HAZIRLAYAN ÜMİT KARTAL:

İz Medya Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal’ın ‘Siyasal Tufan’ adını verdiği röportaj serisinin bugünkü konuğu önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Avukat Murat Aydın… Kartal’ın sorularını yanıtlayan CHP’li Aydın, Ekrem İmamoğlu etrafında yoğunlaşan muhalefete yönelik baskılar ve parti içi meseleler hakkında çarpıcı mesajlar verdi. 

İktidarın 400 vekile ulaşma hayalini engelleme yöntemi olarak algılanan, başka partilerden vekil transferi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle iktidarın 400 vekille ne yapacağını sormak lazım. Kast edilen Anayasa’da istenilen değişiklikleri hele ki radikal kimi değişiklikleri yapmaksa az önce de dile getirdiğim gibi bu tür değişiklikleri yapmanın sayıyla ilgisi yoktur, güçle ilgisi vardır. Toplum size bu onayı, bu gücü vermiş ise zaten Meclis’te aradığınız sayıyı bulursunuz, vermemiş ise kaç vekiliniz olursa olsun bunu yapamazsınız. Sonra “transfer edilen vekillerin” iktidar için de muhalefet için de belirtilen “amaca uygun hareket edeceğini” kim garanti ediyor? Yani bugün “400’ü bulayım benim istediğim yönde Anayasa değişikliğine evet oyu versin” diye transfer edilen vekil ya da 400’ü bulamasın diye transfer edilen vekil oylama günü kendisini transfer edenlerin istediği gibi mi oy verecek? Dün halkın oyu ile seçilirken bir partiye bağlı olduğunu, o partinin görüşlerini savunduğunu söyleyip oy isteyen ve seçilen sonra da bambaşka partiye giden vekilin yarın istendiği gibi davranacağına mı inanılıyor? Hele ki bir partinin üyesiyken o partinin desteklediği adaya değil tam onun karşısında olana oy verdiğini hiç de hoş olmayan bir tarzla açıklayan kişinin yarın kendisini kabul eden partinin görüşlerine uygun şekilde oy vereceği mi düşünülüyor. Bence biraz fazla iyimserlik olur bu! Milletvekili seçimlerinde oy kullanan seçmenlerin tamamına yakını adaya değil o kişiyi aday gösteren partiye, o partinin ismine, liderine, söylemine, geçmişine, siyasi çizgisine oy veriyor. O partiden seçilen vekil, partisiyle derin bir görüş uyuşmazlığına düştüğü için partisinden istifa edebilir ama kendini seçen seçmenin iradesini yok sayarak başka partiye geçemez, ben bunu doğru bulmuyorum. Dolayısıyla bir partiden seçilen vekilin bir başka partiye kabul edilmesini de doğru bulmuyorum.

Her seçim bazı mesajlar verir

Tek aday ile ön seçim olur mu? Cumhurbaşkanı adayını belirleme hamlesi, eli kuvvetlenen siyasi iktidarı erken seçim kararı alma konusunda sıkıştırır mı? 

Ön seçim yapmak partinin tercihidir ve CHP bu tercihini ortaya koydu. Bunun zamanını da kendisi belirledi ve adaylık başvurusu yöntemini de ilan etti. Aday adayı olma koşullarını sadece bir kişi sağladığı için bir kişinin katılacağı ön seçim yapılacak. Elbette aday sayısı bir de olsa çok da olsa seçim seçimdir ve her seçim bazı mesajlar verir. En azından seçmen durumundaki kişiler, konuştuğumuz konu bakımından CHP üyeleri görüşlerini dile getirme imkânı bulmuş olacaklar. Aday sayısının tekliği görüş ortaya koymayı engellemez çünkü görüş ortaya koymanın birçok yolu vardır ve seçimler bu yolların açılmasını ve kullanılmasını sağlar. 

Parçalı görüntü olduğunu düşünmüyorum

CHP’nin çok parçalı görüntüsü size kaygı veriyor mu? CHP bu karmaşadan nasıl çıkar? Olağanüstü kurultay kararı alma seçeneği neden düşünülmüyor?

