ÜMİT KARTAL - Evrensel gazetesi yazarı, Emek Partisi Genel Yönetim Kurulu üyesi, gazeteci İhsan Çaralan ile röportajımızın ikinci gününde, Bahçeli ve Erdoğan ittifakının nihai amaçları üzerine yoğunlaştık. Çaralan, “Bu tartışmalar içinden iktidarın ömrünü uzatacak, Erdoğan’a 3.4.5. kez seçilme hakkını tanıyacak, laikliğin adının geçmediği, kadınların ekonomik ve sosyal hayata katılmasının mümkün olduğu kadar kısıtlandığı, mümkünse yok edildiği, tek adam rejiminin zeminini sağlamlaştıracak bir anayasa hayalleri olduğunu söylemek yanlış olmaz! Bunu başarmaları çok zor. Ama zaten uymadıkları bir anayasa var ülkeyi anayasasız idare ediyorlar. Yani acil bir yeni anayasaya ihtiyaçları yok”dedi.

İhsan Çaralan İz Gazete’ye konuştu: Halkın zihnine operasyon yapılıyor İhsan Çaralan İz Gazete’ye konuştu: Halkın zihnine operasyon yapılıyor

Bahçeli’nin Öcalan çıkışı… Dünyadaki çeşitli gelişmeleri okuyan bir aklın ürünü olarak mı ortaya çıktı yoksa bu meseleleri fırsata çeviren bir iktidarla mı karşı karşıyayız? Erdoğan ile Bahçeli arasında, Öcalan ile ilgili danışıklı dövüş mü var?

“Bahçeli’nin 14 Mart’ta yapılan  MHP Kurultayı’nın arakasından yaptığı bir açıklamada  ‘Bizi terk etme, bu memleketin sana ihtiyacı var’ dediği açıklaması dikkat çekmişti. Bahçeli bu çağrısıyla bugüne kadar MHP’ye atfedilen ‘kurtarıcı parti’, “lider parti”  iddialarını da bütünüyle Erdoğan’ın şahsına yüklemişti. O günden bugüne aslında Cumhur İttifakının sözcüsü gibi davranıyor ve bu misyonla siyasetin yeniden yapılandırılması için bir misyon yüklenmiş bulunuyor. Yerel seçimlerden sonra bu tutumu daha da belirgin hale geldi. Erdoğan-Özel arasındaki “normalleşme” girişimlerine açıkça karşı çıktı. Öcalan’ın Meclise gelerek PKK’yı tasfiye ettiğini ilan etmesini dile getirdi, bunu yapacaksa kendisinin cezaevinden çıkarılmasına kadar götürdü. Erdoğan’ı  Bahçeli’nin bu Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun demesinden bilgisi var mıydı, yok muydu; diye medya ve siyasette tartışılıyor. Erdoğan bu konuda kendisine soru sorulmasını bile yasakladığına göre bu çağrıya katılmıyor gibi görüyor ama aynı zamanda Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM sıralarına giderek DEM’li vekillerin elini sıkmasından yaptığı girişimlere destek verdiğini açıklıyor, Bahçeli’nin uzattığı elin önemini abartılı biçimde övüyor. Bu ayrıntıdan sonuçlar çıkaran medya ve siyasetteki kimi yorumcular bunu Cumhur İttifakında çatlak, hatta yarılma olarak görüyorlar. Mardin, Batman, Halfeti kayyumlarının da Bahçeli’ye yanıt olarak yapıldığını iddia ediyorlar. Oysa Bahçeli’nin bu çağrısından ister haberi olsun ister olmasın, bunun Cumhur İttifakını bozacak bir şey olmayacağı gibi aslında bu konuda farklı düşünseler bile bir önemi yok. Çünkü Bahçeli’nin girişimi Kürt sorununun demokratik  çözümü değil Kürt siyasetini (ve CHP’yi) bölme, siyaseti yeniden dizayn etme amaçlı olduğu için  Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısında aynı mı yoksa  farklı mı düşünüyor olmalarının bir kıymeti yok. [H1] Ama burada şunu da söyleyelim ki, Erdoğan ve Bahçeli arasında sözü edilen konuda farklılık olsa bile bundan Cumhur İttifakı’nın çökeceği, hatta Bahçeli’nin erken seçimi zorlayacağı gibi sonuçlar çıkarmak aşırı subjektivizmdir. Çünkü hem Bahçeli iktidarın küçük ortağı olmasının kendisine ve partisine nasıl  büyük imkanlar sunduğunu, hem de Erdoğan tek adam rejimini Bahçeli’nin desteği olmadan sürdüremeyeceğini bildiği için aralarındaki farklılıklar konusunda  uzlaşarak ya da görmezden gelerek  ortaklığı sürdürmek zorunda olduklarının farkındalar.

