5. İzmir Kitap Fuarı’nın son gününde, Fuar Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleşen “Türkiye Nereye Gidiyor?” başlıklı söyleşi, gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan’ın katılımıyla düzenlendi. Yağmurlu havaya rağmen İzmirli okuyucular büyük bir ilgiyle etkinliğe katıldı. Söyleşi, gazeteci Timur Soykan’ın güçlü mesajlarıyla başladı. Soykan, adalet ve demokrasiye dair önemli vurgular yaparak, Türkiye’deki güncel siyasi ve toplumsal meselelere değindi.
Demokrasi, mertlik gerektirir
Soykan, “Ben adaletsizliğe uğrayan insanların haberlerini yaptım. Ve şunu biliyorum, adalet dediğimiz sadece toplum yaşamış uydurulmuş bir kavram değil. Adalet dediğimiz, yokluğu azap, yokluğu çok büyük azap olan bir duygu, bir his. Ve bunun çalındığı, yani bize adalet vermek için beslediğimiz o konu, bizi adaletsizliğe mahkûm ediyor. Bu korkunç bir şey. Gazeteciliğin onuru için elimden gelen her şeyi yapıyorum. 30 yıl, 25 yıl bu meslekle uğraşıyorum ve diyorum ki, gazeteciliğin onuruna, namusuna söz getirmemeliyim. Çünkü halkın seçme hakkı, demokrasinin en temel kavramı, gasp edilmek isteniyor,” şeklinde konuştu. Soykan, Türkiye’deki siyasi iktidarların sürekli olarak halkın iradesini yok sayarak demokrasiyi ihlal ettiğini, bu durumu “korkaklık” olarak nitelendirerek, “Demokrasi, mertlik gerektirir. Rakibinizle yarışacaksanız, haksız yollarla karşınızdakini hapse attırıyorsanız, bu onursuz bir şeydir; Korkalıktır,” dedi. Soykan, demokrasiye ve adalete duyulan özlemi vurgularken, halkın iradesinin her şeyden önce geldiğini belirtti. Söyleşi, İzmir Kitap Fuarı’nın açık hava tiyatrosunda yağmurun hafifçe başlamasıyla başladı. Ancak aniden bastıran yağmur nedeniyle ikinci konuşmacı gazeteci Murat Ağırel, sözlerini tamamlamak için sahnenin arkasındaki sandalyeye çıkarak devam etti. Yağmurun şiddetini artırmasına rağmen, fuar katılımcıları söyleşiyi izlemeye devam etti.
Ben profesyonel sanığım
Yagmura rağmen Ağırel sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu ana kadar dört büyük kitap yazdım; bunlardan biri Melih Gökçek ve çevresiyle ilgili. İki kitap ise tamamen Sayıştay raporları ve müfettiş raporlarına dayalı, belgelenmiş çalışmalar. Bu kitaplar nedeniyle hakkımda onlarca dosya ve dava açıldı. Ama açılan davalardan tek birini bile kaybetmedim, bir tanesini bile! Çünkü yazdıklarımız belgeli, sağlam kaynaklara dayanıyordu. Tüm bunlara rağmen bizleri suçlayabilmek için yeni suçlar icat ettiler. Yeni davalarla karşı karşıya kaldık. Dostlar, ben profesyonel sanığım. 2007 yılından bu yana, Ergenekon kumpası dahil olmak üzere, 300’ü aşkın davada yargılandım. Ancak hiçbir mahkûmiyet almadım. Bu işi profesyonelce yapıyoruz. Gittiğimiz her duruşmada, hatta bizi yargılayan insanları bile mutlu etmeye çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki bir ülke sadece sınırlarını kaybettiğinde değil, adalet duygusunu yitirdiğinde de paramparça olur. Gençliğin umudunun çalındığı, hayallerinin yok edildiği bir dönemde yaşıyoruz. Bugün bir öğretmen, bir öğrenci, mevcut düzene dair en ufak bir eleştiri yaptığında, bir tweet attığında hayatı karartılıyor. Sokakta anayasal haklarını arayan insanlar cezaevine atılıyor. Böyle bir ortamda bizim de yargılanıyor olmamız, açıkçası utanç verici. Ama yaşadıklarımız, bu dönemin adaletsizliğini anlatabilmek için en canlı tanıklık oluyor. İzmir’in insanı pes etmez. Biz de pes etmeyeceğiz. Adalet, eşitlik ve özgürlük için mücadele etmeye devam edeceğiz.”