PTT bünyesinde çalışan taşeron işçiler tarafından kurulan bağımsız PTT-Sen üyesi işçiler, Kadıköy İskele'de basın açıklaması yaptı. "Artık susmayacağız. Yalnız değiliz, biliyoruz. Sizlere gerçekliğimizi anlatmak ve sizlerin de yanımızda olmanızı istemek ve bu çalışma koşullarını anlatmak için buradayız. 2018 yılında bize kadro gelecek dediler, eşit işe eşit ücret dediler. Bu memleketin 86 milyon insanına hizmet götüren PTT'de, en eski kurumlardan olmasına rağmen çalışma koşulları iyileşmek yerine daha da kötüleşti ve taşeron sistem herbir yerine yerleşti. PTT bizlere taahhüt ettiği hiçbir şeyi gerçekleştirmedi. Aksine her şey daha da kötüye gitti. Biz, bu çifte standarda ve ayrımcılığa karşı dur diyelim diye yan yana geldik." sözleriyle başlayan açıklama zaman zaman "PTT işçisi köle değildir, kadro hakkımız söke söke alırız" sloganlarıyla kesildi. PTT'de aynı işi yapan ancak 3 farklı statüye sahip çalışan olduğuna dikkat çekilen açıklamada şu görüşlere yer verildi:
Geçim sıkıntısını iliklerimize kadar hissediyoruz!
"PTT’de çalışan hiçbir emekçi mutlu değil. PTT'de aynı işi yapan ancak 3 farklı statüye sahip çalışan var. Bizler bu statülerin en alt seviyesinde olanlarız. İzinli olduğumuz sürece yol ve yemek ücretimiz kesildiğinden yıllık izinlerimizi kullanmaktan korkar hale geldik. Mesailerimiz çeşitli bahaneler ve gerekçelerle ya kesintiye uğruyor ya da hiç verilmemektedir. Aldığımız ücret asgari ücrete denk gelmekte olup, geçim sıkıntısını iliklerimize kadar hissetmekteyiz. Performans sistemi adı altında PTT taşeron işçileri adeta köle gibi çalıştırılıyor.
Promosyon almak istiyoruz!
Kamu ve özel sektör çalışanlarına ödenen banka promosyonu biz taşeron işçiler için de haktır. Bizim maaşlarımız üzerinden elde edilen banka promosyonlar şirketlere değil de biz işçilere verilmelidir. Taşeron şirketlerin kurumumuza, halkımıza ve işçilere ne gibi bir kazanımı bir faydası var? Kurum içerisinde kadrolu çalışanlar ile aynı işi hatta daha fazlasını yapmasına rağmen hem ücret hem de yan haklar açısından mağdur edilen işçilere siz taşeron işçilersiniz denemez.
Sömürü ve kölelik sistemi!
Türkiye'de herkesin evine en az bir kere gitmiş, memleketi avucunun içi gibi bilen işçileriz. PTT'de her birim iş tarafımızca yapılmakta ancak bize taşeron denmektedir. Kimlik, ehliyet, banka kartları, sözleşmeli kartlar, mektup, ekstre, kargo hatta kanunen suç olmasına rağmen zorla tebligat ayrımı da, dağıtımı da tarafımızca yapılmaktadır. Sömürü ve kölelik sistemi olan taşeron düzene bizi hapsetmekte, her hakkımızı almakta ve sesimizi çıkarınca da 'Siz taşeronsunuz! Kapı orada, sesinizi çıkarmayın' demektedirler. Çünkü bizi güvencesizleştirmekte, çünkü bizi ötekileştirmekte ve siz taşeronsunuz susun demektedirler.
'Kapıda 5000 kişi bekliyor, beğenmiyorsan çek - git' demenizin bu şartlarda bir espirisi yok. Mevcut çalışma koşullarının ağır ve sömürüye dayalı olduğunu fark eden yeni işçiler 3 ile 10 gün içerisinde PTT ile yollarını ayırmaktadır. Yetişmiş, eğitimli ve kalifiyeli personelin baskı, mobing, ekonomik gibi çeşitli sebeplerle kurumdan soğutulması, haksız yere işten çıkarılması yada kurumda ağır şartlardan dolayı çalışmak istememesi hem kurumumuza hem de hizmet götürülen halkımıza karşı yapılmış bir ihanettir.
Taşerona kadro sözü PTT’ye uğramadı
İstanbul halkına ve bu ülkenin onurlu insanlarına sesleniyoruz bu aksaklık sizi de etkiliyor sosyal medyada ya da bazı platformlarda beklediğiniz postanın, kargonun geç gelmesinden şikayet ediyorsunuz. Çalışma şartları düzelmeden postacılar haklarını almadan da bu şikayetler giderilemez. PTT'de 2018 den bu yana memur alımı yapılmamış, taşeron işçi sömürü koşullarında çalışmaya zorlanmış ve gelenin durmadığı bir düzen PTT yönetimi eli ile yaratılmıştır. Bizler artık taşeron işçi olduğumuzu düşünmüyoruz. Eşit işe eşit ücret, adil, güvenceli ve insani koşullarda çalışma hakkımızın bir an önce bize verilmesini ve düzenlenmesini istiyoruz. 2018 yılında verilen 'taşerona kadro' sözü PTT’ye hiçbir şekilde uğramadı. Yıl 2024 oldu. PTT taşeron işçisinin uğradığı psikolojik şiddet çekilmez bir hale gelmiştir. Daha nereye kadar sabredilecek, bıçak kemiğe dayanmıştır. Susmanın çare olmadığı gelinen noktada görülmüştür. Her geçen gün bizden daha çok şey alınıyor ve daha çok şey yapmamız isteniyor. Sürekli kırbaçlanan, ötelenen, ayrıştırılan olmaktan bıktık. Yeter diyoruz. Artık yeter."