İz Gazete İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Ümit Kartal, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde Fikir Gazetesi’nden Dr. İsmail Sarp Aykurt’un sorularını yanıtladı. Gazetecilerin sorunlarının ‘kahvaltılı yerel yönetim tanıtımlarına’ dönüşen toplantılar, ‘paneller ve ödül törenlerinden’ ibaret etkinlikler silsilesi ile geçiştirildiğine dikkat çeken Kartal, mesleki sorunların geri planda kaldığını ifade etti.

Temel problemlerden birinin gazetecilerin Basın İş Kanunu’na uygun çalıştırılmaması olduğunu belirten Kartal, “Sektörün topyekun küçülmesi, medya patronlarının tasarrufu çalışanlardan yapma arzularındaki ısrarı sebebiyle, sigortasız çalıştırma çok yaygın. Ulusal yayınlarda, hatta ‘muhalif’ olarak görünen ve ‘sol’ izleyici/okur kitlesi tarafından yoğunlukla takip edilen kurumlarda dahi ‘212’ hakkından bahsetmek mümkün değil” dedi.  

Ümit Kartal, gazetecilerin örgütlü olması gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi: “Sorunlardan biri de gazetecilerin örgütsüz olması. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile Toplu İş Sözleşmesi imzalayan sadece 3 yerel gazete var. Bunların 3’ü de İzmir’de… Basın sigortası ve sendikal örgütlü toplu iş sözleşmeli gazetecilik 10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününde üzerinde en çok da yoğunlaşmamız gereken iki önemli konudur.” 

10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününü yerelde etkin bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ve İmtiyaz sahibi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kamuoyunda ‘212’ olarak bilinen, yeni düzenleme ile 5953 olarak uygulanan Basın Kanunu’nun 10 Ocak 1961 yılında kabul edilmesi üzerine, bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak ‘kutlanmaktadır’. Önceleri bayram olarak kutlanan 10 Ocak, gazetecilerin haklarının budanmasından sonra ise ’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak geçer.

Her 10 Ocak’ta, çalışan gazetecilerin haklarına dair vurguların yapılmasıyla birlikte, işsiz ve tutuklu gazetecilerin durumuna dair de bir yeniden hatırlatma günü olarak değerlendirilirse, bir mücadele gününe de dönüştürülebilir.

Ancak maalesef 10 Ocak, gerek siyasal iktidarın medya alanındaki tarafgir ve baskıcı tutumu, gerekse meslek örgütlerinin zayıflığı nedeniyle, genel olarak ‘paneller ve ödül törenlerinden’ ibaret etkinlikler silsilesi ile geçiştirilmektedir.

Yerel yönetimler ise çoğunlukla bu günü, gazetecilerle kurdukları ilişki biçimini değiştirip geliştirmenin bir vesilesi olarak görmek yerine, gazetecileri ‘kahvaltılı’ toplantılarda bir araya getirerek, belediyelerinin faaliyetleri konusunda bilgilendirme ve birer paket hediye verme günü olarak çarçur etmektedir.

Açıkçası gazetecilerin ihtiyacı ne kendilerinin ‘kahvaltılı’ toplantılarda bir araya getirilmesi, ne de üzerinde kocaman kocaman belediye başkanının isminin yazdığı kalem ve defterlerin hediye edilmesidir. Hatta gazetecilerle buluşurken ‘kahvaltılı-yemekli’ şeklinde vurgu yapılan davetler rencide edicidir ve gazeteciler tarafından da ayıplanmaktadır.

Sizce yerel gazetelerin ve buralarda işgören basın emekçilerinin sorunları arasında neler var? Sizin çözüm önerileriniz olur mu?

Tam da 10 Ocak’ın anlamına uygun olarak, temel problem gazetecilerin Basın İş Kanunu’na uygun, yani ‘212’ sigortalı olarak çalıştırılmamasıdır. Bu en büyük ve yaygın problem. Her ne kadar Basın İlan Kurumu mevzuatındaki değişiklikler sayesinde, internet sitelerine de ilan verme olanağı çıkması vesilesiyle, ‘basın sigortalı gazeteci’ sayısında artış olsa da; basın sektörünün topyekûn küçülmesi nedeniyle ve medya patronlarının tasarrufu çalışanlardan yapma arzularındaki ısrar sebebiyle, ‘imkân olan’ her koşulda, ‘212’siz hatta doğrudan sigortasız çalıştırma çok yaygın.

