İz Gazete İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal, İZ TV’de yayımlanan Gündem Özel programında Nil Kahramanoğlu’nun konuğu oldu. İz Gazete’nin 9 yıllık serüveni, İzmir Basın Kampı ve medyadaki dijitalleşmeye dair önemli değerlendirme ve açıklamalarda bulunan Kartal, İzmir’in “Özgür Basının Başkenti” olabileceğini ifade ettiği konuşmasında, “Ülkenin başkenti Ankara, medyanın başkenti İstanbul bu yüzden önemli, iddia ediyorum, özgür medyanın başkenti de İzmir’dir. İktidar baskılarından, ‘azade’ büyük burjuvazinin kontrolünden ‘azade, daha kendince özgür bir mecrada buradaki gazeteciler gazetecilik yapıyor. Bunun kıymetini biliyor ve müthiş kurumlar yaratıyoruz demiyorum ama özgür medyanın başkenti olabilecek şehir İzmir’dir” ifadelerine yer verdi.
“Özgür medyanın başkenti olabilecek şehir İzmir’dir"
Kartal, İzmir’in Ankara ve İstanbul’a göre baskılardan daha “azade” olduğunu ifade ettiği konuşmasında, “Ülkenin başkenti Ankara, medyanın başkenti İstanbul bu yüzden önemli, iddia ediyorum, özgür medyanın başkenti de İzmir’dir. İktidar baskılarından, ‘azade’ büyük burjuvazinin kontrolünden ‘azade, daha kendince özgür bir mecrada buradaki gazeteciler gazetecilik yapıyor. Bunun kıymetini biliyor ve müthiş kurumlar yaratıyoruz demiyorum ama özgür medyanın başkenti olabilecek şehir İzmir’dir. O yüzden 2 yıldır BAMAD olarak, ‘yol arıyoruz ve yol açıyoruz’ diyerek Basın Kampı düzenliyoruz. Özgür medyanın yaratılabilmesinin başkenti İzmir olabilir. İzmir’deki gazeteciler olarak bu alanda ne kadar gayretliyiz bu ayrı bir tartışma ama tüm Türkiye’de en köklü gazeteler de İzmir, Bursa ve Adana’da var. Her dönemde de yerel olanın kıymetli olduğu bir şehirdir İzmir. Ben bu dijital tufanın insanlara verdiği zararın anlaşılabileceğini, demokrasinin de tekrar inşa edilebilecekse yerelden inşa edilebileceğini ve yerel demokrasiye yerel medyanın çok ciddi katkılar sunacağını düşünüyorum. Koca koca ajansların İzmir ofislerinde onlarca gazeteci çalışıyordu, TV kanallarında onlarca muhabir, editör çalışıyordu. Bu dijitalleşmeyle çoğunluğunun burada temsilcisi yok, bazıları Ege Bölgesi ofislerini kapattılar çünkü ‘bize hızlıca bilgi akıyor o yüzden İzmir’e ofis açmaya ihtiyacımız yok’ diye düşünüyorlar. Bunun böyle olmayacağını, haberin en aşağıdan üretilebileceğini yeniden görecekler diye düşünüyorum” dedi.
