Batuhan KAYA/İz Gazete- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ve Eski SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen, “Merkezi İdare Yerel Yönetimler Yetki Paylaşımında: İdari ve Mali Özerklik” programına katıldı. Programın açılış konuşmasını Tugay gerçekleştirirken, sunuş konuşmasını Karayalçın gerçekleştirdi. Merkezi idarenin yerel yönetimlerle neden yetki paylaşımında bulunması gerekliliğinin konuşulduğu program, Yerel Reform Girişimi ve Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi iş birliğiyle gerçekleştirildi. Programın konuşmacıları, Bülent Baratalı, Dr. Nazlı Kayı, Prof. Dr. Levent Köker ve Dr. Aydın Arı oldu. Programa, Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzBB Başkan Vekili Altan İnanç, Karabağlar Belediye Başkanı Helil İnay Kınay, Gaziemir Belediye Başkanı Ünal Işık ve Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu da katıldı.

Toplumcu belediyecilikte geri gittik

Tugay konuşmasında, Türkiye’nin 70’li yıllarda benimsediği toplumcu belediyecilik modelinden uzaklaştığını aktararak, “Türkiye 70’lerde toplumcu belediyecilik modelini benimsedi, 80’de belediyelerin yetki ve sorumluluklarını artırdılar. 2000 yılında AB uyum süreci çerçevesinde birtakım yasalar yürürlüğe girdi, 2005 yılında çıkan bir yasa belediyelerin idari ve mali özerkliğe sahip olduğunu belirterek yürürlüğe girdi fakat bugün baktığımızda geriye gittiğimizi görüyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi uygulanmaya başladığından beri belediyelerin üzerinde gittikçe artan bir vesayet var. Bu sistemde çeşitli kanun ve düzenlemeler hükümete daha fazla güç vermeye başladı ve Çevre, Şehircilik Bakanlığı, Tarım Orman Bakanlığı gibi neredeyse bütün bakanlıklar ve bunlara bağlı kurumlar yerel yönetimlerin yetki alanlarına daha fazla müdahale etmeye başladı. Bu dönem içerisinde özellikle kayyım uygulamaları görüyoruz” dedi

CHP’li belediyelere baskı ve kısıtlamalar arttı

31 Mart seçimlerinden sonra CHP’li belediyeler üzerinde baskı ve kısıtlamaların arttığını kaydeden Tugay, “31 Mart seçimlerinde CHP’nin birinci parti olması, Türkiye’nin önemli büyükşehir ve ilçe belediyelerini kazanmasından sonra CHP’nin özellikle sosyal belediyecilik uygulamalarının engellemeye çalışan farklı baskı ve kısıtlama tehditlerini de yaşıyoruz. Kreşleri dahil büyük bir sorun haline getirdiklerini görüyoruz” diye konuştu.

Toplumu ağır çöküntüye karşı korumak istiyoruz

Ekonomik ve sosyo-kültürel çöküntüye karşı toplumu, yerel yönetimler eliyle korumaya çalıştıklarını belirten Tugay, “Kalkınmada yerel demokrasi ve sosyal devlet anlayışı yerelden başlayarak gelişecek diye inanıyoruz. Bu dönemde özellikle CHP’li belediyeler hem kendi şehirlerimizde katılımcı yerel demokrasi için yol ve yöntem deniyoruz. STK’larla, kent içerisinde oluşturduğumuz yapılarla iletişim içerisinde çaba gösteriyoruz. Bir taraftan da toplumun yaşadığı ağır çöküntüye karşı toplumu koruyucu politikalar için uğraşıyoruz. Demokrasi bilincini artırmak, demokrasinin bir konfor değil zorunluluk olduğunu insanlarımıza doğru yollardan anlatabilmek ve onların katılımlarıyla birlikte çok daha başarılı yerel yönetim uygulamalarını gerçekleştirebilmek en önemli hedefimiz” ifadelerini kullandı.

Mutlaka özerklik tartışması yapmalıyız

Tugay, bu gibi etkinliklerin bir telaş ve arayış içerisinde olan CHP’li belediyeler için yol gösterici nitelikte olacağını kaydettiği konuşmasında, yerel yönetimlere idari ve mali açıdan sağlanabilecek özerkliğin tanımı üzerinde mutlaka tartışılması gerektiğini açıklayarak, şöyle konuştu:

“CHP’li başkanlar olarak sürekli bir telaş içerisindeyiz. Bu tür girişim ve tartışma ortamları doğal olarak çok yol gösterici olacaktır. İdari ve mali açıdan daha özgür olmak mutlaka hepimizin amacı. Özerklik tanımının tartışması mutlaka yapılmalı ve netleşmelidir. Kaynaklara daha fazla ihtiyacımız olduğunu, mali açıdan belediyelerin kendi kaynaklarını oluşturabileceği alanlara ihtiyaç olduğunu kesin bir kanaat olarak söyleyebilirim. İdari açıdan da belediyelere daha fazla sorumluluk yüklenmesi gerektiğini söyleyebilirim. Sağlık açısından belediyelerin daha fazla yükü olmalıdır. Merkezi hükümetin yürüttüğü sağlık sistemi ben ve benim gibi düşünen hekimlerin gözünden ağır hatalarla doludur. Yerel yönetimlere daha fazla sorumluluk verilmesi toplumun daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Benzer talebim eğitim için ve merkezi hükümetin yetkisi içinde olan birçok konu için söyleyebilirim ki yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmelidir.”

