Batuhan KAYA/İz Gazete- Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği’nin (BAMAD) sansürün kaldırılışının 116’ncı yılında düzenlediği Basın Özgürlüğü Buluşması’na, CHP’nin 7’nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da konuşmacı olarak katıldı. 


Programa, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, CHP İzmir Milletvekili Rifat Nalbantoğlu, CHP Adalet Bakanlığı’ndan sorumlu Gölge Kabine Üyesi ve İzmir Milletvekili Sevda Erden Kılıç, CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat önceki dönem Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, önceki dönem Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran, önceki dönem Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin, eski İZBETON Genel Müdürü Heval Savaş Kaya, partililer ve çok sayıda vatandaş da katıldı. 

Türenç: Türk basını utanılacak noktada

Programın açılış konuşmasını yapan Duayen Gazeteci ve Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, “Özellikle bugün geldiğimiz noktada Türk basını utanılacak noktadadır. Uluslararası toplantılarda da bunları söylüyoruz, basın özgürlüğü gibi endekslerde diplerde yer alıyoruz. Bu noktadan nasıl çıkacağız, nasıl bu hapisler, gözaltılar, tutuklamalar yok olacak, buna hep beraber çözüm üreteceğiz” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu programda, “Hayatını gazetecilikle kazanan ve mücadele eden rahmetli Uğur Mumcu, Musa Anter, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink’i rahmetle anıyorum. Bu toplantıda yaptığım konuşmayı bu onurlu gazetecilere ve bundan sonra onuruyla çalışacak gazetecilere armağan ediyorum. Zor dönemden geçiyoruz ve bu zor dönemde kalemini satmamak gibi onurlu bir iş yapan gazetecilere teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

Kılıçdaroğlu: Anayasa askıya alınmıştır”

CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'de anayasa’nın fiilen askıya alındığını kaydederek sözlerine başladı. Kılıçdaroğlu “Bir anayasamız var, bir de Anayasa Mahkememiz var. Anayasa Mahkemesi’nin kararları bağlayıcıdır ama Can Atalay ile ilgili bir karar verilir ve bu uygulanmazsa anayasa askıya alınmış demektir. Şeklen bir anayasamız var, anayasa mahkememiz var ama verdiği kararı uygulamayan bir yerel mahkememiz var ve güçlerini saraydan alıyorlar. Dolayısıyla bu tablo kaldıracağımız türden bir tablo değildir. Bu tablo konusunda her birimizin dikkatli olması lazım. Kurbağayı kazana koyar, altına ateşi yakarlar. Sıcak bir suya attığınızda kurbağa bir refleks gösterir ve dışarı sıçrar ama suyu yavaş yavaş kaynatırsa kurbağa hayatını kaybeder. Yaşadığımız gerçek buna benzer. Anayasa kararı uygulanmadığı zaman ne parlamentodan ne sendikalardan ne medyadan ne de hukuk örgütlerinden bir ses çıkıyor. Baro Başkanı konuştuğu zaman da sesi kesiliyor. Yaşadığımız tablo Türkiye’de demokrasi olmadığı gerçeğini gösteriyor. Gezi tutuklamaları 21’inci yüzyıl Türkiye’sinde yaşanıyor” diye konuştu.

“4’üncü güç medyadır”

Demokrasilerde güçler ayrılığından bahseden ve 4’üncü gücün medya olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Güçler ayrılığı diyoruz, 3 temel organ var. Gelişmiş demokrasilerde 4’üncü güç medyadır. Yürütme organının başı Cumhurbaşkanı’dır. Bunun bir yemin metni var. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağım, diyor. Erdoğan buna bağlı mıdır? Gidip de parlamentoda ‘ben Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağım’ diye ant içen biri o görevi yapmıyorsa halkı kandırıyor demektir. ‘Görevi tarafsızca yerine getireceğime ant içerim’ diyor, Erdoğan bir partinin genel başkanı, bir genel başkan tarafsızca görev yapar mı? Bir Cumhurbaşkanı ettiği yemine sadık kalmazsa, şu soru hep açıkta, ‘Namus ve şeref kavramı neyi ifade ediyor?” dedi.

“Bu meclise ‘Gazi’ denmez”

TBMM’nin işlevini yitirdiğini ve Gazi Meclis olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Sanıyorlar ki TBMM demokrasinin temel taşlarından birisidir. Öyleydi ama bugün öyle değil. Parlamentoda çoğunluğu olan siyasi otorite Erdoğan’dan talimat bekler. Gelen talimata göre otomatikman ellerinizi kaldırın der, ellerini kaldırır indirirler. Bu parlamento dünyanın hiçbir parlamentosunda görünmeyen bir yasaya imza attı. Tasarruf mevduatı sigorta fonunda yolsuzluk olduğu zaman soruşturma olmaz diye bir yasa çıkardı. Bir parlamento yolsuzlukların üzerine gitmesi gerekirken, tasarruf mevduatı sigorta fonunda yöneticilik yapanlar için soruşturma ve kovuşturma yapılamaz diye yasa çıkardı. Türkiye’de demokrasi yok, güçler ayrılığı yok, bir kişinin iradesi Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çökmüş durumdadır. Gazi Meclis’le bu meclisi karıştırmayın. O meclis Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Başkomutanlık yetkisini belli bir süreyle veren meclistir. Bu meclise Gazi Meclis asla ve asla denemez. Bağımsız iradesi olmayan bir meclisin Gazi unvanını taşımasına gerek yok” şeklinde konuştu.

