Yiğit SÜTCÜ- İzmir Barosu binasının önünde toplanan avukatlar, engelli öğrencilerin yaşadığı sıkıntıları içeren bir açıklama yaptı. Baro adına yapılan açıklamayı İzmir Barosu, Engelli Hakları Komisyonundan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Anıl Güler Okudu. Açıklamada eğitimde yaşanan eşitsizliklerin altı çizildi. Güler, yaptığı açıklamada, “Engelliler, diğer öğrenciler ile aynı şartlarda eğitim göremiyor.” ifadelerini kullandı.

Yinelenen trajedi ile karşı karşıya kaldık

2024-2025 eğitim yılının başlamasıyla birlikte sorunların hemen baş gösterdiğini ifade eden Avukat Anıl Güler, “9 Eylül 2024 Pazartesi günü, Türkiye’de ilk ve ortaöğretim kurumlarında yeni eğitim - öğretim yılı başladı. Çocuklar, anne – babalar ve toplum için önem taşıyan bu tarihte bir yandan coşku yaşanırken bir yandan da eğitim hakkına ulaşamayan çocukların, sürekli yinelenen trajedisi ile karşı karşıya kaldık. Halen İzmir Barosu Engelli Hakları Komisyonu’na ve alanda çalışan komisyon üyesi meslektaşlarımıza çok sayıda yakınma ulaşmaktadır” ifadelerini kullandı.

Mutsuzluk egemen oldu

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Anayasa’nın “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” hükmünü taşıyan 42. maddesi ortadayken, yine birçok engelli ailesinde çaresizlik ve mutsuzluk egemen oldu.

5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’ un 15. maddesi ile düzenlediği üzere “Hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması engellenemez. Engelli çocuklara, gençlere ve yetişkinlere özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve engelli olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır.

Keza Anayasa ve imzacısı olduğumuz Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme hükümleri uyarınca da engelli bireylerin eğitim ve eğitime erişim hakkı tanımlanmıştır. Yine bu yasalar doğrultusunda hazırlanan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ile eğitim hakkının nasıl kullanılacağı, il milli eğitim müdürlüklerinin, okul idarecilerinin, öğretmenlerin neler yapmakla yükümlü olduğu tek tek belirlenmiştir. Ancak gerek yönetmeliklerde belirlenen hususların eksiklikler taşıması, gerekse düzenlemelerin açık olmasına rağmen hatalı uygulanması sebebiyle, engelli çocukların eğitim hakkı olumsuz yönde etkilenmektedir.  Uygulayıcıların görevlerini çoğu zaman bilmiyor olması, bilse de uygulamaktan kaçınması halinde etkin bir yaptırımla karşılaşmayacağının verdiği rahatlık, veli ve öğrencilerin karşısına  büyük engeller çıkartmaktadır.

Bahanelerle kayıt almıyorlar

Engelli bireyler ve aileleri yasal düzenlemelerle belirlenmiş bu hakların en hafif deyimiyle ricacısı olmak zorunda bırakılmaktadır. Bu durum velileri yıpratırken çocukların da hak ettiği eğitime ulaşamamasına neden olmaktadır. Engelli çocuklar yasa gereği önce durumunu gösterir sağlık raporu, sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinden eğitsel değerlendirme raporu almak zorundadır. Bu Rehberlik ve Araştırma merkezlerinin düzenlediği raporla, bizzat kurum tarafından hangi okula gideceği belirlenmektedir. Ancak uygulamada okullar bu yönlendirme yazısına rağmen “çocuğun bu okula uygun olmadığı, yeterli alt yapılarının olmadığı, yeterli eğitimci ya da destek personeli olmadığı” gibi bahanelerle çocukların kaydını okula almak istememektedir.

Bir şekilde kayıt yaptırabilen çocuklar ise yine yasa gereği zorunlu olan Bireyselleştirilmiş Eğitim Programını hazırlamak, destek eğitim odası açmak gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebebiyle okulda sadece “fiziken” bulunmaktadır. Gerekli destek uygulamaları yapılmadıkça gerçek bir eğitim hayatından bahsetmek mümkün değildir. Yine, öğrencinin okula kaydı “mecburen” yapılsa dahi bu kez de diğer çocukların velilerinin “bu çocuğu” sınıflarında istememesi sebebiyle hem engelli bireyin hem de ailesinin zorbalığa maruz bırakıldığı bir gerçektir. Sadece geçen sene basına ya da sosyal medyaya yansıdığı için kamuoyunun haberdar olduğu onlarca vaka yaşanmıştır. 

