İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin eski Başkanı Tunç Soyer, sosyal medya üzerinden bir açıklama yaptı. Yapay zekanın öneminden bahseden Soyer, Türkiye'nin bu yeni çağın dışında kalmaması gerektiğini söyledi.
Soyer şu ifadeleri kullandı: Dünya bilişim teknolojilerinde ve yapay zekada yeni bir çağın kapılarını aralıyor. Türkiye bu yeni çağın dışında kalmamalıdır.
İzmir – Urla’da, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ev sahipliğinde bir yaratıcılık ve üretim ekosistemi yaratmak için bir girişim başlatıyoruz.
Konuyla ilgili “ http://izmiraydinlanmasi.com ” sitesine girip detaylı bilgi alabilirsiniz.
Web sitesi üzerinden yorum ve önerilerinizi bekliyoruz."
İzmir Aydınlanması
Soyer'in bahsettiği İzmir Aydınlanması çağrısının tam metni ise şöyle:
İzmir'in makus talihi
Bireyin zekâsı “zihin” ortaya çıkartırsa, toplumun zekâsı “kültür” üretir. Belki de bu nedenle, İzmir için doğal ve tarihsel zenginliklere eşlik eden bir kültürel zenginlikten söz edebiliriz.
Toplumsal zekânın yani 8.500 yıllık kültürün en belirgin özelliği, bir arada yaşamın uyumunu yakalamış olmasıdır. Bir başka deyişle, “diyalog” üzerine oturan demokrasiyi, zenginleşmenin aracı olarak kullanmasıdır.
8.500 yıldır kesintisiz yaşamın sürdüğü İzmir, bir liman kenti olmanın getirdiği avantajlar nedeniyle farklı kültürlerin iç içe geçtiği, insanların birbirinden öğrenip ilham aldıkları, böylece bolluk ve bereketi çoğalttıkları bir deneyim yaşamıştır. Özünde demokratik anlayış olan bu deneyim, değişimin, yenilenmenin anahtar ve kodlarını üretmiştir.
İzmirliler, 100 yıl önce, 9 Eylül kurtuluşunda ve ardından kısa sürelerle yaşanan canlanmalar dışında, 250-300 yıldır kan kaybeden İzmir’in hafızasını tazelemek ve içine düştüğü çölleşme ve çoraklaşmadan kurtarmanın çıkış yollarını bulmak zorundadır. Çünkü İzmir nüfus dışında birçok alanda Türkiye üçüncülüğünü başka şehirlere kaptırmıştır. Üretimde, sanayide, turizmde, sporda, vb bir ok başlıkta İzmir, maalesef artık Türkiye üçüncüsü değildir.
Bu çölleşme ve çoraklaşma, sanattan ihracata, eğitimden ticarete, kentsel dönüşümden özgürlüklere, hayatın her alanında kendini göstermektedir. Örneğin, ülke siyasetinde ağırlığı her gün azaldığından, hükümette bir tek bakanı yoktur. Geçmişte olduğu gibi, Türkiye’de parmakla gösterilen, iyi müzisyenler, iyi bilim insanları, iyi sporcular, iyi bürokratlar, iyi sendikacılar, iyi mimarlar, iyi doktorlar artık İzmir’de yetişmemekte, yetişenler de terk etmektedir.
O nedenle önce bu iklimin nasıl oluştuğunu ve sonra bu “makus talihi” değiştirmek için neler yapılması gerektiğini düşünmeliyiz.
Çünkü biliyoruz ki, bu şehir bunu hak etmiyor ve bu şehrin genetik kodları, kültürel hazinesi, bu çöküşü bir kader gibi yaşamaktan çıkartmaya muktedirdir.
İzmir senfonisi
Hayat, provası, tekrarı olmayan kozmik bir senfoniyse, her varlık bu senfoninin eşsiz bir sesidir. O eşsiz senfoninin güzel bir sesi olmanın heyecanı ve mutluluğu ise muhtemelen varlığımızın anlamıdır.