Belediye özerkliğe sahipse başı dik hemşerilerine hizmet verir

Eski SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Üniter devletin güçlü olması için yerel yönetimlerin güçlü olması gerektiğini ve belediyelerin ancak özerklikle hemşerilerine güçlü bir şekilde hizmet verebileceğini ifade ederek, “Yerel yönetimlerin yalnızca reforma tabi tutulmasının yeterli olmayacağının bilincindeyiz. Türkiye’de kamu yönetimi yerel ve merkezi yönetimiyle bir bütün olarak Anayasa’da belirtilir. Bu bütünün bir parçası değil o bütünün tamamı reforma tabi tutulmalı. Yani Türkiye’de kamu yönetimi tamamen yeniden düzenlenmeli. Atatürk’ün bakanı 1939 yılında başbakan olarak Türkiye’de kamu yönetiminin bozuk olduğunu ve yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Türkiye’de 5’er 10’ar yıl arayla özellikle de darbelerden sonra düzenleme için çeşitli çalışmalar yapıldı. Türkiye’nin itibarlı kuruluşları ve üniversiteleri bu çalışmaların içinde yer aldı. Proje ve raporlar hazırlandı, sunuldu. Ancak bunların hiçbiri uygulanmadı. Zamanla bu hoş bir söylem olarak siyasetçiler tarafından arada sırada dile getirilmeye başlandı anca çalışılmadı. Biz dernek olarak bu konuyu gündemde tutmak istiyoruz. Bunu, insanlarımızın daha iyi bir gelecek yaşaması için gerekli olduğunu düşünüyoruz. 2 ayda bir önemli konuları Türkiye’nim tartışmasına açmak istiyoruz. Eğer belediyeler özerk değilse, belediyelerin merkezi idare şubelerinden farkı olmaz. Belediye özerkliğe sahipse başı dik hemşerilerine hizmet verir” dedi.

Çankaya’da kime oy verdiğime bağlı olarak oyum geçerli

Karayalçın, kayyım atamaları nedeniyle verilen oyların kime verildiğine bağlı olarak merkezi hükümet tarafından geçerli olup olmadığının belirlendiğini açıklayarak, “Yetkiler bir genişliyor, bir geriliyor. Genelde yetkiler verildikten sonra kalır geri alınamaz. Eğer verilen yetkiler geri alınabiliyorsa burada yaşamın doğal akışına aykırı bir durum vardır. Ortadaki yapısal sorun nedeniyle bir gerileme yaşanmaktadır. O zaman bana göre çok önem taşıyan bu saptamanın gerisindeki yapısal soruna bakmamız gerekiyor. Nedir bu? Özünde Türkiye’de yurttaş ile hemşerinin kullandığı oyun aynı derecede aynı güvenlik ölçüleri ile olmaması bulunuyor. Ben yurttaş olarak verdiğim oy geçerli ama hemşeri olarak oyum her zaman geçerli değil. Cumhurbaşkanı ve milletvekilliği için kullandığım oy geçerliyken Ankara’nın Çankaya ilçesinde kime, hangi partiye oy verdiğime bağlı oyum geçerli. Bunun Türkiye mizahında karşılığı var ama demokraside olmamalı.  Kim olursak olalım hep birlikte demokrasiye sahip çıkmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

ANAP tehdit etti AKP ‘silkeledi’

Karayalçın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’li belediyeler için verdiği, “silkeleyin” talimatını da değerlendirerek, bu tehdidin ANAP tarafından yapıldığını ancak AKP tarafından uygulandığı ifade etti. Karayalçın konuşmasının devamında, “Vesayet kurumunun tehdit aracı olarak kullanılmasının yeni adı: Silkeleme. Bunu yeni getirdiler. 89 yılında ANAP iktidarı tehdit etti ama infaz etmemişti. Bu yönetim hem tehdit etti hem infaz yapıldı. İstanbul Beyoğlu’ndan başlandı. CHP’li belediyeler infaz ediliyor ama diğerlerine dokunulmuyor. AYM, 2012 yılında vesayet yetkisinin sık sık değil istisnai olması gerektiğini söylemiştir. İstisnai olarak kullanılması gereken vesayet yetkisi son 8 yılda 154 kere kullanılmıştır. Bu kabul edilemez. Bunu 26’sı Diyarbakır Belediyesi. Rekor kırıyor, 24 ile de Van Belediyesi takip ediyor. 11 milyon yurttaşımız, vesayet yetkisinin kullanıldığı seçmeni. Bu kadar yurttaşın oyu çöpe atılıyor” dedi.

Muhabir: BATUHAN KAYA