CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekilli Murat Bakan, İzTV’de Nil Kahramanoğlu’nun sunduğu Gündem Özel programının konuğu oldu. Esad sonrası Suriye’yi ve sığınmacıların durumu değerlendiren Bakan, iktidarın CHP’li belediyelere yönelik baskısına tepki gösterdi, “İktidarın tüm kötü, art niyetine rağmen hizmet üretmeye devam etmek zorundayız. Belediye başkanlarımız da bu bilinçle hareket ediyor” dedi.
DEM Parti MHP buluşmasını değerlendiren CHP’li Bakan, “Bahçeli’nin çıkışı, herkesi şaşırtan bir çıkış oldu. 90’lı yıllarda partisi terörün en yüksek olduğu dönemde bunun üzerinden siyaset üreten bir partiydi. Bu zamana kadar da tüm siyasi paradigmasını DEM karşıtlığı ve DEM’den önce hangi siyasi parti varsa ona karşıtlık ederek, Kürt odaklı siyaset üreten partilere karşı olarak kurdu. Bizim kurduğumuz meşru ilişkiyi, parlamentoda olan iki partinin kurması gereken asgari ilişkiyi bile kriminalize eden, terör iltisakı gibi gösteren bir siyaset üretiyordu. Sonra bir anda döndü Parlamento’da ‘Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun, örgütü lağvetsin’ dedi. Bu çok marjinal bir çıkış. Bu çağrı aynı zamanda birçok aççıdan hatalı bir çağrı. En başından beri çözümün adresinin parlamento olduğunu söylüyoruz. Ama Öcalan gibi birisini Parlamento’ya getirmek ilk düğmeyi yanlış iliklemektir. Ben Öcalan’ın parlamentoya gelmesin karşıyım. Ne ceza aldıysa çekmesi gerekir. Bir mesaj verecekse de bulunduğu yerden verebilir. Bu iş Abdullah Öcalan merkezli yürümeye başladı. Parlamento ikinci plana atıldı. 80’lerde, 90’larda bu ülke çok şehit verdi. Şehit-gazi aileleri var. Onların evet demeyeceği bir çözüm de çözüm olmaz. Çünkü o da birtakım toplumsal çatışmaları getirir. Bu ülkede herkesin içinde olduğu parlamento odaklı bir sürece hayır demiyoruz. Kırmızı çizgimiz ülkenin kurucu değerleri, Anayasa, Anayasal sistemdir. Ne MHP’nin ne de AK Parti’nin samimiyetine bu konuda inanmıyorum. Ülkede şu an demokrasi yok. Can Atalay, Tayfun Kahraman cezaevinde, gazeteciler en ufak bir dil sürçmesinde gözaltına alınıyor. Giderek otoriterleşen, zalimleşen bir yönetim var. Aynı Cumhur İttifakı ülkeye demokrasi getirecek. Bunu gerçekçi ve inandırıcı bulmuyorum. Siyaseten, önümüzdeki seçimde tekrar iktidar olabilmek için kendilerine bir alan yaratıyor, siyasi oyun oynuyorlar. Daha önce de bunu yaşadık. Çözüm sürecine benzer bir süreç yaşıyorlar” açıklamasında bulundu.
‘DEM ile görüşürüz’
Parti olarak DEM ile görüşmeye karşı olmadıklarını da aktaran CHP’li Bakan, “Bugüne kadar meşru parti olarak HDP ile de görüştük, Dem’le de görüştük ve görüşmeye devam ederiz. Dinleriz, konuşuruz. Ülkenin sorunları konuşarak çözülür. Normalleşme dediğimiz şeyin bir ayağı da bu. Bu işi meşru siyaset zemininden çıkarmayı doğru bulmuyoruz. PKK ile, Kandil ile dolaylı ilişkiyi, Abdullah Öcalan’ın en önemli aktör haline gelmesi, Öcalan’ı cezaevinden çıkartıp Umut Hakkı diyerek önce Öcalan’dan bir Nelson Mandela çıkartmaya çalışan düşünceye karşıyım, bunu doğru bulmuyorum. Parlamento çatısı altında çözüm üretme konusunda yapıcı bir tutum sergileyeceğiz” dedi.
