Hazırlayan: Emel Kadör

 Yaşanmış bir geçmişi eşelemek, geleceğe ışık tutmaktır. (Selim İleri)

“Yazdığın onca kitap, ufkumuzu açan satırların için teşekkürler sevgili Selim İleri. 

Kitaplarınız bir hazine gibi gittikçe değerlenecek, geleceğe ışık tutacak, adınız unutulmayacak.”                  

Edebiyatımız bir ustayı; erdemin ve vicdanın sesini, inceliklerin duyarlı kalemini kaybetti.

“Sonsuz boşlukta hep varsınız. Hiç bitmeyen sevgi sizi ayakta tutuyor.” demişti son konuşmalarından birinde. Ona ve satırlarına duyulan sevgi de okurlarının ayakta kalmasına destek oluyordu. Benim okurlarım beni biliyor, derdi. Bilirdi okurları ile sevgide buluştuğunu. Birbirlerine iyi geldiklerini. Yaşamında, ona direnme gücü veren de buydu belki.

İlk eseri Cumartesi Yalnızlığı’ndan son eseri Yalnız Evler Soğuk Olur’a; ayrılık, yalnızlık, hüzün izlekleri etrafında, birbirine yabancılaşmanın, ilgisizliğin, fark edilmemenin insan ruhundaki izlerini sürdü. Bunları dert edinen, adı bilinsin bilinmesin yazın insanları ile gönül dostlukları kurdu. Onları eserlerinde, söyleşilerinde andı, anlattı, yazdı.

Derin duyarlılığı, engin bilgisi, araştırmacı kimliği ile bir edebiyat arkeoloğu gibi çalıştı Selim İleri. Bir dönem okunmuş, sonra zamana yenilmiş edebiyat insanlarının koruyucu meleğiydi bir anlamda. Yazdıkları yapıtlarını edebiyat tarihçisi titizliğiyle ele alır, her yönüyle değerlendirir ve günümüz okurlarının o isimleri tanıması için çırpınır, kitaplarının tekrar basılmasının yollarını açardı.

Gerçek yazın severlerin okumaktan haz alacağı, geçmiş zaman içinde kalan, keşfedilmeyi bekleyen değerli kalemler, ne yazık ki bir daha öksüz kaldı.  

Bütün yaşamı İstanbul’da geçen Selim İleri, sadece edebiyatla kendini var etmiş ender yazarlardan. Bu kentin aşığı sanatçılar gibi eserlerinde mekân olarak hep bu kenti seçti Selim İleri.  Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği sokaklar, oralardaki evler, köşkler, ağaçlar, parklar, ille de havuzlar, arka bahçeler ve oralarda ömür sürenler, ömür tüketenler. Tükenen insan ilişkileri, yok olan kent hafızası. Onları belleğinde canlı tutan bir yazar olarak, kentle ilgili pek çok bilgiyi, eserleri arasına yerleştiriyor, yok oluşa itirazını, onları eserlerinde var ederek gerçekleştiriyordu. 

Selim İleri, yarattığı dünyalarda hep hodgamlığın, kötülüğün karşısında bir anlayışı var etmeye çalışmıştır. Bu bağlamda; geçmişte verdiği bazı yargıların yanlış olduğunu açık yüreklilikle ortaya koyan, kendini acımasızca eleştiren ender yazarlardan biridir Selim İleri. 

Roman, hikaye, senaryo, deneme, anı, makale, oyun, inceleme gibi pek çok türde eser verdi. Edebiyat onun için, her şeyden önce bir “dil”di. Türkçe’yi özenli bir tutumla işledi.

