İZSU Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Işıkhan Güler, "İzmir kokuyor mu?" sorusuna yanıt verdi. Konu ile ilgili bir yazı kaleme alan Güler, İzmir'de koku sorununa karşı neler yapıldığını tek tek anlattı. İşte o yazı...

"İzmir Körfezinin kokup kokmadığına dair tartışma yeniden alevlendi. Tabii yerel seçimlere az bir zaman kala bu tür konuların gündeme taşınması gayet doğal. Ancak her doğal olanın doğru olmadığını bilmek gerekiyor.

Doğal ama doğru değil. İşin doğrusu doğal da olmaması gerekiyor. Ancak maalesef siyaset böyle cereyan ediyor memlekette. Yalan, çarpıtma, algı yaratma, olmayanı varmış gibi gösterme ve yahut vurulacak en zayıf yere vurarak sonuç almaya çalışma. Yaratılan gelenek bu ve buna alışmamız isteniyor. Alışmıyor ve sadece İzmir tartışması üzerinden değil bir bütün olarak geleneğe itiraz ediyor, alışmayacağımızı duyuruyoruz. Yazımız bu çabanın kısa ve öz örneğidir. Böyle okunmalıdır.

Takip edilenlerin malumudur. Son günlerde iktidar ve hatta 6’lı masanın ortaklarından bir partinin yerel ayağı “koku sorunu” üzerinden İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yüklenmektedir. Bu iddia ne doğrudur ne de “koku” sorunu üzerinden İzmir’de seçim kazanmak ya da birilerine seçim kazandırmak mümkündür.

Evet “vurulacak en zayıf yer” körfez kokusudur. Çünkü Körfezin geçmiş yıllarda koku sorunu yaşadığı bilinmektedir. Bu noktada ikili bir çarpıtma söz konusudur. Birincisi İzmir Körfezi geçmiş yıllardaki halinden çok uzaktır. İkincisi İzmir Büyükşehir Belediyesi kendi hinterlandı içinde bulunan sanayi tesislerinin neden olduğu kirlilikle nasıl ve ne şekilde mücadele ettiği ya bilinmemekte ya da bilindiği halde yok sayılmaktadır. Buradaki kritik nokta, sınırları dışından gelen ancak İzmir’e akan derelerin üzerindeki sanayi tesislerinin Körfez kirliğini etkilediği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bununla da mücadele ettiğidir.

Bilgi sahibi olmak

Gazeteci, aydın, Cumhuriyetçi Uğur Mumcu’nun bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlardan pek de haz etmediği bilinir. Burada bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı geçtik bilgi sahibi olmadan yargılayan, mahkûm eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.  

Biz iyi niyetle yaklaşalım. Seçim startını “İzmir kokuyor” diyerek verenlerin sadece bilgi eksikliği olduğunu düşünelim ve bazı noktaları yeniden vurgulayalım. Tabii bir parça mühendisliğe ait kavram ve kelimeler ışığında bunu yapacağız. “İzmir kokuyor” diyen adayın anlaması için de aktarımı “Türkçeleştirmeye” çalışacağız. Mevcut durum tespitiyle birlikte Büyükşehir Belediyesi/İZSU’nun Körfezi kirlilikten ve kokudan arındırmak için neler yaptığını anlatacağız.

Özetle;

İzmir’de evsel atık sular,  Büyük Kanal Projesi dâhilinde Körfez boyunca uzanan 65 kilometre uzunluğundaki ana kuşaklama kanalı ve bu kanala bağlı 95 kilometre uzunluğundaki ana ve tali kolektörler ile toplanıp Gümrük, Bayraklı, Karşıyaka ve Çiğli’de bulunan 4 pompa istasyonu aracılığıyla Çiğli İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi’ne iletilmektedir.

İzmir Büyük Kanal Projesi'nin son noktası olan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, günlük 604 bin 800 metreküp kapasiteyle hizmet vermektedir. 7 gün 24 saat kesintisiz olarak faaliyet gösteren tesiste atık sular ileri biyolojik yöntem kullanılarak arıtılmaktadır.

Tesiste oluşan tüm çamurlar lisanslı çamur bertaraf tesislerine alınarak, yönetmeliklere uygun bir şekilde bertaraf edilmektedir.
Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, Kentsel Atıksu Arıtımı Yönetmeliği’ne tabi olarak denetlenmektedir.

Mavişehir bölgesindeki sığlaşmanın nedeni ise, 6’lı masanın ortaklarından bir partinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday göstereceği beyefendinin iddia ettiği gibi her gün 100 ton çamurun Körfez’e dökülmesi değil, uzun yıllar sonucunda derelerle gelen sedimantasyondur. Ancak şunun da bilinmesi gerekmektedir: Dere çıkış ağızlarında sığlaşmaya neden olan dip çamuru için düzenli olarak tarama çalışması yapılmaktadır. Son bir yıl içerisinde 420 bin metreküplük dip tarama çalışması gerçekleştirilmiştir. Son dört yılda derelerde yapılan tarama çalışmasıyla birlikte 1 milyon 300 bin metreküp malzeme çıkarılmıştır. Derelerde yapılan iyileştirme çalışmaları sonucu çamur ve teressübatın Körfeze gidişi engellenmiştir.
Arıtma sisteminde sorun olmadığını buraya not olarak düşelim.
Bir diğer sorun atık su kaynaklı kokudur.

Bunun için İzmir gibi liman şehirlerinde ve yerleşimin düz bir topoğrafyada bulunan düşük eğimli atık su şebeke hatları bulunan şehirlerde görülebilecek koku problemi için gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar incelendi, analizi yapıldı, kentin şartlarına uygun olacak şekilde uygulamaya alındı.