‘Bilge lider’ Bahçeli Erdoğan’ı yönetiyor algısının altı boş mu?

Siyaseti Bahnçeli’nin dizayn etmesine daha genel bakarsak,  Bahçeli, ülkedeki siyasetin sertliğini ve yumuşaklığını ayarlıyor. Erdoğan’ın burada desteği olduğu gibi zayıflığı da var. MHP ve Bahçeli olmadan Erdoğan’ın iktidarda kalma şansı yok. Bahçeli bunu kullanıyor, Erdoğan da başka bir çaresi olmadığı için bununla iş birliği yapıyor. ‘Erdoğan burada masumdur, Bahçeli bunu istismar ediyor’ demiyorum, onun da işine bu geliyor. Bir takım meseleleri Bahçeli öne sürüyor, kamuoyu 15 gün ‘Bunları Bahçeli mi söylüyor, Erdoğan mı söyletiyor’ diye tartışıyor. MHP’de ‘biz iktidarın günahlarına ortak oluyoruz’, AKP’de ‘biz bunları sırtımızda taşıyoruz, esas bunlar memleketi yönetiyor, bütün yargı, bürokrasi bunların eline geçti’ kaygısını güdenler var. Bakarsanız iki taraf da Bahçeli de Erdoğan da biraz mecburiyetten biraz da geldikleri yerden, bir parti olmaktan çıkıp kişi partisi olma haline gelmiş olmalarından bu durumdalar. Tabi arkalarında bir sermaye kliği de var. Dahası nasıl Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet eliyle bir burjuvazi yaratılarak bunların üstünde iktidarı şekillendirmek gibi bir amaç olduysa AKP de bu dönemi taklit ederek kendi burjuvazisini oluşturmak açısından epey yol aldı.

Bahçeli’nin Öcalan çıkışının toplumun farklı kesimlerinin üzerinde şok edici bir etkisi oldu. Diğer siyasi partiler de nasibini aldı bu çıkıştan. CHP bu hamle karşısında nerede durmalı?

Bahçeli’nin TBMM’nın  3. Yasama Yılı’nın ilk günü (1 Ekim’de)  DEM Parti sıralarına giderek  DEM’li vekillerin elini sıkarak başlattığı girişim, girişimin Öcalan’ın Meclise gelerek konuşması çağrısı siyasette şok etkisi yarattı. MHP tabanından kopmalar oldu. İYİP ve Zafer Partisi, MHP’den kopanlara kapılarını açan açıklamalar yaptılar. Ama daha dikkat çekici gelişme CHP’de oldu. CHP, Kürt sorununu “yumuşak karnı” olmaktan çıkarmak için bazı adımlar atmaya yöneldi. Özel Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti. Arkasından Diyarbakır’da başlattığı bir hafta süreceği belirtilen bir girişim yaptı. Bölge halkıyla doğrudan ilişkiyi amaçlayan bu ziyaret öncesinde ve Diyarbakır’daki ziyaretinde Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümü ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. Mardin, Batman ve Halfeti’ye kayyum atanması karşısında Mardin’e giden Özel, orada halka hitap etti.  Özel’in bu girişimi  Turgut Özal’ın, Demirel’in, Mesut Yılmaz’ın  seçimlerden önce Diyarbakır’a gidip “Kürt kardeşliği” üstünden güzelleme yapmanın  ötesinde siyaseti etkileyecek bir gelişme oldu. Çünkü CHP genelde milliyetçi bir çizgide Kürtlerle mesafeli duran hatta onların en yakın olduğu zaman bile rezervler ortaya koyan bir partiydi. Bu son girişimiyle bu rezervlerin önemli bir bölümünü attı. Abdullah Öcalan meselesinde, ‘Meclise gelsin konuşsun’ oradan bir çizgi çiziyor kendine göre; yoksa ‘CHP’ye ne zararı olacak Abdullah Öcalan’ın mecliste konuşmasının’ diyemedi ama ‘barışçı girişimlerin önünde durmayız’ ifadelerini kullandı. AKP-MHP cenahının “’Kürt sorunu yoktur” demesine karşın ‘Kürt sorunu vardır’demesi,  Mardin’e gitmesi, Van’da kayyuma karşı çıkmaları gibi önemli adımlar var. Hala rezervleri de var. Ama eğer CHP girdiği bu yönelişi ilerletirse siyasette Kürt sorununun demokratik çözümü açısında önemli bir aktör olabilecektir.

Öcalan, TUSAŞ Saldırısı, 3 tane Kayyum. Bu, önceden belirlenen bir senaryo mu yoksa karşılıklı hamleler mi?