2005-2007 yıllarıydı yanılmıyorsam. Tanıyanlar bilir bir Selim İleri tutkunu olduğumu. O yıllarda çalıştığım İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi’nde her yıl, bir haftayı kapsayan “Kitap Haftası ve Okuma Günleri” etkinliği yapıyor, yazarlarla öğrencilerimizi buluşturuyorduk. Selim İleri’yi de sonraki yılın onur konuğu olarak davet etmeyi kararlaştırdık. Tam da o günlerde Selim İleri İzmir TÜYAP kitap fuarına geldi. Büyük bir mutlulukla koşa koşa imza gününe gittim. Sıramı bekledim, kitabımı imzalattım ve kendisiyle konuşmak istediğimi söyleyip konuyu anlattım. Saygıyla, sevgiyle, büyük bir alçak gönüllükle dinledi. Olumlu yaklaştı. Ben tamam diyorum içimden, gelecek. Sevinmeye başladım. Sonra; ne zaman diye, sordu. 20 Aralık deyince, gelemem, dedi. Bende bir telaş, biz sizi rahat ettiriz, ne isterseniz, nasıl isterseniz vb.sözlerle… ne yapacağımı bilememenin düş kırıklığı içindeyim. Sakin sakin “Yo” dedi, “gelemem; çünkü çok soğuk, kar, kış. Ben o ay yolculuğa çıkmam, o nedenle.” Yanından çok üzgün ayrıldım ama her yıl onu onur konuğu olarak hep aldık ama maalesef okulumuza gelmesini sağlayamadık. 

İlk romanı Destan Gönüller; sonrakiler, Her Gece Bodrum dörtlemesi, Yaşarken ve Ölürken dörtlemesi, Geçmiş Bir Daha Gelmeyecek serisi, Kırık Bir Aşk Hikayesi senaryosu gibi unutulmaz eserleri… Ve son yıllarında yazdıkları ile bir yolculuğa hazırlanış adeta: Sona Ermek, Elimde Viyoletler, Bir Gölge Gibi Silineceksin, Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı OImalı Bunun, Yalnız Evler Soğuk Olur. 

2021’de geçirdiği rahatsızlıktan sonra Burcu Aktaş’a anlattıklarını içeren Düşüşten Sonra ise hastalık, ölüm, hiçlik bağlamında düşüncelerini kapsıyordu. Kitabın bir yerinde; “Şimdi beni

en çok ilgilendiren şey ölüm. İnsan sağlıklı yaşarken ölümü düşünmüyor. Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun. Güzel bir isim. Şimdi hakikat. Yaşadım, öleceğim. Hayatın anlamı ne? Hayat ne? Yalnız Evler Soğuk Olur’u 2019 başında, ölümümden sonra yayımlanması için yayınevine teslim ettim… Benden kalan son söz olmasını istedim. ”der. Hastalığından sonra vazgeçer, kitap 2024’te yayımlanır. İyi ki yayımlanır… 

2023’te Eray Ak ile TRT2’ye yaptığı programın adının  “Yalnız Okurlar İçin”olmasını istemiş sevgili Selim İleri. 

Bu ay bir bir dostumu kaybetmiştim. Onun üzerine Selim İleri… Sevgi, tükenmez sıcaklığı ile görüşemeseniz de bağlıyor kişiyi. 2025 Dostlukların Son Günü’ gibi. Orada “Ölüm çalınmayan bir uddu işte.” diyordu. 8 Ocak’ta onulmaz yalnızlığı bitti. Yalnız kalan, okurları artık. 

Yazdığın onca kitap, ufkumuzu açan satırların için teşekkürler sevgili Selim İleri. 

Kitaplarınız bir hazine gibi gittikçe değerlenecek, geleceğe ışık tutacak, adınız unutulmayacak. 

Söze düşen

Hazırlayan: Erinç Büyükaşık

Selim İleri: Zamanın, yalnızlığın ve edebiyatın tanığı 

Bu yıl kaybettiğimiz Selim İleri, Türk edebiyatında derin izler bırakan, modernleşmenin sancılarını bireysel ve toplumsal perspektiflerden ele alan bir yazardı. Bireyin ruhsal çatışmalarını ve toplumun çelişkilerini ince bir estetikle işleyen İleri, yalnızca geçmişin hatıralarını taşımakla kalmadı; onları bugünün okurlarına yeniden yorumlama fırsatı sundu. Onun eserleri, bir yandan bireysel yalnızlığın evrenselliğini işlerken, diğer yandan modernleşmenin toplumsal etkilerine ayna tuttu.

