Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Anayasa’sı olduğunu tekrar tekrar vurgulayan Baş, Erdoğan’ın işaret edilen seçim tarihinde cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için Meclis’ten karar çıkartılması gerektiğini kaydederek, ¨Biz Tayyip Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne gönderirken sandığa gömmek istiyoruz ama eğer cesaretleri varsa yapılacak tek şey var, TBMM’den seçim kararı çıkartacaklar ama buna da iktidarın oyları yetmiyor. Gelecekler, efendi efendi muhalefet partileriyle masaya oturacaklar, Meclis’in cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçim kararı almasını isteyecekler¨ dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baş, Erdoğan’ın 14 Mayıs’ı seçim günü olarak işaret etmesi üzerine adaylık tartışmalarına ilişkin konuştu. Anayasa maddelerine göre Erdoğan’ın üçüncü kez aday olamayacağını kaydeden Baş, seçimin başlangıç gününün oy verme işleminden 60 gün önce başladığını vurgulayarak,¨Eğer 6 Nisan’dan önce seçim takvimini başlatıyorsanız yaptığınız değişiklikleri uygulayamazsınız¨ dedi.
Baş’ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BİR ANAYASA’SI VAR
Malum, dün Türkiye’de belki de siyasetin seçim tarihlerinden sorumlu kişisi olarak tanımlanabilecek Devlet Bahçeli, grup toplantısında bir açıklama yaptı. Özetle ¨Sandıktan kaçmanın çaresi yok, mayıs ayında bu işi bitirelim¨ demiş oldu. Bugün de Erdoğan yine grup toplantısında 14 Mayıs’ı seçim günü olarak işaret etti, belli ki kendi aralarında bir tarih belirlemişler. Sandıktan kaçmanın kimseye faydası yok diyorlar ama onların da kaçamayacakları bazı şeyler var. Ne kadar tanımazsalar tanımasınlar, ne kadar ¨canımız ne istiyorsa yaparız¨ diye düşünürlerse düşünsünler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Anayasası var. Bunu her seferinde hatırlatacağız.
TİP olarak bu ülkenin yepyeni bir anayasa ihtiyacı olduğunu söylüyoruz, Anayasa’nın değişmesi gerektiğini söylüyoruz ama madem yürürlükte bir Anayasa var ve madem biz bu Anayasa’ya uymak zorundayız, aynı şey iktidar partileri için de geçerlidir. Dolayısıyla bunlar hiç yokmuş gibi davranmanın kimseye bir faydası yok.
Görülsün, bilinsin, kayıtlara geçsin diye büyüterek getirdim. Şu, Anayasa’nın ilgili bölümü. Anayasa, madde 101 açıkça söylüyor. Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır. Çok net, çok açık bir ifade: Bir kimse en fazla 2 defa cumhurbaşkanı seçilebilir ve 101’in son fıkrası cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin diğer usul ve esaslar kanunla düzenlenir. Neymiş? Bir kişi en fazla 2 kere cumhurbaşkanı olabilir, kanunla düzenlenir. Açık ve net değil mi?
Bakın bu Seçim Kanunu daha 15 gün önce TBMM Başkanlığı tarafından basıldı, her milletvekiline bir tane ulaştırıldı. İçinde bütün seçim kanunları ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu da var.
Ne diyor Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu bir de ona bakalım…
Madde 3: Bir kimse en fazla 2 defa cumhurbaşkanı seçilebilir ancak cumhurbaşkanının 2. döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilir. Neymiş? Bir kimse en fazla 2 kez cumhurbaşkanı seçilebilirmiş, bir istinası var.
Cumhurbaşkanının 2. döneminde, eğer kararı Meclis alırsa bir kez daha aday olabilir ve eğer halkın oyunu alırsa seçilebilir. Yani maddeler çok açık. Dolayısıyla, öyle ben 14 Mayıs’ta seçim kararı aldım, cumhurbaşkanı olarak ilan edeceğim bu kararı, ondan sonra da çıkıp aday olacağım falan, öyle yağma yok arkadaşlar. Bu iş o kadar kolay değil.
