CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM'de partisinin grup toplantısında konuştu. Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Bir diğer haklı beklenti; buğday üreticisi zorda. Geçen seneden yedi milyon ton depoda buğday var. Beş milyon tonun da hala toprak altında depolandığını biliyoruz. Üretici maliyetleri açıklandı. Buğdayın tonu 11 bin liraya mal oluyor. Bugün Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) hala fiyat açıklamadı. Ama üreticinin yakasında ilaç satan, gübre satan, bankadan faizle ona borç veren parayı istiyor. Fiyat olmadığı için serbest piyasada dokuz TL'den buğday satılıyor zararına. Oysa buğdayın sırf enflasyonu hesaplasanız 15 lira olması lazım bugün. Bakın; 2018'de, 14 Mayıs'ta açıklamış. 2019, 2 Mayıs. 2020, 4 Mayıs. 2021, 17 Mayıs. Ama geçen sene bir kötü örnek, bu sene mayısın sonu geldi, buğday fiyatı açıklanmıyor. Üretici zararına satıyor. Buradan acilen TMO'nun en az 15 liralık buğday taban fiyatı açıklamasını haykırıyoruz. Ekmeğini topraktan, alnının terini toprağa damlatıp oradan bereket fışkırtan, hepimizi doyuran buğday üreticilerini de saygıyla selamlıyoruz.

Masumlaştırmayın!

Türkiye'de en çok konuşulan konu canlarımızın, sokak köpeklerinin yaşamlarını tehdit eden bir kanun çalışmasıyla ilgili endişeler, tartışmalar. CHP olarak bu konuda tutumumuz, tavrımız nettir. Bir: Türkiye'de bir başıboş sokak köpekleri sorunu vardır. Bu sorun özellikle sabahleyin erken saatlerde okula yayan gitmek zorunda olan çocukların, gençlerin; bu sorun servise gitmek isteyen emekçilerin, sabah erken saatte camiye giden yaşlıların bir güvenlik sorunu haline dönüşmüştür. Bu sorun elbette ki çözülmelidir. Ancak bu sorunun çözümü noktasına gelince ekonomiyi de bahane ederek canları katletmek... Öyle masumlaştırmayın. Uyumak deyince soruyor Sayın Bahçeli, 'Güneşin altında hepsi uyuyor. Ne kadar uyuyacaklar' diyor. Katletmek, öldürmek niyetinde olanlara sesleniyoruz: Hepimiz burada, bu milletin oylarıyla geldik, görev yapıyoruz. 2020 yılında da bu sorun vardı. 2020 yılında tüm partiler oturduk, çalıştık ve elimizdeki bu hayvan haklarının korunması, hayvanlara eziyet ve kötü muamelenin önlenmesine yönelik komisyon çalışması yapıldı. Bu kitap çok net. Bu kitabın içinde popülasyonun düşürülmesi için, sayının azaltılması için ne uyutma ne itlaf ne öldürme ne böyle canice bir öneri yok. Bunun altında AK Parti'nin de imzası var MHP'nin de imzası var. Üzerinde ortaklaştığımız metnin 101'inci sayfasında hayvan hakları fonunun kurulması var. Diyor ki 'Yerel yönetimlerin parası yetmez. Gönüllülerin parası yetmez. Bir hayvan hakları fonu kuralım. Buraya vergilerden küçük kesintiler, at yarışından, milli piyangodan, Spor Toto'dan, lotodan küçük kesintiler, bağışlar bunun ihtiyacını fazlasıyla karşılar. Gelin kapsamlı ve etkili bir kısırlaştırma, yeni bakımevleri inşa edelim. Bu sorun şu hızla çözülür.'

Parmaklarını kıpırdatmadılar!

