HAZIRLAYAN: ÜMİT KARTAL
Bu seri röportaj dizisi, tam da bu ihtiyaç nedeniyle ortaya çıktı. Yakın geleceği doğrudan etkileyecek, onlarca yıl sonrasına ise yön verecek bu olayları, İzmir siyasetinden isimlerle konuşmak ve kayda geçirmek istedik.

İlk konuk Altan İnanç oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili olan İnanç’ın bu röportaj serisinin konuğu olmasının sebebinin halihazırdaki görevi olmadığını özellikle belirtmek isterim. İlk gençlik yıllarından ve SHP döneminden bu yana aktif siyasetin parçası olan İnanç’ın ‘zor’ ve ‘tehlikeli’ sanılan sorulara cesaretle cevap vereceğine olan inancımızla kendisini konuk aldık.

İnanç, “önemli olan, yaşadığımız bu ve benzeri süreçlerde birlikte hareket etmek ve daha iyi bir gelecek için çabalamaktır” dedi.

-Ülke ve dünya gündemi, yetişilemeyecek bir hızda ilerliyor. Bu ‘tufan’ı nasıl değerlendiriyorsunuz ve kendinizi tüm bu gelişmeler karşısında nasıl hissediyorsunuz?

Ülke ve dünya gündemi, gerçekten de hızla değişiyor ve bu değişimlerin çoğu hem bireyler hem de toplumlar üzerinde derin etkiler yaratıyor.

Siyasi, ekonomik, sosyal ve çevresel olaylar, insanların yaşamlarını doğrudan etkileyen dinamikler haline geldi. Bu tür bir belirsizlik ve kaos ortamında yaşamak, elbette ki hepimizde kaygı ve endişe yaratıyor.

Kaygılıyım çünkü belirsizlikler ve krizler, çok sayıda insanın yaşamını olumsuz etkiliyor. Ancak aynı zamanda umudum var, çünkü bu tür dönemler, insanların bir araya gelip çözümler üretme konusunda daha kararlı ve yaratıcı olmasına neden olabiliyor.

Bizler bunu pandemi döneminde yaşadık ve tecrübe ettik.

Önemli olan, yaşadığımız bu ve benzeri süreçlerde birlikte hareket etmek ve daha iyi bir gelecek için çabalamaktır.

-Devlet Bahçeli’nin başlattığı, Abdullah Öcalan’ın metni ile devam eden süreci sosyal demokratlar nasıl tanımlamalı?

Devlet Bahçeli'nin başlattığı süreç ve Abdullah Öcalan'ın silah bırakma çağrısı, Ülkemiz ve barıştan yana olanlar için oldukça önemli bir gelişmedir. Elbette ki silahların susmasına, şiddetin Kürt sorununun ana belirleyeni olmaktan çıkmasına hiç kimse itiraz etmez.

Sosyal demokratlar, bu süreci barış ve demokratikleşme yönünde bir adım olarak görmekle birlikte, tüm toplumsal kesimlerin haklarını ve taleplerini dikkate alacak bir yaklaşımla ele alınmasını istemektedir.

Sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda hareket edilmesi önemlidir.

Kürt Sorunu’nun çözümü ve demokratikleşme’ tarifi ile ‘Terörsüz Türkiye’ tarifi arasında nasıl bir fark ve benzerlikler söz konusu?

Sorunun nasıl isimlendirildiği, konuya hangi pencereden bakıldığını da ortaya koymaktadır. İsimlendirmeye bağlı olarak problemin nedenleri ve çözümleri de farklılaşmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi; Kürt Sorunu’nun; demokrasi, hukuk devleti ve toplumsal barış için tüm toplumun görüşlerinin, şehit ailelerinin, gazilerimizin ve bütün mağdurların rızalarının öncelendiği ve TBMM çatısı altında, toplumun tüm kesimlerini kapsayarak, şeffaflıkla ele alınarak çözülmesinden yanadır.

İktidar açısından bütün bir süreç güvenlikçi bir dil üzerinden yürütülüyor, demokrasi ve hukuk ise kendisine söylemsel düzeyde dahi herhangi bir yer bulamıyor.

