19 Mart tarihinde gözaltına alınan ve 23 Mart'ta tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, cezaevindeki ilk yazısını New York Times gazetesi için kaleme aldı. İmamoğlu'nun yazısı, dünya basınında yankı uyandırdı.
BirGün'ün haberine göre; İmamoğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın en büyük rakibinin kendisi olduğunu ve bu yüzden tutuklandığını ifade ederek, mesnetsiz suçlamalarla tutuklandığını vurguladı. İmamoğlu, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sandıkta beni yenemeyeceğini anlayınca başka yollara başvurdu" dedi.
Halkın, daha iyi bir gelecek ve adalet vaadeden bir aday etrafında toplandığını belirten Ekrem İmamoğlu, ülkenin dört bir yanında süren protestolarla ilgili olarak "Türkiye halkı bu baskıya boyun eğmedi" ifadelerin kullandı.
İmamoğlu ayrıca, demokrasi ve insan hakları gibi değerlere vurgu yapan Batılı ülkelerin tepkisizliğine sitem etti.
İmamoğlu, şu sözleri kaleme aldı:
"19 Mart sabahının erken saatlerinde, onlarca silahlı polis memuru gözaltı kararıyla kapımı çaldı. Ortaya çıkan manzara, Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’un seçilmiş belediye başkanının değil, bir teröristin yakalanmasına benziyordu.
Bu adım — partim Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir sonraki cumhurbaşkanlığı yarışı için ön seçim düzenlemesine dört gün kala — dramatik ama pek de şaşırtıcı değildi. Aylardır süren hukuki tacizlerin ardından gelmişti. Bu sürecin doruk noktası, mezuniyetimden 31 yıl sonra üniversite diplomamın aniden iptal edilmesiydi. Yetkililer, anayasada cumhurbaşkanı olmak için yükseköğrenim şartı bulunmasından hareketle, bunun beni yarış dışında bırakacağını düşünüyor olmalıydı."
"Sandıkta yenemeyeceğini anladı, başka yollara başvurdu"
İmamoğlu, kendisi hakkındaki suçlamaların haksız olduğunu vurgulayarak; "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sandıkta beni yenemeyeceğini anlayınca başka yollara başvurdu: Başlıca siyasi rakibini, yani beni; yolsuzluk, rüşvet, suç örgütü liderliği ve PKK'ya yardım etmek gibi temelsiz suçlamalarla tutuklattı. Mali suçlamalar gerekçe gösterilerek seçilmiş makamımdan uzaklaştırıldım. Yıllardır Sayın Erdoğan’ın rejimi, demokratik denetim mekanizmalarını adım adım ortadan kaldırıyor. Medyayı susturuyor, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atıyor, yasama organını etkisizleştiriyor, yargıyı kontrol altına alıyor ve seçimleri manipüle ediyor. Son aylarda protestocuların ve gazetecilerin kitlesel biçimde tutuklanması, şu net mesajı verdi: Kimse güvende değil. Oylar geçersiz kılınabilir, özgürlükler bir anda ellerinizden alınabilir. Erdoğan yönetimindeki cumhuriyet, bir korku cumhuriyetine dönüşmüş durumda." ifadelerini kullandı.
"Türkiye halkı boyun eğmedi"
İmamoğlu, yazısındaki açıkamalarını şöyle sürdürdü:
"Bu, sadece demokrasinin yavaş yavaş aşınması değil, cumhuriyetimizin kurumsal temellerinin kasıtlı olarak sökülmesidir. Gözaltına alınmam, Türkiye’nin keyfi otoriterliğe kayışında yeni bir evreyi işaret etti. Uzun bir demokratik geleneğe sahip olan bir ülke, şimdi geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşma riskiyle karşı karşıya. Baskı yalnızca bana yönelmedi. Gizli tanık ifadelerinden ibaret bir iddianameye dayanan kapsamlı bir operasyonla, polis aralarında üst düzey belediye yöneticileri ve iş insanlarının da bulunduğu yaklaşık 100 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltılardan önce, iktidar yanlısı medyada dezenformasyon ve karalama kampanyaları yürütüldü.
'Ancak Türkiye halkı bu baskıya boyun eğmedi. Protestoların yasaklanmasına ve şehir girişlerindeki yol kesmelerine rağmen, İstanbul’dan Erdoğan’ın kalesi sayılan Rize’ye kadar yüz binlerce vatandaş sokaklara döküldü. Gözaltımın hemen ardından ve sonraki günlerde, her yaştan ve kesimden insan partime katıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde insanlar, giderek sertleşen önlemlere ve tutuklamalara rağmen nöbet tuttular.