Selim İleri’nin eserlerinde yalnızlık, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ele alınır. Özellikle “Her Gece Bodrum” romanında karakterlerin yaşadığı içsel çatışmalar ve çevrelerinden kopuşları, yalnızlığın kaçınılmaz doğasını yansıtır. Romanda geçen “İnsan, kendi yankısını dinlediği anlarda bile yalnızdır” ifadesi, modern bireyin varoluşsal sıkıntısını dile getirir. Benzer şekilde, “Cumartesi Yalnızlığı” adlı öykü kitabında terk edilmenin ve iletişimsizliğin yarattığı duygusal boşluk, insan ruhunun en kırılgan noktalarına temas eder. Bu öykülerde yalnızlık, sadece fiziksel bir kopukluk değil, toplumun birey üzerindeki görünmez baskılarının da bir sonucudur. İleri, yalnızlığı bir eksiklik olarak değil, insan olmanın ve varoluşun temel bir parçası olarak görür.

Geçmiş, Selim İleri’nin edebiyatında merkezi bir tema olarak dikkat çeker. Ancak onun eserlerinde geçmiş, nostaljik bir özlemin ötesinde, bugünü anlamak için bir araçtır. “Kırık Deniz Kabukları” romanında, Halit Ziya Uşaklıgil’in Bir Acı Hikâye eserine yapılan göndermeler, geçmişle bugünün nasıl kesiştiğini gösterir. İleri, hafızanın bir yeniden inşa süreci olduğunu vurgulayarak, “Hatırlamak, kaybolmuş olanı bulmaktan çok, bugüne dair yeni bir anlam yaratmaktır” der. Benzer şekilde, “Gramofon Hâlâ Çalıyor” romanında İstanbul, yalnızca bir şehir değil, geçmişin yankılarını bugüne taşıyan bir hafıza mekânı olarak karşımıza çıkar. Şehrin sokaklarında kaybolmuş hikâyeler, İleri’nin zarif üslubuyla yeniden hayat bulur.

Selim İleri, metinlerarasılığı bir yazarlık stratejisi olarak ustalıkla kullanır. Edebiyat dünyasında Halit Ziya, Tanpınar ve Abdülhak Şinasi Hisar gibi yazarlarla kurduğu bağlar, onun metinlerine hem derinlik hem de zenginlik katar. Örneğin, “Cehennem Kraliçesi” romanında Hisar’ın nostaljik anlatımıyla modern bireyin çatışmaları harmanlanırken, “Bu Yalan Tango” romanında Jane Austen’ın toplumsal eleştirilerinden esinlenilir. İleri, bu metinlerarası ilişkileri şu sözlerle açıklar: “Edebiyat, yazarlar arasında nesiller boyu süren bir diyalogdur; her metin, geçmişe bir cevap, geleceğe bir çağrıdır.” “Kırık Deniz Kabukları” romanı, farklı metinlerin bir araya gelerek yeni bir anlam kazandığı çok katmanlı bir anlatı sunar. Bu, onun edebi mirasla modern teknikleri nasıl birleştirdiğini gösterir.

Toplumsal dönüşümler, İleri’nin eserlerinde sıkça işlenen bir diğer temadır. Özellikle “Ölünceye Kadar Seninim” romanında, bireyin özgürlük arayışının toplumsal normlarla nasıl çatıştığını görürüz. Yazar, toplumsal yapıların birey üzerindeki baskısını şu sözlerle dile getirir: “Toplum, bireyi şekillendirirken onu aynı zamanda sınırlar; özgürlük, bu sınırların ötesine geçebilme cesaretini göstermektir.” İleri’nin bu eleştirel yaklaşımı, edebiyatın birey ve toplum üzerindeki etkisini sorgulayan bir alan yaratır.

