4. İzmir Kitap Fuarı’nda “AKP iktidarı sürecinde Türkiye’de ekonomik, ekolojik, toplumsal çöküş ve medya yansımaları” başlıklı söyleşi düzenlendi. Söyleşiye konuşmacı olarak Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal, TYS İzmir Temsilcisi ve Evrensel Gazetesi yazarı Özer Akdemir ve Gazete Duvar yazarı Bahadır Özgür katılırken, kolaylaştırıcılığı ise TGS İzmir Nil Kahramanoğlu sağladı.
‘AKP doğanın yıkımı pahasına şirketlere dikensiz gül bahçesi vadediyor’
Söyleşide ilk olarak söz alan Özer Akdemir, ülke gündeminin hızlı akışına vurguda bulunarak, “Suyu bulandırıp başka yerlerde işini yürütmeye çalışan bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Bizler bir gündeme yoğunlaşmışken AKP öbür taraftan başka bir şey götürüyor. Bugün de gündem bir haftadır Bahçeli’nin söylemleri, akabinde Esenyurt’a kayyum ile sarsılırken; maalesef 1 milyon ağacın kesilmesi süreci başladı. Eğer toplum olarak bunu önleyemezsek Kazdağı, ormanlar ve su kaynakları elden gidecek” diye konuştu.
AKP iktidarının iş başına geldiği günden bu yana maden ve enerji şirketlerinin hamisi olduğunu belirten Akdemir, “AKP aslında onların iktidarı. Onlar için her türlü yasa ve yönetmeliği değiştirdi. 20 yılda kamunun elindeki tüm madencilik sektörleri neredeyse özel sektöre devredildi, yasalar yönetmelikler defalarca değişti, örneğin madencilik yasası 1985’ten bu yana 29 kez değiştirilmiş, çevre yasası keza defalarca değişti. İşte böyle bir ortamda bütün şirketlerin ve sermayenin önünü açıp doğanın talanına yol verdikleri bir siyasettir AKP’nin siyaseti. Doğanın yıkımı pahasına, şirketlere dikensiz bir gül bahçesi vaad ediyorlar” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının sonunda meclis gündemine getirilen etki ajanlığı yasasına değinen Akdemir, “Aslında bu etki ajanlığı meselesinin ilk başlangıcı Bergama köylülerinin altın madenine karşı verdiği mücadele sürecine dayanıyor. Köylü hareketi tam büyümeye başlamış, anti kapitalist ve anti emperyalist bir niteliğe bürünmüşken tabiki doğal olarak devleti rahatsız etti ve devlet meseleyi bertaraf etmek için o zamanki Milli Güvenlik Kurulu’nda psikolojik harp dediğimiz taktikle etki ajanlığı meselesi devreye sokuldu” dedi.
‘Esenyurt’a kayyum ataması önümüzdeki süreç açısından birçok mesaj taşıyor’
Akabinde sözü devralan Hakkı Özdal, Esenyurt Belediye Başkanı Prof.Dr. Ahmet Özer’in tutuklanarak yerine kayyum atanması sürecine ilişkin sözleriyle başlayarak, “Burada bütünlüklü bir şekilde, kelimenin tam anlamıyla operasyon yürütüldü. Burada birkaç önemli husus var. Öncelikle kürt politik habitatına uygulanan kayyum siyasetinin dışında, Kürt halkının oyları üzerinde denenen bir yöntemi Esenyurt’ta uygulama cüretini gösterdiler. Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt, bu bakımdan en çok oy alarak seçilen belediye başkanı Özer’e kayyum atanmasının önümüzdeki dönem açısından söylediği şeyler var. Bir diğer yandan bu tutuklama kararı öyle hukuki gerekçelere dayandırılmış ki, herhangi bir şekilde ‘öyle bir dosya hazırlayalım ki kimse itiraz edemesin’ kaygısı güdülmemiş. Böylesine özensiz, kaba ve hoyrat davranışın kendisi de aslında politik bir mesaj taşır. Son olarak ise, muhalefetin odağının yani CHP ile DEM’in bölgesel olarak kurduğu bir ittifaka saldırıydı bu. Operasyonun hemen ardından bir MHP yöneticisi benzer bir operasyonun Mersin’in ikinci ilçesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis üyesi adaylarına da yapılması gerektiğini söylüyor. Yani aslında bundan sonraki aşamalara ilişkin bir ön duyuru yapıyor” diye konuştu.
Akabinde AKP’nin 22 yıllık iktidar sürecini tarihsel noktalarla özetleyen Özdal, “AKP’nin ilk 4 yılı hariç, 17 yılı seçim ve kavgalar ile geçti. Bir kriz ve çöküş döngüsü AKP’nin iktidarını var eden, bu yüzden kasten kışkırttığı, yokken çıkarttığı bir döngü bu çöküş aslında. Elbette bu AKP ile de başlamadı, AKP ağaç kovuğundan gelmedi. Bugün yaşadığımız süreç 12 Eylül rejiminin devamıdır. AKP’yi 12 Eylül’den bağımsız düşünmek, ironik anlamıyla ikisine de haksızlık olur” diye konuştu.
‘Toplumu çaresiz bırakmaya yönelik politika seti uygulanıyor’
Oturumun sonunda söz alan Bahadır Özgür ise, sosyal çöküşe dair yaptığı konuşmasında AKP’nin sürekli olarak toplumun hassas noktalarını hedef aldığını belirterek, “Aslında sıklıkla ‘toplum çöktü’ diyoruz ama bu ekonomiyle ilgili. Hatta ekonomik soykırım kavramı bu aslında. Bu kavram ilk defa Şili’de kullanılmıştı. Bir topluluğu zayıf bırakmak için, elindeki bütün imkanlar sömürülür ve ekonomik olarak çökertilir. Hayata tutunacak bir dal bırakılmaz, çaresiz kılınır ve ne yapacağını bilemez hale getirilir. Bırakın günleri, yılları; bir saat sonrasını düşünemez hale gelir. Türkiye’de de enflasyonla birlikte bizi de ilgilendiren bir kavrama dönüştü. Ekonomik çökertme uygulanıyor. Nas ekonomisi bu açıdan tesadüf değildir, enflasyonu patlatıp toplumun elindeki son kalan varlıkları değersizleştirmek içindi. Fiyat algılarımız değişti. Toplumumuz asgari ücrette eşitlendi. Son mesele ise toplumun daha iyi yaşam umudu taşıyabilecek statüleri değersizleştirildi. Cumhuriyet tarihinde ilk defa daha iyi bir yaşam ile eğitim arasındaki korelasyon terse döndü. Okudukça fakirleşiyorsunuz” diye konuştu.
Türkiye’de toplumun büyük bir kısmının siyaseten, öldürerek, hapsederek, cezalandırarak boyun eğdirilemediğini vurgulayan Özgür, “Bu yüzden toplumu çaresiz bırakmaya dönük bir politika seti uyguluyorlar. Ekonominin özeti bu bence. Bu rejimin ayakta kalabilmesi ancak toplumun belli bir kesiminin sürekli olarak krize sokmakla, kafalarını kaldırmamalarıyla mümkün. Bu sebeple ben ekonomik kriz kavramını henüz kullanmıyorum. Çünkü Türkiye büyüyor ama adil dağılmıyor. Şu an bize ekonomik kriz değil ekonomik bir çökertme harekatı yaşatılıyor” ifadelerini kullandı.