“İnsanlarda, ‘İz Gazete’nin yanında olmalıyım’ düşüncesi var”
İz Gazete’nin kuruluşundan bu yana koruduğu çizgisiyle insanlarda yer ettiğini söyleyen Kartal, “2016 yılında İz Gazete’yi tek başıma kurdum, şimdi 27 kişi olduk. Biz ödül törenlerine 2017’de başladık. İzmir’e yeni gelmiş çok küçük bir internet sitesi için birinci yılında ödül törenleri yapmak ve toplumsal değerlere vurgu yapan ödüller vermek, bir vizyon göstergesiydi. Bunu 9 yıldır türlü gelişmelere rağmen gerçekleştirdik. Her geçen gün şunu fark ettik, özellikle bu yıl çok ciddi bir şey yapmadık. Buna rağmen bu mayanın tuttuğunu gördük, ciddi bir kitlenin, ‘İz Gazete’nin yanında olmalıyım’ düşüncesinin olduğunu gördük. İnsanlar oraya kokteyl ya da sadece konser için gelmiyor, müzik grubumuzu da çok küçük bir kitlenin dinlemesinden teyit edebiliriz. Bunu Türkiye’de bizim yayın çizgimizin de biraz farklılığı nedeniyle, o gün konuşmamda da söyledim ‘İzmir değerlerinin’ altını çiziyoruz. Burada taraf olan bir yayın çizgisinde olmamız nedeniyle bunun önemli olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
“Yemek isteyenlerin boğazında kalacağımızı gösterdik”
Kartal, İz Gazete’nin “İzmir değerleri” nden yana olduğunu vurgulayarak, kuruluşundan bu yana türlü badireler atlattığını ifade ettiği konuşmasında, “Hem bu gazeteyi kurduğumuz hem de bu günlük olarak yayın yapmaya başladığımızdan bu yana rüzgâr hep tersine esti. Hatırlayın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dolar 18 TL’ydi bugün 36 TL. Günlük olarak yayınlanmaya başladığımızda dolar 3 TL’ydi. Matbaanın baskısı ve kâğıt fiyatları direkt dolar kuru üzerinden ilerliyor. Siyasi olarak da günlük gazete kurmak için uygun olmayan bir dönemde bu işe başladık. Tabi muhalif bir gazete olmamız nedeniyle yerel yönetimle aramızın iyi olması gerektiği gibi bir algı var. Tabi ki iyi, biz eleştirilerimizin sivri ucunu bu ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidara yöneltiyoruz ama yerel yönetimlerle de çok çiçekli böcekli bir ilişkimiz olmadı. Dönem dönem siyasi, ekonomik baskı, dönem dönem bir yoklama, ‘acaba bunları parayla tehdit edebilir miyiz?’ gibi şeyler yaşadık. Bize karşı yapılabilecek herhalde son şey bizi parayla tehdit etmektir. Ben dahil buradaki hiç kimsenin çok büyük paralar kazanmak gibi bir hayali olmadığı için herhalde en son öyle tehdit edilebiliriz. Bunun da güzel yanından bakalım, 9 doğurduk ama 9 canlı olduğumuzu da ispat etti. Kolay lokma olmadığımızı, ‘yemek isteyenlerin boğazında kalacağımızı’ gösterdik. Şükür ki bunları da bir nebze de olsa atlattığımız, bu işe dair istekli olduğumuzu gösterdiğimiz bir 9 yıl oldu” şeklinde konuştu.
“Okurlarla gönül bağı kurabilen bir gazete olduk”
İz Gazete’nin okurları ile gönül bağı kurabildiğini ve diğer yerel gazeteler için, “olabilir” umudunu yeşerttiğini kaydeden Kartal, “Hakkımızın yendiğini de düşünüyorum. Biz sadece bir işletme, yayın kuruluşu kurmadık. Bir kere tüm Türkiye’deki yerel gazetelerde, ‘olabilir’ umudunu yeşerttiğimizi, ikincisi, yayın çizgisi net, politik tavrı net bir yayın kuruluşunun kurulabileceğine dair bir umudu yeşerttik diye düşünüyorum. Camia olabilme yolunda adımlar atılabileceğini gösterdiğimizi düşünüyorum. 25, 50, 120 yıllık gazetelerin arasında bir camia olabileceğimizi gösterdiğimizi düşünüyorum. Burada çokça arkadaşımız o ya da bu şekilde gazeteciliği öğrendi, çok ilerledi. İGC’nin yönetim kurulunda, TGS’nin yönetiminde yer alan, ulusal basın kuruluşlarında çalışan, staj yaptıktan sonra gazeteciliğe devam eden arkadaşlarımız var. Sadece bir yayın kuruluşu kurmadık aynı zamanda toplumsal meselelerle ilgili önemli işler yaptık. Kimse durup dururken bir yayın kuruluşlarıyla gönül bağı kurmuyor. Biz böyle aranıp bulunması çok zor olan bir gazete olarak gönül bağını geliştirebilen bir gazete olduğumuzu görmek mutlu etti” ifadelerini kullandı.
