Çeşme Belediyesi tarafından 17-20 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen Çeşme 1. Kitap Günleri’nin son gününde, İz Medya Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal, Siyasal İletişimci-Yazar Ateş İlyas Başsoy ve Gazeteci-Yazar Barış İnce ‘Seçimler ve Toplum’ başlıklı paneli gerçekleştirdi. Panelde toplumsal örgütlenme ve mücadelenin önemine vurgu yapıldı.

'Bir reçete var'

Seçim sürecine dair değerlendirmelerde bulunan İz Medya Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal, kitap günlerinin önemine de vurgu yaparak, “Ekrem Oran, iyi ki kitap günlerini gerçekleştirmiş. Burada gerçekleşen imza stantlarında, bir şiirin satırlarında, panellerde, tüm bunlarda ‘Ne yapmalıyız da psikolojimizi düzeltmeliyiz’ diye sorguladığımız durumu dair bir reçete var. Umudu tekrar büyütmek üzere bir araya gelebilmenin yöntemlerini yaratabilirsek, bunu yapması gereken kişilere de öncülük edip ‘Bizi yan yana getirin’ diyebilirsek yeniden umutlanabiliriz.  Ancak, ‘Aman sesimizi çok çıkarmalıyım, provokasyon olur, sokağa çıkmayalım şöyle derler, barış demeyelim bize terörist derler, laikliği savunmayalım bizi dinsiz ilan ederler’ diyerek ilerlediğimiz için sonuç da beklediğimiz gibi olmadığı için ayağa kalkmamız biraz zorlaşıyor. Hepimiz ‘Bu kez kurtulacağız’ duygusundaydık. Sokağa çıkmadık, eylem yapmadık, barış demekten, laiklik demekten uzak durduk, kendimiz gibi olmaktan uzak durduk ama yine bize ‘terörist, ‘hain’, ‘dinsiz’ dediler. Demek ki sadece bekleyerek olmuyor, ‘sandığa gidelim hepsini sandıkta çözeriz’  diyerek, ‘elalem ne der’ diyerek olmuyor. Onların, oyunu kazanmak için geri özelliklerinin tamamıyla buluştuğumuz her yerde daha fazla kaybediyoruz. Onların oy verdiği partilere ‘Ne kadar yakınlaşırsak bize de daha fazla yönelirler’ diye düşündüğümüz her yerde daha fazla kaybediyoruz. Kendimiz olmaktan uzaklaştığımız her yerde ‘kazanacağız’ diye düşünüyorken esasen savunmamız gereken fikirlerimizden uzaklaşıp kaybettiğimiz bir süreç oluyor. 2019’da belediyeleri kazandık fakat, 'aman siyaset yapmayalım‘ duygusuyla 4 yıllık süreci apolitik geçirdik. Ancak bugün, Çeşme Meydanı’nda 4 gündür yazarlar ve aydınlar ile gençleri, kadınları, politikacıları buluşturmak, dertleşmek, anlamaya çalışmak, bir çocuğun bir kitap almasına vesile olmak, işte bu bir kamu kurumunda ‘biz kazanmalıyız ki memleket değişsin’in örneğidir.  O yüzden ne yapacağız?  Nasıl değiştirip dönüştürebiliriz de iz bırakabiliriz’i planlayacağız” açıklamalarında bulundu.

'Örgütlenmeliyiz'

Toplumsal örgütlenmenin gerekliliğinin altını çizen Gazeteci-Yazar Barış İnce ise, “Hepimiz umuttan, örgütlenmekten bahsediyoruz, ‘kırıldık, üzüldük’ diyoruz ama bir de hayatını mücadeleye adamış 68’liler, 78’liler var, onları gördüğümde biz çok da bir şey yapmadık mı acaba diye bir duyguya kapılıyorum. Biz sanki örgütlenmiyoruz, biz sanki bir yankı odasında kendi kendimize konuşuyoruz hissine kapılıyorum. Bu konuda toplumun sosyolojisini, yapısını anlamak gerekirse pek çok kitap var.

