Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği'ni iptali talebiyle 6-10 Ocak arasında greve giden sağlık çalışanları, grevin dördüncü gününde "Serbest Kürsü" etkinliği düzenledi. İzmir Tabip Odası'nda gerçekleşen etkinlikte birinci basamak sağlık hizmet sunumunun nasıl olması gerektiğini ele alındı. Etkinliğin açılışında konuşan İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Nuri Seha Yüksel, şunları söyledi: "Uzun süredir beraber yürüttüğümüz mücadelede 14 örgütle bir arada alanlarda, meydanlarda, hastanenin önünde, sağlık müdürlüğü önünde omuz omuza mücadele veriyoruz. Hep bir sorun anlatmaya çalışıyoruz. Eziyet yönetmeliğinden bahsediyoruz. Kabul edilemez bir yönetmelikle karşı karşıyayız ve bunun mücadelesini veriyoruz. Bugün nasıl bir birinci basamak istiyoruzu konuşacağız. Aslında bir hayal kurmayacağız. Nasıl bir birinci basamak istiyoruz? Hayal edilecek bir şey değil. Bilimsel gerçekleri olan, toplumun ihtiyaçlarına göre gereksinimlere göre, şekillendirilmesi gereken, bunun da bilimsel kanıtları, birikimlerimizin de olduğunu düşünürsek neyi, nasıl yapmamız gerektiğini sadece bilmemiz gerekiyor. Yapma iradesini göstermemiz gerekiyor. Biz iş bırakma eylemleri yaptık birçok sefer. Bu eylem iş bırakma eyleminden artık çıkmış, işin peşini bırakmama eğilimi haline dönüşmüştür."
"Ulaşılabilir bir sağlık sistemi kalmamıştır"
"Hem kendi özlük haklarımızı hem de halkın sağlık hakkını korumaya çalışıyoruz. Onun için mücadele veriyoruz" diyen Yüksel, şöyle devam etti: "Diyoruz ki; nitelikli, ulaşılabilir ücretsiz bir sağlık sistemi olsun. Koruyucu sağlık hizmetleri sağlık sisteminin temelini gerçekten oluştursun ve halkın sağlığını korusun. Nitelikli bir sağlık sistemi kalmamıştır. Beş dakikada bir muayene hatta iki dakikada bir muayene yapıyoruz. Ulaşılabilir bir sağlık sistemi kalmamıştır. Hastanelerde randevu bulunamamaktadır. Görüntüleme yöntemlerinde bazı tetkiklerde çok uzak tarihlere randevular verilebilmektedir. Ücretsiz bir sağlık sistemi kalmamıştır. Ulaşılabilir olmayan, niteliği olmayan, sağlık sistemi ortamında vatandaşlarımız çaresizce özel sağlık kuruluşlarından çok yüksek maliyetlerle sağlık hizmeti almak zorunda kalmışlardır. Ülkede sağlık hizmeti satın alınır olmuştur. Yaşam satın alınır olmuştur. Bizler bunları konuşurken acı bir gerçeğimiz hiçbir zaman unutmamamız lazım. Bu ülkede yoğun bakımlarda bebekler ölmüştür. Bu yönetmelikle biz boğuşup konuşuyoruz. Ama her zaman onu aklımızda tutalım. 13 Ocak'ta davası var bu konunun. 13 Ocak'ta da mutlaka orada hep beraber olalım. İyi ki iki beraber mücadele ediyoruz. Ben kazanacağımıza da inanıyorum. Küçük küçük galiba sinyaller de var teknik sistemlerde. Bazı şeyler nedense yok oldu. Yönetmeliğin bazı sayfalarında, bazı satırlar havalanıp uçmaya başlıyor sanki. Bazı sayfalar kaybolmaya başlıyor. Biz bu yönetmelikle ilgili olarak ilk eylemde Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği kolu yönetmeliği buruşturup çöpe atmışlardı. Galiba akıbet o gözüküyor. Hepinizin emeğinize, yüreğinize ve cesaretinize sağlık. Bu mücadeleye hep beraber devam edeceğiz."
"Halkımızın yararına değil"
İzmir Aile Hekimleri Derneği Başkanı Muhteber Çolak ise "Eylemimizin bugün dördüncü günü. Biz bu mücadeleye devam ediyoruz. Biz aile hekimliklerinin bu ilk eylemlilik süreci değil. Daha önceki yönetmeliklerle ilgili de eylemler yaptık. Daha önceden cumartesi eylemleri, cumartesi nöbetleriyle ilgili eylemler yapıldı. Biz bu konuda deneyimli bir ekibiz. Çünkü karşımızdaki Bakanlık ne yazık ki elinde projeleri var sanıyorum ve bu projeler ne bizim yararımıza ne de hastalarımızın ya da halkımızın yararına değil sürekli adım adım bunları uyguluyor. Bir seçeneği diğer bir seçeneği de rastgele yapıyorlar demek istemiyorum rastgele olduğunu düşünmüyorum" dedi.
"Yoksulluk sınırının altında ücret alan bir aile iyi olamaz"
"Sağlıkta dönüşüm programı ile SSK hastanelerinin kapatılması, kamu hastaneler birliği kurulması, aile hekimliği sistemi, performans sistemi, adım adım bizi buraya ve tabii özel hastane sayısının arttırılması" diyerek sözlerini sürdüren Çolak, şunları söyledi: "Temel amaç sağlığı özelleştirmek, hastayı müşteriye dönüştürmek, sağlığın kâr getiren bir sektöre dönüştürülmesi. Bunun diğer ayağı eğer kârlılık olacaksa kapitalizmde sorun belli; bir ucuz hizmet üretmesi gerekir, çalışana daha az para vermesi gerekir ve daha çok çalıştırması gerekir. Dolayısıyla burada en büyük direnci gösteren de biz hekimleriz. Hastalarımız bunun ne kadar farkında? İlk başta çok alkışladılar. Ben önceden SSK hastanesinde çalışan bir hekimdim. SSK'nın devredildiği eylemler gözümün önünde daha dün gibi hatırlıyorum. Biz 'SSK kapatılmasın' diye eylem yaparken hastalar seviniyordu buna. Şu an o insanları bulup sorsak muhtemelen mutlu değillerdir bundan. Dünkü eylemimiz şehir hastanesindeydi otoyollar gibi köprüler gibi şehir hastaneleri de hasta garantili hastane yapıldı. Oysa bir ülkede hedef ülkedeki insan sağlığını geliştirmek olmalı ve dolayısıyla hasta sayısını düşürmek olmamalı. Hasta sayısını düşürmek bizim işimiz. Birinci basamağın işi. Koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım yapılması, birinci basamağın güçlendirilmesi gerekir. Ama tek başına bununla olmaz. Halk sağlığı derslerimizden hatırlıyorum. Sağlık, insanın biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan iyilik hali diye öğrenmiştik. Yoksulluk sınırının altında ücret alan bir aile iyi olamaz.''