“Turpun büyüğü 10’uncu yılda”
İz Gazete’nin 10’uncu yılında okurları da kapsayacak şekilde geniş bir kutlama töreni düzenleyeceklerini ve sürprizleri olacağını ifade eden Kartal, “Turpun büyüğü 10’uncu yılda. Umarım başımıza bir şey gelmez, memleket için kötü şeyler, gazetemiz için kötü şeyler, bizim için kötü şeyler olmaz. 10’uncu yılı bir gün yapmayacağız, 10 gün de yapmayacağız ama 1 gün de yapmayacağız. İz Gazete ulusal medyadan da dostlar edindi. Onları İzmirlilerle buluşturmak için de etkinlikler yaptık. 10’uncu yılda güçlü buluşmalar silsilesi yapmak istiyoruz çünkü basın kuruluşlarının sorunları sadece basın kuruluşlarını ilgilendirmiyor. En az o kadar da okurları ilgilendiriyor. 10 saniye gözünüzü kapatın, izlediğiniz televizyon kanalları, gazeteler, internet siteleri bir elin parmağını geçmez, kapatın gözlerinizi bunların olmadığını düşünün, karanlık. Kapat gözlerini bunların olmadığını düşün, zifiri karanlık. Denir ya, ‘ekmek gibi su gibi ihtiyaçtır gerçek’, o yüzden bu kıymetin anlaşılması gerekir. 10 yılda gazetemizde emek vermiş, köşe yazmış arkadaşlarımız dostlarımız var, onları da bir araya getireceğimiz bir çeşitli formüllerimiz olacak. 10 yılın hikayesini anlatacağımız bir belgesel, bir tane daha var onu söylemeyeyim ama 10’uncu yılımızda yapmak istediğimiz şey okurlarımızla büyük bir şölen. Turpun büyüğü 10’uncu yılda” dedi.
“Dijitalleşmeye ayak uydurmaya çalışıyoruz”
Medyanın nasıl bir yöne gittiği sorusuna yanıt veren Kartal, “Bu konuya bir karamsar haliyle bakalım. Hızlı bir dijitalleşme, sosyal medyanın öne çıktığı, haberin sabun köpüğü gibi havaya uçtuğu, kalemlerin çok azaldığı kurumların haline geldiği gazetecilik mesleği ekonomik olarak zor koşullarda icra edilen, genç gazetecilerin bir süre sonra yaşamaya çalışmaya devam ettiği bir süreçteyiz. Kuşkusuz siyasi atmosfer, yandaş medya yaratılması, siyasi kutuplaşma etken ama en büyük problem hızlı dijitalleşme. Hadi olumlu yanından bakalım, insanoğlu habere her dönem ihtiyaç duydu. İnsana en büyük rahatsızlık veren şey soru işaretidir, batar, uykularını kaçırır. İnsanlık tabi ki anlamak, doğruyu görmek ister. Gerçeğe olan ihtiyaç devam ettikçe gazetecilik bitmeyecek, nitelikli gazeteciye ihtiyaç da her zaman devam edecek. Biz 4 yıl önce burada konuşurken, ‘şu bekleme süresi bitsin neler yapacağız’ diye konuşuyorduk. O dönem, ’16 sayfa çıkarız, mizah ilavesi çıkarız’ diye düşünüyorduk. Pandemi öncesine kadar planlarımızın tamamı kâğıt üzerineydi ama şu anda planlarımızın neredeyse hiçbiri kâğıt üzerine değil. Planlarımızın tamamı daha hızlı şekilde dijitalleşmeye ayak uydurmak” ifadelerini kullandı.