Bu kapsamda Los Angeles, St. Petersburg, Cassowary (Avusturalya)  ve El Centro (Amerika) koku önlemeye yönelik yapılan çalışmalar incelendi. Dünya örneklerinden ve Birleşmiş Milletler Çevre Ajansının uygulamalarından yola çıkılarak İzmir için koku acil yönetim planı oluşturuldu. İZSU’nun 2017 yılında yaptırdığı Atıksu ve Dereler Master Planı’da incelendi.

Öncelikle atık su şebekelerinde koku oluşumunu önlemek amacıyla Acil Yönetim Planı hazırlandı. Plan çerçevesinde, atık sudan kaynaklı kokuların tespiti ve önlenmesi kapsamında yapısal önlemlerin yanında, özellikle yaz aylarında yapısal olmayan kokunun önlenmesine yönelik uygulamalar geliştirildi. Geçmiş yıllardaki şikâyetlerden hareketle koku haritası çıkarıldı; koku ile rüzgâr ilişkisi incelendi.

ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nden hocalarımızın desteğiyle Koku Acil Eylem Planı hazırlandı. Bu çalışma kapsamında koku ölçümleri yapılarak sıkıntılı olan bölgeler tespit edildi. İzmir rüzgâr haritalarına göre de kokunun taşınma yerleri tespit edildi. Daha sonra iki adet çevreye ve atık su şebekesine zarar vermeyecek kimyasal solüsyon hazırlandı ve uygulanacak yerler tespit edildi. Uygulama yapılacak yerler için solüsyonun atık su şebekesine uygun şekilde verilmesi için istasyonlar kuruldu. Bu uygulama ile özellikle eğimi düşük atık su hatlarında sülfür gazı ve bakteri oluşumunu engellemek için atık suyun pH’ı yükseltilmeye çalışıldı. Uygulanan kimyasal solüsyon, aynı zamanda atık su şebekelerinin çeperlerinde oluşan katılaşmış yapıların oluşmasını da engelledi.

Atık su şebekelerinde öncelikle düşük eğimin olduğu yaz aylarında sıcak hava koşullarında bakterilerin ürettiği çürük yumurta kokusuna benzeyen H2S hidrojen sülfür gazının oluşmasını engellemek için solüsyon hazırlanarak atık su şebekesine verildi.

Atık su pH seviyesini artırarak (bazik yapılması) bakterilerin üremesini engelleyen ve doğaya hiç bir zararı olmayan atık su şebekesi borularının bakımı için de faydalı olan solüsyon, belirli noktalardan şebekeye sürekli verildi. Böylelikle belirli yerlerde atık suyun pH’ının yükseltilmesi sağlandı. İş kapsamında tüm şebekeden iki kez koku ölçümü yapılarak şebeke kontrol edildi.

Aynı şekilde atık su şebekesinde kesintisiz bir şekilde temizleme bakım çalışması da yapıldı.
Nihayetinde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bu yaz ayları İzmir son yıllarla karşılaştırılmayacak derecede kokudan kurtuldu.  
Açıkça ifade edilmeli ki İzmir’in kokudan bir bütün olarak ve tüm zamanları kapsayacak şekilde kurtulması için konunun bütünlüklü ele alınması, acil eylem planı sınırlarının aşılarak master eylem planı hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Kaldı ki İzmir Büyükşehir/İZSU bünyesinde master plan çalışmaları başlamıştır ve en kısa sürede nihayete erecektir.

Sonuç niyetine

Bir noktaya daha vurgu yapılmalıdır. Tıpkı kentlerimizin, yapılarımızın deprem, su taşkını gibi doğal afetlere karşı hazırlıkla hale getirilmesi sadece yerel yönetimlerin olanakları ve gücü ile sınırlı tutulduğu takdirde yetersizlik söz konusu olacaktır. İzmir gibi uluslararası düzeyde ekonomik hareketliliğe ve güce sahip bir kentin temel sorunlarının aşılmasında merkezi iktidarın desteğine, merkezi bütçeden pay aktarıma ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki bu konuda İzmir’e âdete üvey evlat muamelesi yapılmaktadır. Bırakalım bütçe desteğini İzmir’in kendi ilişkileri çerçevesinde yarattığı uluslararası finans desteğinin bile önü kesilmektedir.

Hava, deniz, çevre kirliliğinin nedenleri ve kirliliğin ortadan kaldırılması ulusal bir konudur; haliyle ulusal seferberliği; merkezi hükümet, yerel yönetim ve vatandaş iş birliğini zorunlu kılar.

Eğer bu iş birliği sağlanamazsa ne olur? O vakit kentlilerle yerel yönetim el ele verip işin üstesinden gelmeye, kentin makûs talihini değiştirme çalışır. Koku sorununda olduğu gibi önemli deneyimler, başarılar elde edilir. İzmir yerel yönetim süreci biraz da böyle özetlenebilir.

Profesör Mübeccel Kınay’ın “Örgütleşemeyen Kent: İzmir” isimli bir kitabı var. Kitabın baskı tarihi 1972.
Örgütleşemeyen kent İzmir’den, kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, kentlilik bilincini içselleştiren, buram buram özgürlük kokan bir kent yaratılmıştır. Eksiklikler, daha yapılması gerekenler mutlaka vardır ancak bu sürecin öznesi sadece yerel yönetim değil beş milyona yakın İzmirlidir.

Seçimi kazanmak ya da olmadı başka bir adaya kazandırmak için asılsız iddialarla ortaya çıkmak, bırakalım yerel yöneticileri milyonlarca İzmirliye haksızlıktır."

Editör: Özlem Çimen Durmaz