestik odasında uzaktan. Ama o gün akşam üzeri bu şişliğin arttığını gördüm. Onlar da paniğe kapıldılar herhalde apar topar eşimin 19 Ekim'de burun içi mantar enfeksiyonu, genel narkoz vermek suretiyle ameliyatına karar vermişler. Eşimi, son derece sağlıklı bir şekilde güle oynaya ameliyata gönderdim. Üç saat sürdü ameliyat. Ameliyattan sonra 20 saat uyanmadı. Odaya getirdiler, eşim sabit bakıyordu ve konuşamıyordu. Sonradan öğrendiğime göre ameliyat sırasında doktor beynine giden damarlardan birine zarar vermiş ve beynine pıhtı atmış" diye konuştu.
"Lösemiden değil, pıhtı atmasından öldü"
Erarslan sözlerinin devamında ise "Ayın 28 Ekim'de gece 22.45 sıralarında, oğlum başında iken eşimin ekranlarının nabzının sıfıra geldiğini görmüş hemşire. Kalbi durmuş eşimin. Apar topar mavi kod vermişler. Fakat mavi kod ekibi de beyana göre kamera kayıtlarının da incelenmesini istedim. Zaten ben hukuki olarak her yere müracaatlarımı yaptım. Çok geç müdahale edilmiş kalbinin durmasından itibaren de 10 dakika daha uğraşmışlar. Toplam kalbinin durmasından itibaren 20 dakika sonra kalbini çalıştırmışlar ama eşim bitkisel hayata girdi tabii. Yoğun bakıma aldılar. Orada entübe bir şekilde yoğun bakımda bitkisel hayatta yaşadı. 6 Kasım 2024'te lösemi değil, burun içi mantar enfeksiyonu ameliyatı sırasında beynine pıhtı atılması suretiyle hayatını kaybetti. Biz bir gün hastanede cenazesinin kalmasını istedik. Gariptir bizden bir gün için bin 800 lira istediler. Biz de aldık belediyenin morguna götürdük. Ameliyat öncesi de 45 bin lira para aldılar. Öncesinde de ilk yattığımızda günlük 5 bin 300 lira. Daha sonraki zamanlarda da günlük 6 bin lira para veriyorduk hastaneye. Muayene ücreti hariç" ifadelerini kulladı.
"Doktorların ihmali öldürdü"
Eşinin ölümüne ilişkin aralarında doktorlar, hemşireler ve hastane yönetiminin de bulunduğu 14 kişi hakkında Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduğunu da ifade eden Erarslan, "Bütün anlattıklarımı şahsi olarak doğru olduğunu düşünsem de ama hukuki anlamda bir iddia niteliğindedir. Ama bana soracak olursanız gerçekten eşimi hastanenin, doktorların ihmali öldürdü. Bu hastanenin denetlenmesini istiyorum. Amacım hiç olmazsa eşimden sonraki hastaların yaşaması. Bu şekilde denetimsizlik devam ederse belki benim eşimin başına gelen başka hastaların da başına gelecek. Eşimin zincirleme hata yüzünden hayatını kaybettiği düşüncesindeyim" şeklinde konuştu.
Soruşturma sürüyor
Ailenin avukatı Özgür Erarslan da "Burada hastalığın ilk günkü teşhisinden vefat olan sürece kadar zincirleme şekilde bir hem tıbbi anlamda hem hekim anlamda hem hastane yönetimi anlamında bazı ihmaller olduğunu tespit ettik ve böyle de bir iddiamız var. Bununla ilgili de Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde bir şikayetimiz oldu. Soruşturma şu anda devam ediyor. Süreci hepimiz birlikte göreceğiz. Gülsen Erarslan ilk önce devlet hastanesine başvuruyor. Burada lösemi teşhisi konuluyor. Devlet hastanesinde boş yatak olmadığından bahisle bir özel hastaneye sevk ve yönlendirme yapılıyor. Ancak ülkede uygulanan sağlık uygulama tebliğine göre bir devlet hastanesi, üçüncü basamak hizmeti sunan bir sunucu. Buradan herhangi bir hasta, başka bir hastaneye sevk ya da yönlendirme yapılacaksa yine üçüncü basamak bir sağlık hizmeti sunucusuna yönlendirilebilir. Fakat burada hasta yakınlarının içinde bulunduğu duygu durumundan da biraz istifade edilerek İzmir'deki diğer hastaneler önerilmeden sadece ve sadece bir özel hastane önerilmiş. Tabii ki orada da hasta yakınlarının annelerinin bulunduğu durumu kullanmışlar. Ve bu hastaneye yönlendirme yapmışlar. Daha sonradan öğrenilen bir duruma göre ki bu bir iddia değil, bu bir gerçek. Yönlendirme yapan hekimin iş arkadaşının Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi'nde çalışan iş arkadaşının eşi özel hastanede hematoloji servisinde çalışan bir doktor. Biz burada açıkçası bu iki kısım arasında bir anlaşma olup olmadığı konusunda şüphelere sahibiz. Bununla ilgili de zaten savcılığa suç duyurumuzda belirtmiştik" ifadelerini kullandı.
"Beklentimiz sorumluların cezalandırılması"
Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurusunun yanı sıra Sağlık Bakanlığı ve SGK'ye da şikayette bulunduklarını aktaran avukat Erarslan, "Hekim hatalarıyla ilgili şikayetlerimiz var. Çünkü bizim iddiamıza göre teşhisten vefata kadar geçen sürede bir çok ihmal, hata var ve bu ihmalle hata sonucunda biz Gülsen Erarslan'ı maalesef kaybettik. Bununla ilgili de hukuki süreçler devam ediyor. Beklentimiz bu hukuki süreçler sonunda sorumluların cezalandırılması" dedi.