YAĞIZ BARUT- İzmir Ticaret Odası, 100 yılı geride bırakan Cumhuriyet tarihimizde İzmir’in rolünü anlatan önemli bir esere imza attı. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalında görevli Dr. Öğretim Üyesi Erkan Serçe tarafından kaleme alınan “Yüzyılın Sevdası İzmir” eseri, İzmir Ticaret Odası Kültür, Sanat ve Tarih Yayınları’nın 18’inci kitabı olarak yayınlandı.
İzmir’in tarihini gelecek nesillere aktarmayı görev edindiklerini belirten İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener kitapla ilgili, “Heyecanlıyız, çünkü birçoğumuzun şahitlik ettiği İzmir’in yakın dönem tarihini bu yayınla, geleceğe iz olarak bırakacağız” dedi.
Biz de Dr. Erkan Serçe ile İzmir tarihinin 100 yıllık Cumhuriyet dönemini kapsayan bu arşivlik eseri ve İzmir’i konuştuk.
Değerli hocam, Yüzyılın Sevdası İzmir eseri nasıl ortaya çıktı? İzmir Ticaret Odası ile nasıl bir koordinasyon süreci yaşadınız?
İzmir Ticaret Odası ile daha önce 9 Eylül İzmir’in kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü için “Türk Basınında İzmir’in Kurtuluşu” adıyla bir kitap hazırlamıştık. O kitabın yayınlanmasını izleyen süreçte, Cumhuriyet’in 100 yılında İzmir’de neler oldu ve İzmir nasıl bir konumdaydı diye düşünerek bir kitap hazırlayabilir miyiz dedik. İzmir Ticaret Odası Başkanı Sayın Mahmut Özgener bu fikri uygun görünce “Yüzyılın Sevdası İzmir” çalışmasına başladık. Hem İZTO’daki arkadaşlar hem de kitabın yazılması aşamasında yararlandığımız kütüphane ve arşiv çalışanları da bizlere yardımcı olunca bu kitabı tamamlamak mümkün oldu.
İzmir hep güzel anılmış
Kitabın ismindeki sevda kelimesi sanırım tesadüf değil. Son dönemde sevda ve aşk gibi tanımlamalar İzmir’e çokça yakıştırılıyor. Evet, İzmir ve sevda kelimeleri neredeyse birbirlerini bütünleyen kelimeler olarak düşünülüyor. İzmir her zaman bir sıfatla anılmıştır. 1922 öncesinde Doğu’nun Parisi, Doğu’nun Tacı gibi o günkü koşullarına uygun pek çok nitelendirmelerle anılmış. 1922 sonrasında büyük yangını yaşamasının ardından 1930’lardaki yeşillendirme çabası onu birdenbire Yeşil İzmir olarak anılmaya götürmüş. Güzel kelimesi de her zaman İzmir’le anılmış. Gerçekten de bugün İzmir dendiğinde, burayı bilen ve yaşayan insanlar, ona ilişkin duygularını sevda ve aşkla tanımlayabilirler.
Kitabın iki hedefi
Bu kitabın hedefi nedir peki? Kentimizin ve ülkemizin kültürel ve tarihsel gelişimine nasıl bir katkı sağlayacak?
İki hedefimiz var. Birincisi; İzmir’in, Cumhuriyet’in 100 yıllık zaman dilimi içinde Türkiye tarihinin gelişiminde nasıl bir rol oynadığına yönelik sorular oluşturmak. Çünkü İzmir 1922-1923 öncesindeki konumundan çok şey kaybetti. İktisadi yapıdaki dengelerin değişmesi, İzmir için pek çok olumsuzluğu getirdi. İzmir’in nüfusu 1910’larda 350 bin civarındaydı. İzmir bu nüfusa bir daha anca 1960’larda erişebildi. Yani İzmir büyük bir nüfus kaybı yaşamıştı. Bu aynı zamanda iş gücü kaybı da demekti. O da ekonomiye bağlı olarak gelişen bir sarsıntıya bizi götürüyor. Ama buna rağmen İzmir toparlanmasını bildi. Özellikle 1950’lerden itibaren sanayinin gelişmesi ve bazı olumsuzluklara yol açsa da iç göç dalgası, İzmir’in yeniden önemli bir konum elde etmesinde rol oynadı. Dolayısıyla bu 100 yıllık Cumhuriyet tarihi içerisinde İzmir önemli olaylara müdahil oldu.
Kitabın ikinci hedefi ise bu 100 yıllık süreçte Türkiye’yi etkileyen tarihsel olaylar karşısında İzmir’in nasıl bir mevzilenme yaşadığına ilişkin biraz cevap biraz da soru yaratmak. Örneğin Türkiye ekonomisinin gelişmesindeki yeri nedir, eğitim ya da sportif faaliyetlerde nasıl bir konum kazanmıştır? Elbette bu 100 yıllık süreç içinde bir kentin tüm yönleriyle yaşadığı mevzilenmeyi anlatmak uzun ve farklı disiplinlerden oluşan bir ekibin gerçekleştirmesi gereken bir çalışma. Umarım ileride buna uygun da olanaklar yaratılır.