Kılıçdaroğlu’ndan Can Atalay sözleri

Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilen ve tutukluluğu nedeniyle milletvekilliği düşürülen Can Atalay hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, “Bir milletvekili seçildi Can Atalay, YSK’ya başvurdular, YSK dosyasına baktı ve milletvekili olmana engel yok dedi. Seçildi, mecliste adı okundu. Aynı zamanda parlamentoda İnsan Hakları Komisyonu’na üye olarak seçildi ama parlamentoya gelemedi. Parlamento Başkanı’na şu soruyu sordum, ‘Neden kendi milletvekiline sahip çıkmadın?’. Kılını dahi kıpırdatmadı çünkü yukarıdan talimat gelmiş, o talimata uyacak. Buna benzer çok olay anlatılabilir, şimdi ne yapmalıyız? Öncelikle Türkiye darbe hukukundan arındırmak zorundadır. 12 Eylül ve 15 Temmuz sonrası çıkan yasaların mutlaka ama mutlaka sorgulanması gerekiyor. Siyasi Ahlak Yasası mutlaka çıkmalıdır. Herkese ahlak dersi veriyorlar ya, iktidar milletvekilleri ihale takipçiliği yapıyorlar. Milletin hakkını savunmuyorlar çünkü çıkardıkları yasadan haberleri yok. Bu tablo, demokrasiye kasteden bir tablodur. Milletvekilinin milletinin sorununu dile getirmemesi milletin görevini yapmaması demektir. Hiçbir AKP’linin milletin sorununu dile getirdiğini gördünüz mü? Kamuda liyakat sistemi olmalıdır” diye konuştu.

“Devlette liyakat yok”

Liyakatin devlet için önemini açıklayan ve şu an liyakat olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Devlet liyakat üzerine inşa edilir. Diyelim ki devlet memuru olacaksınız, KPSS’ye gireceksiniz, geçeceksiniz, aday memur olarak atanacaksınız, asaletiniz onaylanacak ve memur olacaksınız. Devletin en düşük kademesi şeftir, bir süre görev yapar şeflik sınavına girer ve şef olursunuz. Milletvekili olmak içinse 2 şeye ihtiyaç var, iyi hal kağıdı ve ilkokul mezuniyeti. Devlet liyakat üzerine inşa edilir, devlette şu anda liyakat yok. En son liyakatle alakalı tabloya bakıldığında devletin kurumlarının tahrip edildiğini görüyorsunuz. Devlet ayrı, siyasi parti ayrıdır. Parti, devleti yönetir devlet olmaz. O nedenle devlette liyakat vardır ve kadroları sıradan kadrolar değildir. En son müsteşarlık kadrosunu kaldırdılar. Müsteşar, devletle siyasi otorite arasında dengeyi sağlayan kişidir. Onu da kaldırdılar” dedi.

“Erdoğan’a yakın olanlar malı götürüyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın olanların malı götürdüğünü söyleyen ve 5’li çeteyi eleştiren Kılıçdaroğlu, “Devlette hiçbir kurum denetim dışında olmaz. Denetlenmeyen bir kuruma demokrasilerde rastlayamazsınız. Bizde denetlenmeyen bir sürü kurum var. TBMM Türkiye Varlık Fonu’nu denetleyemez. O kurumlarda ne oluyor hiçbirimizin haberi yok. Cumhurbaşkanlığı’nı kim denetleyecek? Kamu İhale Yasası Cumhurbaşkanlığı için geçerli değildir. Devlet dediğiniz kavram önemlidir. Devletin devlet baba değil, Kemal Tahir’in ifade ettiği gibi Devlet Ana olması lazım. Yukarıda eli sopalı bir zat var, herkesin kafasına vuruyor. Halledemiyorsa da mahkeme başkanına telefon ediyor, hallet diyor. Hepiniz vergi veriyorsunuz, çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Peki vergiler nereye harcanıyor? Bu soru sorulmuyor. Bu soru sorulmadığı için Türkiye’de demokrasi gelişmiyor. Al Capone pek çok insanı öldürmüştür ama vergi kaçırdığı için hapse girmiştir. Bizde ise herkes kaçırıyor. Erdoğan’a yakın herkes malı götürüyor. Ben boşuna 5’li çeteler demiyorum. Şimdi buradan, İzmir’den çağrı yapalım. 5’li çeteler bu ülkeye ne kadar vergi ödedi? Asgari ücretlinin vergisi belli, esnafın vergisi belli. Peki bu 5’li çetenin vergisi ne? Bu nedenle bir vergi konseyi kurulmak zorundadır. Vergi Konseyi her yıl bir rapor düzenlemeli ve vergilerin nereye harcandığını söylemelidir. Fransa’da var, harcanan verginin hesabını veriyorlar” diye konuştu.