TÜSAŞ saldırısı için Kandil, ‘son girişimlerle ilgili değil önceden alınmış bir karardı’ açıklaması yaptı. Ama bu çok inandırıcı görünmüyor ama bu saldırının Bahçeli’nin açıklamasından sonra organize edilmiş olması da aynı ölçüde inanılmaz. Bu yüzden de saldırı ile Bahçeli’nin Öcalan çağrısı arasında bir bağlantı kurmak doğru olmaz. Ama Bahçeli’nin girişimi Kandil ve Demirtaş’ı dışında bırakıp sorunu Öcalan ve DEM Parti ile çözeceğini iddia eden tutumun amacının herhangi bir sorunu çözmek değil Kürt siyasetini  bölme amaçlı oluğunu söylemek doğru olur.

Bahçeli ortadan bir çizgi çiziyor, ‘burada Cumhur İttifakı, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ve buna karşı olmayanlar’, diğer tarafta da buna karşı olanlar ‘Can Atalay, Demirtaş, İmamoğlu’... ‘Abdullah Öcalan olsan bile buna karşı değilsen gel’ şeklinde okunabilen bir hat çizildi sanki…

“Bunu ‘Öcalan gelsin mecliste konuşsun’ diyerek yaptılar. Bugün Demirtaş serbest bırakılsa sanırım kamuoyunda tepki olmaz ya da Gezi tutsakları… Söylenenlere baktığımızda muhalefetin iktidarın arkasında hizalanmasını istediler. Kürt Sorunu gibi memleketin en önemli ve kritik sorununu da böylece çözeceğiz diyorlar. Bahçeli de Erdoğan da zaten ‘Memlekette Kürt sorunu yok’ diyorlar, Kürt sorunu da yoksa çözüm de yoktur! Öyleyse çözmek istedikleri nedir? Terör sorunu var onu çözeceğiz ama önce siz bizim arkamızda hizalanın. O zaman terör sorununu nasıl çözeceğimizi göreceksiniz diyorlar. Yani ‘Siz bunu yapın biz de şunu yapacağız’ demiyorlar. Sadece Öcalan örgütü feshederse ‘Umut Hakkı”nı tanıyacaklarını söylüyorlar. Ki, bunun nasıl olacağı bile tamamen belirsiz!

Bahçeli arada bir sembollerle mesaj veriyor. Sanki Erdoğan’ı birlikte hareket etmeye zorluyor gibi görünüyor.

Bahçeli sözle söyleyemediklerini sembollere gündeme getirerek hem kendi söyleyeceklerini söylemiş oluyor hem de söylememiş oluyor. Özellikle de bu sembollerle Erdoğan’a mesaj veriyor. Hem öylece medya ve siyasetin zaaflarını kullanarak gündemi kendisi meşgul etmiş oluyor! Hem de ortağı Erdoğan’a söyleyeceklerini böylece söylemiş oluyor. Yoksa sembollerle söylediklerinin yüksek bir amacı yok.

Peki, ‘yüksek amaç’ nedir? Bahçeli ve Erdoğan tüm bu tantana içerisinde, nihai olarak neyi amaçlıyor?

Bahçeli “Erdoğan’ı kendi çizgisine getirmek için epey bir emek sarfetti. Mevcut durum Bahçeli ve MHP’nin siyaset anlayışı tarafından motive edildiği, siyasetin yeniden dizayn edildiği bir sürece girildi. Bu yapılanların amacının ne olduğunu anlamak için amacı daraltmamak gerekiyor. Mesela Esenyurt’a kayyum atanmasının amacı İmamoğlu’nun yerine İBB’ye kayyum atanması olarak öne sürüldü.  Elbette böyle bir amaç da var.  Ama asıl amaç daha büyük.  Tek adam rejimine geçilmesinden bu yana asıl amaç Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının ömür boyuna da çevrilip tek adam rejimini de ebedileştirilmesidir! Bunun yolu da muhalefeti itibarsızlaştırıp. Bu amaçla da halka, muhalefet için ‘Seçildikleri belediyeyi bile koruyamayan muhalefet ülkeyi nasıl yönetecek’ algısını oluşturmaktır.  Tabi ki de amaçları içinde Esenyurt’un, İstanbul’un rantını ele geçirmek de var. Ama bunlar asıl amaç yanında olursa ne güzel olur diyecekleri ‘bonuslar’dır! Bundan sonraki dönemde artık bunların birinci parti olma umutlarının kırılarak tek adam rejiminin sürdürülmesidir. Bunu yaparken ardından bu rejimin anayasasını yapmak isteyebilirler ama mevcut durum onlar için ‘konforlu’dan da öte. Çünkü istedikleri zaman ‘Bu darbe anayasasıdır. Uymuyoruz’ diyebiliyorlar. Ama işlerine öyle geldiğinde de karşıtlarını anayasaya  uymamakla suçlayıp cezalandırıyorlar. Bu bir iktidar için inanılmaz bir konfor! İşin ilginci anayasaya uymamayı muhalefet gözünde de olağanlaştırdılar, muhalefetin gözünde de meşrulaştırdılar. Artık AKP anayasayı ihlal ediyor, tanımıyor diye eleştirmiyor muhalefet. Bu bakımdan da anayasa değiştirme gibi acil bir gerçek amaçlarının olduğunu sanmıyorum.