Kürt Sorununun çözümü, toplumsal barışın tesis edilmesi için önemlidir ve bu da terörün sona ermesiyle doğrudan ilişkilidir.

Her iki yaklaşımın da başarılı olabilmesi için, bir bütün olarak ele alınması ve toplumda kalıcı bir barış ortamının sağlanması gereklidir.

-Silahların susması, örgütün silah bırakması, çözüm tartışmalarının başlaması, CHP tabanını irite eder mi? Burada CHP yönetimi nasıl bir dil ve yöntemle ilerlemeli?

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in dediği gibi; Cumhuriyet Halk Partisi; Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi doğrultusunda, her zaman barış ve demokrasi çabalarının yanında; savaşın, terörün, çatışmanın ve otokrasinin karşısında olmuştur.

CHP, tarihsel olarak demokratik ve barışçıl bir çözümden yana bir tutum sergilemiştir ve Ülkemizin tüm sorunlarının demokratik yollardan çözümü konusunda tarihsel tutarlılığını sürdürmektedir.

-Anayasa değişikliği tartışmalarında sosyal demokratların kırmızı çizgisi ne olmalı?

Elbette. Anayasa değişikliği tartışmalarında sosyal demokratların kırmızı çizgisi, demokratik değerler, insan hakları ve sosyal adalet ilkeleri etrafında şekillenmelidir.

Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunduğu, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü gibi hakların güvence altına alındığı bir anayasa talep edilmelidir.

Yargının bağımsızlığı, hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Yargı üzerindeki siyasi vesayeti azaltacak ve yargı bağımsızlığını güçlendirecek düzenlemeleri içermelidir.

Ekonomik eşitlik ve sosyal hakların güvence altına alındığı, işçi haklarının korunduğu, çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerini de içermelidir.

Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğuyla hareket edilmelidir.

Sonuç olarak, bu ilkeler etrafında toplanarak, hem demokratik bir toplum inşa etmek hem de sosyal adaleti sağlamak adına güçlü bir duruş sergilemeleri gerekmektedir.

Bu kırmızı çizgiler, toplumsal barış ve sürdürülebilir bir demokrasi için kritik öneme sahiptir.

66. Madde, 4. Madde gibi kamuoyunda tartışılan maddeler üzerinden söylenecek sözler, topyekûn bir ‘demokratik anayasa’ mücadelesinin önüne set koyar mı?

Anayasa tartışmaları, eğer kapsayıcı bir çerçevede ve toplumun farklı kesimlerinin görüşlerine saygı göstererek yapılırsa, demokratik bir anayasa mücadelesinin önünü açabilir. Aksi takdirde, dar bir çerçevede ve kutuplaştırıcı bir söylemle yürütüldüğünde, bu tür tartışmalar demokratik mücadelenin önünde bir engel oluşturabilir. Bu nedenle, anayasal tartışmaların niteliği ve yöntemi, demokratik süreçler açısından kritik bir öneme sahiptir.

-İktidarın 400 vekile ulaşma hayalini engelleme yöntemi olarak algılanan, başka partilerden vekil transferi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tür transferler, seçmen iradesini sorgulayıcı bir duruma sokabilir; çünkü seçmenler, oy verdikleri partinin politikalarını ve değerlerini desteklemek için oy kullanmışlardır. Eğer vekiller başka bir partiye geçiş yaparsa, bu durum, seçmenlerin güvenini zedeleyebilir.

İktidarın bu gibi stratejilere başvurması, muhalefeti zayıflatma ve siyasi dengeleri değiştirme çabası içinde olabilir. Fakat uzun vadede iktidara zarar verebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır; çünkü bu, toplumda iktidara karşı bir hoşnutsuzluk yaratabilir.

Sonuç olarak, vekil transferleri, hem iktidar hem de muhalefet açısından karmaşık sonuçlar doğurabilecek bir stratejidir. Bu durum, Türkiye'nin siyasi atmosferini şekillendiren önemli bir faktör olarak değerlendirilmelidir.