‘BİZ TAYYİP ERDOĞAN’I SANDIKTA YENMEK İSTİYORUZ’
Eğer, bakın çok açık yüreklilikle ifade ediyoruz. Biz Tayyip Erdoğan’ı sandıkta yenmek istiyoruz. Biz Tayyip Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne gönderirken sandığa gömmek istiyoruz ama eğer cesaretleri varsa yapılacak tek şey var, TBMM’den seçim kararı çıkartacaklar ama buna da iktidarın oyları yetmiyor. Gelecekler, efendi efendi muhalefet partileriyle masaya oturacaklar, Meclis’in cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçim kararı almasını isteyecekler. Dolayısıyla buradan açık ve net bir çağrı yapıyoruz: Eğer bambaşka bir adayınız yoksa, ¨biz Tayyip Erdoğan’dan başka kimseyi aday gösteremiyoruz, biz sizin söylediğiniz gibi tek adama bağlıyız, onun dışında çaresiziz¨ diyorsanız yapacak hiçbir şey yok. Anayasa’nın emrettiği gibi Tayyip Erdoğan 3. kez cumhurbaşkanı adayı olamaz, olmasının bir tane yolu vardır.
Bu meseleyi son derece önemli görüyoruz ve partimizin gerek Bilim Kurulu’ndaki hukukçularla, gerekse hukuk büromuzla meseleye ilişkin çok ayrıntılı çalışmalar yaptık. Bir hata yapmışlar, belli. Zamanında ¨Meclis’in çoğunluğu zaten bizde olacak, biz istediğimiz zaman Meclis’ten bu kararı çıkartırız¨ diye zamanındaki Anayasa değişikliği sırasında oraya geçici bir madde eklemeyi akıllarına getirmemişler. Şimdi Meclis’te seçim kararı alabilecek çoğunlukları olmayınca da paniğe kapılmış durumdalar. Apar topar böyle bir seçime doğru gitmek istiyorlar.
Buradan tüm yurttaşlarımızın dikkatine sunmak istiyorum.
2018 seçimlerinden sonra Tayyip Erdoğan bu seçimleri kazandı, YSK bir mazbata hazırladı. Mazbatada açık ve net olarak diyor ki 13. Cumhurbaşkanı. 12. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı. 13. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ifadesi var. Tabii seçimler artık sonuçlanmış ve Meclis’te istedikleri çoğunluğa ulaşamadıklarını gördükleri için zamanın Meclis Başkanlığı konuyu düzeltelim demiş, sonra YSK ilk gönderdiği mazbatanın yerine yeni bir mazbata hazırlamış ve oraya rakam koymamış ama bu bize bir şeyi gösteriyor. Aslında YSK de durumun bizim kadar farkında, AKP’liler durumun bizim kadar farkında, MHP’liler durumun bizim kadar farkında.
‘EĞER 6 NİSAN’DAN ÖNCE SEÇİM TAKVİMİNİ BAŞLATIYORSANIZ, YAPTIĞINIZ DEĞİŞİKLİKLERİ UYGULAYAMAZSINIZ’
Bir tartışmamız daha var ve son derece önemli bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Yine altını çizerek söylüyorum, Meclis Başkanlığı’nın bastığı, şu anda yürürlükte olan Seçim Kanunlarına göre konuşuyorum. Ne diyor bu Seçim Kanunu’nun yine cumhurbaşkanlığı seçimini tarif eden 3. Maddesi? Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak 60 günlük sürenin ilk günü, seçimin başlangıç günüdür.
Çok net değil mi? Seçim ne zaman başlıyormuş? Oy verme gününden 60 gün önce. Bu ne demek? Anayasa’nın başka bir hükmünde de Seçim Kanunu’nda değişiklikler bir yıl içerisinde gerçekleşen seçimlerde uygulanmaz diye bir hüküm olduğunu tüm kamuoyu biliyor. Seçimlerin ne zaman yapılacağına ilişkin tartışmalar da üzerine en çok konuşulan konu.
