Utkucan AKKAŞ- Genç yaşına rağmen O’nu kimimiz konserlerinden, kimimiz yer aldığı televizyon ve dizi projelerinden, kimimiz ise tiyatro sahnelerinden tanıyor… Çok sayıda yaratıcı iş yaparak pek çok kişinin takdirini toplayan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İzBBŞT) Oyuncusu Deniz Gürzumar söyleşi serimizin 31. konuğu oldu. İzmir Şehir Tiyatroları’nın bir parçası olduğu için ‘İyi ki’ dediğini aktaran Gürzumar, en büyük hayalinin ise Türkiye’de tiyatronun herkes tarafından özgürce yapılabilmesi olduğunu söylüyor…
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1990 yılının 12 Mayıs’ında Ankara’da doğdum. Ortaokul hayatımın sonuna kadar Ankara’daydım. O dönemlerde dersi derste dinleyip, sınavları bu dinledikleriyle bir şekilde kotaran, eve girdiği anda da çantasını fırlatıp sokağa çıkan, tüm boş zamanlarını sosyalleşerek ve oyunlar oynayarak geçiren bir çocuktum. Tiyatro ile tanışıklığım ise doğduğum andan itibaren başladı. İkisi de tiyatro sanatçısı olan annem ve babamın tek çocuğuyum. Bu sebeple kendimi bildim bileli tiyatronun her daim içindeydim. Lakin tiyatro sanatçısı olmayı lise dönemime kadar hiç düşünmedim. Annemin oynadığı ve babamın yönettiği oyunları, hatta dahası Ankara Devlet Tiyatrosu’nun hemen hemen her oyununu birkaç kez izleyerek geçti çocukluğum. Kurucu Genel Sanat Yönetmenimiz Yücel Erten’e olan hayranlığımın başlangıcı olan Azizname 95’i kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum. Her seferinde yeni bir şey keşfederek, yeni bir hayranlıkla. Ankara benim için hep güzel hatıralarla dolu bir şehir oldu. Bu yüzdendir belki de Ankara’ya her gittiğimde içimi hep bir heyecan kaplar. Neyse efendim sonrasında Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan anne ve babamın İstanbul’a tayin olmaları ile birlikte lise dönemim itibariyle İstanbul’da yaşamaya başladım. Çocukluğumda hep müzisyen olmak istedim. Sonra liseye başlarken hukukçu olma hayalleri girdi aklıma. Ama bu çok kısa sürdü. Müzik hep durdu yanı başımda. Lise dönemimde profesyonel olarak yapmaya dahi başladım. Şarkılar yayınladım. Konserler verdim. O yaşta çok güzel deneyimlerdi bunlar. Ama tiyatro… Bir yanım reddediyordu bu aşkın girdiğini içime, bir yanım ise çoktan girdiğini çok iyi biliyordu. Lakin o sahnede hayran olduğum üstatlar gibi, o izlediğim eserlerin yönetmenleri gibi olabilir miydim günün birinde? İşte onu bilmiyordum… Lise çağındaki bir genç için zor sorulardı bunlar. Gerçekten. Bir de tiyatrocu çocuğu olunca daha da fazla sorumluluk biniyor üstünüze anne babanızla aynı mesleği yapmak isteyince. Maalesef ve iyi ki. İşte tam o gel git dönemlerinde lisedeki edebiyat öğretmenim Selma Keskin kafamda ne soru bıraktı ne de şüphe. Beni tiyatro yapmaya öyle bir teşvik etti ki, lise hayatım boyunca her sene, sene sonu temsillerine canla başla hazırlandım. Sonunda da yine en çok onun teşviki ile konservatuara, tiyatro bölümüne girmek istediğimi, bir tiyatro sanatçısı olmak istediğimi anladım. Kısa bir dönem Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim gördükten sonra, Haliç Üniversitesi Konservatuar Tiyatro Bölümü’ne geçtim ve oradan mezun oldum.
