Seçime sayılı günler kala, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, gıda alanındaki sorunları ve çözümleri konulu bir rapor hazırladı. Yapılan açıklamada, "İnsanın vazgeçilmez gereksinimi olan gıda ve suya ulaşmasını, bunlarını güvenilir olmasını sağlamak devletlerin en temel görevlerindendir. Halkımızın en önemli gereksinim olan güvenli gıda ve suya ulaşmasının sağlanması için Odamızın 25 yıllık mesleki-teknik birikimleri ile oluşturulan görüş ve önerileri içeren bu çalışma, yeni dönemde göreve gelecek olan ülke yönetiminde görev almaya aday olan tüm siyasi oluşumların değerlendirmesine sunulmaktadır." denildi.

Raporda şu ifadeler kullanıldı:


"Gıdalar ve su insanların yaşamlarını sürdürmeleri için vazgeçilemez ve ertelenemez ihtiyaçlarıdır.

Yanlış tarım politikaları sonucu, ülkemiz temel tarım ve gıda ürünlerinde ithalatçı konumuna gelmiştir. Türkiye’nin dışa bağımlılığı artarken bakliyat ve tahıl gibi temel ürünlerde tamamen ithalatçı durumuna gelinmiştir. Tarım ve gıda ürünlerinde ihracat-ithalat dengesinin ithalat lehine hızlı bir şekilde bozulduğu gözlenmektedir. Bundan da önemlisi, tarım ve gıdada yaşanan dışa bağımlılık bir varoluş/egemenlik sorunu haline gelmiştir.
 
Tarımsal girdilerde, temel ürünlerde, enerjide dışa bağımlılığın sürdüğü günümüzde, maliyetlerdeki yüksek artışa karşın somut önlemler alınmaması ve yetersiz, zamanında ödenmeyen destekler nedeniyle çiftçilerimiz üretimden çekilmekte, tüketicilerimiz dünyadakinden çok daha ağır bir gıda enflasyonu sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Tüketim sorununun çözümünün üretim sorununu çözmekten geçtiği gerçeğine karşın, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle üretimde devamlılık ve kendimize yeterlilik sorunu büyümekte, üreticilerimiz kaybederken tüketicilerimiz de güvenli, yeterli ve ucuz gıdaya erişememektedir. İthalatla çözüm üretilmeye çalışılması ise sorunu daha da derinleştirmektedir.

Tohumdan satışa kadar gıda üretim zincirinin her aşamasında çok sayıda üretici/işletmeci olmasına rağmen; bu zincir 3-5 büyük şirketin elinde bulunmaktadır. Bu durum küçük işyerlerinin ayakta kalmasını süreç içerisinde olanaksız hale getirmektedir. Başta küçük aile çiftlikleri olmak üzere tarım ve gıda sektöründe planlı bir biçimde üretim yapılmasının sağlanması hayati önem taşımaktadır. “Birincil üretim” olarak adlandırılan tarlada ve çiftlikte yapılan üretimin, bu ürünleri işleyerek tüketiciye güvenli bir biçimde ulaştırılması sağlanmalıdır.

Gıda fiyat artışı önlenemiyor

Son yıllarda dünyada gıda fiyatları düşerken ülkemizdeki gıda fiyatlarındaki artış önlenememektedir. Toplumun büyük bir kesimi her geçen gün nitelikli gıdalara ulaşmakta zorlanmakta, bir kısım insanımız sürekli yardımlarla karnını doyurabilmektedir. Bu durum ise; yerel yönetimler, valilikler veya gıda bankaları aracılığıyla yoksul ailelere yapılan gıda yardımlarını, insan onuruyla bağdaşmayan ve yüzeysel siyasi araçlar şekline dönüştürülmesine neden olmuştur. "Gıda güvencesi sağlanamayan kişilerin gıda yardımının nesnesi değil, gıda hakkının öznesi" olduğu unutulmamalıdır. Bu yardımlar gıda hakkı çerçevesinde devletin bir sorumluluğu olarak görülmelidir.

