YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE - İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi serisinin 24’üncü konuğu; ‘Benim Naçiz Vücudum’ oyununda Sarı Edip Efe’yi, ‘Bir Felaket Kutlaması Tavşan Tavşanoğlu’ oyununda ise ‘Bebert’i canlandıran Sonay Eren oldu.
Herkesin bir kez bile olsa tiyatro sahnesine çıktığı bir dünya hayal ettiğini söyleyen Sonay Eren, bu hayalin sebebini; “Empati yapabilmenin ilk adımını atacağımız büyük bir atılım olurdu bu. Çağımızın en büyük sorunlarından biri, belki de en büyüğüne karşı kendin olmayı bir süreliğine bırakıp, bir başkası olarak düşünmeye çalışmak…” sözleriyle anlattı.
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız, nasıl başladınız tiyatroya?
1993 yılında İstanbul’da doğdum. Çok erken yaşta meraklarımı kendim giderebilmeyi öğrendim. Tiyatroyla da çok küçük yaşta, müsamereler sayesinde tanıştım. İlkokulda, ikinci kez bir tiyatro gösterisinin içinde buldum kendimi. Boştaki her rol için istekliydim… Tiyatroyla tanışmam direkt sahneye çıkarak oldu diyebilirim. Tabii bunu, izlemek için gittiğim oyunlar takip etti. Ailemin bu konuda bana sağladığı destekler için sonsuz minnettarım. Ayrıca çocukluk yıllarımda, İstanbul’da vakit geçirdiğim zamanların yanı sıra yaz tatillerinde annemin de babamın da memleketlerine giderdik. Köy yaşantısı ve düşünce yapısıyla, şehir hayatının dinamiklerini küçük yaşta görmüş olmamın gelişimimde büyük bir rolü olduğuna inanıyorum. Farklı hayat şartlarına uyum sağlamanın insana verdiği o gücü hissetmek ve anlamak aslında tiyatroya eğilmemi sağladı diyebilirim. Sınavlara hazırlanmak ve konservatuvar okumak da hayatımı devam ettirmek istediğim bu yolda yapılması gereken önemli adımlardan oldu.
BİR SONSUZLUK DENİZİ BU
Hangi projelerde yer aldınız, bu süreçte tiyatroya dair neler deneyimlediniz?
İstanbul Devlet Tiyatrosu, tatbikat sahnesi gibi birçok tiyatroyla çalışma fırsatı buldum. ‘Woyzeck Masalı’, ‘Pal Sokağı’ gibi oyunlarda, Erdal Beşikçioğlu ve Binnaz Dorkip gibi isimlerle çalışmanın yanı sıra; İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ‘Ellerimin Arasındaki Hayat’ oyununda önemli isimlerle çalışmak güzel bir şanstı. Shaman Dans Tiyatrosu ile ‘Yılanların Öcü’ adlı eseri sahneledik. Tiyatronun anlatım gücünün farklı yönlerini öğrendiğim ve deneyimlediğim oyunlardı bunlar, şimdi sayamadıklarım da dahil... Tiyatro yaşayan bir şeydir; bazen bir dansla, bazen uzun bir sessizlikle, bazen bir şarkının söyleniş biçimiyle, bazen de bir gölgenin düştüğü yerle anlatır ulaşılmak istenen her ne ise. Bu sonsuzluk denizinde ilerledikçe öğrendiğimi, büyüdüğümü hissediyorum. Ben büyüdükçe o denizi algılayışım genişliyor ve denizin çok daha büyük olduğunu görüyorum. Bu da beni daima merak edecek bir şey bulma yoluna itiyor.
ÇOCUKLAR ZEHİRLENİYOR!
O denizin içinde bazen engeller de çıkabilir… Gördüğünüz eksikleri ya da sorunları merak ettim doğrusu…
Tiyatronun sansürden uzak özgürlükçü dilinin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ülke çapında despotizme kayan ifade özgürlüğü sorununun yarattığı otosansürden ne kadar uzak durabilirsek, fikirlerimizi anlatmaktan ne kadar çekinmeden hareket edebilirsek, tiyatro için en doğru şeyi yapacağımızı düşünüyorum. Bir diğer konu; çocuk tiyatrosunu ülkemizde çok doğru yapmaya çalışan ekipler olduğunu bilmekle beraber, para kazanma amaçlı üstün körü, pedagojik hatalarla dolu oyunlar yapılarak çocuklarımızın zehirlendiğine inanıyorum. Çocuklara ulaşmak büyüklerden çok ama çok daha dikkatli ve özenli olmamız gereken bir husus. Sadece çocuk tiyatrosuna özel bir pedagojik eğitim olmasını isterdim. Belki bunun gelişimiyle tiyatrolarda bir psikoloğun bulunması gibi yollar açılır. Her tiyatroya bir psikolog... (Gülüyor) Fakat tüm bunların yanında tabii ki ‘iyi ki’ dediğim şeyler de var. Bunların başında da söylemek istediğini çekinmeden söyleyen tiyatromuz İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları geliyor.
İÇTEN İÇE İNANIYORDUM
Sizin İzmir Şehir Tiyatroları’na yolunuz nasıl düştü?