-Tek aday ile ön seçim olur mu? Cumhurbaşkanı adayını belirleme hamlesi, eli kuvvetlenen siyasi iktidarı erken seçim kararı alma konusunda sıkıştırır mı? Mansur Yavaş’ın ‘gerçek gündem’ tarifi, aday belirleme sürecini ertelemek üzere bir adım mı yoksa, başka bir yolu mu işaret ediyor?

Sosyal demokrat partiler için en önemli kavram parti içi demokrasidir.

Önseçim, üyenin hakları ve ödevleri doğru tanımlandığında tüzüğe bağlı kalındığında her zaman doğru sonuç verir. Bunun için Cumhurbaşkanı adayımızın önseçim ile belirlenmesi bir CHP’li olarak beni de fazlasıyla memnun etmiştir.

Partinin kurultaydan sonraki en büyük organı olan PM, Cumhurbaşkanı adayının daha kaç aday olacağı bilinmeden, kimin aday olup olmayacağı netleşmeden bir karar almıştır.

Bu karar; Cumhurbaşkanı adayını tüm üyelerin katılımı ile belirleneceğidir. Bu kararı hiçbir CHP’li tartışmamalıdır.

Bundan sonra bize düşen, üyenin hak ve ödevleri ile tüzükte yazan görevlerini yerine getirmektir.

Eğer ön seçimde oy kullanma yetkisi üyeye verildiyse üyenin tartışmasız tek görevi hiçbir bahaneye sığınmadan ne yapıp edip sandığa gitmektir.

Partinin tüzüğünü okumuş, partiye inanmış, ilkelerine inanmış her CHP’li 23 Mart 2025 tarihinde oy kullanacağı sandığa giderek Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesine katkısını sunacaktır. CHP’de bundan sonraki süreçlerde de parti içi demokrasiyi önceleyen kararlar alınmalıdır.

Sayın Mansur Yavaş CHP'nin bir üyesidir. Başka bir davranış içine gireceğine asla ihtimal vermem. Sayın Yavaş her CHP'linin yaptığını yapacaktır ve adayın kazanması ve partinin iktidarı için var gücüyle çalışacaktır.

-Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok parçalı görüntüsü size kaygı veriyor mu? CHP bu karmaşadan nasıl çıkar?

CHP’nin tarihsel mirasıyla 100 yıldır dimdik ayakta kalabilmesinin nedeni değişen koşullara göre özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi temel değerlerinden ayrılmadan parti politikalarını ve örgütsel yapısını yenileyebilme kapasitesini canlı tutmuş olmasıdır.

CHP’nin başlatmış olduğu yenilenme ve değişim süreci 31 Mart yerel seçimlerinin kazanılmasını sağlamıştır.

Tarih bize, CHP’nin özgürlük, eşitlik, demokrasi ve sosyal adalet arayışlarına kararlı bir biçimde öncülük ettiğinde, seçmen tabanını genişlettiğini ve iktidar olma gücüne ulaştığını gösteriyor. Yaşadığımız süreçte de yapılması gereken bu olmalıdır.

-Siyasi iktidarın artan baskılarını nasıl yorumlamak gerekir? Ekrem İmamoğlu hedefe konulduysa, onu korumanın yöntemleri nelerdir?

İzmir’de tramvay seferlerine futbol maçı düzenlemesi: 16 Mart’ta o durakta durulmayacak İzmir’de tramvay seferlerine futbol maçı düzenlemesi: 16 Mart’ta o durakta durulmayacak

Bu tür baskılar, iktidarın muhalefeti susturmak, eleştirileri bastırmak ve toplum üzerindeki kontrolü artırmak amacıyla uyguladığı stratejilerdir.

Siyasetin yargı eliyle biçimlendirilmesine dair bu yeni süreç, artık hukukun hepten ortadan kalktığını ve olayın tamamen kişiselleştirildiğini göstermektedir.

Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun hedef alınmasının nedeni, Sayın Ekrem İmamoğlu’nu sandıkta yenemeyenler, yargıyı siyasallaştırarak engel olmaya çalışıyorlar diye değerlendiriyorum.

İstanbul’daki belediyelerimize yönelik ölçüsüz saldırılar, örgütlerimize dönük davalar organize bir planın parçaları gibi.

