Birlik Sağlık Sen Genel Başkan Yardımcısı Berna Boran, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu'nun katıldığı televizyon programındaki "normal doğum" ve "aile yapısına" yönelik açıklamalarına tepki gösterdi.
Boran yaptığı açıklamada, "Sözleriniz; ülkemizde henüz çocuğu olmayan, sağlık, ekonomik veya sosyal sebeplerle çocuk sahibi olamayan birçok aileyi üzmüş, ağlatmış ve derinden rencide etmiştir. Özellikle yıllarca tedavi görmesine rağmen çocuk sahibi olamayan ya da kendi çocuğu olmamasına rağmen evlat edinmiş aileleri derinden yaralamıştır" dedi.
Boran ayrıca, "Çocuğu olmayan karı-kocaların bu tercihleri, sorumluluk almak istememekten değil; mevcut sorumlulukların ağır yükünden, gelecek kaygısından ve sosyal güvencelere dair güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Ne zaman ki sosyal devlet anlayışına güven duyar, her sabahı “yarın ne olacak?” endişesi taşımadan karşılayabilirsek; işte o zaman çocuk sahibi olmaya da, nasıl yetiştireceğimize de daha güvenle karar veririz" ifadelerini kullandı.
Birçok aileyi rencide etmiştir
Boran'ın açıklaması şu şekilde:
"Sayın Bakanım,
Bir kadın olarak aile olmanın önemini, değerini elbette biliyor ve önemsiyoruz.
Ancak sizin,
"Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı-koca oluyorsunuz..."
"Aile yapısının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir toplumun temelini aile oluşturur. Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı-koca oluyorsunuz." şeklindeki sözleriniz; ülkemizde henüz çocuğu olmayan, sağlık, ekonomik veya sosyal sebeplerle çocuk sahibi olamayan birçok aileyi üzmüş, ağlatmış ve derinden rencide etmiştir. Özellikle yıllarca tedavi görmesine rağmen çocuk sahibi olamayan ya da kendi çocuğu olmamasına rağmen evlat edinmiş aileleri derinden yaralamıştır.
Keşke bu sözler yerine,
"Çocuk sahibi olamamış ailelere, Sağlık Bakanlığımıza bağlı sağlık kuruluşlarında, tüp bebek merkezlerimizde her türlü kolaylık sağlanacaktır. Çalışan tüm annelere gerekli kreş desteği verilmesi için çaba göstereceğiz. Aile yılı olması sebebiyle annelik izinlerini uzatacağız." gibi ifadeler kullanılsaydı.
Mesela, bir annenin hasta çocuğunun başında refakatçi kalabilmesi için raporda “ölüm riski taşımaktadır” ibaresi olması gerektiğini; bu ibare yer almadığında annenin kendi çocuğuna refakat edemediğini biliyor musunuz?
Devlet hastanelerimizin çoğunda kreş bulunmadığını, olanların da sayıca çok az olduğunu; pek çok ailenin bu nedenle mağduriyet yaşadığını, kreş ve bakıcı sorunlarıyla mücadele ettiğini biliyor musunuz?
Depremle ilgili açıklamanıza istinaden sormak isterim:
Sağlık kuruluşlarımızın büyük çoğunluğunun depreme dayanıksız olduğunu, yenilenmeleri gerektiği hâlde bir türlü yenilenmediklerini biliyor musunuz? Yalnızca İzmir ilimizde 12 devlet hastanesinin depreme dayanıksız olduğunu ve acilen yenilenmesi gerektiğini; bu nedenle sağlık personelinin bu hastanelerde görev yapmak istemediğini biliyor musunuz?
6 Şubat depreminde yaşadığımız acı tecrübeye rağmen, Allah korusun, yarın bir deprem olsa ne yapacağız? Neyi bekliyoruz?
Sağlık Bakanlığı'nın asli görevi, koruyucu sağlık hizmetlerini en iyi şekilde sunarak vatandaşın hasta olmasının önüne geçmektir. Oysa ülkemizde, insan sağlığını ciddi biçimde etkileyen, binlerce vatandaşımızın kansere yakalanmasına sebep olan ve devletimize büyük bir tedavi yükü oluşturan gıdalar hâlâ serbestçe satılmaktadır. Neden yasaklanmazlar?
Uzmanlar tarafından açıklanan ve kanser riski taşıdığı ifade edilen tatlılarda NBŞ (nişasta bazlı şeker) hâlâ kullanılmaktadır. Ayrıca, alkol ve sigara fiyatlarının çok yükselmesinden dolayı, kaçak sigara, tütün ve alkol üretimi ciddi oranda artmıştır. Bunlarla etkin şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir.
Karar mutlaka anneye bırakılmalı
Sayın Bakanım,
"Gerektiği zaman, tıbbi olarak zorunlu olduğunda elbette ameliyat yapılır. Dünyada ortalama sezaryen oranı yüzde 15’tir. Yani her 10 doğumdan yalnızca 1 veya 2’si sezaryenle olurken, bizde bu oran 10 doğumda 6,1 seviyesindedir." şeklindeki sözlerinize katılıyoruz.
Bu konuda Bakanlığımızın ve hekimlerimizin anne adaylarını bilinçlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bilgilendirildikten sonra kararın mutlaka anneye bırakılması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca, devlet hastanelerinde sezaryen doğumun zorlaştırılması nedeniyle vatandaşlarımızın özel hastanelere yönelip yüksek ücretler ödeyerek doğum yapmak zorunda kalacakları endişesini taşıyoruz.
Bakanlığınız çatısı altında görev yapan sağlık çalışanları; ağır çalışma koşulları, düzensiz mesai saatleri, yüksek stres altında geçen görevler, aile bütünlüğünü bozan atamalar, emeklilik sistemine dair belirsizlikler ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle mevcut evlilik düzenlerini dahi korumakta büyük zorluk yaşamaktadır.
Pek çok sağlık çalışanı, çocuk hastalara özveriyle ve anne şefkatiyle yaklaşırken; "Bu koşullarda ben nasıl çocuk sahibi olurum, nasıl yetiştiririm?" endişesini de taşımaktadır.
Ne zaman ki sosyal devlet anlayışına güven duyarsak...
Sayın Bakanım;
Çocuğu olmayan karı-kocaların bu tercihleri, sorumluluk almak istememekten değil; mevcut sorumlulukların ağır yükünden, gelecek kaygısından ve sosyal güvencelere dair güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Ne zaman ki sosyal devlet anlayışına güven duyar, her sabahı “yarın ne olacak?” endişesi taşımadan karşılayabilirsek; işte o zaman çocuk sahibi olmaya da, nasıl yetiştireceğimize de daha güvenle karar veririz.