“Darbe hukuku kalkmalıdır”

12 Eylül 1980 ve 15 Temmuz 2016 darbelerinden sonra getirilen yasaları “darbe hukuku” diye tanımlayan ve bunların değişmesi gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Siyasi partiler yasası olağanüstü dönemlerde çıkmıştır. Bu 2 yasa Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Üniversiteler kesinlikle vesayetten kurtulmalıdır. Mahallede muhtar seçiyoruz ama hocalar Dekan seçemiyor. Yürütme organı yani TBMM vesayetten kurtulmalı, yasal düzenleme yapılmalıdır. Aksi halde demokrasi gelişmez. Eğitim sistemi sil baştan ele alınmak zorundadır. Eğitim sistemini başarılı kılan sihirli kelime, meraktır. O sihirli kelimeyi büyütmediğiniz sürece çocuk başarılı olamaz. Eğitim çağdaş, demokratik olması lazım. Medya özgürlüğü sağlanmalıdır. Anayasa’da da var ama uygulanmıyor, nasıl baskılar uygulandığını hepimiz biliyoruz. Türk Hukuk Sistemi’nin 12 Eylül 1980 ve 20 Temmuz 2016 darbe hukukundan ayrılması lazım. 20 Temmuz’a geldiler her türlü yetkiyi aldılar ve istedikleri gibi hak koşturdular. Anayasa Mahkemesi’ne gittik, bu ülkede yaşayan insanların hakkını ve hukukunu koruduk” dedi.

“Medya susarsa…”

Medya susarsa neler olacağını sayan Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
“Medyanın büyük sıkıntılar yaşadığını biliyorum, kalemini satmayan gazetecilerin hangi zorluk ve sıkıntılarla çalıştıklarını biliyorum. Öte yandan bir de kendisine gazeteci süsü verip ve müesses nizamın kalemşörlüğünü yapanları biliyoruz. Biz bunlara gazeteci demiyoruz. Eğer medya susarsa Anadolu’da bir okulda parmak kaldıran kız öğrenci susar. Medya susarsa tarikat yurtlarında istismar edilen yavrumuz susar. Parmağını makineye kaptıran genç işçi susar, zorlu evlendirilen çocuklar susar. Medya susarsa kurutma makinesini çocukların odasına koyup, yan odada kendisini asan anne susar. Eşi ‘pazara gidelim’ dediğinde parası olmadığı için intihar eden adamın eşi susar. KHK mağduru annesi hapishanede olduğu için kanser tedavisi gören, annesini isteyerek ölen çocuğumuz susar. Yoksul, ayakkabısı doğru dürüst elbisesi olmayan evlatlarımız susar. Umutsuz gençler, umutsuz anneler, babalar susar. Medya susarsa Emine Şenyaşar susar, Saniye Ateş, Ayşe Ateş susar. Türkan Elçi, Rakel Dink, Ayşe Bülbül, Mısra Öz susar. Siz susarsınız, SMA anneleri susar, Diyarbakır Anneleri susar, Cumartesi Anneleri susar. Her türlü baskıya, tehdite, linç girişimlerine, hedef göstermelere, ölümlere bile halkı için korkmadan yürüyen gazetecilerimiz, sizler susarsanız halk susar, hak susar. Peki onlar sustuğunda kim konuşur? Hırsızlar konuşur, Cumhuriyet düşmanları konuşur, mafya çeteleri konuşur, bir kereden bir şey olmaz diyen o pis zihniyet konuşur. Özetle, herkes bilsin, susmayacağız, ne yaparlarsa yapsınlar susmayacağız ve doğruları söyleyeceğiz. Siz susmayın diye, BOP Eş Başkanı’nın elini sıkmıyorum, siz konuşabilin diye elini sıkmıyorum, selam vermiyorum. Partime ve kendinden olmayan seçmene terörist dediği için elini sıkmıyorum. Vatandaşlarımızı 3 kuruşa sattığı için elini sıkmıyorum, Gezi’de hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan için elini sıkmıyorum ve yüzüne bakmıyorum. Beni tehdit ettiği için değil, hakaret ettiği için değil, saldırılara uğradığım için değil, gazeteciler, öğrenciler ve akademisyenlerin hakkını hukukunu savunmak için onun elini sıkmadım. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırıp vatan toprağını terk ettiği için onun elini sıkmayacağım ve yüzünü sıkmayacağım. Ülkeyi bir sığınmacı deposuna çevirdiği için elini sıkmayacağım. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sahte videolar hazırladığı için yüzüne bakmayacağım. Biz, sarayda oturan zatın elini sıkmayacağız ve mücadele edeceğiz. Demokrasi asla lütufla gelmez, yürekli insanlarla olur. Hapislerden korkmayacağız, linç girişimlerinden korkmayacağız. Güzel bir demokrasiyi inşa etmek için mücadele edeceğiz!”

Muhabir: BATUHAN KAYA