Tüm bu siyasi baskılar karşısında dayanışma ve mücadele, demokratik değerlerin korunması açısından elzemdir.

Sonuç olarak, yargıyı sopa haline getirip, demokrasiye saygı duymayanlar, er geç hesabını sandıkta bu millete verecektir. Milletin hafızası güçlüdür.

-Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak gelirse, bunun nasıl sonuçları olur? Öyle bir karar açıklanırsa ne yapılması gerekir?

İstanbul Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu'na yönelik siyasi yasak girişimi, Türk siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olabilir.

Demokrasiye inanan herkesin Sayın Ekrem İmamoğlu'nun yanında olması gerekir.

Ülkemize, milli egemenliği ve demokrasiyi getiren CHP’nin her bir üyesi bu hukuksuzluğa karşı duracak iradeye ve güce sahiptir.

Milletimizin iradesine, demokrasimize ve elbette, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu'na da sahip çıkacağız.

Hukuk ve demokrasiyi ayaklar altına alan bu İktidar, milletin iradesine yenilmekten kurtulamayacak.

-Gitgide umutsuzluğa kapılan seçmenin umutlarını yeniden ayağa kaldırmak için ne yapmak gerekir? Bugün yetki sizde olsa, nereden başlardınız?

Türkiye’nin gerçekten adil, eşit, insan haklarına ve hukuka uygun ilkelerle yönetilmesi asıl meseledir.

-Kaçan bir tren var mı? ‘İktidar, atı alıp Üsküdar’ı geçti’ denilebilecek bir tablo söz konusu mu sizce?

Tam tersine iktidar altındaki zeminin kaydığının, iyice yıprandıklarının farkında, artık vatandaşa somut bir şey vaat edemediğinden hırçınlaşıyor.

Ekonomideki yıkımı, derinleşen yoksulluğu, milyonların sırtına bindirilen ağır vergileri, yargının siyasallaşmasını, hukuksuzluğu, adaletsizliği dile getiren herkes suçlu muamelesi görüyor.

Kendisini eleştiren hiç kimse istemiyor. Siyasetçiye, Sendikacıya, Gazeteciye, işçiye, İş insanına açılan soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamaların sebebi yargıyı baskı aparatı olarak kullanarak toplumsal muhalefeti susturmak.

İktidarın, toplumsal talepleri ve ihtiyaçları göz ardı ederek ilerlediği hissi, toplumda değişim talebini her geçen gün büyütmektedir.

-CHP bir süredir, mücadelenin merkezine belediyeleri koydu. Belediyelerin topyekun mücadelenin ana öznesi olması doğru mu? Belediyelerin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İktidarın, CHP’li belediyelere yönelik saldırılarının nedeni 31 Mart 2024 yerel seçim zaferidir.

Vatandaşların takdirini toplayan CHP belediyeciliği, toplumsal yaşamı doğrudan etkileyen sorunlarahalkçıve refah odaklı kalıcı çözümler üretmek amacıyla olağanüstü çabayla çalışmaktadır. Hizmet verdikleri kentlerde kaynakları etkin ve verimli kullanarak,ekonomik kriz karşısında vatandaşlarımızın nefes almalarını sağlayacak önemli projeleri başarılı bir şekilde hayata geçirmektedirler.

İktidar bundan rahatsız! O nedenle; Türkiye nüfusunun yüzde 60’ının yaşadığı kentleri yöneten CHP’li belediyelere yönelik uyguladığı ayrımcı politikalarla, hizmet üretmelerine engel olmaya çalışıyor.

İktidarın algı operasyonlarıyla oluşturmak istediği baskı ortamına teslim olmayacağız.

Yolumuz bellidir. Demokrasiye, adalete ve milletin iradesine sahip çıkarak ilerleyeceğiz.

CHP belediyeciliği, Türkiye’yi aydınlık geleceğe taşıyacak toplumsal, ekonomik, sosyal ve kültürel politikalarını başarıyla uygulamaya devam edecekler.

BİR SONRAKİ KONUK:  AYTUN ÇIRAY

Kaynak: HABER MERKEZİ