Çocukluğumdan beri, ‘Başka bir şehirde yaşasan nerede yaşamak isterdin? sorusuna inatla ‘İstanbul’ diyerek soruyu boşa düşürmeye çalıştım. Sonrasında her zaman cevabım ‘İzmir’ oldu… İçten içe bir gün yolumuzun kesişeceğine inanıyordum. İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurulacağını duyduğumda, ‘Belki de o zaman gelmiştir. Denemezsen içinde kalır Sonay’ dedim, kendi kendime. Genel Sanat Yönetmenimiz ve sevgili hocamız Yücel Erten ismini görünce bütün sorular gitti aklımdan. Beraber çalışmanın bana neler katacağını, bu çınarın gölgesinden ne deneyimler edinebileceğimi düşünmenin hayali sardı içimi. Muhteşem dostluklar ve sahne paylaşımları da cabası oldu.
BİR IŞIK ELBET BULUNUR
İlk sezon boyunca ‘Bir Felaket Kutlaması – Tavşan Tavşanoğlu’ oyununda ‘Bebert’ rolü ile izledik sizi... Oyunda; ailesi gelecek adına kendisiyle ilgili farklı hayaller kurarken Bebert ise inandığı değerlere yönelik, kendi yolunu çiziyor. Bu rolü canlandırmak size nasıl hissettiriyor?
Genel Sanat Yönetmenimiz Yücel Erten bütün oyunculardan rollerine dair bir cümle seçmelerini istediğinde bu soruyu düşünmüştüm aslında. ‘Bu bok çukurundan sıyrılabiliriz’ cümlesinde, Bebert karakterinin kendimde hissettiğim küçük bir noktasını buldum mesela. Ne durumda olursak olalım, ayağa kalkmalı ve devam etmeliyiz. Tabii, Bebert’in oyunda seçtiği yol biraz farklı sonuçlar doğurabilecek bir gerçekliğe kayıyor. Hayat devam ediyor ve pes etmeye niyetim yok. Ne halde olursak olalım bir umut, ışık mutlaka bulunur. Ailenin ne kadar değerli olduğu ve onlar için insanın neler yapabileceğine dair eğlenceli ve içten bir göndermesi var aslında Bebert’in. Ve elbette benim de. (Gülüyor)
HERKES MUTLAKA İZLEMELİ
Yeni sezonda ise ‘Benim Naçiz Vücudum’ oyununda ‘Sarı Efe Edip’ olarak izleyici karşısındasınız. Oyun, prömiyerden bu yana kapalı gişe yoluna devam ediyor… Sanatseverlerin Benim Naçiz Vücuduma yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle bu ülkenin en büyük değeri olan Mustafa Kemal Atatürk’e teşekkür etmek isterim. Ardından da bize anlattığı, öğrettiği ve açtığı yolun yüceliğini herkese anlatabileceğimiz bir oyun yazıp, yönettiği için sevgili Hocam Yücel Erten’e teşekkür etmeliyim elbette. Böyle bir işin içinde bulunduğum için kıvanç duyuyorum. ‘Benim Naçiz Vücudum’ gibi bir eserin, Türkiye’de ve dünyada herkes tarafından izlenip, takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugünlerde değerini çok ama çok daha derinden hissettiğimiz ve hatırladığımız Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ve anlatmak zorundayız. Sanatseverlerin yaklaşımlarının oyuna gösterdikleri ilgiyle cevaplandığını düşünüyorum.
Benim Naçiz Vücudum gibi bir eserin herkes tarafından izlenip, takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugünlerde değerini çok ama çok daha derinden hissettiğimiz ve hatırladığımız Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ve anlatmak zorundayız.
Sonay Eren’in ‘EN’LERİ:
Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ben ‘en’leri olan biri değilim. Ancak tiyatroya dair hayalim, herkesin bir kez dahi olsa sahneye çıkmış olduğu bir dünya olabilir. Empati yapabilmenin ilk adımını atacağımız büyük bir atılım olurdu bu. Çağımızın en büyük sorunlarından biri, belki de ‘en’ büyüğüne karşı kendin olmayı bir süreliğine bırakıp, bir başkası olarak düşünmeye çalışmak…
Bakın size bir en de buldum. (Gülüyor)
Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?
Biraz politik gibi gelecek ancak gerçekten oynadığım her oyunu ve her rolü seviyorum. Her birinden hayata dair birçok şey yakaladım. Kendime dair dokunmadığım birçok noktaya dokunmamı sağladılar. Ancak konservatuvarda Roberto Zucco’nun oyununu oynamıştık. Aradan geçen onca yıldan sonra tekrar o rolü canlandırmayı hayal ediyorum.
Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?
Yıllardır gerçekleştirmek istediğim bir projem var. Bunu hayatımın bir döneminde gerçekleştireceğime inancım tam. Üzerine düşünmekten dahi çok keyif alıyorum ve üretim süreci beni hep heyecanlandırıyor. Galiba bu projeyi yaptığımda cevap için tekrar buluşmamız gerekecek. (Gülüyor)
Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir?
Başta da söylediğim gibi enlerim yok. Beraber sahne paylaşmaktan mutluluk duymanın yanı sıra beslenebileceğim birçok isim geliyor aklıma, saymakla bitmez. Birini söyleyip diğerine ayıp etmeyeyim.
Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?
Sınırlarını zorlamayı yol edinmiş her şey ve herkes olabilir.