2. İzmir Basın Kampı’nda İz Gazete Genel Yayın Yönetmeni Murat Attila, Girişimci Alphan Manas ve Dijital Medya Mühendisi Levent Özen, Medya Ekonomisi ve Finansal Sürdürülebilirlik konusunda düzenlenen panelde konuştu.

Medya kurumlarının finansal sürdürülebilirliğinin nasıl sağlanabileceği ve gelecekte medyanın nasıl şekilleneceğinin konuşulduğu panelde, Dijital Medya Mühendisi Levent Özen, “Gelir kaynaklarında tabi ki izlenme, reklam geliri var ama 2023 yılı Google’nin reklam geliri 250 milyar dolar. Amazon 100 milyar dolar, TikTok 50 milyar dolar, Snapchat 20 milyar dolar. Gelecekte teknoloji sanayinin tamamen önüne geçecek. 2024 yılı için bu rakamları topladığımızdaki her birinde yüzde 10 artış bekleniyor. Maalesef bu firmalar gelirlerini paylaşmıyor. Bunun alternatifi yerli ve paylaşan bir firma olabilir ya da dijital firma yasaları olabilir” diye konuştu.

Gazete 2-3 lira, su 10 lira

İz Medya Yayınlar Koordinatörü Murat Attila, yerel gazetelerin büfelerde 2-3 TL’ye satıldığını söyleyerek, şöyle konuştu:
“Asıl mesele her zaman olduğu gibi medyanın finansmanı. Bizim bu konuda düşüncemiz belli, barınma, sağlık hizmetlerine erişim hakkı gibi haber almanın da evrensel bir insan hakkı olduğunu düşünüyoruz, habercilik çok pahalı bir iş. Ancak haber bugün sudan ucuz, yarım litre suyu 10 TL’den aşağıya alamazsınız ancak yerel gazeteler 2-3 liraya satılıyor. Habercilik çok pahalı bir iş, tüketici alışkanlıkları değiştiğinden, gazetelerin satmadığından şikayet ediyoruz. Madem haber alma hakkı evrensel bir hak, o zaman sosyal devlet olduğumuzu iddia ediyorsak kamu kurumlarının da basın kurumlarını desteklemesi gerekiyor. Bedava peynir sadece fare kapanında bulunur. Küresel bilişim tekellerine içerik üreten köleler olduğumuz gerçeğini unutmadan, medyayı nasıl bir gelecek bekliyor bunu uzmanından dinleyelim.”

“Küresel devlere gönüllü olarak içerik üretiyoruz” 

Tüm gazetecilerin küresel teknoloji şirketlerine gönüllü olarak ücretsiz içerik ürettiğini ve bunun değişmesi gerektiğini açıklayan Attila, “Kanada’da 2023 yılında çevrimiçi haber yasası kabul edildi. Büyük teknoloji şirketlerinin platform üzerinden yayınladığı haber ücretlerinin programcılara telif ödemesi gerektiğini söylüyor. Google, Kanada ile bir anlaşma yapıyor ve yayıncılara 73 buçuk milyon dolar telif ücreti ödüyor. Daha önce aynı tarz bir çalışma Avusturalya tarafından yapılıyor ve bir yasa çıkarılıyor. Google ve Facebook bu ülkede dijital içerik üreten kuruluşlara elde ettiği gelirden pay veriyor. Birçok ülke daha buna benzer bir hamle yapmaya çalışıyor. Brezilya’da gündeme geliyor fakat Google burada daha bir agresif tavır sergiliyor ve hükümet yasayı geri çekiyor. Güney Afrika ve California’da da benzer süreçler yaşanıyor. AB’de belli bir çalışma yapılıyor. Medya kuruluşlarına gelir dağıtılması konusunda ciddi yaptırımlar getirmeye çalışıyor. 2020 yılına ait Google verileri var. Google’nin 185 milyar dolar vergi öncesi, vergi sonrası 100 milyar dolar geliri var. Hepimiz, her sabah gönüllü olarak bu küresel devlere içerik üretiyoruz ve onların tekeline muhtacız çünkü ürettiğimiz içerikleri başka türlü kitlelere ulaştıramıyoruz. İnsanlardan bayilerden gazete almıyor, alsalar bile mevcut tirajlar medya kuruluşlarına yetmiyor” diye konuştu.