Bu da şu anlama geliyor. Eğer siz 6 Nisan’dan önce seçim takvimini başlatıyorsanız, orada yaptığınız değişiklikleri uygulayamazsınız. Bu kadar açık ve net. Şimdi bütün bunlar sanki hiç yokmuş gibi Tayyip Erdoğan’ın bize söylediği şey: Ben istediğim zaman seçime giderim, istediğim kanunlarla seçime giderim, istediğim adaylarla seçime giderim, istediğim partiyi seçime sokarım, istemediğimi seçime sokmam... Basında benim aleyhimde konuşma yapılırsa oraya cezalar yağdırırım, devletin tüm imkanlarını kendi partim için seçim kampanyası sırasında kullanırım ondan sonra demokratik seçim yapalım…
‘HİÇ KİMSE, HİÇBİR MAHKEME ANAYASA’YA AYKIRI KARARLAR VEREMEZ’
Dünyanın neresinde böyle bir seçim demokratik seçim olarak kabul edilebilir? Dünyanın neresinde böyle bir seçim halkın iradesinin sandığa yansıması anlamına gelebilir? O yüzden TİP olarak buradan hem iktidar partilerini uyarıyoruz hem de muhalefet partilerine çağrı yapıyoruz ve esas olarak yurttaşlarımızı göreve çağırıyoruz. ¨Ben yaptım oldu, ben ne istersem o olur, anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz, Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz…¨ Bunların hepsini bir kenara iteceğiz. Bu memlekette yasalar varsa, herkes o yasalara bağlıdır. Anayasa varsa herkes o anayasaya bağlı olmak durumundadır ve TİP olarak biz, çok açık ve net olarak ifade ediyorum, sonuna kadar bu Anayasa’ya, yasalara aykırı uygulamalara karşı tutum alacağız. En önemlisi, sanıyorum şuna güveniyorlar: Zaten memlekette devletin her yerine biz kendi kadrolarımızı yerleştirmişiz. YSK’ye de bizim talimatımız dışında karar veremeyecek bir iradeyi oturtmuşuz. Nasıl olsa son karar verici YSK, YSK bu kararları verecek ve bizim istediğimiz gibi olacak.
Buradan açıkça uyarıyorum. YSK bu kararları verebilir mi? Evet verebilir ama yaptığı her şey yasalara ve Anayasa’ya aykırıdır. Hiç kimse, hiçbir mahkeme yasalara ve Anayasalara aykırı kararlar veremez, toplumu buna mahkûm edemez. O yüzden madem seçim tartışmaları başladı, eğer Erdoğan yeniden aday olmak istiyorsa biz onu yenmeyi çok istiyoruz. Onu sandıkta yenmek önümüzdeki en net hedeflerden bir tanesi. Türkiye’de milyonlarca insanın buna hazır olduğunu görüyoruz ama yapılması gereken şey yasalara, Anayasa’ya uygun bir seçim gerçekleştirmektir.
‘TAYYİP ERDOĞAN ADAY OLAMAZ’
TİP’in görüşlerini, karmaşık tabloyu özetleyecek birkaç cümle söyleyip bu başlığı kapatacağım. Basında çıkan iktidar aleyhindeki her sözün, milletvekillerinin sözlerinin bile basın üzerine tahakküm kurmanın ve cezalandırmanın aracı haline getirildiği, devletin tüm imkanlarının tek parti tarafından seçim sürecinde en eşitsiz biçimde kullanıldığı bir dönemdeyiz. Hatırlayacaksınız eskiden İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı seçim dönemi başladığında istifa ederdi. Şimdi bunlar bırakın istifa etmeyi, açık şekilde devletin bütün olanaklarını istismar ediyorlar. Yani basın elinizde, devletin bütün imkanları elinizde, yargı elinizde ve yargıyı hukuksuz bir biçimde parti kapatmaları için kullanacaksınız, siyasi rakiplerinizi tasfiye etmek için kullanacaksınız, insanlar seçimlere aday olamasınlar diye siyasi yasakları gündeme getireceksiniz. Ondan sonra yasaya aykırı bir biçimde istediğiniz tarihte seçim kararı alacaksınız. İstediğiniz adaylarla istediğiniz biçimde seçime gideceksiniz… Biz bu tabloyu kabul etmiyoruz.