BİK mevzuatındaki değişikliğe kadar, kelli felli ulusal yayınlarda, hatta ‘muhalif’ olarak görünen ve ‘sol’ izleyici/okur kitlesi tarafından yoğunlukla takip edilen kurumlarda dahi ‘212’ hakkından bahsetmek mümkün değildi. Burada, Basın İlan Kurumu mevzuatındaki bu değişikliğin, gazeteciliğin özlük haklarının korunması bakımından olumlu olduğunun altını çizmek; kıymetini bilmek gerekir.

Öte yandan en önemli sorunlardan biri de gazetecilerin örgütsüz olmasıdır. Tüm Türkiye’de, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile Toplu İş Sözleşmesi imzalayan sadece 3 yerel gazete var. Bunların 3’ü de İzmir’de… İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin gazetesi olan 9 Eylül Gazetesi’nin başlattığı ‘sendikalı-toplu iş sözleşmeli çalışma yaşamı’ gayretlerine önce İz Gazete, sonra da Yenigün Gazetesi dahil oldu.

25-30’ar kişinin çalıştığı, küçük ölçekli bu gazetelerde uzun denilebilecek bir süredir TİS imzalanıyor. TİS sayesinde ise, ‘212’ denilen ‘basın sigortası’ garanti altına alındığı gibi, çalışanların sendikal örgütlü yaşama dahil olup, tecrübeler edinmelerinin yolu açılıyor. Ayrıca; regl izni, doğum günü izni, 8 Mart izni, 1 Mayıs ikramiyesi, 9 Eylül ikramiyesi, doğum-ölüm ikramiyesi, kreş yardımı, yol-yemek ücreti, gözlük yardımı, evlenme ikramiyesi, partneriyle yaşama ikramiyesi gibi çokça sektörde ve maalesef basın camiasının büyük çoğunluğunda uygulanmayan haklar TİS ile garanti altına alınıyor. 

İzmir’de sendikal örgütlenmenin önünü açan kurumlardan olan İz Gazete olarak biz, sendikal örgütlü gazetecilik gayretlerinin, sadece kişi ve kurumların çaba ve iyi niyetlerine bırakılmayacak şekilde, tıpkı BİK mevzuatında az önce bahsettiğim değişiklik gibi teşvik edilmesini öneriyoruz. Kuşkusuz, sendikanın da küçük ölçekli bu 3 gazeteyi, imkânlarının üzerinde ‘yormak’ yerine, buradaki örgütlülüğü ve kazanımları, başkaca yerel gazetelere yaygınlaştırmak üzere hamleler yapmasını gerekli görüyoruz. 

Ek olarak, İzmir’de örgütlü olan başka iş kollarından çalışanların ve onların sendikalarının, hem sendikalı gazetelerle kurduğu ilişkiyi daha nitelikli hale getirmeleri, hem de kendi işyerlerini (kamu-özel) bu gazetelerin desteklenmesi konusunda teşvik etmeleri, basın sektöründeki sendikal örgütlülüğe ivme kazandıracaktır.

Aksi halde, basın sektöründeki tüm sorunların çözümünü sadece bu 3 yerel gazetedeki örgütlülük üzerinde ‘tepinerek’ çözebileceğini sanmak, en hafif ifadeyle hayalperestlik olarak karşımıza çıkar. 

İzmir’deki 3 yerel gazetenin yöneticileri de çalışanları da ‘sendikal örgütlü-toplu iş sözleşmeli gazetecilik’ konusunda hem fikirler ve ortak hareket ederek, TGS’nin başta İzmir olmak üzere tüm ülkedeki yerel basında kuvvetlenmesi için büyük çaba sarf ediyorlar.

Bu çabalar, başkaca sektörlerden işçiler, yerel yöneticiler, basın camiasının önde gelenleri, siyasi odaklar tarafından desteklenmelidir.

Örgütlü çalışma yaşamı, ‘ortak akıl’ ve ‘adalet’ konusunda hepimize yol açıcı olacaktır. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü en çok da bu iki konu üzerinde yoğunlaşıldığında anlamlı bir mücadele günü olur: ‘Basın sigortası’ ve ‘sendikal örgütlü toplu iş sözleşmeli gazetecilik.’

İzmir örneğinde kalıcılaşan işler yapan bir medya örneği İz Gazete medya alanında neler yapıyor? 