O senfoninin seslendirildiği alanlar, evimiz, mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz, dünyamızdır. Her alan bir diğeriyle aynı özellikleri taşımadığı için, farklılıkların oluşturduğu özgün kompozisyonlar çıkar karşımıza. Bu kompozisyonlar bazen diğerine göre daha renkli, daha avantajlı olabilir.
Örneğin, eğer şehriniz İzmir ise, bu şehrin doğal, tarihsel ve kültürel zenginlikleri çevresindekilerden fazladır.
İzmirliler bu farkındalıkla, farklılıkların zenginliğini bilerek ve insanları kutuplaştıran popülist siyasetin tuzaklarına düşmeden, yeniden dayanışmayı, paylaşmayı, birbirleriyle “hemhal olmayı” başarmak zorundadır.
Çünkü bu hemhal oluş, geçmişte yaşanan başarıların hafızasını tazelemek ve onlardan ders çıkartmak demektir. Yani, demokratik mekanizmaları işletmek ve ortak aklı bulmayı hedefleyen “diyaloğu” temin etmektir. “Dikte etmek” tek sesli, “diyalog” çok seslidir. Diyalog, farklı seslerle senfoniyi zenginleştirir ve her senfoni aslında demokrasidir.
Ancak bu yetmeyecektir. Bunun üzerine “zamanın ruhu”nu yakalamak gerekecektir.
Kısacası, uyumdan yola çıkarak, herkesin üzerinde mutabık kalacağı ve İzmir’in hem bugününü hem de geleceğini kurtaracak bir hedefe ve o hedefe gidecek bir yol tarifine ihtiyaç vardır.
Bu hedef, belki de İzmir’in geri kaldığı, kan kaybettiği, çoraklaştığı alanlardan biri ya da birkaçı üzerinde şekillendirilebilir, ancak asıl yapılması gereken yepyeni bir sıçramayı mümkün kılacak bir girişim başlatmaktır.
İzmir için sıçrama
Hayatın doğal akışı, evrim olarak karşımıza çıkar. Oysa bazen hayat evrim dışına çıkıyormuş gibi görünen sıçramaları da mümkün kılar. (Fransız İhtilali gibi)
Bir sıçrama, geçmişle gelecek arasında adaleti sağlayarak ve yapaylaşmadan yani sürdürülebilir bir nitelikte gerçekleşirse, umut ve heyecan yaratır böylece evrimin bir parçası olarak devam eder. (Cumhuriyet Devrimleri gibi)
İzmir için sıçrama, tüm ülkeye ve dünyaya sunulacak bir “Silikon Vadisi”- “İzmir Yarımadası” çağrısı yapılarak başlatılabilir.
Zamanın ruhu, bilişim teknolojilerinin ve yazılım sektörünün hızla gelişmesi sonucunda, yapay zekayla birlikte yepyeni bir dünyanın kapısının aralandığını göstermektedir. Toplumlar bu yeni dünyayı yakalamak, değişimi ıskalamamak için uygun koşulları bir araya getirdikleri ekosistemler yaratmaktadırlar.
İşte şimdi, kendi ekosistemimizi yaratıp, güçlendirmeye ve tüm dünyayla buluşturmaya talip olunabilir.
Elbette, Türkiye’de bu alanda çok gayret gösterilmiş, Kocaeli’de ve birçok noktada, bilişim vadileri, teknokentler, kuluçka ve girişimcilik merkezleri kurulmuştur.
Ancak Urla’da diğer girişimlerden farklı özellikler taşıyan bir girişim başlatılmıştır. Türkiye’nin en başarılı ve en inovatif üniversitelerinden biri olan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde istikrarlı bir başarı hikayesi yazılmaktadır. Üniversitenin tüm kurumsal kapasitesi ile destek vermesi, bilişim-teknoloji-inovasyon-girişimcilik dünyasında sürdürülebilirliğin gereklerini yakalamasını sağlamıştır.