Buradan tüm yurttaşlara açık bir çağrı yapıyorum. Bakın bizi birtakım tartışmalara mahkûm edip biz kendi aramızda bunları tartışırken atı çalan Üsküdar’ı geçmek istiyor. Yok muhalefetin adayı şu olur mu olmaz mı, yok HDP Emek ve Özgürlük İttifakı aday çıkarır mı çıkaramaz mı, bırakalım bu tartışmaları arkadaşlar. Şu anda bu memleketin önünde çok daha gerçek bir sorun var: Tayyip Erdoğan aday olamaz. Hep beraber tartışmamız gereken, konuşmamız gereken, tavır göstermemiz gereken konu bu.
Muhalefeti kendi içinde çeşitli tartışmalara boğup arada bütün hukuksuzlukları yaparak seçime gitmek isteyen bu iktidara karşı en azından bu başlıkta tüm yurttaşlarımızın, tüm muhalefetin yan yana ve kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.
‘ASIL KORKMASI GEREKEN 20 YIL İÇİNDE SUÇA BULAŞMIŞ OLANLARDIR’
Nasıl bir seçime gidiyoruza bir örnek daha vermek istiyorum. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde bir televizyon programına katıldı. Yayın sırasında SADAT adlı bir paramiliter çetenin reklamlarının ekrana verildiğine hep beraber tanık olduk. Bu elbette bir tesadüf değil ve çete mensupları da sosyal medyadan yaptıkları açıklamalarda bu operasyonlarını hem sahiplendiler hem böbürlenerek paylaştılar.
Buradan o paramiliter çeteye ve onun iplerini tutan herkese sesleniyoruz, çok iyi bilsinler: Bu tehditler bize sökmez, böyle ucuz operasyonlarla halkı korkutarak tehditlerle bizi teslim alamazsınız. Asıl korkması gereken biri varsa bu 20 yıl içinde suçlara bulaşmış olanlardır, asıl siz korkun.
İlk seçimde tarihe gömüleceksiniz ve ondan sonra sizin için hesap verme dönemi başlayacak. Bu memleket yeniden hukukla buluşacak, bu memleketin bağımsız, adil, tarafsız mahkemelerinde her birinizi yaptığınız her şeyin hesabını vereceksiniz. O mahkemelerde tir tir titrediğinizi izlemezsek yuh olsun bize.
‘MUHALEFET YAN YANA GELMELİ VE YURTTAŞLARA GÜVEN VERMELİ’
Buradan tüm muhalefet güçlerine bir çağrı yapmak istiyorum. Gözüküyor, saray farkında, saray panikte, saray kaybediyor. O yüzden kaybettikçe belli ki saldırganlaşacaklar. Belli ki hakkı hukuku tanımayan her tür operasyonu yapacaklar. Sandık halktan kaçırılsın diye elindeki bütün imkanları hareket ettirecek ve böyle 3-5 kuruşluk çetelerle, paramiliter örgütlerle hem halkı hem muhalefeti korkutmaya, sindirmeye çalışacaklar. Hepimiz bunu görüyoruz, o zaman yapacağımız şey şu: En basit noktalarda Anayasa’nın, yasanın uygulanmasından, seçim güvenliği sağlanmasından muhalefet sorumludur. Yan yana gelmelidir ve bu ülkenin yurttaşlarına güven vermelidir.
Eğer biz bu seçimi kazanmayı gerçekten istiyorsak bunun başlangıç noktası yurttaşlarımıza güven vermektir. Biz açıkça ifade ediyoruz, TİP olarak bu Saray Rejimi’ne son vermek konusunda samimi olan, son vermek isteyen bütün muhalefet güçleriyle en geniş ortaklıklara hazırız ve seçim güvenliğinden başlayarak elimizden gelen her şeyi yapmak istiyoruz.
‘İKTİDAR, KARANLIK ZİHNİYETİN TEMSİLCİSİ TÜCCARLARI BESLİYOR’
Artık bırakalım bir siyasetçiyi, bir insan olarak, bir yurttaş olarak, bu konulardan bahsetmek hiç içimden gelmiyor gerçekten hiç içimden gelmiyor ama bu tarikatların pisliği, karanlığı, suçları da bir türlü bitmek bilmiyor.