Ben parçalı bir görüntü verdiğini düşünmüyorum ya da parçalı olarak görülen şeyin kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. CHP her zaman içinde farklı görüş ve eğilimleri barındırmıştır. Bir kitle partisi bir sol parti olmanın gereği de budur. O nedenle bu kavga ya da içinden çıkılması gereken bir durum olarak görmüyorum bunu. Ama bence asıl sorun ya da zorluk “parçalı” olarak tabir edilen görüş farklılıklarının doğru, verimli ve derinlemesine tartışılması imkânının bulunmaması, yapılan hemen her tartışmanın kişiler ve isimler üzerinden yapılması. Doğru yapılan bir eleştirinin hemen birine atfen yüceltilmesi veya küçümsenmesi asıl sorun. Örneğin geçen seçimde bu partinin adayına değil tam onun karşısındaki kişiye oy verdiğini az önce de dediğim gibi hiç de kabul edilemeyecek bir üslupla dile getiren kişinin CHP’ye kabul edilmesini eleştirenlerin önceki genel başkanın “adamları” ya da mevcut genel başkana “muhalif” olanlar olarak isimlendirilmesi ve asıl konunun tartışılamaması bu duruma basit bir örnek olarak gösterilebilir. Basit diyorum çünkü bu konu nihayetinde bir vekil transferi ve çok da önemli sonuçları yok ama parti için son derece kritik konuların bu karşıtlık – yandaşlık temelinde ele alınması daha doğrusu ele alınamaması son derece kritik. Mesela Ekrem Başkana yapılanlar ile bunlara karşı çıkmak için ya da aday belirleme yöntemi için ya da siyasi iktidara sert ve açık cevap vermek için kurultay toplamak gerekir mi diye başlayacak bir tartışmanın içeriğinden koparılıp tamamen mevcut genel başkan ile önceki genel başkan arasında bir yarış ya da tartışma konusuna dönüşeceği bir ortam söz konusu. Böyle bir ortamda Kurultay’a gitmeli ya da gitmemeli şeklindeki her görüş açıklaması bağlamından koparılıp bu zeminde ele alınacak ve faydasız olacaktır. Bu da partinin doğru tartışma zemini bulamamasına dolayısıyla doğru tavırlar almasında zorluk çekmesine neden olacaktır. 

Açık bir meydan okuma yapmalı

Siyasi iktidarın artan baskılarını nasıl yorumlamak gerekir? Ekrem İmamoğlu hedefe konulduysa, onu korumanın yöntemleri nelerdir? 

Siyasi iktidarın hedefi açık: Ekrem İmamoğlu’nu aday göstermemek. Ve bence böyle giderse ve hem CHP hem siyasi muhalefet hem de toplum açık ve net bir karşı duruş göstermezse bu amaca ulaşmak için gereken her şeyi yapacak. Böylesi gözü kararmış bir iktidar olağan tepkilerle ve kimi basın açıklamaları ile durdurulamaz. Mesela Ekrem Başkan açığa alınırsa ya da tutuklanırsa ya da hakkındaki ceza davası sonuçlanıp siyasi yasak gelirse ne yapacağız? Saraçhane Nöbeti tutmaktan, adalet yürüyüşü yapmaktan öte şeyler yapmak gerekmez mi? Peki böyle bir sonuç oluşunca tepki göstermek mi bu sonuç olmadan mı tepki gösterme yani şimdi ne yapmak gerekir? Ben bu konuya dair her soruya aynı cevabı verdim. Uzun zamandır da sanırım 2024 Eylül ayından beri aynı şeyi söylüyorum: Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini bırakmalı, demir asa demir çarık yola düşüp millete dönmelidir. Aslında yeni ya da orijinal bir şey söylemiyorum, bu partinin tarihinin bize öğrettiği şeyi söylüyorum. Mustafa Kemal, işgal altındaki İstanbul’da kendine bir yol bulmaya ve kurtuluş mücadelesini mevcut siyasi yapının (Osmanlı Hükümetinin) içinde yer alarak, örneğin Harbiye Nazırı olarak yapmayı istemişti. Ama kısa zamanda bunun mümkün olmadığını ve işe yaramayacağını gördü ve Anadolu’ya yani halka gitti. Bir noktadan sonra da rütbelerini söküp kendini halkına emanet etti, halkının önüne düşüp yürüdü. Aynı şeyi 1971 askeri darbesinden sonra CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit de yaptı. Darbenin CHP içinde gelişen ve kendisinin temsil ettiği sol politikalara yönelik olduğunu söyledi ve genel sekreterlik görevinden istifa ederek halka, parti örgütüne döndü. Her ikisi de bütün yolu halkıyla birlikte yürüdü ve halkına önder oldu, lider oldu. İşte Ekrem Başkan için de yapılması gereken bence budur ve bence sonunda olacak olan da budur. Ekrem Başkan açık bir meydan okuma yapmalıdır. Saraya dönüp “Senin derdin benimle, İstanbul halkının yakasından düş, işte başkanlığı bırakıyorum, kendimi partime ve halkıma emanet ediyorum” demeli, il il, ilçe ilçe yürümeli, şu an yaptığı salon toplantılarını aşan bölgesel kongreler düzenlemeli ve halkı örgütlemelidir. Halkın gücünü örgütleyen, halkı arkasına alan Mustafa Kemal hakkında verilen idam fermanı nasıl bir işe yaramamış ve bir kâğıt parçasından ibaret kalmış ise Ekrem İmamoğlu için verilecek siyasi yasak kararı da aynı şekilde bir kâğıt parçası olarak kalacaktır. Bunu yapmanın yolu halka dönmek, halkı örgütlemek ve halkla birlikte yürümektir. Siyasi açıklamalarla, basın toplantılarıyla, parti için denge gözetme çabalarıyla gidilecek yer de kaybedilecek zaman da yoktur. 