“Küresel devlerden bir şeyler koparmalıyız”

Küresel teknoloji devlerinden reklam gelirleri elde edilmesi gerektiğini kaydeden Attila, “Son dönemde internetin gelişmesiyle yazılı basının gelirleri ciddi derecede düştü. Şu anda eş dost ve belediyelerden gelen bir gelir kaynağı var. Gazete satarak para kazanıyorum diyen varsa büyük ihtimal yalan söylüyordur. Bu durumda yeni gelir modelleri medyanın sürdürülebilirliği açısından yeni gelir modellerinin ortaya konması gerekiyor. Robotik teknoloji medya sektörüne girdiği sürece istihdamda daralmaya neden olacak. Eskisi gibi borsa bültenlerini, at yarışı sonuçlarını yapmak için editörlere ihtiyacımız yok, gelecekte de yapay zeka sizin için birçok şeyi yapacak. Teknolojinin gelişmesi bir de istihdamın daralması yönünde bir tehlike gösteriyor. Medyanın finansal açıdan sürdürülebilmesi için yeni kaynaklara ya da egemen finans konusunda egemen olan küresel devlerden bir şekilde bir şeyler kopartılması gerekiyor. Bunun da kamu yayıncılığında kullanılması gerekiyor. İngiltere’de, Fransa’da ve Batı Avrupa’da yerel medyanın etkisini kaybetmesiyle birlikte o yörelerde otoriterliğin, despotluğun arttığı görülmüş. Yani yerel medyanın etkisini kaybetmesi bir totaliterliğe, faşizme yol açıyor” dedi.

“Reklam gelirlerinin yüzde 80’ini 3 şirket alıyor”

Girişimci Alphan Manas, internet üzerinden elde edilen reklam gelirlerinin yüzde 80’inin 3 şirket tarafından alındığını kaydederek, şu ifadeleri kullandı:

“Eşik bekçiliğinden bahsettik. Aslında öncelikle haberin doğruluğuna haberin kaynağından doğru olarak çıkıp çıkmadığıyla bağlantılıdır. Kamala Harris ile Trump’ın el ele tutuşup öpüştüğü sahnenin gerçek olmayacağı aşikar ama gerçek olmayan birçok haberle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Öncelikle aslında eşik bekçiliği bir nevi bunları kontrol edecek ama bunu yapay zekayla kontrol edebileceğiz. 2 yıl önce bir program yaptık. Bugün sabah gelirken onu dinledim. O gün söylediklerimizden ve üstüne bastığımız konular güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Söylediğimiz şey ya gerçekliği konusunda veya olurluğu konusunda bir değişim olmadı. 2 tür haber var. İlkini muhabir arkadaşlarımız yapıyor ve bu bir ekip işi oluyor. Bu bir haber ve bu haber aslında kaynağından toplandığı anda yayına girecek bir haber. Uzun vadede ister bir kuruluş ister bir taşıyıcı tarafından dağıtılmasına bağlı olarak orada ücretlendirilmeli. Bu haberi ya dağıtırken ya da seyretme başına bir ücretlendirme olacak. 2006 yılında Dubai’de birkaç tane projede ortaklığımız vardı. Oradaki gazeteci arkadaşlarımızın da yazdığı gibi, ileride köşe yazarlarının tıklama başına para kazanacaklarını düşünüyorum. Buraya doğru gidiyoruz. Youtube’da aslında izlenme başına paralar alıyorlar ama 3 kuruş alıyorlar, bunun da doğru olduğunu düşünmüyorum. Ortada bir feodalizm var, birileri para kazanıyor ama birileri kazanmıyor. Para kazanan 3 oyuncu var. İlki Alphabet, ikincisi Meta, üçüncüsü de Alibaba. Dünyada toplanan reklam gelirinin yüzde 80’ini 3’ü alıyor.”