Yine tarikatlara, cemaatlere bağlı bir yurtta müdürlük yapan bir canavar, bir çocuğumuzu istismar ediyor. Ailesi önce polise, savcıya gidiyor ifade veriyor. Sonra zorla, baskıyla ifadelerini geri çektiriyorlar. Üstüne bir de çocuğu kıstırıp neden söylüyorsun, neden anlatıyorsun diye azarlıyorlar. Konuyu kapatmaya çalışıyorlar. Türkiye’de bir çocuk daha tarikatlar tarafından herkesin gözü önünde istismar edildi. Artık bunları konuşurken gerçekten ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz. Göz göre göre işlenen faili belli bir cinayete tanık olmak gibi bir şey. Bir çocuğun hayatından yaşamayı bırakın, aklının ucundan bile geçmemesi gereken bu çirkinlikleri, bu acımasızlıkları, bu alçaklıkları, bu Ortaçağcı karanlık zihniyetin temsilcisi tüccarlar daha kaç kez yaşatacaklar?
‘TARİKAT VE CEMAATLERİ KAPATACAĞIZ’
Gerçekten yeter. Yani iktidar bunları besliyor. Bunlar semiriyor, üstüne bir de çocuklarımızın hayatlarını karartıyorlar. Daha önce defalarca söyledik tekrar söylüyoruz, bunları kapatacağız. Zaten kağıt üzerinde yoklar. Zaten yasaklılar, zaten her birisi bir organize suç şebekesi bir mafya örgütü gibi hareket ediyorlar. Tepede şeyhler, liderler günlerini gün ediyor. Servetlerine servet katıyor. Altta tecavüz eden, çalan, çırpan devlete sızan suç ortaklarından oluşan şebekeler bunlar.
Buradan, bu tarikat yurtlarında hayatını kaybeden Enes Kara kardeşimiz başta olmak üzere tüm çocuklarımıza söz veriyoruz. Bunlar bırakın böyle yurt açmayı, holding işletmeyi, vatandaşın parasını ceplemeyi, ihale almayı, kamu kaynaklarını kullanmayı; kamusal hayatımızın herhangi bir parçasına ellerini bile uzatamayacaklar. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bıkmayacağız! Gerçekten yüreğimiz yanıyor, konuşmak istemiyoruz ama konuşmak zorundayız. Bu karanlığa, bu memleketin teslim olmayacağını göstermek zorundayız.
‘SALGININ KAZANINI DÜNYANIN EN ZENGİN ŞİRKETLERİ VE İNSANLARI’
Bir rapor yayınlandı, biz de basından takip ettik, sonra arkadaşlarımızla birlikte inceleme fırsatımız oldu. OXFAM Eşitsizlikler Raporu. Tüm kamuoyunun dikkatine bir de buradan sunmak istiyoruz. Bu rapor diyor ki 2020 yılında dünyada bir koronavirüs salgını oldu, milyonlarca insan hastalıkla, ölümle cebelleşti. Milyonlarca insan işini kaybetti, milyonlarca çocuk eğitimden mahrum kaldı ama bu salgının bir de kazananı var. Kim bu salgının kazananı? Dünyanın en zengin şirketleri ve insanları. Bunlar kâr üzerine kâr açıklamışlar. Servetlerinin ne kadar büyüdüğünü anlatmaktan utanmamışlar ve çok net söylüyorum zaten eşitsiz, adil olmayan bir dünyada yaşıyoruz ama son 2 yılda bu eşitsizlik ve adaletsizlik bambaşka bir boyuta ulaşmış. OXFAM’ın raporuna göre dünyanın en zengin yüzde 1’i 2020’den beri yaratılan servetin 3’te 2’sini cebine indirmiş. Enerji ve yiyecek şirketleri kârlarını iki katına çıkarmış, hissedarları milyonlarca dolar para kazanmış, bu arada da 800 milyon insan yatağa aç girmiş. Yani, yaratılan servetin yarısı dünyanın tepesine çökmüş dolar milyarderlerinin cebine girmiş. Bunlar doymuyorlar! Onun karşısında dünyada milyonlarca insan kendini bile doyuramıyor. Bırakın yaşamını idame ettirmeyi aç kalıyor.