Gıdaya erişim ve gıda hakkı konusunda yaşanan sorunlar, afetlerdeki kırılganlıklar gibi konularda sorunun çözümüne yönelik olarak kuşkusuz bilimin çok önemli bir rolü vardır ancak atılması gereken en önemli adımlar politik olacaktır. İşte bu nedenledir ki, tarım ve gıda siteminin tüm paydaşlar ile etkin iletişim içinde gözden geçirilmesi ve yeniden kurgulanması kaçınılmazdır.


Gıda güvenliğinin sağlanması için temel öneriler

İthalatçı politikaları bir yana bırakarak tarlada, çiftlikte ve gıda işletmelerinde üretimin artırılması hayati bir zorunluluktur. Tarım ve gıdada yerinde üretimi önemsemek, kırsalda refahı arttırarak üreticinin üretmeye devam etmesini sağlamak birincil öncelik olmalıdır. Bu bir gıda egemenliği sorunudur. Ancak sadece ekonomik ve sosyal gereklilikler nedeniyle değil, sadece gıda güvencesini sağlamak amacıyla değil; çevre ve iklim sorunları nedeniyle de yerelde üretimin teşvik edilmesi, küçük üreticilerin varlıklarını sürdürmesinin sağlanması gerekmektedir.

Tarım arazileri, zeytinlik alanlar, meralar, ormanlar, su havzaları ve sulak alanlar mutlak suretle korunmalıdır.

Çevre sorunları, iklim değişikliği, yeraltı sularının azalması, akarsuların kirlenmesi, gıda güvencesi riskleri yaratmaktadır. Tarım ve gıda sistemini de içeren etkin bir çevre politikası oluşturulmalıdır.

Afetlere dirençli bir tarım ve gıda sistemi kurgulanmalıdır.

Tarım ve gıda ürünlerinin serbest piyasa koşullarına terk edilmesinden vaz geçilmelidir. Bir yandan birbirleriyle organik bağı bulunan; diğer yandan çıkarları sıklıkla çatışan üretici, sanayici ve perakendeci arasındaki dengeleri regüle eden kurumların varlığı hayati önem taşımaktadır. Bu bakışla; piyasayı düzenleyici Et ve Süt Kurumu, Çaykur, TMO gibi kurumlar güçlendirilmeli; görev tanımları doğru yapılmalı, böylece gerektiğinde bu kurumlar aracılığı ile gıdaların üretiminden tüketimine kadar tüm aşamalarda yer alan aktörler korunmalıdır.

Her bir ülkenin kendi tarım sistemini, politikalarını belirlemesi gerektiğini savunan gıda egemenliği yaklaşımı savunulmalı; yerli ve yerel üretimin korunması önceliklendirilmelidir.

Ülke ekonomisi ve sanayinin yeniden planlanması ve inşası zorunlu hale gelmiştir. Bu planlama dış dayatmalara bağlı olarak değil kamu yararına, çalışanların gelir dağılımını düzeltecek, işsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldıracak, sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmayı sağlayacak, refahı kitlesel olarak yayacak ilke ve araçları kapsayacak biçimde yapılmalıdır. Planlama ve kalkınma odaklı çalışmalar üniversite, sanayi, meslek odaları ve sektör kuruluşlarını da kapsayan geniş bir platformda tartışılmalı, uygulama önerileri birlikte geliştirilmelidir.

Örgütlü yapı önemli

Üreticilerin, tüketicilerin ve ilgili meslek gruplarının etkin biçimde örgütlenmesi hedeflenmelidir. Örgütlü bir yapı, gıda güvenliği ve güvencesi sorunlarının çözümünde önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Gıda politikalarının oluşturulmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde; şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirliğe dayanan bir yönetişim yaklaşımı benimsenmelidir.

Gıda denetimlerinin kamu eli ile etkin, yansız ve bilim temelli gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.

