Yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde, yaptığımızda nitelik aramadan hayatta olduğumuza, işimiz olduğuna şükrederek, bugün de karnımız doydu diyerek, bugünü yaşayıp yarını akışa bırakarak(!) devam edersek ‘kefensiz kalacak ölümüz bizim’.
“Nesini söyleyim canım efendim? Gayri düzen tutmaz telimiz bizim” der Aşık Serdari. Türküsünü mırıldanmaya başladıysanız ya da ezgisi içinize dolduysa siz de bu gidişe aklı ermeyenlerden olabilirsiniz.
Şunu söyleyeyim; yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde, yaptığımızda nitelik aramadan hayatta olduğumuza, işimiz olduğuna şükrederek, bugün de karnımız doydu diyerek, bugünü yaşayıp yarını akışa bırakarak(!) devam edersek “kefensiz kalacak ölümüz bizim”.
“Paranın kaç lira olduğunu kimse bilmiyor” esprisinin zihin yaktığı günlerdeyiz. Ücretli çalışan tüm işçi emekçi kitlesinin her ‘an’ giderek yoksullaştığı bir zamanda, nasıl geçindiğimizi kendimizin bile anlamadığı; aslında değiştirdiğimiz günlük yaşam rutinlerimizi unutarak ya da vazgeçtiğimiz alışkanlık ya da gereksinimlerimizi zaten yok sanarak…
Bedensel, psikolojik, sosyal ve de çevresel sağlığımızı korumak ve geliştirmek yerine kredi kartlarımızın hâlâ patlamadığına sevinerek…
Dinlenmeden, eğlenmeden, kültürel, sanatsal ve de bilimsel yanlarımızı geliştirmeden, hayal kuramadan, güven duyamadan, çocuklarımıza güven veremeden, kaygılanarak…
Özel hayatlarımızı sakınarak, yönetimsel ya da mahalle baskılarıyla, gerçek laiklik ve demokratik özgürlüklerden kısıtlanarak…
Artan şiddet, toplumsal suçlar, cinayetler, salgınlar, emperyalist savaşlar…
Arzuhal eylesek deftere sığmaz gibiyse de özeti çok kolaydır: İnsanca yaşamak istiyoruz.
Sığdırayım diye biraz daha daraltırsam, sağlık emekçilerinin ahvaline odaklanayım istiyorum. İnsanlık dışı çalışma koşullarına mahkûm edilen sağlık emekçilerinin tükendiğini, kapsama alanımızda olduğu halde ulaşılamayan sağlık hizmetinin ne kadar nitelik kaybettiğini ve bunların sağlıkta özelleştirme uygulamalarının sonuçları olduğunu hepimiz biliyoruz.
Peki biliyor musunuz; biz sağlık emekçileri olarak dilim dilim kesilen vergiler, kalem kalem yapılan ek ödemelerle aylık gelirimizin ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Ayın 15’inde aylık maaşımız yattıktan sonra hangi gün hangi teşvik ya da sabit ya da döner ya da ne olduğunu çok da anlamadığımız bir ek ödeme yatıyor hesabımıza. Seyyanen zam diye bir kandırmacayla gözümüz boyanmak isteniyor. Bu nedenle vergilerle ve enflasyonla erimeyen, emekliliğe yansıyan tek kalemde ödenen, yoksulluk sınırı üzerinde ücret talebiyle mücadele ediyoruz. Yan yana çalışıp aynı işi yaptığımız ekip arkadaşımızla kadro farklılığı (4A, 4B, 4C, 3+1, 4D, 5510 vs) nedeniyle oluşan hak kayıplarımızı ve mağduriyetlerimizi görmezden gelemiyoruz; bu nedenle herkese güvenceli kadro, eşit işe eşit ücret istiyoruz.
Üç belki dört kişinin yapacağı işi bir kişi yapmamak, hasta olduğumuzda ya da evde hastamız olduğunda hatta cenazemiz olduğunda işimizin ekip arkadaşımıza yükleneceğini düşünerek çalışmak zorunda kalmamak ya da istirahat raporlu iken vicdan hesabı vermemek için yeterli sayıda personel istihdamı sağlansın diyoruz.
Dinlenmeye, kendimize, ailemize, bakım verdiklerimize, sosyalleşmeye zaman ayıramadığımız için kreş, etüt, lojman, servis vb talep ederken, kesintisiz sekiz saatten fazla mesai yapmak istemiyoruz. Yirmi dört saat nöbet tutmak istemiyoruz. Gece nöbetleri çift vardiya sayılsın, bayramlarda resmi tatillerde, birleştirilip de dokuz on gün yapılan izinlerde tuttuğumuz nöbetlerin karşılığının ödenmesini bekliyoruz.
Eşitsizliklere, haksızlıklara dur demek için adam kayırmalar, liyakatsizlikler, baskı, mobbing ve sendikalar arası ayrımcılıklar son bulsun diyoruz.
Şehir Hastanesi’nin açılmasının ardından ağırlıklı olarak devlet hastanelerinde yaşanan geçici görevlendirmelerin yarattığı sorunlar esnek çalışmanın yaygınlaşmasının örneği olarak bizlere dayatılıyor. Bu nedenle gerek ücrette gerek görev yerinde, gerekse mesai süresinde uygulanan her türlü esnek çalışmaya hayır diyoruz.
Uzun çalışma saatlerimizde dışardan yemek sipariş etmek, evden yemek taşımak ya da niteliksiz hastane yemeklerine mecbur kalmak istemediğimiz için nitelikli, doyurucu ve besleyici yemek ve temiz su sağlanmasını istiyoruz.
Sözel, fiziksel, sosyal her türden şiddetten korunmak için işyerinde şiddete ve tacize karşı güvenlik oluşturulması için ILO’nun 190 sayılı sözleşmesine imza atılsın ve uygulansın istiyoruz.
Özetle insanca çalışmak, insanca yaşamak istiyoruz!
“Kısa çöp uzundan hakkın alacak” deyip bir çağrıyla mızrabı sazımızın tellerine vurmanın zamanıdır o halde.
Çağrımız emekten, demokrasiden ve gerçek laiklik ve özgürlük mücadelesinden taraf olan herkesedir.
Bu 1 Mayıs’ta iş yerlerimizde, mahallemizde, şenliklerde, mitinglerde ortak sorunlarımız ve taleplerimizle bir arada, dayanışma coşkusuyla, umudu ve mücadeleyi yükseltelim, sesimizi yükseltelim.