CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Yücel, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Kemal Kılıçdaroğlu davasına müdahale ettiğini belirterek, hükümeti yargıya baskı uygulamakla suçladı. Ayrıca, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasının demokrasiye darbe olduğunu savunan Yücel, AKP'nin kayyum politikalarını ve adaletsizliklerini sert ifadelerle eleştirdi. Eğitim ve sağlık sistemindeki sorunlara da dikkat çeken Yücel, bakanların başarısızlıklarını halktan gizleyemeyeceklerini vurguladı.
Yücel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bu ülkede her geçen gün özgürlükler daraltılıyor, hukuksuzluklar artıyor, ülkede adalete güven hızla düşüyor. Ama böyle bir ortamda AKP iktidarı bildiğinden şaşmıyor. Daha iki gün önce 1999 Depremi'nde birçok vatandaşımızın hayatının kurtarılmasında büyük bir payı ve rolü olan AKUT'un kurucusu Nasuh Mahruki YSK'nın güvenilmezliği konusunda yaptığı sosyal medya paylaşımı nedeniyle 'halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçundan tutuklandı. Şimdi ise basının güçlü kalemlerinden ikisi Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında da yine 'halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçundan soruşturma başlatıldı. Yaptığı haber dolayısıyla gazetecileri susturmak için hakkında soruşturma başlatmak hatta tutuklamak artık ülkemizin acı bir gerçeği haline geldi. Sinan Ateş'in ablasına yapılan saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'u tutuklamayıp ev hapsi veriyorsunuz, ev hapsindeyken iki kişiyi öldürüyor; sosyal medya paylaşımı yapanı tutukluyorsunuz. Dayatmaya çalıştığınız bu otoriter rejimde hukuku katledip toplumsal düzeni ve huzuru yok ediyorsunuz.
'Yılmaz Tunç yargılamayı zaten yaptı'
Bu ülkede Adalet Bakanlığı koltuğunda mahkemelere talimat veriliyor. Yargılaması bugün yapılacak olan bir dava ile ilgili Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kendi kişisel fikirlerini mahkemeyi yönlendirecek ve hakimler üzerinde baskı kuracak şekilde kameralar önünde açıklamakta hiçbir sakınca görmüyor. Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hakkında açılan hapis cezası ve siyasi yasak istemi bulunan dava hakkında Yılmaz Tunç bir hakim gibi hüküm cümleleri kurabiliyor. Yetmiyor siyaset uzmanıymış gibi bu ülkede yüzde 48 oy almış Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili ahkam kesebiliyor. Bugün bu yargılama aslında yapılmayabilirdi, Yılmaz Tunç yargılamayı zaten yaptı ve bitirdi. Sadece işlerine geldiğinde yargıya müdahale etmeyip, 'yürüyen bir davaya müdahale etmeyin' diye çığırtkanlık yapan AKP, Adalet Bakanı ve HSK Başkanı seviyesinde en üst seviyeden Sayın Kılıçdaroğlu'nun davasına dolayısıyla yargılamasına müdahale etmiştir. Sayın Tunç, Adalet Bakanı olarak unuttuysanız hatırlatalım...
'Üslubu sizden öğrenecek değiliz'
Birincisi neyin hakaret suçunu oluşturup neyin oluşturmadığına mahkemeler karar verir. İkincisi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu altı dönem milletvekilliği yapmış, Cumhuriyet Halk Partisi'ne 13 sene genel başkanlık yapmış bir siyasetçi ve muhalefetin bir temsilcisi olarak sonuna kadar eleştiri hakkına sahiptir. Üçüncüsü bu ülkede hakaret ve siyaset ikilisi yan yana gelecek olursa bunun adresi de AKP Genel Merkezi'dir. Herkese terörist damgası vuran, 'çürük, sürtük, gafil, namert, sefil, kifayetsiz' sözcüklerini sıkça kullanan kendisi gibi düşünmeyeni vatan haini ilan eden Cumhuriyet'in kurucularına 'ayyaş' diyen, azınlık olmayı ayıp sanan bir kadrodan seviye ve üslup öğrenecek değiliz. Ve dördüncüsü bunun bir sindirme çabası olduğunu biliyoruz ve farkındayız. Ancak ne Sayın Kılıçdaroğlu ne de Cumhuriyet Halk Partililer bir adım geri atmayacaktır. Bugün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, genel başkan yardımcılarımız, milletvekillerimiz ve çok sayıda partilimiz Sayın Kılıçdaroğlu'nu yalnız bırakmadı.