‘Dönüşler teşvik edilmeli’
Esad sonrası sığınmacıların dönüşü yeterli seviyede olmadığı ifade eden bakan şöyle konuştu:
“Olaya Türkiye’nin çıkarları açısından bakarım. AB’deki tüm sol-sosyal demokrat partilerin tamamı sığınmacılar meselesini toplumsal ve politik sorun olarak görüp ona ilişkin adımlar atıyor. ‘Dilediğiniz kadar gelin, istediğiniz kadar kalın’ düşüncesini hiçbir ülke söylemez. Yaklaşımımız şu; Suriye’de olan meselede Türkiye’nin yanlış politik tutumu vardı. Sınırlarımız dışında sığınmacı akını karşılanabilirdi. Türkiye, BM, AB o insanların ihtiyaçlarını karşılayabilirdi. Bunu yapmadık. Taşıyabileceğimizin çok üzerinde bir sığınmacı akını oldu. Hiçbir güvenlik soruşturması yapmadan milyonlarca insanı ülkemize aldık. Göç politikası da olmadığı için hangi kente ne kadar olacaklarını da hesaplayamadık. Dolayısıyla kendi gettolarını oluşturdular. Türkiye Cumhuriyeti’ne yük oluşturdular. Türkiye tek başına kaldırmaması gereken bir yükü yıllarca taşıdı. Hakan Fidan Colani ile Şam’da ışıklar içinde çay içiyor, İbrahim Kalın, Emevi Camisi’nde namaz kılıyorsa güvenlik sorunu yok demektir. Elbette stabil değil ama savaş sona erdi. O yüzden plan dâhilinde ülkelerine dönüşünün teşvik edilmesini istiyoruz. Dönüşlerde birtakım teşvik edici önlemler alınmalı. Ayrıca gitmeleri için zorlayıcı bir takvim de belirlenmeli. Örneğin ‘6 ay bir yıl içerisinde dönmeniz gerekiyor’ demek gerekiyor. Siz ‘dileyen gitsin’ dedikçe milyonlarca insanın yükünü bu ülkenin insanının, emekçisinin, yoksulunun üstüne yüklüyorsunuz. Bir dram yaşatmadan, insani bir şekilde ülkelerine dönüşün yolunu açmak, teşvik etmek ve zorlayıcı b,r takvim açıklamak gerekiyor. Ancak hiç döneceklermiş gibi görünmüyor. Şu anda en hızlı dönmeleri gereken dönemde bile bu kadar az geri dönüş varsa bu geri dönüşler 20-30 yılı bulur. Ve tamamı da geri dönmez bu iktidar anlayışıyla.”
‘Suriye’deki demokrasiyi desteklemek zorundayız’
Suriye’de Selefi bir devlet kurulmasının Türkiye’nin çıkarına olmadığının da altını çizen Bakan, “Türkiye orada demokrasiyi desteklemek zorunda. Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye için önemli olmalı. Sınırımızın güneyinde PKK’ya müzahir bir devletin olması doğru değil ama oradaki Kürtlerin de yaşam hakkı, kimliklerinin ve kültürlerinin tanındığı bir anayasal sistem olmalıdır. CHP olarak karşımızda tek bir devlet, tek bir muhatap görmek istiyoruz. Mehmetçiğin can güvenliği bizim için öncelikli” ifadelerini kullandı.