İzmir’in son 100 yılını yazmış bir akademisyene, İzmir’in gelecek 100 yılını da sormak isterim. Kentimizin gelecekte taşıdığı tehditler ve potansiyeller nelerdir?
Geleceği, ayakları tarihe basan bir temelde oluşturmak gerekiyor bence. Bu soruyu 1930’larda gündeme getirmiş olsaydınız, o günkü basının denetim altında olmasına rağmen pek çok cevabı açık şekilde alabilirdiniz. ‘İzmir iktisadi mevkiini kaybediyor mu?’ sorusu o dönemde çok bariz olarak gazetelerde tartışılan konulardan biriydi. Bu tartışmayı ve yaşanan gelişmeleri 90’lı yılların başına kadar belli bir ivmeyle ele alabilirdiniz. Ancak günümüzde çok hızlı gelişen teknolojik süreç nedeniyle 100 yıllık bir bakış açısı geliştirmek imkânsız gibi bir şey. Çok basit bir şey söyleyeyim; 1955 yılında İzmir’le ilgili imar planı hazırlanırken kentin nüfusunun 1970’lerin sonunda 350 bin olacağı öngörülmüş. Ancak nüfus, o tarihlerde 1 milyona ulaşmıştı. Şimdi bunu takip etmek bile çok zor. Kentleşmemiz ise son derece olumsuz yönde gidiyor. Dolayısıyla 100 yıl sonra değil, 10 yıl sonra bile kentin durumunun çok da iç açıcı olmayacak bir konuma geleceği kaygısını taşımak kolay.
İzmir'de büyük potansiyel var
Bu soruyu biraz daha değiştirerek şöyle sorayım. Gelecek 100 yılda, yerelin çok daha önemli olacağı konuşuluyor. Bu anlamda kentlerin markalaşması, kendine belirli anlamlar yüklemesi de önem kazanacak. Yani İzmir’in ticaret, tarım, turizm vs. potansiyeli düşünülünce, gelecek 100 yıl için nasıl bir perspektif çizilmeli?
İzmir şanslı bir kent. Coğrafi konumu onu tarih boyunca çok farklı kültürlerle etkileşim içinde olmasına yol açmış. Bu kültürlerin bir araya gelmesini sağlayan bir ticari potansiyel yaratmış. İki büyük vadinin tarımsal ürünlerinin buluşmasını sağlayan nokta olmuş. Bu anlamda marka kent imajı için İzmir herhangi bir şeyin içine sığabilecek kadar dar değil. Hiç kuşkusuz turizm son derece önemli. İzmir’in merkezinde Helenistik dönemden itibaren izleyebileceğiniz bir iz potansiyeli var. Agora, 1980’li yıllarda kentin ortasında sadece ismiyle anılan ve kimsenin uğramadığı bir alanken şimdi ne kadar önemli bir tarihsel merkez oldu. Kemeraltı, 90’lı yılların sonlarına kadar kimsenin umrunda değilken şimdi hiç değilse bir farkındalık oluştu ve artık kimse İzmir’i Kemeraltı olmadan düşünmüyor. Öte yandan İzmir tabii ki bir ticaret kenti. Sahip olduğu liman, eskiden beri Doğu Akdeniz’in en önemli kent olarak sivrilmesini sağlayan bir zenginliği. Ama artık o ticareti sağlayabilecek potansiyele sahip değil, o yüzden Çandarlı Limanı gibi farklı merkezler geliştirildi. İzmir elbette aynı zamanda tarım kenti, sanayi kenti. Dolayısıyla bunların hepsini bir bütün olarak düşündüğümüzde İzmir önemli bir gelecek vadediyor. Ama sanırım akıllı bir planlama, iyi hedefler gerekiyor ve o iyi hedeflere aşama aşama ulaşılabileceğini düşünmek gerekiyor. Bunu gerek yerel yönetimlerin gerekse merkezi yönetimin yetkilileri düşünüyordur diye temenni ediyoruz.
Atatürk ve İzmir ilişkisinin farklı boyutları var
Atatürk-İzmir ilişkisini ve İzmirlilerin bugün Atatürk’e bakışını sorsam ne dersiniz? Bu ilişki kitapta nasıl yer buluyor?
Atatürk’ün İzmir’le ilişkisinin farklı boyutları var. Çünkü Atatürk’ün Latife Hanım’la tanışması ve evliliği var ama o evliliğin noktalanması da var. Başlangıç noktası olması bakımından İzmir İktisat Kongresi var ama bir İzmir suikast girişimi de var. Tabii ki bunlar onun İzmir’le ilişkisini belirlemiş ve bunu kitapta da hem olumlu hem olumsuz yönleriyle anlatmaya çalıştık. Öte yandan İzmir halkının Atatürk’le ilişkisi de önemli tabi. Örneğin Atatürk’ün ölümü karşısında gerçekten çok büyük bir üzüntü duymuş ve neredeyse tüm kentin katılımıyla yas tutulmuş ve paylaşılmıştır.