Ümit Kartal - Mücadeleden yana esen tüm rüzgârları değirmende toplamayı başarmak istedikleri belli… Coğrafyanın yelleri eğlenceli esmemeye başladı başlayalı da ağıtlar yakmış, kaybedilenlere türküler söylemişler. Başta İzmir olmak üzere Ege Bölgesi’nde ne kadar toplumsal mücadele sahnesi kurulmuş, işte orada türkülerini söylemekten imtina etmemiş bir müzik grubu var: Grup Yel Değirmeni.
Mesela kendi besteleri olan ‘Yaşanacak Dünya’ isimli şarkının bir bölümünde grup üyeleri ve dinleyiciler hep birlikte “İş, Ekmek, Özgürlük” diye slogan atıyor. ‘Yaşanacak Dünya’yı ilk olarak 1 Mayıs mitinginde söylemişler. Henüz albümleri olmasa da bir albüm edecek kadar kendi besteleri de var aslında. ‘Yeni Bir İsim’ şarkısını, Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren gençler için; ‘Dılo Dılo’yu 8 Mart etkinliğine hazırlanırken; ‘Yediveren’i geçmişten bu güne emek, demokrasi, özgürlükler mücadelesinde yaşamını yitirenlerin tamamının anısına; ‘Tencere Tava Senfonisi’ni Gezi Direnişi’nin coşkusu büyüsün diye; ‘Yeni Gün’ü umudun hiç kaybolmaması için yazmış ve söylemişler. Tam da şöyle: “Kaygılanma dostum/ Ne dargın ne küskün / Tarih yeniden yazılır / Gelir kardeşlik günü”
AĞLAYA AĞLAYA KORKMAZ TEDİK TÜRKÜSÜ
Hakan Ardal grubun bestelediği şarkılar ile ilgili, “Ne yazık ki memlekette malzeme çok” derken, şarkı sözlerinde bolca ‘yeni’ kelimesinin geçmesine dair ise, “Eskiden memnun olsak yeni yazılmaz. Değişirken yitirilen, yeniye koşarken güzel insanları da kaybettiğimiz bir ortamda, hem yeni kayıplar olmasın diye, hem de daha iyi olacağına inandığımız bir ‘yeni’ için söylüyoruz. Değişimin farkındayız ama yitirdiklerimizi de unutmayacağız” diye konuşuyor.
Geçtiğimiz yıllarda askerde ölen Mazlum Aksu için ‘Mazlum’a ağıt’ yazmışlar mesela. Cem Savran, ‘Yeni bir isim’ şarkısını söylerken Erkan’ın sahneden “Yeni bir isim daha olmasın diye” dediğini hatırlatıyor. Cem, “Patlamalar ve katliamlarla uyanıyoruz sıkça. Yeni bir isim olmasın bir daha. Bu yüzden yeni gün istiyoruz” diyor. Erkan Çabuk, Ankara Katliamı’nda yaşamını yitiren arkadaşları Korkmaz Tedik için yazdıkları ‘Korkmaz Tedik Türküsü’nü ağlaya ağlaya bestelediğini anlatıyor.
Korkmaz Tedik ile her yıl yapılan gençlik kamplarından birinde tanışmışlar. “Tanıdık birini kaybetmek daha da acı” deseler de, onlar değirmene ulaşan, her dilden her renkten acıların sesini harmanlamak istediklerini söylüyorlar. Mesela sırada mülteci çocuklar için de bir şarkı yapmak varmış… “Ne yazık ki sıra uzun…”
“NEREDE BİR MÜCADELE VARSA…”
Bazıları için “Nerede bir mücadele varsa, o oradaydı” denir ya, işte Grup Yel Değirmeni de Ege Bölgesi için tam da böyle… Hepsini bir çırpıda saymalarının mümkün olmadığını söyleyen grup üyeleri, sahne aldıkları miting ve toplumsal gösterileri sıralamak isteyince akıllarına ilk önce şunlar geliyor: Ataması yapılmayan öğretmenler mitingi, Tutuklu öğrencilerle dayanışma etkinliği, Tutuklu Avukatlarla dayanışma etkinliği, Ege Bölgesi’nde gerçekleşen bilumum işçi grevi, İşçi Filmleri Festivali, Pınarbaşı’nda ağaçların kesilmesine karşı eylem, Gezi döneminde Gündoğdu’da yapılan kitlesel miting, Termik santrallere karşı mitingler, Barış Mitingleri, 1 Eylül’ler, 1 Mayıs’lar, 8 Mart’lar, Newroz’lar, sendika mitingleri, sendika ve siyasi partilerin dayanışma geceleri, anma etkinlikleri, çocuk şenlikleri, festivaller, gençlik kampları… Kesin unuttukları da var.
Öyle ki, bir keresinde ‘Zaten çıkarlar, bizim grup’ diye düşünen ‘8 Mart organizatörü’ iki farklı kadın ekibi de Yel Değirmeni’ne sormadan etkinlik afişlerine isimlerini yazmış. Başkası olsa, ‘sanatçı kaprisi’ denilen şeyden yapması içten bile değil. Grup ikiye bölünmüş, biri Bornova’da biri Çiğli’de iki ayrı etkinliğe de gidip sahne almışlar. Erkan, “Elimizden geldiğince kimseyi çevirmedik” diye anlatıyor.
