Batuhan KAYA- İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz ve Rıza Bey Apartmanı’nda yakınlarını yitiren yurttaşlar, apartmanın önüne karanfil bırakarak basın açıklaması düzenledi. Yılmaz, 30 Ekim depremini hatırlattığı ve “tarifi imkansızdı” diye başladığı açıklamasında, “Tarifi imkansızdı. O gün yaşananlarla 117 yurttaşımızı yitirdik, yüzlerce yaralı verdik o günün yaraları hala sarılmadı. Birçok yurttaşımız, dostumuz, arkadaşımız, meslektaşımız, onların aileleri var, herkes bir şekilde acı çekti” ifadelerini kullandı.
Rıza Bey Apartmanı’nda 2 çocuğu ve 2 yeğenini kaybeden Emine Yücel, “En acı duayı ettim. Dedim ki ‘bir tanesi bari sağ çıksın’ bir anne başka bir evladından nasıl vazgeçer? Nasıl böyle çaresizce bir dua eder hala düşünüyorum. O günden beri başka bir hiçbir annenin bu duayı etmemesi için mücadele ediyorum. Deprem ülkesi olan ülkemizde başka bir anne bu duayı etmesin diye mücadele ediyorum. Bu yargı sürecini bu adaleti burada sağlamamız gerekiyor. Adli kurumda olan ben 4 yıldır bu adaletin tecelli etmesini bekliyorum. Geç gelen adalet hiçbir zaman adalet değildir. Bugün burada ölsem bu kadar insanın, canını kaybeden yavrularımızın sanıklarının ne ceza aldığını, ceza alıp almayacağını bilmeden ölmüş olacağım” diye konuştu.
Devletin yurttaşına karşı ne kadar isteksiz olduğunu gördüm
Yılmaz, 6 Şubat depremlerinde devletin yurttaşlarına karşı ne kadar ilgisiz olduğunu, “Bu acıyı çekenler gerçekten çok daha iyi bilirler ama 6 Şubat’ta biliyorsunuz yaklaşın 13 milyon 500 bin insanı etkileyen bir deprem yaşandı. 40 binin üzerinde insan enkazların altında kaldı. Gidip gördüğümüz için biliyorum, kamunun ne kadar isteksiz, çaresiz demiyorum, devletin ne kadar isteksiz olduğunu gördüm. Yurttaşına karşı ne kadar ilgisiz olduğunu gördüm, yurttaşına karşı bir şey yapmak için ilgisinin olmadığını gördüm. Bir şey yapmak isterseniz, iradeniz olursa yaparsınız” sözleriyle açıkladı.
Yardım tırlarının önüne ‘AFAD’ yazısı asmaya çalıştılar
İzmir Barosu olarak deprem bölgesine gönderdikleri tırların önüne “AFAD” afişleri asılmaya çalışıldığını söyleyen ve kurtarma operasyonlarının geç başladığını aktaran Yılmaz, “Biz o bölgelere yardım tırlarını gönderirken o tırların çevrilip, önüne AFAD yazısı asılmak istendiğini gördük. Böyle bir ülkede yaşıyoruz, böyle bir devletin oluşturduğu sonuçları yaşıyoruz. Oraya gönderilen büyük cihazları uzunca bir zaman şehre sokmadılar. 99 Marmara Depremi’ni biliyorsunuz. Orada istihkam askerlerini neredeyse 6 saat içinde indirmişlerdi ve kurtarma çalışmaları başlamıştı. O deprem de çok büyüktü, biz o depremi buralarda hissetmiştik. Orada kurtarma faaliyetleri hemen başlamıştı” dedi.
5 gün kurtarma çalışması yapmadılar
8 Şubat’ta deprem bölgesine ulaştıklarını ve 5 gün boyunca kurtarma çalışmaları yapılmadığını, orada insanların soğuktan ve iç kanamadan öldüğünü belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
“Biz 8 Şubat’ta bölgeye gittik, en az 5 gün kurtarma çalışması yapılmadı. Gözümüzle gördük ve bunu söyledik. ‘Bakın bu insanlar soğuktan donarak ölüyorlar, iç kanamadan ölüyorlar, bunların tespitini yapmalıyız’ dedik. Mutlaka ama mutlaka otopsi yapılmalıydı ama bunları bile yapmadılar çünkü yapsalardı geç müdahale sebebiyle öldükleri anlaşılacaktı. O zaman devletin kusursuz sorumluluğu ortaya çıkacaktı. Bunun için yapmadılar, bilinçli olarak insanları ölüme terk ettiler. Gözümüzle gördük. ‘Bunları yapmayın’ diye haykırdık ancak ne yazık ki duvara konuşuyorduk.”
Adalet artık hem kör hem topal
Adaletin artık hem kör hem topal olduğunu ve deprem suçlarında dahi kamu görevlilerinin ya da sermayedarların ceza almadığını aktaran Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
“Bu anlayışa karşı verilen hukuk mücadelesi elbette önemli ancak ne yazık ki az önce Hüseyin Bey söyledi, artık geç gelen adalet, adalet olmaktan çıktı. Eskiden ‘adalet topaldır ama kör değildir’ derdik, ama artık hem kör hem topal, hepsi bir arada. Siz süreci ne kadar uzatırsanız acıları da o kadar uzatıyorsunuz. Siz süreci ne kadar uzatırsanız insanların yaşadığı dertleri de o kadar uzatıyorsunuz ve bunun adı işkencedir, kötü muameledir. İşte yurttaşların yaşadığı tam bir işkencedir. Bu yapan da siyasal iktidara bağlı, bağımsızlığını tarafsızlığını yitirmiş hukuktur. Bu yargı anlayışıyla mücadele ediyoruz, siyasallaşan, sermayenin peşine takılan bir yargıdan bahsediyoruz. Dokunulmazlığı olan sermayeden bahsediyoruz.”
Hayattan tek beklentim adalet
Rıza Bey Apartmanı’nda 2 çocuğu ve 2 yeğenini kaybeden Emine Yücel, kaybettiği canlar için adalet çağrısında bulunarak, “Artık hayattan tek beklentim bu” ifadelerini kullandı. Yücel açıklamasını, “Yavrularımın mezarından geliyorum buraya, hepsini 4 yıl önce ellerimle koyduğum mezarlarında duruyorlar. Bizim dosyamızda bütün sanıklar tahliye oldu. Ellerini kollarını sallaya sallaya geziyorlar. Depremde yüzlerce insanımızı kaybettik, sanıkları dışarıda geziyorlar. Ben artık adalet bekliyorum. Bir an önce sorumluların caydırıcı cezalar almasını, kasıtla katledilen insanlarımızın adaletinin sağlanmasını bekliyorum. Ve artık hayattan tek beklentim bu. Hiçbir bir daha bir çocuğu için bu duayı yapmasın istiyorum” ifadeleriyle noktaladı.