‘Nefret söylemi rahatsız etti’
Son günlerde sosyal medyada gündem olan ‘Siyasal Alevilik’ söylemine yönelik değerlendirmelerde bulunan Bakan şunları söyledi:
“Lazkiye ve Tartus’ta Alevi nüfus var. Şam’da da var. Bunlar Arap Aleviler. Esad da Arap Alevisi olduğu için nüfusları az olsa da yönetimsel olarak güçlü oldukları yönünde söyleniyordu. O yüzden Selefilerde Alevilere yönelik bir düşmanlık var. Özellikle Hatay’daki Alevilerle Lazkiye ve Tarsus’takiler akraba. Hatay’a gelen birkaç tekneden böyle bir duyumlar aldık. Evlerinden çıkamadıklarını, birtakım şiddet olaylarının gündeme geldiği bilgileri var. Ancak bunların bireysel olduğu toplu infaza dönen bir şey olmadığı yönünde bize gelen bilgiler var. Üst yönetimin bunu istemediği ama alttaki grupların bunu yaptığı söyleniyor. Daha tehlike olan, bunun Türkiye’ye yansıması. Türkiye’de ne Suriye’deki gibi bir durum var ne de tam olarak bir benzerlik var. İnanç temelinde bir nefrete dönüşen sosyal medya paylaşımlarının altında bilinçli bir şey olduğunu düşünüyorum. Bilinçli olarak bir Alevi düşmanlığı yaratıldığını düşünüyorum. Alevilerin büyük çoğunluğu siyasal olarak Atatürkçüdür, cumhuriyetçidir. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla Alevilerin de dergâhlarının kapatılmasına rağmen cumhuriyete sahip çıkmış bir topluluktur. Madımak’ta 33 can yanmasına rağmen her yıl 2 Temmuz’da tek bir olay olmadan anma yaparlar. Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı yaşamış bir toplumdan bahsediyoruz. Barışçıl bir toplumdur. Türkiye’nin kendi içinde çatışmayı körükleyecek, kutuplaşmayı artıracak davranışları doğru bulmuyoruz. Bunu belirli merkezlerden bilinçli yapıldığını düşünüyoruz. Bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar; ortak yurttaşlık bilinciyle, eşit ve kardeşlik içinde yaşadığı bir iklimi savunmalıyız. Toplumun geneline yayıldığını düşünmüyorum ama sosyal medyadaki nefret söylemi beni de rahatsız etti. Toplumda karşılık bulacağını düşünmüyorum.”
‘En borçlu belediyeler AKP’nin’
CHP’li belediyelerin tüm baskılara rağmen başarıyla hizmet ürettiklerini dile getiren Bakan, “İktidar, elindeki tüm imkânları CHP’li belediyeler çalışmasın diye, sosyal yardım yapamasın diye kullanıyor. SGK’ya olan borçlar bugünün borçları değil, geçmişten bu yana gelen borçlar. AKP döneminde en borçlu belediyeler, başta Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere AKP’li belediyelerdi. Kamunun kaynaklarını har vurup harman savurmuş, uluslararası kredibilitesi olmayan belediyeler AKP’li belediyelerdi. Bu konuda İzmir örnek bir belediyedir. Hâlâ reytingi, kredibilitesi, borçlarını geri ödeme kapasitesi çok yükseltir. Aldığı kredilerin tamamını yatırım harcamalarına kullanır. Dolayısıyla bir süre baskıyı sürdürseler bile, belediyeler, kendi olanaklarıyla çok kısa bu borçları öder ve hizmet üretmeye devam eder. İktidarın tüm kötü, art niyetine rağmen hizmet üretmeye devam etmek zorundayız. Belediye başkanlarımız da bu bilinçle hareket ediyor. Kaynakları da kısılsa kaynak yaratacaklar, daha ucuza mâl edecekler ve hizmet üretecekler. İzmir de bunu yapıyor, İstanbul da Ankara’da bunu yapıyor. İlçelerimiz de aynısını yapacak. Yapılandırıyorlar, gayri menkul veriyorlar, takas yapıp borçlarını düşürüyorlar. Bir şekilde mücadele etmeyi, halka hizmet etmeyi sürdürüyorlar” şeklinde konuştu.