'İnsanın biraz olsun yüzü kızarır'
Bakın bu ülke hukukun üstünlüğü ve yolsuzluk endeksinde 142 ülke arasında 117'inci olmuş; Adalet Bakanı çıkmış muhalefeti kast ederek 'Türkiye'yi hukuka güven endeksinde en alt sıralarda göstermeye çalışıyorlar' demiş. Ya arkadaş, insanın biraz olsun yüzü kızarır, hiç mi akıl hiç mi izan yok sizde? Siz kafanızı deve kuşu misali kuma gömüyorsunuz diye ülkede yaşanan hukuksuzlukları, adaletsizlikleri kimse görmüyor mu zannediyorsunuz? Ülkede hukuk ve adalet namına hiçbir şey bırakmadınız. Yargıyı siyasallaştırıp baskı altına aldınız. AKP'yi eleştiren, muhalif olan kim varsa 'a' dese içeri atıyorsunuz. Şimdi bu ülkede hukuka kim güvenir? Yargıyı siyasallaştırarak, bu ülkedeki yargı sistemini yerle bir ettiniz. Adaletin tecelli etmesi için tek pusulası kanunlar olan onurlu yargı mensuplarını sürgünle baskı altına almaya çalışırken, Atama, görevlendirme kriterini 'benden olan, benden olmayan' diye değiştirdiniz.
'Kaybetmeyi bir türlü hazmedemediniz'
İstanbul'u kaybetmeyi bir türlü hazmedemediniz... "Olmadı sil baştan" dediniz ama yine kazanamadınız, İstanbul'da yenilmeye doymadınız... Sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza "ahmak" davasını açtırdınız… Hukuk ve siyaset tarihimize bir utanç vesikası olarak giren bu iddianameyi düzenleyen savcıyı Başsavcı yaparak ödüllendirdiniz… Yargılama aşamasında talimatlara boyun eğmeyen hâkimi Samsun’a sürdünüz… Yerine Sayın İmamoğlu’na istediğiniz cezayı verecek bir hâkimi atadınız… İstanbul'un en büyük ilçesi Esenyurt’u kaybetmeyi de hazmedemiyorsunuz... Düşündünüz taşındınız, “nerde bizim kullanışlı aparatımız” dediniz ve Akın Gürlek’i sırf bu siyasi operasyonu yapması için Ankara’dan getirdiniz… Bakın bugün Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’in tutuklanmasının 24’üncü günü… Hafta başında yaptığımız MYK toplantımızda aldığımız kararla Esenyurt nöbetimizi devam ettiriyoruz.
'Demokrasiye darbe'
Şunu kimse unutmamalıdır; halkın oylarıyla seçilmiş olan bir belediye başkanını asılsız iddialar ve uyduruk delillerle tutuklamak, sadece Sayın Ahmet Özer’e yönelen bir hukuksuzluk değildir. Bu aynı zamanda demokrasiye, hukuk devletine, seçme ve seçilme özgürlüğüne yönelik bir darbedir. 7 ay önce Esenyurt’ta yaşayan her iki vatandaştan biri; oyunu Sayın Ahmet Özer’e verdi ve Esenyurt’u ona teslim etti. AKP, Esenyurtluların iradesini bir kalemde silerek ve sandıkta kazanamadığını, seçimle alamadığını, siyasi bir operasyonla almanın derdine düştü. Haklarında herhangi bir soruşturma olmayan belediye meclis üyelerimiz haklarında bir görevden alma kararı, açılmış bir soruşturma, hatta iddia dahi olmaksızın 15 gün boyunca belediyeye alınmadı. Ancak itirazlarımız ve gösterdiğimiz direniş sonucunda belediye meclis üyelerimiz belediyeye girebildi.