Bütün dünya bu sıçramayla uyumlu bir duruş göstermeye çalışırken, Türkiye için durum daha kritiktir. Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in söylediği gibi “Son 7 yılda öğrenci ve öğretim üyesi göçü olağanüstü artmıştır.” Beyin göçü bu hızla seyrederken yatay değil, dikey eğitim yatırımının (Kaynakların zekâ, başarı ve kalite kriterlerine daha çok aktarılması) önemi daha da büyümüştür. Türkiye “Ar-Ge”nin, “araştırma”sını uluslararası standartlarda eğitim kalitesini hızla yükselten İYTE ile “geliştirme”sini, en zeki, en başarılı girişimciler ve yatırımcılara aynı çatı altında zemin yaratarak başarabilir. Henüz eşiğinde olduğumuz yapay zekâ devrimini yakalamak için önümüzde çok zaman olmadığını ve örneğin beş yıl sonra çok geç kalmış olabileceğimizi unutmamalıyız.
Böylece embriyosu sağlıklı bir biçimde ortaya konmuş olan bu girişim, şehrin ve ülkenin kaderini değiştirecek muazzam bir atılıma dönüştürülebilir.
California’nın Silikon Vadisi’nin tüm dâhilere ve yatırımcılara sunduğu fırsatlardan fazlasını sunabilecek bu bölgede, yumuşak iklim, havaalanı yakınlığı, deniz, muhteşem bir doğa, bağ yolu, yüksek yaşam standardı vb. olağanüstü zenginlikler bulunmaktadır.
Bu sıçramanın yol haritası aşağıdaki başlıklarla özetlenebilir;
1) Tüm kent dinamiklerinin mutabakatı
2) Eksiksiz ve kusursuz bir teşvik mevzuatı
3) Hükümetle mutabakat
4) Uluslararası dayanışma
5) Evrensel bir tanıtım organizasyonu.
6) Detaylandırılmış bir fizibilite çalışması, detaylandırılmış bir yol haritası ve iyi tarif edilmiş bir iş bölümü
7) Finansman modeli
“Aydınlanma, Rönesans, Sanayi Devrimi” gibi büyük sıçramaları yakalamakta geç kalmış bir toplum olarak hepsinden daha büyük bir dönüşümü gerçekleştirecek olan ve henüz yolun başında sayılan “Yapay Zekâ Devrimi”ni yakalamak ve onunla uyumlu bir gelişimi başarmak şarttır.
İzmir'e davet
Değerli İzmirliler; yukarıda takdirlerinize sunduğum bu fikir çerçevesinden anlaşılacağı gibi siyasetçi, hukukçu, mimar, yazılımcı, bürokrat, tarihçi, bilişimci, medya-sosyal medya çalışanı, reklamcı vb. birçok bilimsel ve mesleki disiplinden insanlara ve hep birlikte ortak akıl üretmeye ihtiyaç var.
Türkiye’nin gündemi, içinde bulunduğumuz uluslararası konjonktür malum. Hepimizin gelecek kaygıları artarken, umutları tükeniyor. Böyle bir iklimde bunları düşünmeyi aşırı iyimser ve hayalci bulanlar olabilir.
Ancak biliriz ki karanlığın en yoğun olduğu zaman aydınlığın en yakın olduğu zamandır.
Bir kurtarıcı beklemektense, birlikte yola çıkmaktan daha aydınlık bir başlangıç olamaz.
Bu fikri üzerinde çalışmaya değer bulan ve bir ucundan da ben tutabilirim diyen, İzmir için yüreği çarpan, İzmir’e katkı vermek isteyen herkesi birlikte üretip çalışmaya davet ediyorum. Lütfen bana yazın. Gelen mesajları toparladıktan sonra bir araya geleceğiz.
Unutmayın, bir işi yapmamanın bin, yapmanın ise bir sebebi vardır.
O tek sebep de çoğunlukla “aşk“tır…