Umutsuzluğun nedeni siyasi önderliğin olmaması

Gitgide umutsuzluğa kapılan seçmenin umutlarını yeniden ayağa kaldırmak için ne yapmak gerekir? Bugün yetki sizde olsa, nereden başlardınız?

Aslında bu sorunun cevabı da az önce verdiğim cevapla aynı. Bugün toplumun içindeki umutsuzluğun en önemli nedeni umudu yeşertecek siyasi önderliğin olmamasıdır. Ekrem Başkanın az önce tarif ettiğim şekilde çıkacağı yol bu önderliği sağlayacak, toplumu ve umudu ayağa kaldıracaktır. 

Bugün yetki bende olsa ya da böyle gücüm olsa Ekrem Başkana gidip bunu yapmasını söyler ve “Önümüze düşün, yürüyelim” derdim. Ve ona Nazım’ın şiirindeki gibi; “Yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye, bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak” yürü, ben de bu halk da seninle birlikte yürüyecek diye söylerdim. Bence başka yol da yok. Bu iktidar, iktidarını korumak için her yolu deneyecek ve yargıdan istediği her kararı alacaktır. 

Kaçan bir tren yok

Kaçan bir tren var mı? ‘İktidar, atı alıp Üsküdar’ı geçti’ denilebilecek bir tablo söz konusu mu sizce

İzmirli uzman uyardı: Havadaki ani sıcaklık değişimi grip riskini artırıyor İzmirli uzman uyardı: Havadaki ani sıcaklık değişimi grip riskini artırıyor

Hayır yok. Toplumların yaşamlarında trenler kaçmaz, atı alanlar Üsküdar’ı geçmez. Evet, kimi yenilgiler olur ama ilerleme durmaz. Kaçan bir tren yok ama, ne eksik derseniz ya da bunca yenilgi ve gerileme neden derseniz ben iki şeyin önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki iktidarın doğru tanımlanmaması, anlaşılmaması, sınırlarının olmadığının tam olarak görülmemesi siyasi ve toplumsal muhalefet için bence en büyük zafiyet. İkincisi de iktidarın çizdiği siyaset alanının dışına çıkamamak o alanda bir şeyler yapmaya çalışmak. Bu iki durum kimi fırsatların kaçmasına, kimi yenilgi ve gerilemelere yol açtıysa da kaçan bir tren yok. Başta da söylediğim gibi yaşadığımız kriz bizim iç çatışmalarımızı, siyasi iktidarın kendisini aşan derinlikte ve genişlikte. O nedenle sadece bizim yapacaklarımız ile düzelmeyeceği gibi sadece bizim yapmadıklarımızla kaçan bir tren de olmayacak. 

Kaynak: HABER MERKEZİ