Bugüne kadar ne tür çalışmalarda ve tiyatrolarda yer aldınız? Yine dizi ve sinema filmlerinden de seyirciler sizi hatırlıyor. Yaşadığınız tecrübeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugüne kadar İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda 2011-2021 yılları arasında çeşitli oyunlarda rol aldım, yardımcı yönetmenlik ve reji asistanlığı yaptım. Aynı zamanda yine İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda dört oyunun müzisyenliğini de üstlendim. Onun dışında 2017-2019 yılları arasında Kumbaracı50 Tiyatrosu’nda çeşitli oyunlarda sahne aldım. Cumhuriyet Sahnesi bünyesinde Yücel Erten hocamızın yönettiği, benim de çocukluk hayalim olan Azizname oyununda ben de rol alma şansı buldum. Bir taraftan 2009 yılından itibaren birçok dizi, sinema filmi ve reklam filminde rol aldım. Genç yaşımdan itibaren bu işin içinde olmak çok güzel, çok heyecan verici ve her yeni günü ayrı sürprizlerle dolu oldu. Bundan sonra da öncelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndaki maceram olmak üzere önümdeki tüm maceraları heyecanla bekliyorum.
‘Sahiplendiklerini görmek mutlu ediyor’
İzmir Şehir Tiyatroları’na gelişiniz nasıl oldu? İki sezondur bu kenttesiniz, İzmir’in sanat dünyası ve izleyicileri hakkında neler söylenebilir?
İzmir Şehir Tiyatroları. 70 yıllık bir hayal. Nihayetinde gerçekleşeceğini duyunca o kadar heyecanlandım ki. Öncelikle bu sebeple bu hayali gerçekleştiren Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Hele ki üstüne bir de Yücel Erten ismini duyunca ben de İstanbul’daki evimde otururken dedim ki: ‘Kesinlikle orada olmalıyım.’ İşte bu heyecan, aldı beni bir şekilde İzmir’e getirdi. Bu da zor bir karardı aslında. Bütün kurulu düzenini ve bir şehri bırakıp yepyeni bir şehre gitmek, yepyeni bir maceraya girmek. Gerçekten oldukça zor. Ama iyi ki geldim. İyi ki bu hayalin içinde bir yerlerde ben de var oluyorum diyorum. İzmir, öncesinde gerek tiyatro gerekse konserlerim için turneye çok kez geldiğim ve her seferinde bitmesini istemediğim anılarla dolu bir şehir oldu hep benim için. Gerek şehrin dokusu, gerekse insanıyla hep insanı içine çeker zaten bu şehir. O yüzden şanstır bir nevi İzmir’de yaşamak. İki yıldır ben de bu şehirdeyim ve çok mutluyum. İzmir her anlamda çok dolu bir şehir. Bir kültürü olan, kimliği olan bir şehir. Bu sebepledir ki izleyicilerimiz çok donanımlılar. Onların beğenisine bir eser sunmak her defasında çok heyecan verici oluyor. Her oyun öncesi aynı heyecan sarıyor hepimizi. Ne güzeldir ki kapalı gişe oynuyoruz oyunlarımızı İzmir Şehir Tiyatroları’nda. İzleyicimizin kendi şehrinin tiyatrosunu bu denli sahiplendiğini, ürettiğimiz eserleri bu denli beğendiklerini görmek de çok mutlu ediyor hepimizi. Ve tabi ki bu vesileyle bu hayalin mimarları olan, çok değerli hocalarımız Özdemir Nutku ve Hülya Nutku’yu da rahmetle anıyorum…
Farklı olacağını biliyordum
İzBBŞT çatısı altında ‘Soytarılar Okulu’ oyununda sahne alıyorsunuz. Canlandırdığınız ‘Dr. Sinir’ karakteri çocukların en çok reaksiyon gösterdiği karakterlerden. Oyuna nasıl hazırlandınız, ekip olarak yakaladığınız enerjiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Soytarılar Okulu bugüne kadar benim oynadığım ilk çocuk oyunu. Daha önce hiç çocuk oyununda oynama fırsatım olmamıştı. Bundan ötürü bu oyunda oynayacağımı öğrendiğim an çok heyecanlandım. Çok farklı bir deneyim olacağını biliyordum ki öyle oldu. Çünkü çocuklar öyle dürüstler ki. Her anın farkındalar. Küçücük bir ayrıntıyı dahi kaçırmıyorlar. İşte bunu çok iyi analiz etmiş biriyle bu oyunu çalışmak bizim için büyük bir şans oldu. Yönetmenimiz Burak Şentürk tüm prova süreci boyunca bizi çocukluğumuza götürdü. Oralarda bir yerlerde kendi soytarılarımızı bulduk ve ortak bir dil yarattık. Bütün ekibimiz sahne önünde de sahne arkasında da bu hayalin ortağı oldu. Biz artık Pazar günü gelse de Soytarılar Okulu’nu oynasak, çocuklarla buluşsak diye bekler olduk. Bu sezon da İzmir’deki tüm çocuklarımızı ‘Bir burun yeter’ demeye bekliyoruz.