'Kimse boyun eğmemizi beklemesin'
Hiç kimse bu demokrasi darbesine boyun eğmemizi bizden beklemesin… Bakın dün mecliste grubu bulunan ve bulunmayan 10 siyasi partinin destek verdiği, hukuka ve adalete aykırı kayyım uygulamalarının kaldırılması için hazırladığımız kanun teklifimizi Meclis Başkanlığına sunduk. 21. Yüzyılda seçilmişler dururken kayyım uygulamasıyla halkın iradesinin gasp edilmesi bir demokrasi ayıbıdır. Asla ve asla kabul edilemez. Kanun teklifimize destek veren siyasi partilere teşekkür ediyoruz.
Yerlikaya ve vekiller arasında yaşanan arbede
Esenyurt’taki hukuksuzluğun önemli bir parçası da İçişleri Bakanının bizzat kendisidir.
Devletin polisini belediyenin önüne yığarak, belediye meclis üyelerini, milletin vekillerini bir kamu binası olan Esenyurt Belediyesine sokmayan bu adam; 2 gün önce Bakanlığının bütçesini anlatmak üzere milletin meclisine geldiğinde, halk tarafından seçilmiş milletvekillerinin eleştirilerine ve protestosuna tahammül edemedi. Hukuksuz bir şekilde; devletin polisini kullanarak, Milletin vekilini, milletin belediyesine sokmayan, devletin polisi ile milletvekillerini, meclis üyelerimizi, vatandaşı karşı karşıya getiren bu adamı milletimize şikâyet ediyoruz. Dakikalar sürecek bir protestoya bile tahammülü olmayanların milletin meclisinde yeri yoktur. Biz mecliste hiçbir zaman şiddetten yana olmadık. Ancak büyük bir dezenformasyon çabası içerisindeler. Daha İlk dakikalarda TBMM Başkanının Genel Başkanımız Sn. Özgür Özel’i araması, görüntüleri izlemediğini gösteriyor. Biz bu karede yer almaktan dolayı memnun değiliz. Ancak bunun sorumlusu da biz değiliz. Milletimiz bu görüntüleri görmek istemiyor. Meclisi çalışırken görmek istiyor. Keşke bizim milletvekillerimizin, onun Esenyurt’ta verdiği kanunsuz emre karşı gösterdiği sabrı, o da milletvekillerimizin protestosuna gösterebilseydi.
Bu ülke çok değişik bakanlar gördü ama gazetecinin kamerasını tokatlayan bir bakanı ilk kez görüyor
Bu ülke çok değişik bakanlar gördü. Kendi firmasından kendi bakanlığına dezenfektan satan bakan gördü… Kanser hastası bir gencin cebine, para sıkıştıran bakan gördü. Gözleri ışık saçan bakanı da gördü, rüşvet alan bakanı da gördü. Kendi oteline teşvik veren bakanı da gördü, çocuk istismarı ile ilgili olarak “bir kereden bir şey olmaz” diyen bakan da gördü. Ama milletvekiline kafa atmaya çalışan, gazetecinin kamerasını tokatlayan bir bakanı ilk kez görüyor.
Bakan Tekin’e tepki: Laiklik tanımı yapmak senin üzerine vazife değil
Bu AKP’nin Bakanları artık tel tel dökülüyor; Millî Eğitim Bakanlığının başındaki kifayetsiz; sanki eğtiim sitemindeki bütün sorunları çözmüş de, işi gücü bırakmış laiklik tanımlaması yapıyor, CHP’yi eleştiriyor. Bana bak Yusuf Tekin, Laiklik tanımı yapmak senin üzerine vazife değil. CHP’yi eleştirmek senin üzerine vazife değil. Boş işleri bırak, atama bekleyen binlerce öğretmenimize, okulların temizlik ve hijyen sorununa, taşımalı eğitime, ilköğretimdeki çocukların beslenme sorununa, birleştirilmiş sınıflara, köy okullarının kapatılmasına çözüm üret. Senin bu çapsızlığın nedeniyle farklı illerdeki komisyonlarda, farklı uygulamalara maruz kalan öğretmen adayları, büyük bir haksızlığa ve adaletsizliğe maruz kaldılar.