Biz iki şey yapmıyoruz; kendi dokumuzu, kendi sosyolojimizi örgütlemiyoruz, sadece o doku ve sosyoloji üzerinden siyaset yapıyoruz ya da var olmaya çalışıyoruz. Burada bulunan insanların değerlerinden bazıları kuşkusuz bağımsızlık ve kamuculuktur. Ama biz bunları örgütlüyor muyuz? Bu sosyoloji içinde var olan insanların bu değerlerin yayılmasına katkı sunması, bunu da bu ideale sıkıca tutunarak yapması gerekiyor. Umutlanmak dediğimiz şey aslında birbirimizle dayanışarak, bir davaya inanmak, bir şeyi değiştirebileceğimize inanmak... Eğer örgütlü değilsek, bir yapının içerisinde değilsek psikolojik sorunlara da depresyona da çok daha yakın oluruz. Yapabileceğimiz şey kendi dokumuzu örgütlemektir. Artık yankı odasından çıkmak gerekiyor, yani bize farklı olarak sunulanı bir biçimde ikna etmemiz gerekiyor. Çünkü biz haklıyız. Bu ülkede laikliğin ne kadar önemli olduğunu söylemek dinsizlik değildir. Çünkü eğer toplumda laiklik olmazsa insanlar,  dinli ve dinsiz diye, Hristiyan ve Müslüman diye ayrışır. Ayrıştıkça da birlikte bir hak mücadelesinin içinde olamaz” diye konuştu.

‘Tüketici duyarlılığı'

2019 yılındaki yerel seçimlerde CHP’nin seçim kampanyasını yürüten Siyasal İletişimci-Yazar Ateş İlyas Başsoy, toplumdaki tüketici ruhun yaygınlaştığına dikkat çekerek şunları söyledi:  “Siyasette genel olarak tüketici gibi davranıyoruz. Yani seçmen duyarlılığı dediğimiz şey aslında biraz tüketici duyarlılığıyla karışmış durumda... 20. yüzyıl başladığında gelişen teknoloji bizim dilimizi ve düşüncelerimizi de değiştirdi. İnsanlar 20. yüzyıla kadar insanlar sohbet ederlerdi, 21. yüzyıla geldiğimizde herkes sohbet etmek yerine video seyrediyor, sosyal  medyada vakit geçiriyor. Bütün bunlar aslında dünyadaki yeni tür diktatörlerin işine gelen şeyler... Şu an teknolojideki buluşlar bizi sohbetten uzaklaştırıyor. Sohbet aslında medeniyetin kurulduğundan beri en eski iletişi ve siyasal iletişim şekli...

Diktatörler ve iktidarlar, diyaloğu kesmek ve toplumları kutuplaştırmak için ellerinden geleni yapıyor, teknolojik buluşlar da onlara yardım ediyor.  Bu buluşların sonucunda toplumun sosyolojisinin değişmesi de onlara yardımcı oluyor. Adım adım diyalektik iletişim denen başka bir  kavramın esiri haline geldik. Diyalektik iletişim şu; susuyoruz, su istiyoruz ve suyu alıyoruz, işte bu diyalektik iletişim... Yani bir şeyi talep ediyoruz, sonra o oluyor.  İnsanlar uçakla dünyanın bir ucundan diğerine gidiyor, bundan 150 yıl önce hayal bile edilmeyecek şeyleri yaşıyoruz. O konforlu koltuklarımızda oturuyoruz, o konforlu koltukta en küçük bir sıkıntı varsa  da hava yolları şirketine küfür ediyoruz. Kılıçdaroğlu’na dün ‘piro’ diyorduk, bugün beddua ediyoruz. Çünkü biz tüketici gibi davranıyoruz. Şu an yaşadığımız diyalektik iletişim, bizi git gide şımarık bir hale getiriyor. Türkiye’de 84 milyon kişi var, bunun 15-16 milyonu CHP’ye oy veriyor. CHP’de şöyle bir seçmen var; çok çalışıyorlar, gönüllülük esasıyla çalışıyorlar ama CHP’nin içinde bir  2 milyon var ve bu her geçen gün artıyor. Bu iki milyon seçmen Muharrem İnce’den veya başka şeylerden etkilenerek sandığa gitmedi ve AKP 1 milyon 800 bin oy farkla kazandı. Yani 2 milyon seçmen en çok, ‘ben sevmiyorum, yılgınım’ diyerek sandığa gitmedi, ‘seçimi kazanmasına imkan yok, o yüzden oy kullanmadım’ diyen ciddi bir kitle var.  Nazım Hikmet gibi sadece biat etmedikleri için cezaevinde olan Osman Kavala, Selahattin Demirtaş,  Barış Pehlivan ve daha birçok insan var. Şu an bu kadar büyük acılar yaşanırken 16 milyon CHP seçmeninin 2 milyonu çeşitli gerekçelerle oy kullanmadı. Ve şimdi bunları yaşıyoruz.”

Gizem TABAN

Muhabir/İzmir haberleri/izgazete.net

Editör: Özlem Çimen Durmaz