Tüm bu baskıya rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi pazar günü başarıyla cumhurbaşkanlığı ön seçimini gerçekleştirdi. Parti verilerine göre, 1,7 milyonu kayıtlı üye olmak üzere toplam 15 milyon kişi, beni partisinin cumhurbaşkanı adayı olarak destekledi. 2019’da belediye başkanı seçildiğimden bu yana neredeyse 100 soruşturmaya ve onlarca davaya maruz kaldım. Aklın sınırlarını zorlayan her bir suçlama, beni yıldırmaya, hizmet ettiğim halktan uzaklaştırmaya, görevimden almaya ve Erdoğan’ın karşısındaki rakip olarak ortadan kaldırmaya yönelik daha geniş bir planın parçasıydı.
Şimdiye dek Erdoğan’ın desteklediği adaylarla üç kez yarıştım — 2019’daki iki yerel seçimde ve geçen yıl tekrar — ve her seferinde kazandım. Şimdi ise beni seçimle yenemeyen Erdoğan, yargı üzerindeki etkisini kullanarak, anketlere göre bugün seçim olsa kazanabilecek bir rakibini saf dışı bırakmaya çalışıyor. Peki, insanlar neden 2013’teki Gezi Parkı protestolarından bu yana en büyük gösteriler için sokağa döküldü?"
"Kamuoyu öfkesi kaynama noktasında"
Batılı ülkelerin Türkiye'de yaşanan olaylara gereken tepkiyi göstermediğini ifade eden İmamoğlu, "Artan adaletsizlikler ve zor durumda olan ekonomi nedeniyle Türkiye’de kamuoyu öfkesi kaynama noktasına ulaştı. Halk, kapsayıcılık, adalet ve daha iyi bir gelecek vadeden bir adayın etrafında toplanıyor. Susturulmak istemiyorlar. Aynı zamanda tutuklanmamın, Türkiye’yi otokrasiye doğru daha da itme girişimi olduğunu fark ettiler."Baskıya rağmen dayanışma örnekleri sürüyor. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanındaki sosyal demokrat liderler ve belediye başkanları — Amsterdam’dan Zagreb’e — tutuklanmamın ardından cesaretle ve ilkesel bir duruşla desteklerini gösterdi. Sivil toplum da geri adım atmadı. Ama dünyadaki merkezî hükümetler? Onların sessizliği kulakları sağır ediyor. Washington yalnızca 'son tutuklamalar ve protestolar' konusundaki endişelerini dile getirdi. Avrupa liderleri ise, birkaç istisna dışında güçlü bir tepki göstermedi" dedi.
"Türkiye'nin stratejik önemi arttı"
İmamoğlu'nun yazısının devamı şöyle:
"Bugün Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde yaşananlar gösteriyor ki; demokrasi, hukuk devleti ve temel özgürlükler sessizlik içinde hayatta kalamaz, 'gerçekçilik' kisvesi altında yürütülen diplomatik hesaplara kurban edilemez.
İnkâr edilemez şekilde son gelişmeler, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, komşumuz Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi ve Gazze’deki yıkım, Türkiye’nin stratejik önemini artırdı. Özellikle Avrupa güvenliğine katkı sağlayabilecek kritik kapasitesi göz önünde bulundurulduğunda bu önem daha da belirgin hale geliyor. Ancak, jeopolitik hesaplar bizi değerlerin, özellikle de insan hakları ihlallerinin aşınmasına karşı kör etmemeli. Aksi halde, küresel kurallara dayalı düzeni parça parça sökenleri meşrulaştırmış oluruz.
Türkiye’de demokrasinin ayakta kalması sadece bu ülkenin halkı için değil, dünya çapında demokrasinin geleceği için de hayati öneme sahiptir. Denetimsiz güç sahiplerinin dönemi, demokrasiden yana olanların da en az muhalifleri kadar sesli, kararlı ve ısrarlı olmalarını gerektiriyor. Demokrasinin kaderi, kurumlar çökerken sessiz kalmayı reddeden öğrencilerin, işçilerin, vatandaşların, sendikaların ve seçilmiş temsilcilerin cesaretine bağlıdır. Adalet ve demokrasi için mücadele eden Türkiye’deki ve dünyanın dört bir yanındaki insanlara inancım tam."