“Mülakatı kaldırıyoruz” dediniz, mülakat mağduru öğretmenler ordusu yarattınız.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen mülakat mağduru öğretmenlerimiz, yarın saat 10.00’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde oturma eylemine başlayacaklar. Bakan Yusuf Tekin’den tatmin edici bir cevap alana kadar da oturma eylemini sürdürecekler. Bizler de mülakat mağduru öğretmenlerimizle beraber olmaya, onların gücüne güç katmaya devam edeceğiz. Mülakatın kaldırılması ve yapılan haksızlıkların giderilmesi için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimize ve CHP iktidarında mülakatı kaldıracağımıza söz veriyoruz.
Türkiye yaklaşık 1 aydır, yenidoğan bebekleri, haksız kazanç uğruna katleden bir çetenin yaptıkları ile çalkalanıyor. İçinde doktorların, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının, özel hastane sahiplerinin olduğu bu çete ile ilgili şikayetler 1,5 yıl öncesine, yenidoğan bebek ölümleri ise 2016 yılına kadar dayanıyor. Ancak kamuoyu bu elim ve vahim olayı, soruşturma savcısının tehdit edilmesiyle öğreniyor. 19 hastanenin yenidoğan bakım ünitesinin birer ticari işletme olarak kullanıldığı, 10 bebeğin hayattan koparıldığı bu elim olayın duruşmasına pazartesi günü başladı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Genel Başkan Yardımcılarımız ve Hukukçu millet vekillerimizle yargılamanın sonuna kadar takipçisi olacağız. Ne tesadüftür ki Sağlık Bakanlığı Bütçe sunumu da bu hafta Plan Bütçe Komisyonu’nda yapıldı.
Ancak Bakan Kemal Memişoğlu, bırakın sorumluluk almayı, büyük bir yüzsüzlükle bu skandal olaydan kendisine bir başarı hikayesi çıkarmaya çalıştı.
'Sen de hesap vereceksin Memişoğlu'
Bakın, Kemal Memişoğlu, 2016 yılının ekim ayında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüne, 2 Temmuz 2024'te de Sağlık Bakanlığına atanmış... Bebek ölümleri ne zaman yaşanmış? Tam bu zatın il müdürlüğüne atanmasından sonra… Bugün çıkmış hiç utanmadan "Niye istifa edeyim" diyor.
Defalarca söyledik ama bu sefer de madde madde anlatalım:
Ailelerinin koklamaya kıyamadığı yavruları, senin İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığın döneminde, insan olanın aklının alamayacağı şekilde öldü.
Tüm demokratik ülkelerde “siyasi sorumluluk”, tüm vicdanlı toplumlarda da “utanma duygusu” diye kavramlar vardır. Bu nedenle, en değerli varlıklarımızın kaybedildiği süreçte görev yapan bir kişi hem utanmak hem de siyasi sorumluluğu üzerine almak zorundadır.
Yaşanan bir vahşettir, yaşanan bir rezalettir, yaşanan bir insanlık ayıbıdır. Buradan kendine başarı öyküsü çıkarmayı düşünmek bile utanç vericidir. Bakanlık koltuğunu işgal eden kişi başını öne eğeceğine, böbürlenmeyi tercih edecek kadar hadsizleşmiştir.
Bu zat istifa etmekten ya da affını istemekten kaçındığı için hiçbir zaman hesap vermeyeceğini sanmasın.
Ne devlet aklı unutur, ne de halkın vicdanı... Sen de hesap vereceksin Kemal Memişoğlu…"