‘DOYMAK BİLMEZ, KAN EMİCİ VAMPİRLER BÜTÜN SERVETİN 1,5 KATINA SAHİP’
Şimdi bu raporun bir de Türkiye kısmı var. Dünyada adaletsizlik, eşitsizlik zirve yapmış, bir de bakın Türkiye’ye ilişkin ne söylüyor? Türkiye’deki 13 kişinin serveti 44 milyon yurttaşımızın servetinden daha fazla. Bize ¨mantıklı¨ dedikleri sistem işte bu. Bize adil diye dayattıkları, değişmez dedikleri sistem işte bu. Buradan bütün yurttaşlarımıza da soruyorum: Aklınız, mantığınız bu eşitsizliği alıyor mu?
Türkiye’de milyonlarca çocuk yeterli beslenemediği için gelişim bozukluğu yaşıyor. Bir tane doğru dürüst devlet okulu bırakmadıkları için anneler babalar bütün imkanlarını seferber ediyorlar, o tefeci bankalardan borç alıyorlar çocuklarını okutabilmek için. Gençler işsizlikten inim inim inliyor. Alım gücü sıfırın altına inmiş. En temel ihtiyaç maddelerini bile yurttaşlarımız almakta güçlük çekiyorlar ama bu ülkenin tepesine çökmüş yüzde 1’lik doymak bilmez, gerçekten kan emici vampirler memleketteki bütün servetin 1,5 katına sadece kendileri sahip oluyorlar.
Bütün Türkiye’nin servetinin sadece 1,5 katı 13 tane doymak bilmeze gidiyor. Sonra bunlar bize yok yoksulluk kadermiş, bu sistem çok mantıklıymış, böyle gider böyle gitmezmiş falan gibi saçma sapan şeyler anlatıyorlar.
‘YAPMAMIZ GEREKEN İLK ŞEY SOSYAL ADALET TEMELLİ VERGİLENDİRME’
TİP olarak bu eşitsizliği, bu adaletsizliği, bu aptallığı, bu ahmaklığı asla kabul etmiyoruz ve kabul etmeyeceğiz. Biz, çok açık ve net yeni bir dünyaya yeni bir ülkeye ihtiyaç var diyoruz ve tüm yurttaşlarımıza bu dünyayı ve bu ülkeyi yeniden kurma çağrısı yapıyoruz. Burada bir sosyal adaletsizlik var, burada bir hırsızlık var, burada açıkça bir suç işleniyor ve bu suçlara karşı sessiz kalmamak gerekiyor.
Bu en tepedeki yüzde 1’in toplumun yüzde 99’undan daha zengin olduğu, 13 vampirin 44 milyon yurttaşımızın toplam servetinden daha fazla servete sahip olduğu bir ülkede yaşanamaz. Bunun üstüne tarikatların, cemaatlerin din kisvesiyle ceplerini doldurduğu ve bunu, bu eşitsizliği, bu adaletsizliği normal göstermeye çalıştığı, teşvik adı altında hepimizin alın terinin, emeğinin, bu büyük patronlara, şirketlere aktarıldığı bir yerde sessiz kalmamamız lazım. Yapmamız gereken ilk şey sosyal adalet temelli bir vergilendirmedir. Türkiye’nin tepesine çökmüş, gerçekten zamane padişahları gibi yaşayan, kralları kıskandıracak hayatlar süren bu azgın ama bir avuç güruhun vergilendirilmesi gerekiyor. Hakkımızı almak, bu kâr hırsını durdurmak ve Türkiye’de yaratılan tüm değerlerin, bizim yarattığımız tüm değerlerin bu bir avuç insana değil tüm yurttaşlarımıza sunulmasını sağlamak mümkündür. Bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz.
‘SERVET BÜYÜYOR AMA BİR AVUÇ AZINLIĞIN ELİNDE TOPLANIYOR’
Bakın, bir tarafta 13 kişi memleketin kanını emiyor, öbür tarafta Trendyol GO kuryesi arkadaşlar düşük zamlara karşı kontak kapatıp ofisin önünde toplanıp seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Kim bu Trendyol? Yüzde 600 ile büyüme rekoru kırmış. 2023 yılı için 1 milyar dolarlık satış hacmini hedeflediğini açıklamış bir şirketten bahsediyoruz.