2020'den bugüne ülkeyi yönetenler, bu konuda parmaklarını kıpırdatmadılar. 'Şimdi tasarruf genelgesi var. Belediyeler para harcamasın. İl müdürlükleri para harcamasın. Ne yapalım? 'Toplayalım, öldürelim.' Böyle bir yaklaşımın zaten sonuç vermesi de imkansız. Açık söyleyeyim: 1389 il/ilçe/büyükşehir belediyesinden 290'ında geçici bakım evi var. Geri kalanında yok. İnsanların köpeklerle en çok çatışma, en çok sorun yaşadıkları, köpeklerin insanları en çok tehdit ettiği alanlar zaten buraları. Orada zaten hiç kısırlaştırma yok, bir kişi alıp özel veterinere götürmediyse. Bir de oralara diğer yerlerden süpürülen hayvanlar var. Peki öneriniz ne? '30 gün alacağız, geçici bakımevinde tutacağız, sahiplenen olmazsa öldüreceğiz.' Kısırlaştırma dediğinde 10 gün bakımevinde kalıyor. Yani diyorsun ki 'Bütün köpekleri koyacak, bakımevi yapacağım. Kapasitesini de ihtiyacını üç katı yapacağım. Çünkü 10 gün kısırlaştırmada kalan hayvan, burada 30 gün kalacak. Üç kat kapasite lazım. Ondan sonra sahiplenmesini takip edeceğim. Eğer alınmadıysa öldüreceğim.' Bir eczacı olarak o ötenazi ilacının maliyetini de biliyorum, inanılmaz yüksek. Bunu yapmanın maliyeti kısırlaştırmaktan pahalı.

Büyük bir kısırlaştırma kampanyası başlatmak durumundayız'

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Maliyet bahane edip önerdiğiniz sistem, eğer bu hayvanları hepimizin utancı Hayırsız Ada gibi, 30 gün yemek vermeyip bağırış çağırış, birbirlerini parçalatmayacaksanız maliyeti üç kata çıkıyor. Eğer ötenazi ilacı yerine çamaşır suyu enjekte edip altı saat bağırta bağırta öldürtmeyecekseniz maliyet iki katına çıkıyor. Toplam altı kat maliyet var. Kimse kimseyi kandırmasın. Burada bir anlayış, bir tutum ve bir bilgisizlik yoksa bir inanılmaz vicdansızlık var. Oysa geçmişimizle övünüyoruz. Yüzyıllar önce, Avrupa'dan gelen seyyahlar, Anadolu için ne yazdı? Bir köpeği incitmeyen insanlardan, azığını sokak hayvanıyla paylaşan Anadolu insanının ferasetinden bahsettiklerini ya da Evliya Çelebi'nin anlattıklarını övüne övüne anlatanlar hayvan hakları günlerinde; şimdi maliyeti bahane ediyorlarsa, nasıl Hayırsız Ada rezaletine bir kez daha niyetleniyor olabilirler? O yüzden buradan bütün paydaşlara sesleniyorum: Feda edilecek bir tek canımız yoktur. Ancak mutlaka ve mutlaka barınak sayılarını arttırmak, büyük bir kısırlaştırma kampanyası başlatmak durumundayız. Hayvan hakları gönüllülerine, derneklerine; bu sorun yokmuş gibi davranamayız. Hepimiz biliyoruz, bu sorun vardır. Maalesef bu sorun sınıfsaldır. Bu sorun güvenlikli sitelerin bahçesinde, aracını çocuğunun evinin önünden bindirip okula bırakanların mahallesinde yoktur. O yüzden sorunu göreceğiz. Caniliğe, cinayete prim vermeden hep beraber çözeceğiz. Ben CHP'nin genel başkanı olarak elimi taşın altına koymaya hazırım. Elimizi uzatıyoruz.

Geçtiğimiz pazar iade-i ziyarete gelindi

Türkiye kamuoyu günlerde iade-i ziyaret konuşuyor ya, iade-iziyaret hakkında bilgi vereyim. Geçen pazar 81 ilde yaptığımız ziyaretlerden sonra, 105 mitingde yaptığımız ziyaretlerden, konuşmalardan sonra iadeyiziyarete geldiler. 100 bin bin kişi, 98 bin 600 kişi buradaydılar. 19 Ocak'ta yola çıktık, CHP Genel Merkezi'nde. Ben 105 miting meydanında, otobüs üstünden, sahneden, yağmur altında, ayazta, güneş altında emeklilere seslendim. Haklarını hem meydanda, hem sandıkta aradılar. Kendilerini duymayanı, kendilerini önemsemeyeni, siyaseti onlar için yapmayanları, bu memleketi bugünlere getirenlere vefasızlık edenleri gittiler, 31 Mart günü sandığa gömdüler. Güya bu yıl emekli yılıydı. Müjde veriyorlar, PTT kargoyu ucuza yollayacaksın. Müjde veriyorlar, KYK yurtlarını açacağız, öğrenciler yokken tatil yöresinde KYK yurdunda kalacaksın. 65 bin kapasite var oralarda. 250 emekliden biri kalır kalırsa. İş bilmezliğe bak ki 10 ay 18-24 yaş arası gencin bir arada yaşadığı, orada bulunan o mikrobik flora en sona kadar... Neden kapanıyor? Neden ara veriyoruz eğitime? Oralar boyanacak, temizlenecek, dezenfekte edilecek. Ey bilgisizler; 20 yaşında genci hasta etmeyen virüs, 70 yaşında amcayı öldürür. 18 yaşında genci hasta etmeyen bakteri, yeni bir pandemi yaratır. Bu yüzden böyle saçmalıkları bir kenara bırakın.