Selim İleri’nin sanat anlayışı, edebiyatı bir varoluş biçimi olarak gören bir perspektife dayanır. “Anılar Issız ve Yağmurlu” adlı eserinde yazma sürecine dair şu ifadeleri kullanır: “Yazmak, insanın kendi karanlık odalarına yaptığı bir yolculuktur; her cümle, bu odaların kapısını aralar.” Yazarlık, İleri için yalnızca bir ifade aracı değil, aynı zamanda geçmişle yüzleşmenin ve bugünü anlamanın bir yoludur. Bu anlayış, onun eserlerinde sıkça karşılaştığımız varoluşsal sorgulamaların temelini oluşturur.

Sonuç olarak, Selim İleri’nin edebi dünyası, yalnızca bireysel hikâyelerin değil, toplumsal ve kültürel dönüşümlerin de izini sürer. Onun metinleri, edebiyatın geçmişle bugünü birleştiren bir köprü olduğunu kanıtlar. İleri, eserleriyle yalnızca bir dönemin tanığı değil, insan ruhunun ve toplumun karmaşıklığını anlamaya çalışan bir rehberdir. Okurlarını, her seferinde yeni anlamlar ve duygular keşfetmeye davet eden bu edebi yolculuk, Selim İleri’nin adını edebiyatımızda ölümsüzleştiren bir mirastır.

Selim İleri metinleri izinde

Selim İleri, Türk edebiyatının birey ve toplum arasındaki gerilimleri, içsel çatışmaları ve nostalji temalarını ustalıkla işleyen yazarlarından biridir. Öykü ve romanlarında, insan psikolojisinin derinliklerine inerek modernleşme sürecinin birey üzerinde yarattığı etkileri detaylı bir şekilde analiz eder. Onun eserleri, hem edebi hem de sosyolojik bir zemin üzerinde yükselir.

Öyküleri: İnsan ilişkilerindeki çatışma ve yalnızlık

1. Cumartesi Yalnızlığı (1968)

Selim İleri’nin edebiyat dünyasına giriş yaptığı bu öykü kitabı, bireyin modern şehir hayatındaki yalnızlığını ve içsel çatışmalarını konu alır. Kitap, toplumsal yapının birey üzerindeki baskısını ve bu baskının yarattığı içsel kırılmaları gözler önüne serer. İleri’nin gözlem gücü, bu öykülerde psikolojik çözümlemelerle birleşir ve edebi bir derinlik yaratır.

2. Dostlukların Son Günü (1975)

Bu eser, bireyler arasındaki dostluk ilişkilerinin zamanla nasıl aşındığını ve yerini yabancılaşmaya bıraktığını anlatır. İleri’nin dostluk kavramını ele alışı, derin bir toplumsal eleştiriyi de beraberinde getirir. Dostlukların Son Günü, bireyin sosyal ilişkilerdeki kırılganlığını ve zamanın bu ilişkiler üzerindeki etkisini ele alan önemli bir yapıttır.

3. Bir Denizin Eteklerinde (1980)

Bu kitapta, İstanbul ve deniz temaları üzerinden bireyin geçmişe duyduğu özlem işlenir. Öyküler, kaybolan değerler ve modernleşme sürecinin insan üzerindeki etkilerini işlerken, mekân ve zaman algısı üzerinden güçlü bir nostalji duygusu yaratır.

Romanları: Toplum ve bireyin çatışmalı ilişkisi

1.Her Gece Bodrum (1976)

İleri’nin başyapıtlarından biri olarak kabul edilen bu roman, modern bireyin içsel çatışmalarını ve geçmişle hesaplaşmasını konu alır. Bodrum’a tatile giden bir grup arkadaşın hikâyesi, bireysel zaaflar ve toplumsal normların birey üzerindeki etkileri üzerinden işlenir. Roman, yayımlandığı dönemde büyük ilgi görmüş ve 1977’de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne layık görülmüştür.

2. Bu Yaz, Ayrılığın İlk Yazı Olacak (2001)

Bu roman, bireyin kayıplarla yüzleşme sürecini derinlemesine ele alır. Selim İleri’nin edebi olgunluğunun zirvesinde yazdığı bu eser, geçmişle hesaplaşmanın birey üzerindeki etkilerini çarpıcı bir şekilde yansıtır. Anlatıdaki melankolik atmosfer, İleri’nin nostaljik üslubunu en iyi yansıtan örneklerden biridir.

3. Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın (1991)

Aşk, tutku ve hayal kırıklıkları üzerine kurulu bu roman, bireyin içsel dünyasını derinlemesine analiz eder. Roman, karakterlerin psikolojik çözümlemeleri ve duygusal yoğunluğuyla dikkat çeker. İleri, bu eseriyle aşkın ve bireysel tutkuların karmaşık doğasını ustalıkla işler.

Edebi ve eleştirel perspektif

Selim İleri’nin edebi başarısı, bireyin iç dünyasını toplumsal bir bağlamda ele alabilmesinde yatar. Onun öykü ve romanları, bireysel yalnızlık, toplumsal dönüşüm ve nostalji ekseninde şekillenir. Karakter yaratımındaki derinlik, psikolojik çözümlemelerle birleşerek okuyucuyu hem edebi hem de felsefi bir yolculuğa çıkarır tüm bu belirlemeler doğrultusunda.

İleri’nin eserlerinde, İstanbul başlı başına bir karakter gibidir. Şehrin tarihî dokusu ve mekânsal detayları, hikâyelerin atmosferini güçlendirir ve anlatının temel unsuru haline gelir. Bu yönüyle İleri, sadece bireyi değil, toplumu ve mekânı da derinlemesine analiz eden bir yazar zaten İleri.

Bu bağlamda Selim İleri, modern Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Onun eserleri, yalnızca birer edebi ürün değil, aynı zamanda birey ve toplum ilişkilerini inceleyen önemli belgelerdir. Edebiyat eleştirisi bağlamında, İleri’nin eserleri, hem dil kullanımı hem de tematik derinliği açısından zengin analizlere olanak tanır ve Türk edebiyatının en kalıcı yapıtları arasında yer alır.

****

Hikayelerin büyüsü

Büroda Alger’in odasına girmeden önce , gümüş oymalı çerçeveye iyice baktım. Ertele ertele nereye kadar! Çocuk babasız büyüsün istemezdim ama dönüş yoktu artık. 

Işi sessiz sedasız bitirdim. Alger’in gıgı bile çıkmadı. Bıçağı mutfak evyesinde yıkayıp kuruttuktan sonra çıktım bürodan. Susamıştım. Yoldan gecen bir taksiye el kadirdim. Site kapısında indim. Çölden kurtulmuş bedevi gibi daldım bahçeye. Komsular dün oturdukları masadaydılar yine. Yaklaşıp bir bardak su rica ettim. Suyumu içip teşekkür ettikten sonra “Çok israf ediyorsunuz, bundan sonra daha gerçekçi sofralar kurun!” dedim. Şaşkınlıktan dillerini yutmuş gibi baktılar. Eğilip kısık sesle sordum. “Bu konforlu evlerde tutsak olmadığınıza aşağılanmadığınıza emin misiniz?” Şaşkınlıkları yerini korkuya bıraktı. Rahatlasınlar diye gülümsedim. 

                                                                                                                      Eylem Ata Güleç

Bu hafta sinemalara hangi filmler geliyor? Bu hafta sinemalara hangi filmler geliyor?

                                                                                                                         Yanımda Kal

****

Yazarın büyüsü

Her öykünün gelişi, kurgusu farklı oluyor. Çoğunlukla karakter ya da atmosfer zihnimde şekillendikten sonra masa başına geçerim. Yine de yazarken akış içinde gelen detaylar olur. Bence en verimli kısım o noktada kaleme gelenlerdir. Çünkü alacakaranlık bir bölgeden kendini dışa vuranlar vardır. Ancak derin bir bakışla görülebilecek, farkında olmadığımız bilinç dışı bazı semboller gelip öyküye yerleşir. Böyle öyküler çağlayarak kendini yazdıranlardır. Başı, ortası, sonu tıkanmadan kendiliğinden yazılır. Sonrasında üzerinde ince işçilikle çalışmak yeterli olur.

                                                                                                     Eylem Ata Güleç

Kaynak: HABER MERKEZİ