Gıda denetimlerinde görev alan kamu çalışanlarının can güvenliğinin ve kararlarında bağımsızlığının sağlanması için yapısal düzenlemelere gidilmelidir.
Yerel idareler, yetki karmaşası yaratılmadan tarım ve gıda sisteminin sorunlarına katkı verebilecek şekilde yetki ve sorumluklarla donatılmalıdır.
Gıda riskleri ve bu risklere ilişkin olarak alınan önlemler toplumla şeffaf biçimde paylaşılmalıdır. Kamuoyunun tam ve doğru bir şekilde bilgilendirilebilmesi için bilimsel veri, analiz ve tavsiyeler ve hatta resmi denetim sonuçları sistemli bir biçimde halka açık olarak yayımlanmalıdır.

Her aşamada, küçük işletmelerin, aile çiftliklerinin güvenli gıda arzını sağlayarak varlığını sürdürmesi temel hedef olmalıdır. Bu hedefe ulaşmada süpermarket/hipermarket zincirlerinin işleyişlerinin de gözden geçirilmesi, yasal düzenlemelerle sürecin disipline edilmesi önemlidir.

Gıda ihracatında katma değerli ürün oranının arttırmak için bir yandan maliyetlerin düşürülmesi ve fiyatların rekabet edebilirliğinin arttırılması için çalışmalar yürütülürken, diğer taraftan da sektördeki ar-ge faaliyetleri desteklenmeli, yenilikçi ürünlerin piyasada yer almasını kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmalıdır.
Üniversitelerde üretilen akademik bilginin sektörle paylaşılması teşvik edilmelidir.

Gıda güvenliği kültürünün ve standartlarının sektörde her işletme de hayat bulabilmesi için kamusal desteğe ihtiyaç duyan işletmelere bu kaynaklar sağlanmalıdır. Bu destekleri veren KOSGEP, TKDK v.b. kurumlarda karar alma süreçlerinde konunun uzmanı kişiler istihdam edilmeli ve verilen desteklerin dağıtılmasında objektif kriterler uygulanmalıdır.

Denetimsiz üretim sonlandırılmalı

Küçük işletmelerdeki kontrolsüz ve denetimsiz üretim bir an önce sonlandırılmalı. Bu işletmelerde yetkilendirilmiş gıda danışmanlığı sistemi hayata geçirilmelidir.
Tüm gıda işletmelerinde başta gıda mühendisleri olmak üzere gıda bilimi konusunda lisans eğitim almış meslek üyeleri olmak üzere, gıda güvenliği konusunda çalışan meslek disiplinlerinin etkili ve yetkili bir biçimde çalıştırılması sağlanmalıdır.

Resmi kontrollerin yeterli ve etkin bir şekilde yürütülmesi için gerekli Gıda Mühendisi istihdamı sağlanmalıdır.

Köylü ve çiftçi düzeyinde sendikalaşmanın önü açılmalı, üreticiden tüketiciye aracısız mal sağlayan ekolojik üretim-tüketim kooperatifleri desteklenmelidir.
Beslenme alışkanlıklarının, bilimin ifade ettiği şekilde toplumda yerleşebilmesi için ilköğretim çocuklarına okullarda bilinçli gıda tüketimi ve gıda israfının azaltılması konularında eğitimler verilmeli.

Coğrafi İşaretler, bir kırsal kalkınma aracı olup; yöresel ürünleri, üreticileri ve üretim alanlarını koruyan bir sistemdir. Coğrafi İşaretler potansiyeli çok yüksek olan ülkemizde, Coğrafi İşaretlerin yönetişim ve denetim süreçleri gözden geçirilerek gerekli mevzuat çalışmaları yapılmalı ve ivedilikle uygulanmalıdır.
Ülkemizin yetişmiş insan istihdamının arttırılması ve çalışanların yaşam standartlarının   yükseltilmesi hedeflenmelidir.

Ülkemize nitelikli insan kaynakları yetiştirmesi beklenen üniversitelerin bir an evvel akademik, yapısal, ekonomik sorunları çözülmelidir."

Özlem ÇİMEN DURMAZ

Editör/Güncel haberler/izgazete.net

Editör: Özlem Çimen Durmaz