İzmirliler uzun zamandır kentte yağmurun yağmasını bekliyor. Ancak beklenen yağmur bir süre daha görümüyor. Yağışsız geçen günler barajlardaki suların iyice azalmasına da neden oldu. Yağmur nedeniyle hem barajlardaki sular azalıyor hem de yeraltı suları. İzmir susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya.
İZSU'dan alınan verilere göre İzmir'e en çok su sağlayan Tahtalı Barajı'ndaki su oranı yüzde 13.88'lere kadar düştü. Balçova Barajı'nın da sadece yüzde 13'ü dolu. Kutlu Aktaş Barajı'nın ise yüzde 7'sinde su var.
İzmir'de barajların son durumu şöyle:
Balçova Barajı: 13.19
Gördes Barajı: 2.32
Tahtalı Barajı: 13.88
Ürkmez Barajı: 9.38
Güzelhisar Barajı: 65.74
Kutlu Aktaş Barajı: 7.94
Felakete gidiyoruz
İzmir Büyükşehir'in eski başkanı Tunç Soyer de sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak susuzluk konusunda uyardı. Soyer şu ifadeleri kullandı: Yağmur yok ve doludizgin bir felakete gidiyoruz.!
Uzun zamandır özellikle tarım üreticileri yağmur bekliyor ve neredeyse tüm ülkede barajlarımız en vahim düşüklük seviyesinde bulunuyor.
İnsan evladının kendisini yaşamın merkezinde zannetmesi ve kainatın kendisi için var olduğunu sanması nedeniyle tüm diğer doğal varlıklarımız gibi “su”yu da her daim hoyratça kullandık.
Dünyanın suda yüzdüğünü söyleyen Miletli eski Yunan Filozofu Thales, “su yaşamdır” der. Yani biz suyu tüketirken aslında yaşamı yok ediyoruz.
Yaşam bugün artık kuraklıkla, bu hoyratlığın bedellerini ödetmeye başladı.
İklim krizi nedeniyle azalan yağışlar ya da İspanya’da olduğu gibi bir senelik yağışın 8 saat içinde yağması sonucunda yitirilen 205 can, bize çok daha ağır tahribatların yaşanacağını gösteriyor.
Hafıza’yı beşer nisyan ile malul olduğu için yağacak yağmurların kuraklığı ortadan kaldıracağını sanıyoruz.
Ancak daha derinlere çekilen yeraltı suları, üç-beş yağışla normalleşecek gibi değil. Ayrıca, bu kuraklıkla eş zamanlı olarak, son 50 yılda 3 Türkiye büyüklüğünde eriyen buzullar, tüm insanlığı hızla bir felakete sürüklüyor.
Önümüzdeki yıllarda iklim krizi nedeniyle artarak yayılacak kuraklığın on milyonlarca yeni mültecinin kitlesel göçüne yol açacağını, bu büyük mülteci hareketlerinin siyasi, ideolojik ekonomik savaşlardan çok daha vahim toplumsal sonuçlar doğuracağını göreceğiz.
Su politiktir! Doğru kamu politikalarıyla tüm bu felaketlerin etkisini azaltabilir hatta durdurabiliriz.
Derhal, öncelikle su kullanımının %70 üzerinde olduğu tarımda, çok su gerektiren silajlık mısır üretimi, kapalı sistem hayvancılık gibi ürün ve üretim yöntemlerini terk etmeli topraklarımıza uygun az su gerektiren ürünlerle, yöntemlerle üretim yapmalıyız. Yağmur hasadı gibi uygulamalar tüm şehre yayan Sünger Kent projesi gibi projeleri istikrarlı biçimde uygulamalı suyun tasarruflu kullanımını mümkün kılacak tercihleri öne çıkartmalıyız.
Başka bir ülkemiz, başka bir dünyamız yok ve doğayla uyumlu olmayı başaramazsak hep birlikte yok olacağız.
Çünkü su hayattır ve eksildikçe, eksileceğiz.