Semra İğtaç- Michel Foucault’nun iktidar ve algı teorilerinden ilham alan genç sanatçılar Görkem Kılavuz ve Serhat Erdem, “Olgunun İzdüşümü” sergisinde izleyicileri derin bir düşünce yolculuğuna davet ediyor. Görkem Kılavuz, demansın yarattığı içsel kaosu ve kimlik erozyonunu, figürlerinin çoklu görünümleriyle tuvallerine yansıtıyor. Eserlerinde sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda kolektif bir empati ve farkındalık oluşturmayı amaçlayan Kılavuz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde sanat eğitimi alarak kariyerini şekillendirdi. Çalışmalarına İzmir’deki atölyesinde devam eden Kılavuz, çevresindeki demans hastalığından ilham alarak hafıza, bellek ve unutma gibi temaları eserlerine yansıttığını belirtiyor. Yağlı boya ve akrilik tekniklerini kullanarak oluşturduğu çalışmalar, figürlerinin zihin karmaşıklığına dair derin bir bakış sunuyor. Görkem Kılavuz, İz Gazete’nin sorularını yanıtladı.
Demans hastalığının sanatsal yansımaları
Demans hastalığının, kendisinin sanat üretiminizde nasıl bir etki yarattığına dair soruları cevaplayan Kılavuz, “Çevremde bu hastalıktan muzdarip birey ya da bireyler üretim sürecimde derin bir iz bıraktı. Bu hastalık, hafıza, benlik ve gerçeklik algısını sarsan bir güç olarak kavramları yeniden düşünmemi sağladı. Sanat pratiğimde bu temayı işlerken, zihinsel karmaşıklık ve belirsizlik unsurlarını ön plana çıkarmaya çalışıyorum. Demansın yarattığı içsel kaosu ve kimlik erozyonunu, figürlerimin çoklu görünümleriyle yansıtarak izleyiciyi bu deneyimin içine çekmeyi amaçlıyorum. Bu sayede, sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda kolektif bir empati ve farkındalık oluşturmayı amaç ediniyorum.” dedi.
Demasın karmaşıklığını yansıtıyor
Eserlerindeki yağlı boya ve akrilik kullanımına dair açıklamalarda bulunan Kılavuz, “Yağlı boya ve akrilik, demansın karmaşıklığını ve belirsizliğini yansıtmak için ideal malzemeler. Yağlı boyanın zengin ve katmanlı yapısı, zihinsel süreçlerin derinliğini ve ağırbaşlılığını vurgularken, akrilik boyanın hızlı kuruma ve üst üste uygulanabilme özelliği, zihinsel kayıpların ani ve parçalayıcı etkisini simgeliyor. Malzeme kullanımı, kullandığım yöntemler ve doku oyunları, izleyiciyi zihinsel karmaşıklığın içine çekerek, belleğin kaybolma sürecini somutlaştırıyor.” diye konuştu.
Kimlik kaybını hissettiriyor
Hafıza ve bellek gibi soyut kavramları ifade etmekteki tekniklerini anlatan Kılavuz, sözlerini şu şekilde noktaladı:
“Hafıza ve bellek gibi soyut kavramları somut bir forma sokmak, en büyük zorluklardan biri. Bu zorlukla başa çıkarken, figürlerin mekanla olan ilişkisini tamamen keserek onları zamansız ve mekansız bir boşluğa yerleştirdim. Bu yaklaşım, bellek ve kimlik kaybını daha güçlü bir şekilde hissettirebilmek için oluşturuldu. Ayrıca, katmanlı boya teknikleri kullanarak figürlerin görünümünü belirsiz hale getirdim, bu da bellek parçalanmasının görsel bir yansıması olarak işlev görüyor. Böylece, izleyici sadece resmi değil, aynı zamanda demansın yaratabileceği içsel fırtınayı da deneyimlemiş oluyor.”
Sergi, 31 Ağustos 2024 tarihine kadar ziyaret edilebilir. Sanatın gücü ve derinliğiyle dolu bu sergiyi kaçırmayın!