İki sanat birbirini besliyor
Bu oyunun müziklerinde de imzanız var. Deniz Gürzumar aynı zamanda müzisyen kimliği ile de tanınıyor. Bu alanın tiyatrocu kimliğinize geçtiği, besleyici olduğu zamanlar oluyor mu?
Müzik, hayatımın oldukça fazla yerini kaplıyor. Kendimi müzikten ayrı hiç düşünemiyorum. İlk soruda da değindiğim gibi müzik hayatım çok erken yaşlarda başladı. Hayatıma tiyatro girdikten sonra da hiç gitmedi benden. Tabi ki iki sanat birbirini besliyor. Dolayısıyla benim için de büyük şans. Hep ikisini bir arada götürdüm. Hala da öyle. Kendi şarkılarımı yapmamın yanı sıra tiyatro, dizi, sinema müzikleri de yapıyorum. Yönetmenimiz Burak Şentürk de oyunumuzun müziklerini, aynı şekilde yine müzikle ziyadesiyle haşır neşir olan, yine aynı oyunda beraber oynadığımız ve yaklaşık 15 yıllık arkadaşım Selen Şeşen ile bana emanet etti. Yanımıza da çok yetenekli müzisyen kardeşim Faruk Çeliker’i aldık, içimize çok sinen bir iş çıkardık ve çok sevdik. Umarız ki çocuklarımız da oyunumuzun müziklerini seviyorlardır.
‘Yolcu’ provalarına başladı
Bu sezon sahnelenecek ‘Yolcu’ oyununda da izleyeceğiz sizi, şimdiden konuşmak güç olsa da seyirciye oyuna dair bir şeyler söylemek ister misiniz?
Yeni oyunumuz Yolcu’nun provalarına yeni başladık. Ayhan Anıl, Şirin Sevinç Saraçoğlu ve Efe Ünal ile beraber oynuyoruz. Yönetmenliğini çok değerli sanatçı Orhan Alkaya üstleniyor. Çok bir ön bilgi vermeyeyim ama Nazım Hikmet’in yazdığı oyunumuz 1921 yılında kurtuluş mücadelesi sırasında, hiçbir trenin uğramadığı bir tren istasyonunda yalnızlaşan ve tüm dünyadan kopmuş üç kişinin hikayesini anlatıyor. Bir de yönetmenimiz Orhan Alkaya’nın bir sürprizi var oyunumuz ile ilgili. Her oyunumuza olduğu gibi, ‘Yolcu’ya da tüm İzmir seyircisini heyecanla bekliyoruz.
Deniz Gürzumar’ın Enleri
Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?
Doğduğum ve yaşadığım ülkemde özgürce, sansüre maruz kalmadan, herkesin hür bir şekilde tiyatro yapabilmesi.
Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?
Kumbaracı50’de Yiğit Sertdemir’in yönettiği III. Richard oyunundaki “Buckingham”.
Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?
Maksim Gorki – Ayaktakımı Arasında oyunundan “Satin”.
Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir? ‘Keşke bu isimle aynı sahnede olsam’ dediğiniz kişi kimdir?
İşini yüreğiyle ve layığıyla yapan herkesle, her dönemdaşımla, her kardeşimle, her üstatla aynı sahnede olmayı isterim. Lakin günün birinde annem Güneş Hayat’la aynı sahnede bir oyunda oynamayı çok isterim.
Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?
Gerek sanatta gerekse yaşamda… Gerek toplum için, gerekse kendi içinde kendi devrimini yaratmış olan… Yaşayan yahut şu an aramızda olmayan tüm devrimcilere selam olsun… Bütün ilhamımı onlardan alıyorum.