Hani hep anlatıyorlar ya ekonomi büyüyor, servet büyüyor. Biz de her seferinde diyoruz ki ekonomi büyüyor, servet büyüyor ama bir avuç azınlığın elinde toplanıyor. İşte Trendyol bunun örneklerinden bir tanesi. Yüzde 600 büyüyorsun, 1 milyar dolarlık satış hacmi hedefi açıklıyorsun ama sana o parayı kazandıran, karda kışta kıyamette canını ortaya koyarak çalışan motokurye arkadaşların sesini duymuyorsun. Biz motokurye arkadaşların mücadelesinin sonuna kadar yanında olacağımızı ifade etmek isteriz.
Buradan bir selam da haftalardır büyük bir disiplinle, azimle, kararlılıkla deyim yerindeyse Türkiye’ye grevin nasıl yapılacağını gösteren Kartonsan işçilerine ve sendikaları Selülöz-İş Sendikası’na. Yanlarındaydık, sonuna kadar yanlarında olmaya, kazanana kadar mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. İMES OSB’de mücadele eden Omega Motor işçileri bizlere ulaştılar, onları da selamlıyoruz. Mücadelenin ilk günü 6 işçi işten çıkarılmış, işten çıkarılmaların devam ettiği, devam edeceği söyleniyor. İşçiler güvenlik zoruyla fabrika dışına çıkarılıyor. Patronların paraları, polisleri, güçleri varsa işçilerin, emekçilerin de partisi var, Türkiye İşçi Partisi var. Bir an olsun işçi arkadaşlarımız geri durmasınlar. Sonuna kadar onların yanında olmaya devam edeceğiz.
‘TİP, BİR HAFTADA 8 BİN YENİ ÜYE VE GÖNÜLLÜ BAŞVURUSU ALDI’
Sevindirici haberler geliyor. Türkiye İşçi Partisi geçtiğimiz hafta içerisinde yaklaşık 8 bin yeni üye ve gönüllü başvurusu aldı. Bunu ifade etmekten gerçekten gurur ve mutluluk duyuyorum. Parti örgütümüzde muazzam bir heyecan var. Tüm il, ilçe örgütlerimizde arkadaşlarımız yapılan bu başvuruları teker teker yanıtlamaya, yeni yol arkadaşlarımızı karşılamaya deyim yerindeyse seferber olmuş durumdalar. Heyecanımız çok büyük, umudumuz diri. Bu her yeni katılım bizi daha hızlı, daha kararlı ve daha güçlü koşmaya sevk ediyor.
Buradan tüm yurttaşlarımıza da seslenmek istiyorum. Biz genç bir partiyiz, dinamik bir partiyiz bunu paylaşabilmek, geniş kitlelere yayabilmek için büyük bir çaba içerisindeyiz ama bu sadece Türkiye İşçi Partisi’ne ait bir mesele değil. Emin olun güçlenen ve büyüyen bir Türkiye İşçi Partisi, Türkiye siyasi hayatı için bu memlekette emeğe, alın terine değer veren her yurttaşımız için önemli bir kazanımdır. Bizi esas mutlu eden şey budur. Yani üye ve gönüllü kazanmamız Türkiye için öngördüğümüz geleceğin, eşit, özgür bir ülkenin, o hayalimizin yaklaştığını gösteriyor. Milyonlarca yurttaşımız tarafından paylaşıldığını gösteriyor. Bu mücadele azmimizi ve kararlılığımızı gösteriyor. Saray Rejimi’ne, tarikatlara, cemaatlere 5’li, 15’li, 55’li çetelere karşı hep birlikte barış, eşitlik ve özgürlük için mücadeleye devam edeceğiz. Bu ülkeyi, bu patron sever iktidara, bu mafya bozuntularına, bu çetelere, tarikatlara asla ama asla teslim etmeyeceğiz.
Biz mücadelede haklı olduğumuzu biliyorduk. Uzun bir yol olduğunu biliyorduk. Şimdi güçlenmemiz kararlılığımızı artırıyor. Güçleneceğiz ve mutlaka kazanacağız. Buradan bu vesileyle partimize yeni katılan tüm yoldaşlarımıza da hoş geldiniz demek istiyorum.