Yasal haklarının peşinde olan aileler sadece diğer çocukların velileri tarafından değil, okul idarecileri ve öğretmenler tarafından da “sorunlu veli” olarak tanımlanmakta ve dışlanmaktadır. Bu empatiden yoksun durum tamamen bilinçsiz ve ayrımcı bir yaklaşımın ürünüdür. Bizzat Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2023 yılı için yayımladığı bilgilendirme raporuna göre, Bakanlığa bağlı kurumlarda, okul öncesi, ilk ve ortaokul, özel eğitim meslek liseleri, özel eğitim uygulama okulları dahil olmak üzere sadece 62.880 öğrenci eğitim almaktadır. Üstelik bu sayı görme, işitme, zihinsel, bedensel engelli öğrencilerin tamamının toplamıdır.

Aynı raporun devamında kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitim gören öğrenci dağılımı gösterilmiştir. Buna göre, okul öncesi. İlkokul ve ortaokul düzeyinde kaynaştırma öğrencisi sayısı toplam 311.155 iken, liseye devam edebilen öğrenci sayısı sadece 48.555’dir.

Türkiye, AB ülkeleri içinde yüzde 60 oranla ilkokuldan sonra engellilerin okulu bırakma oranının en yüksek olduğu ülkedir."

Tam kapasiteli okul yok

İzmir Barosu Engelli Hakları Komisyonu tarafından gerçekleştirilen ve farklı engellilik alanlarının İzmir’deki temsilcileriyle yapılan görüşmeler sonucu hazırlanan çalışma raporunda da yer alan bilgilere göre; 

-İzmir ve çevresinde işitme engelli bireylere yönelik tam kapasiteli ilkokul mevcut değildir. İşitme engelli öğrencilerin mevcut okullar içinde akranlarıyla birlikte ve bütünleştirilmiş ortamlarda akıllı tahta gibi çok basit çözümlerle eğitim alabilmeleri mümkünken, okul ve/veya eğitimci olmadığı gerekçesiyle eğitim hayatından uzaklaştırılmaktadırlar. 

- Ailelerin talebi doğrultusunda işitme engelli bireyler için ilk, orta ve lise düzeyinde, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği merkezi noktalarda okullar açılması gerekmektedir. İzmir gibi büyük bir şehirde lise düzeyinde işitme engelli okulu sadece Kınık’ta bulunmaktadır.  

- Okul binalarının uluslararası ve ulusal erişilebilirlik mevzuatı çerçevesinde düzenlenmesi, standartlara uygun rampa, kapı genişliği, asansör yapısı, aydınlatma düğmeleri, tuvalet yapısı, okul kantini, kütüphane, spor salonu gibi tüm fiziki özelliklerinin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. 

 - Tekerlekli sandalye ya da koltuk değneği gibi yardımcı cihaz kullanan çocuklara örgün eğitim içinde Milli Eğitim tarafından servis (liftli araç) hizmeti verilmemesi bu çocuklar için eğitime erişim açısından büyük sorun teşkil etmektedir. Özel eğitim okullarında ya da Milli Eğitim içinde özel eğitim sınıflarına giden öğrencilere servis hizmeti sağlanmakta iken bu hakkın bedensel engelli öğrencilere tanınmaması ayrımcı bir uygulamadır. 

-Tüm engelli çocukların akranlarıyla birlikte eğitime dahil olabilmeleri için nitelikli kaynaştırma/bütünleştirme eğitimi sağlanması ve eğitimde öğretmenler başta olmak üzere, destek personelin de donanımlı hale getirilmesi gerekmektedir.  

Bir insan hakları ihlali

Engelli bireylerin Anayasa’dan, yasalardan ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç hukuk normu haline gelmiş uluslararası sözleşmelerden doğan haklarının karşılanması, devletin sosyal hukuk devleti olma niteliğinin getirdiği bir sorumluluk, yurttaşlarının eşitliğini gözetmesi yükümlülüğünün ve nihayetinde insan haklarına saygının bir gereğidir. Engelli bireylerin gereksinimlerinin karşılanamaması, bir vicdan ya da empati sorunu değil, temel  bir insan hakları sorunudur. Engelli çocukların, eğitim hizmetlerine erişiminde yaşadıkları sorunlar bir insan hakları ihlalidir.

Cumhuriyetimizin 101. yaşını kutladığımız bu dönemde, sosyal hukuk devleti olmanın bir şartı olarak, engelli bireylerin toplumsal yaşamdaki yerlerini alması ve koruması için hızlı ve etkin adımların atılması talebimizi yineliyoruz. Ayrımcılıktan uzak, eşit bireyler olarak yaşama hakkının önündeki engelleri ortadan kaldırma mücadelesi veren engelli yurttaşlarımızın yanındayız.”

Muhabir: YİĞİT SÜTCÜ