‘İzmir boyun eğmez’
İktidarın bilinçli olarak İzmir’i hedef aldığını ve şehre hizmet üretmediğini ifade eden Bakan, “İzmir, Türkiye’de solcular, sosyal demokratlar, Atatürkçüler, Batılı değerleri savunan insanlar için hatta daha mütedeyyin ama özgür yaşamak isteyen insanlar için reytingi en yüksek şehir. Herkesin gözü burada. Herkes İzmir gibi bir yaşam, İzmir gibi bir siyasi iklim istiyor. Kimse kimsenin cinsel tercihine, kıyafetine bakmaz. Bilinçli olarak İzmir’i hedef aldıklarını düşünüyorum. İzmir’i ele geçirmek istiyorlar. İzmir, Türkiye’de, demokrasi için sembol bir kenttir. Ötekileştirerek İzmir’i ele geçiremezler. Daha önce de yaptılar. İzmir’de AKP’nin içindeki siyaset yapıcılar, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Körfez’le ilgili çalışmasına bakanlığın destek vermesini istemiyor. Olmayacak koşullar ileri sürüyorlar. Üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmiyorlar. Dolayısıyla, ‘biz burada bir şey yapalım ve halkın gönlünü kazanalım’ değil, ‘biz yapmayalım, İzmir Büyükşehir Belediyesi de yapamasın’ noktasındalar. İzmir’de oluşabilecek bir yerel yönetim başarısızlığı için her türlü çabayı sarf edip sonra da başarısızlık üzerinden siyaset üretebileceklerini zannediyorlar. Hâlbuki İzmir, üretirse, İzmir’in düşüncesine, ideolojisine saygı duyarsa ancak ona oy verir. Kaklıç’a havalimanı yapacaklardı, nerede? Nerede Halkapınar- Otogar Metrosu? Bütçeden 3 bin lira ödenek ayırmışlar yine. 2. Çevreyolu, hızlı tren projesine ne oldu? Hep arkasında rant olan projeler. İzmir’e hizmet etme mantığı yok. Söyledikleri hiçbir şeyi yapmıyorlar ve yapmaya niyetleri de yok. İzmir’i cezalandırıp o cezalandırma yöneteceklerini sanıyorlar. Hatay’da olduğu gibi, ‘oy verirseniz hizmet ederim’ anlayışı var. İzmir’in ruhu böyle değil. İzmir isyankârdır, boyun eğmedi, eğmez.
Tugay özveriyle çalışıyor
İzBB Başkanı Cemil Tugay’ın özveriyle çalıştığını söyleyen Bakan, “Elinden gelen tüm performansı sergiliyor. Takip ediyorum. Her gün bir yerde, bir açılışta. Devletin tüm baskısına rağmen elindeki tüm olanaklarla hizmet etmeye çalışıyor. Bizim de aynı siyasi partideki politikacılar olarak görevimiz Cemil Bey’in başarısı için çalışmak. Cemil Bey başarılı olursa, İzmir Büyükşehir Belediyesi başarılı olursa seçmen desteğini artırırız. Hem halka hizmet etmek hem de halkın gönlünü kazanmak için mücadele ediyoruz. Cemil Bey de bunu yapıyor” dedi.
Kurultay açıklaması
Kurultay gündemimiz yok. Türkiye’nin gündemi değil ki bu. CHP zaten iki tane kurultay yaptı. Seçimli kurultayda başkan değişti. Tüzük Kurultayı’nda da öyle bir şey olma. Neredeyse tüm maddeler, karşı bir oyla geçti. Tarihi bir birliktelik var partide. Herkesin odaklanması gereken yer ‘CHP’yi nasıl iktidar yaparız?’ olmalı. Parti içinde bir tartışmaya gerek yok, hedefimiz iktidar. Sokakta da böyle bir talep yok. Bu tartışmaları gereksiz buluyorum.