Cem, çabalarını “Daha geniş kitlelere ulaşmak istiyoruz. Yarın öbür gün ölüp gittiğimizde, arkamızda insanlık için kalıcı eserler bırakmış olmak isteriz ” diye tarif ediyor. Ozan Çırak, “Dönemin ihtiyacı diye tarif edilen türden müzik yapmak kolay” diye söze giriyor. Bazen kendilerine “Hala politik müzik yapıyorsunuz, o işler geçti” şeklinde eleştiri geldiğini anlatan Ozan, “Hepimiz bir taraftan başka işlerde de çalıştığımız için dinamiğimiz emek. Bu yüzden kim ne derse desin, emeğin kutsallığını görünür kılmak istiyoruz” diye ifade ederken, mücadele yükseldikçe müziklerinin sesinin de yükseleceğine inandıklarını söylüyor.
Erkan, solist olmanın ‘yükümlülüğüyle’ tamamlıyor arkadaşlarını: “Biz mücadeleye can vermeye çalışıyoruz. Mücadele bize can veriyor. Mücadele alanlarında söylüyoruz şarkılarımızı. Biz sahneye çıksak da çıkmasak da zaten o mücadele alanındayız ve orada olmaya da devam edeceğiz”
“TEKRAR ETMEK İSTEMİYORUZ!”
Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Lazca, Gürcüce, Yunanca… “Bu coğrafyadaki her dilden türküler söylemek istedik” diyorlar. Ama müzik türlerini sadece ‘etnik müzik’ olarak sınırlamama çabasındalar. Ozan şöyle anlatıyor: “Etnik sound, rock sound, türkü sound… Tek tonla kalmak istemiyoruz. Çünkü bizim için nasıl anlattığımızdan daha önemli olan şey ne anlattığımız. Bir de tekrar etmekten uzaklaşmak istiyoruz”
ÇELLOCU ARDA’NIN HİKÂYESİ
Grupta şimdiye kadar otuz iki kişi görev almış. Atandığı için şehir değiştirenler de olmuş, ekonomik sıkıntılardan ötürü müzikten kopmak zorunda kalanlar da… Sibel, “Sevgilisi müsaade etmediği için bırakanlar da oldu” diyerek gülüyor ama ekliyor: “Hepsinin emeği geçti, hiçbirini yok sayamayız”
Grubun şimdiye kadarki otuz iki üyesinden biri olan, Çellocu Arda’nın gruptan ayrılmasının hikayesi hem komik hem trajik. Yine bir gün Eğitim-Sen’in dayanışma yemeğinde sahne almış grup. Erkan geceyi şöyle anlatıyor: “Konser öncesinde sendika yöneticileri gecedeki performansımız ile ilgili ‘dinleti şeklinde olsun kafi’ dediler. Ona göre repertuvar hazırladık. Bir iki parçadan sonra önümüzden geçen her öğretmen serçe parmaklarını yukarıya kaldırarak ‘halay, halay’ demeye başladı. Taleplere dayanamadık halay çaldık. İşte Arda’nın Çello’su o coşan öğretmenlerin halayında kırıldı”
Grubun o dönemki Çellocusu Arda, Ege Üniversitesi Konservatuarı Çalgı Yapımı Bölümü mezunu ve aynı zamanda atölyesi olan Erkan’ın kırılan Çello’yu tamir etmekte gecikmesi üzerine gruptan ayrılmış. Sadece gruptan ayrılmak mı? “Yetiştiremedim. Çello uzmanı değilim, başkalarından bilgi de almam gerekiyordu, alamayınca uzadı iş. Ha bugün ha yarın derken altı ay geçti. Arda bu yüzden müziği hepten bıraktı” diye anlatıyor Erkan. O günleri gülümseyerek hatırlıyorlar.
İŞÇİ SİBEL, SİBEL İŞÇİ: MÜZİK GRUBUM VAR MESAİYE KALMAM
Sibel İşçi… Soyadı da İşçi, mesleği de… Yıllardır İzmir Çiğli’de tekstil fabrikalarında çalışıyor. Grubu önceleri ‘politik örgütlenme alanı’ olarak kurduklarını anlatıyor. Sonra sonra bu amacı aşmış. Sibel, zamanla kendilerinden beklentinin arttığını, bu nedenle disiplinli davranarak bu beklentinin altında kalmamaya çalıştıklarını anlatıyor. Kendisi, grubu yalnız bırakıp zora sokmamak için defalarca işten atılmış. “Ortada kaldığımız konserler de oldu. Bu yüzden hem fedakar hem de disiplinli olmak lazım” diyen Sibel, “KESK’in mitinginde sahne alacaktık. Önce izin alamadım. Sonra yalvar yakar çıktım işten. Konsere yetişmeye çalıştım ama son on dakikasına ancak yetişebildim. Pazartesi işe gittiğimde çıkışımı verdiler” diye anlatıyor. Sonraları işe girerken şart koşuyormuş: “Bakın benim müzik grubum var. Konser olduğunda izin alırım ona göre. Mesaiye de kalmam, çalışmalarımız oluyor”
Soldan Sağa grup üyeleri
Ozan Çırak – Gitar (Tarih Öğretmeni)
Cem Savran – Bas Gitar (Gümrükçü)
Erkan Çabuk – Bağlama / Solist (Çalgı yapıcısı)
Sibel İşçi – Yan Flüt / Solist (İşçi)
Hakan Ardal – Bateri (Edebiyat Öğretmeni)