“Dijitalleşme uzun yıllar bir özgürlük alanı olarak görüldü”
Dijitalleşmenin uzun yıllar bir özgürlük alanı olarak görüldüğünü ancak dev teknoloji tekellerinin bu alanı bir tekele dönüştürdüğünü kaydeden Kartal, “Dijitalleşmeyi bir özgürlük alanı olarak uzun yıllar değerlendirenler oldu ama ne kadar özgürlük olduğunu söyleyeyim, Google bir algoritmasını değiştiriyor ve hiçbir haber okunmuyor. Instagram bir kapatılıyor ve hiçbir yerel gazete çalışamıyor. Bir ara 8 yıl Youtube kapandı, şimdi Youtube kapansa oradan çalışan birçok gazeteci sıfırdan başlayacak. Dijitalleşme de tek başına bir özgürlük değil. Gerçek birilerini rahatsız ettiği sürece ister kâğıtta olsun ister radyoda olsun bu rahatsızlıktan ötürü gerçeğin üstünü kapatmak isteyenler olacaktır. Bu meslek asla bitmez, iyi gazeteciliğe olan özlem de bitmeyecek. Tabi hiçbir dönemde de özgür gazeteciliği yaşayamayacağız çünkü gazetecilik birilerini her zaman rahatsız edecek. 3-5 yıl daha arayışlar, yeni yöntemler, denemeler sürer. Burada dökülenler, ayak uyduramayanlar, yeni çıkanlar olur. Özü itibariyle bu çabaların tamamı 2 şeye yaslanıyor, biri toplumun habere olan ihtiyacı, diğeri de haberin insanla yaratılabileceği. Sıkıntılar da panzehir bulunabilecekse biz de bu arayışın içindeyiz. Çözülebilecekse böyle çözülür ama son tahlilde konu okurların gerçeğe olan ihtiyacına dayandığı için okurlar da destek verirse sorunlar çözülür. Eskiden okur bayiye gidip ekmeğe verdiği parayı gazeteye veriyordu. Aslında yaşadığımız kıskaç bu, eskiden okur bayiye gittiğinde haberin ücretini ödüyordu ama şimdi kısır döngü var. ‘Ben zaten Twitter’dan okuyorum, Instagram’dan okuyorum’ dediği için gazeteler de milyonlarca insandan destek alıp ayakta kalmak yerine müteahhitler, fabrikalar, holdingler yani daha ufak bir azınlıktan destek alıyor. Sonuç olarak o ufak azınlığın ihtiyacı olan haberler çıkıyor. Dijitalleşmedeki arayışlardan en önemlisi bu, uluslararası dijital platformlara mahkûm kalmak bir sıkıntı yaratıyor. Diğer sıkıntı da kitlesel fonlamanın yapılamaması” şeklinde konuştu.
“Basın Kampı İzmir’in markası olsun istiyoruz”
Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği’nin her yıl düzenlediği İzmir Basın Kampı’nın, İzmir’e ait bir marka olmasını dilediklerini söyleyen Kartal, konuşmasını şöyle noktaladı:
“BAMAD cemiyetin alternatifi değil. TGS’nin alternatifi değil. Basın Konseyi’nin alternatifi değil. Burası iş yapmak, ‘hadi şunu yapalım’ diyenlerin bir araya geldiği bir dernek. Basın Kampı’nı 2 yıldır Seferihisar’da gerçekleştiriyoruz. Birini, ‘yol arıyoruz’, diğerini, ‘yol açıyoruz’ şiarıyla yaptık. Aslında ikisi de çok iddialı çünkü bir kampta ne yol aranabilir ne de yol açılabilir ama o dikkat çekmek istediğimiz için bu sloganlarla yola çıktı. Biz bu arayışı Türkiye’nin her yerinden medyanın yeniden özgürleştirilmesi yönündeki çabamızı devam ettireceğiz. 3’üncüsü ile ilgili isteğimiz mümkünse, BAMAD olarak bir adım geri çekilelim istiyoruz. ‘Evet bu kamp iyi oldu’ diyenlerle bir masa kuralım, orada sadece o ilk 2 yılki çizgiyi koruyan bir pozisyonda olalım. Hatta tüm hamallığı da biz alalım ama görünür de başkaları da olsun. Biz Basın Kampı’nı BAMAD, Ümit Kartal ya da 3-5 kişi olarak ortaya atmadık. Becerebilirsek bu kentin markası bir buluşma yapalım istiyoruz. İzmir, basın özgürlüğü için gazetecilerin bir araya geldiği bir şehir olsun istiyoruz. Bu topraklarda ülkenin kurtuluşu için ilk kurşunu atan gazetecidir. Hangi dönem baskı artarsa artsın gazeteciler hapse girdi, öldürülen gazeteciler var. O yüzden bu mücadele hiç bitmeyeceği için bu mücadeleye ev sahipliği yapmanın en çok İzmir’e yakışacağını düşünüyoruz. Mümkünse 3’üncü İzmir Basın Kampı’nı kişilerden, derneklerden bağımsız İzmir’in bir marka değeri olarak çok daha güçlü ve yaygın, basın özgürlüğünü önemseyen tüm basın kuruluşlarının da yüzünü İzmir’e döndüğü bir şeye dönüştürmek istiyoruz. Bu yıldan itibaren İzmir Basın Kampı’nı çok daha geniş bir çevrede yapacağız. İnsanlar nasıl Altın Portakal’a gidiyor insanlar, basın özgürlüğünü önemseyen herkesin, ‘o kamp kaçmaz’ diyeceği bir buluşma yapmak istiyoruz.”