Açıkçası kurulduğumuz ilk günden bu yana, medya alanında küçük küçük adımlarla, kalıcı izler bırakmak üzere hamleler yapıyoruz. Gazetemizi yönetenler, gazetemizin gelirlerinin çok büyük bir çoğunluğunu, hem kurumu büyütmeye ve yayınlarını çeşitlendirmeye hem de gelirlerini çalışanlarıyla paylaşmaya yönelik yeni yöntemler geliştirmeye ayırıyor. 

Yayın çeşitliliğimizin arttırılması, etki alanımızın geliştirilmesi ve dijitalleşmeye yönelik küçük de olsa adımlar atılması kurumumuzun güncel öncelikleri. Ancak, özellikle hızına yetişilemeyen dijitalleşme, gazetecilik yapma yöntemlerimizi ve araçlarımızı güncelleme konusunda da hızlı hareket etmeyi bize dayatıyor. 

Özetle, yerel medya bir taraftan ekonomik zorluklar arasında can çekişirken, diğer taraftan da dijital bir tufan içerisinde yeniden yeniden var olmaya gayret ediyor. İz Gazete’nin çırpınış ve çabalarının temel sebepleri de bunlardan bağımsız değil.

Şu konuda mütevazı olmadan ifade etmeliyim ki, tüm bu hır gür içerisinde ayakta kalmamız ve şehrimizin etkili yayın kuruluşları arasında olmamızın ilk sebebi, öncelik olarak kurumumuzu daha ileriye taşımaya çalışan gayretkeş tavrımızdır.

Gazeteler sadece çalışanlarının fedakârlıkları ile büyümez. Burada gazetelerin yönetici ve sahiplerine de daha fedakâr, girişken ve çalışkan olmayı öneririm.

Kurulduğumuzdan bu yana, çalışma mottomuzu ‘sabır, sebat, süreklilik’ olarak tarif ediyorum. Aksi durumda basın kuruluşları olarak bırakın başarılı olmayı, hayatta kalmamız dahi mümkün değil. Kaldı ki, bizlerin okurlarımıza (özelde İzmir’e) layık, nitelikli yayınlar çıkarmak gibi toplumsal bir sorumluluğumuz da var. Ve bu sorumluluktan kaçtığımız her durumda, gelecek nesiller için daha karanlık bir yaşam oluşmasının değirmenine su taşımış oluruz. 

BAMAD gazetecilerin daha özgür, eşit ve hakkaniyetli bir ortamda olması ve habercilik yapması için mücadele eden bir dernek. Peki dernek, hem yereli destekleme hem de hak odaklı habercilik yapma hedefini ne kadar gerçekleştirdi? Halkın haber alma hakkı böyle bir gazetecilik ortamında nasıl gerçekleşecek, BAMAD’ın önerileri nelerdir?

Evet, ben aynı zamanda Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği’nin (BAMAD) kurucu Genel Başkanıyım. Derneğimiz henüz çok yeni bir dernek olmasına rağmen, 2 yıldır ‘İzmir Basın Kampı’nı düzenliyor ve 7 bölgeden yerel-ulusal onlarca-yüzlerce gazeteciyi bir araya getirerek, camiamızın sorunlarına dair birlikte kafa yormamızın zeminini yaratıyor.

Derneğimizin önerilerini burada kısaca özetlemem mümkün değil, bu anlamda iki basın kampının sonuç deklarasyonları ilgililer için özet sunacaktır. 

Şunu vesile ile belirtmeliyim ki, BAMAD ne cemiyetlerimize ne de sendikalarımıza alternatif değildir. Aksi gibi, bir araya gelmekte zorlanan dernek, sendika ve cemiyetlerimizi bir araya getirme konusunda da kolaylaştırıcıdır. Ve bu konudaki temel politikası, cemiyetlerimizin güçlendirilerek yarı resmi ve yetkili meslek odaları haline getirilecek yasal düzenlemelerin yapılması için mücadele etmektir. Ve BAMAD,  sendikaların güçlenmesi için de kısıtlı olanakları ile çeşitli çabalar içerisinde bir dernektir. 

Derneğimizin yöneticilerinden, Fikir Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni meslektaşım Murat Büyükyılmaz uygun görürse, BAMAD ve çalışmalarına dair başka ve kapsamlı bir röportaj gerçekleştirebiliriz.
 
Röportajınız için teşekkür eder, tüm meslektaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlarım. Eğer bir gün gazeteciler gerçekten özgür ve nitelikli bir çalışma yaşamına kavuşursa, bu ancak ve ancak başta gazetecilerin kendisi olmak üzere bunu arzulayan tüm toplum kesimlerinin ortak mücadelesiyle mümkün olacaktır.

Kaynak: HABER MERKEZİ