Teslim olmamış 100 bin emekli gördük

Ama biz söz vermiştik. Sayın Erdoğan ile konuştum. Sayın Bahçeli kendi de söylemişti, 'birlikte hareket edelim' dedik. Ama kimsenin bir adım atmaya, bu sesi duymaya niyeti yok. Onu gördük. O zaman sözümüzü tuttuk. Ankara'ya davette bulunduk. Tam 81 ilden Ankara'ya geldiler. Ankara'daki emeklilerle birlikte kol kola, omuz omuza yürüdüler. Tandoğan'ı tıka basa doldurdular. Bütün basın izledi. Haykırdılar. O kadar beklemiyorduk. Birkaç dakikada bir birkaç tanesi de bayıldı. Çünkü o meydanda birileri gibi taşıma belediye işçileri yoktu. O meydanda CHP örgütü yoktu. O meydanda hepsi ileri yaşlarına gelmiş, yoksullukları yüzlerinden akan, yoksullukları kıyafetlerinden belli, onurları kırılmış ama teslim olmamış 100 bin kişi vardı. 100 bin emekliye, bu ülkeyi bugünlere getirenlere selam olsun. Yanınızdayız, arkanızdayız, siz hakkınızı alana kadar biz durmayacağız. Kendimizden emin, başardığımızın farkında, moralimiz yüksek, birinci parti olmanın sorumluluğuyla hep birlikte yürüyoruz. Dün emeklilerle birlikteydik, orada bırakmadık. Onların sesini duymazlarsa emeklilerle birlikte bu meseleyi her platformda, her türlü eylemle gündemde tutmaya, onların hakkını söke söke almaya devam edeceğiz.

Hakkı yenen çay üreticileri için Rize'de olacağız


Geçen pazar Tandoğan'daydık. Bu pazar başka bir yerdeki sesi duyacağız. Bu pazar Rize'ye gidiyoruz. Çay üreticisinin bıçağı kemiğe dayandı. Onları duyuyoruz. Önümüzdeki pazar mağdur edilen, hakkı yenen çay üreticileri ve emekçileri için Rize'de olacağız. Rize'nin yiğit, mert insanlarıyla milli servetimiz, milli değerimiz çayı ve çaycının haklarını konuşacağız. Çay-Kur işçisine kadro isteyeceğiz. Hakkaniyetli bir taban fiyat için mücadeleye destek vereceğiz. Saat 13.30'da, 2 Haziran Pazar günü, Rize, Cumhuriyet Meydanı'nda olacağız. Tüm Rizelileri hangi partiden olursa olsun, nasıl 31 Mart'ta hep birlikte başardık, şimdi de tüm Rizelileri bu kez Rize'deki çay ittifakına davet ediyorum. Hep birlikte başaracağız. Sizin sesinizi duymayanlara duyuracağız.

O anahtarın kıymetini bilin

Değerli belediye başkanları; geldiniz, bugün toplantınızı yaptınız, gidiyorsunuz. Gittiğiniz yerlere selam söyleyin. Unutmayın ki anahtar cebinizdedir. O anahtarın kıymetini bilin. Cumhuriyet'in ikinci yüzyılının ilk seçiminde ilçenizde, beldenizde, ilinizde görevi, yetkiyi anahtarı aldınız. O anahtar ilinizin altın anahtarı değildir. O anahtar siyaset kalesinin başarı kapısını açıp cumhuriyetin ikinci yüzyılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini iktidar yapacak, zulmü, yoksulluğu bitirecek, demokrasiyi getirecek, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşıyacak, muasır medeniyeti yakalayıp geçecek, CHP iktidarının anahtarıdır. İyi bakın, kıymetini bilin."

Editör: Tuğkan Üsküp