Değiştirseler neyi değiştirmek isterler?

“Demokratik ve sivil anayasa diyorlar ama içeriğini söylemiyorlar. Öte yandan da ‘Öyle bir anayasa yapacağız ki sivil, demokratik olacak’ diyorlar ama asla böyle bir anayasa amaçları yok. Bu tartışmalar içinden iktidarın ömrünü uzatacak, Erdoğan’a 3.4.5. kez seçilme hakkını tanıyacak, laikliğin adının geçmediği, kadınların ekonomik ve sosyal hayata katılmasının mümkün olduğu kadar kısıtlandığı, mümkünse yok edildiği, tek adam rejiminin zeminini sağlamlaştıracak bir anayasa hayalleri olduğunu söylemek yanlış olmaz! Bunu başarmaları çok zor. Ama zaten uymadıkları bir anayasa var ülkeyi anayasasız idare ediyorlar. Yani acil bir yeni anayasaya ihtiyaçları yok. Ama siyaseti böyle dalgalandırarak tümden değilse de Erdoğan’ı yeniden, hatta Putin ve Aliyev gibi ömür boyu aday yapabilecekleri bazı maddeleri değiştirebilirlerse bunu kâr sayarlar.

İlk 3 maddeyi tartışıyorlar.

Böyle bir şey isteyebilirler de hepsi istemez. Örneğin MHP istemez, öbürü başka bir şey ister. Bunları kamuoyunda ve siyasette biraz dalgalanma yaratmak ve partileri de bu dalgalanmaları da alabora etmek için kullanıyorlar. Örneğin CHP’yi ve Kemalist çevreleri kışkırtarak anayasa tartışmasına çekmek istiyorlar. Ve tabi DEM Parti’ye, DEVA, SP, Gelecek partilerine, tarikatlara, liberallere “bakın sizin isteklerinize yer verecek bir anayasa amaçlıyoruz” mesajı vererek, “Yeni anayasa yapılsın” diyecek partilerin sayısını artırmaya çalışıyorlar. “Hele bir anayasa masası kurulsun sonrasına bakarız!” denilecek bir tutum izliyorlar. Erdoğan ellerindeki tek koz oluğu için anayasayı bile Erdoğan’a göre tartışıyorlar ama akllardaki asıl gündem Erdoğan ve Bahçeli sonrasıyla ilgili… Hesaplar ona göre.  Ama bunu söylemeye cesaret de edemiyorlar. “Yeni Erdoğan” adayları da yok. Bu yüzden anayasa bile Erdoğan etrafında tartışılıyor. Aslında AKP ve Saray erkanı ile MHP yöneticileri Erdoğan ve Bahçeli’nin sonrasına oynuyor. Seçeneksizlik Erdoğan’ın da hoşuna gidiyor. En azından şimdilik böyle…

YARIN:

-CHP’de de yeni genel başkanın normalleşme iddialarının iktidara yaradığına dair iç tartışmalar var. Normalleşme iktidar kanadında karşılık bulmadı, muhalefeti zayıflattı mı?

-Özgür Özel’in ‘makama saygı’ çıkışını nasıl değerlendirirsiniz?

-2 seçimdir Genel Seçimleri AKP kazanıyor, ‘öldük, bittik’ derken yerel seçimlerde ise muhalefet bir başarı elde ediyor. Hatta bu sefer daha güçlü oldu bu başarı. Seçmen ‘denge’ mi oluşturuyor?

- ‘Erdoğan’ı seçimle değiştiremiyoruz, çok ciddi toplumsal muhalefet de yok, böyle giderse ömrü boyunca iktidarda kalacak’ diye bir duygu ve tablo da oluşmuyor mu?

-Atatürk bu kadar yönetmedi. Erdoğan çok güçlü bir figür olarak inşa edildi, bunun başka örnekleri var mı?

FOTOĞRAFLAR: ÖZLEM BAYRAK

Muhabir: ÜMİT KARTAL