“Üretici ve tüketici arasında taşıyıcı kalmamalı”

İçerik üreticileri ile tüketici arasında aracı kalmaması gerektiğini ifade eden Manas, şöyle konuştu:
“Web 3.0 dediğimiz şey içeriği üretenle tüketen arasında taşıyıcının olmaması anlamına geliyor. Amazon MGM stüdyolarını satın aldı çünkü elinde çok içerik var. Netflix’te artık kendi içeriğini üretmek zorunda kalacak çünkü başkasının içeriğini satma dönemi bitiyor. İçeriği seyrettiğiniz anda o içeriğin üreticisi kontrat neyse, o film seyredildiği anda kaç para toplandıysa o paralar dağıtılmış olacak. Medyada da aynı noktaya gidecek. Yannis Varufakis’in ‘tekno feodalizm’ dediği kavram var. Burada, şemsiye holdingler dünyaya hakim olacak, diyor. Amazon ’90 milyar dolar UPS’e kargo parası veriyorum, niye bunu vereyim kendim taşırım’ diyor. Burada da aynı şekilde bu şirketler bizleri kontrol altına alıyor. Bizler, kullanıcılar olarak bunu yıkmak zorundayız. Devletler de bunları yıkmak zorunda yoksa çok zengin olan birkaç kuruluş olacak ve bunlar bizi kontrol altına alacaklar. İşsizliğin de artmasıyla beraber, aslında metal yakaların da yani robotların da aramıza katılmasıyla beraber, Elon Musk’ı gördünüz robotla geldi, baz işsizlik yüzde 20’lere çıkacak. İşsizlik yüzde 10’sa yüzde 32’ye çıkacak. İşsizlikle bir ülkenin vahşi kapitalizme devam etmesi mümkün olmayacak. Kapitalizm yavaş yavaş ölmeye başlıyor ve çok daha farklı bir sisteme doğru gidiyoruz.”

“3 bin bürokrat yetiştirmeye çalışıyoruz”

Kurdukları Think tank ile 3 bin bürokrat yetiştirme çalıştıklarını ve yapay zekayı anlayan yöneticilerin devlet yönetiminde olması gerektiğini ifade eden Manas, “Think Tank kurduk, amacımız Türkiye’de 3 bin tane bürokrat oluşturmak istiyoruz çünkü bugün hangi hükümet gelirse gelsin bundan sonra devletin yönetiminde görev alması gereken 3 bin kişi bulmamız gerekiyor. Geleceğimizden bahsediyoruz ama hiç devletin gelecekte nasıl yönetileceğini, şu andaki siyasi kapasitenin, 2 örnek vereceğim, Binali Yıldırım’ın fareyi nasıl kullandığını ya da Kamala Harris’in “bulut teknolojisini” nasıl anlattığını gördünüz mü? Yapay zekanın bu kadar etkin olacağı bir dünyada siyasi yönetimin, devlet yönetiminin de değişmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.

“Sosyal skorlama hayatımızda olacak”

Çin’de yapılan sosyal skorlamayı açıklayan ve bunun Türkiye’de de olacağını söyleyen Manas, “Sosyal skorlama Çin’in yaptığı gibi değil. Çin’de yapılan sosyal skorlama aslında toplum içindeki davranışla ilgili ancak bizim yaptığımız farklı olacak. Sosyal puanımızın da çok önemli olacağını düşünüyorum, günün sonunda bu kredibilitenize yansıyacak ve yaptığınız haberlerin puanlaması ile sizin ve yerel anlamda yapılan haberlerde de bireysel haber yapıcılar ortaya çıkmaya başlayacak. Puanlama sisteminin olmadığı bir dünya olmayacak” diye konuştu.

“Osmanlı’nın çektiği zorluğu çekiyoruz”

Basın İlan Kurumu’nun internet haber sitelerine getirdiği kriterlerin yarattığı zorlukları açıklayan Dijital Medya Mühendisi Levent Özen, şöyle konuştu:
“BİK, internet sitelerine bir kriter getirdi ve bir miktar tık almasını zorunlu kıldı. Aynı matbaanın gelişi ile Osmanlı’nın çektiği zorluk gibi internet siteleri de zorluk çekti çünkü kimse buna pek önem vermiyordu. Çok ciddi yerel trafik almak zorunda kaldık. Her ikisinde de problem var çünkü vefat haberleri okunuyor, çok büyük sansasyonel bir şey yok. Yerel habercilikle bunu yakalamak çok kolay değil. Bununla ilgili bazı adımlar attık. İlk adımı 9 Eylül Gazetesi’nde attık ve gazetenin web sitesinde çalıştık. Bizimle herkes bu adımı atmak zorunda kaldı. Ciddi yatırımlar ve ciddi çalışmalar yapıldı. SEO çalışmaları yapay zekayla bambaşka bir noktaya geldi çünkü işin içine yapay zeka girdi. Tekillik diye bir kavram var, bu tekillik kavramı yıllar önce konuşuldu ve diyor ki ‘2035’lerde insan ve robot aynı olacak’ yani bir karşı taraftakinin insan mı robot mu olduğunu anlayamayacağız. Bu robot mu insan mı ayırt edemeyeceğiz. Bunun için Turing Testi var. Bu test 3 element tarafından yapılıyor. 1 insan 1 bilgisayar ve 1 hakem oluyor. Hakem, yazılan yazıları bazı soruları test ediyor ve diyor ki ‘insan ya da robot yazmıştır’. Bunu şimdi yapıyoruz, adına da intihal kontrolü diyoruz. 2035 yılında bu tamamen belki de yapay zeka tarafından yazılacak. Yapay zekanın şu anda yapamadığı şey nedir? Yapamadığı tek şey karar vermek. Turing Testinde yapay zeka hakem olsaydı, hangi yapay zeka daha akıllıysa o kazanacaktı. Karar verme ile aynı şeyi dijital medya ve haber yazımında da yaşıyoruz. Bu kaçamayacağımız bir gerçek, editoryal işler azalacak çünkü pek çok yazılımla yapay zeka kullanıyoruz.”

“Yapay zekayı denetlemek zor olacak”

Yapay zekanın her geçen gün güçlendiğini ve bunu denetlemenin zor olduğunu ifade eden Özen, “CHAT GPT 2 ile başlayan bir serüven var, şu anda 4.0’ı kullanıyoruz. 2025’te Chat GPT 5 gelecek, 2’nin IQ düzeyi 85, Chat GPT 125, Chat GPT’nin IQ seviyesi 150’nin üstünde olacak. Einstein’ın IQ seviyesi 160, dünyanın en zeki adamının IQ seviyesi 260. 2 yılda bir hız 2 katına çıkıyor. IQ seviyesi bu noktaya geldiğinde bunu denetlemek zor olacak” diye konuştu.

“Belki de gazetelerde kimse çalışmayacak”

Yapay zekanın gelişmesiyle belki de gazetelerde kimsenin çalışmayacağını söyleyen Özen, şöyle konuştu:
“Bizim matbaa gelirlerimiz basılı yayından var ama giderlerimiz daha fazla, matbaa olmayacak. Muhabir, editör ve yöneticiler gerçekten az olacak ve belki de gazetelerde hiç kimse çalışmayacak. Karar vericiler robotsa gazetelerde insan olmayacak.”

Yapay zeka ve veri depolama konusunda AB’deki yasaları anlatan Özen, şu ifadeleri kullandı:
“AB de bir yasa çıkartıyor ve DMA diye geçiyor. Burada veri koruma ile ilgili problem yaşanıyor çünkü yapay zekada kullandığımız tüm veriler bir bulutta toplanıyor. Chat GPT gibi yapay zekalar sadece bunu analiz edip bize bir sonuç getiriyor ama bu verilerin saklandığı yerde bizim kişisel verilerimiz de var. AB, ‘DMA yasalarına göre sosyal skorlama hiçbir şekilde kullanılamaz’ diyor. Bir de ‘yüksek riskli yapay zeka’ diye bir kavram getirmişler, diyor ki ‘kesinlikle özgürlük üzerindeki potansiyel etkileri izlenerek karar verecek’. Bir de habercilikle ilgili skorlama var. Google şu anda sıralamada bunu kullanıyor. Habercilikte doğru haberlerin skorlaması yapılıyor, çekirdek güncellemeleri yapıyor ve algoritmaları değiştiriyor ve tamamen doğru haberciliğe yöneliyor. İntihal kontrolu yaptığımız içeriklerimiz var, eğer oran yüzde 10’un altındaysa Google bunu yukarı çıkarıyor.”

Muhabir: BATUHAN KAYA