CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İstanbul’da düzenlenen TBMM Grubu yasama yılı kampının ikinci gününün sonunda basın mensuplarıyla bir araya geldi. Özel, zorlu gündemde kampı takip eden gazetecilere teşekkür ederek sözlerine başladı. Antalya'da yapmayı planladıkları kamp için üç güne üç tema belirlediklerini anlatan Özel, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasının ardından programda yaptıkları değişiklikleri paylaştı. Özel, milletvekillerinin katıldığı oturumları iki günde tamamladıklarını, bugün ise Parti Meclisi (PM) toplantısıyla getirilen önerileri karar altına alacaklarını kaydetti. Özel, şunları söyledi:

"Yarın sabahtan başlayıp belli bir saate kadar grup devam edecekti. Orada yargı süreçleriyle ilgili, özellikle hem ahmak davası hem diğer yargı süreçleriyle ilgili bir sunum ve üzerine görüş alışverişi kısmı vardı. Eski milletvekilimiz, önceki il başkanımız ve eski Avcılar Belediye Başkanımız Yüksel Çengel'in cenazesine katılmamız gerekince, arkadaşlarımız 'Çok bölünecek. Bunu biz iki güne bölelim' dediler. Bugün hemen hemen planlanan saatte bitirdik ama biraz daha hızlı ele alarak ilerledik, yarınki gündeme geçtik ve böylelikle yarın sabahki kısmı tamamladık."

15 günlük yol haritası paylaşacağız

Özel, PM toplantısının gündemine ilişkin şunları söyledi:

"Esenyurt'ta MYK yaptık. Orada alınan bazı kararları uyguladık, bazı kararları da PM’nin kararına bıraktık. Grupta öneriler oldu. Esenyurt Belediye Başkanı'na ve Esenyurt'un iradesine sahip çıkma noktasında, bizim İstanbul İl Başkanlığı, Genel Merkez ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin birlikte çalıştığı süreçler var. Onlarla ilgili de çeşitli öneriler aldık gruplardan. Kendi çalışma toplantılarımız da oldu. Yarın hepsini birden 'Milli İradeye Kayyum Darbesi' ve 'Demokrasi Mücadelesinde İktidara Yürüme' başlıkları altında PM toplantımızı bu otelde gerçekleştireceğiz. Ardından da tahmin ediyorum, bir eylemlilikle ilgili, 15 günlük bir yol haritasını Parti Meclisi'nden çıkardıktan sonra, kamuoyuyla paylaşıyor oluruz.

Tartışmasını sağlıklı bulmam

Adalet Bakanlığı'ndan başvurumuzla ilgili henüz bir cevap gelmedi. Ret yanıtı da gelmedi, zaten gelemez. Ama gördüğüm kadarıyla birazcık bir gecikme var. Gerçi mesai saati kavramına göre bakarsanız 1 gün, 1,5 gün içinde en geç bildirilirken, henüz ulaşmadı. Adalet Bakanlığı'nın resmi prosedürü tamamlaması durumunda pazartesi günü, yoksa salı günü, çarşamba günü ne zamansa ziyarette bulacağız. Ama tabii pazartesi günü görüşmeyle ilgili gerekli işlemler tamamlanmamış olursa bu spekülatif olur. Şöyle bir tartışmanın başlamasını sağlıklı bulmam: 'Abdullah Öcalan'a tecriti kaldırıyorlar, Ahmet Özer'e tecrit uyguluyorlar.' Bu tartışmanın içine Adalet Bakanlığı'nın kendisini çekmesini de sağlıklı bulmam. Onun için bekliyoruz. Pazartesi günü bir Silivri ziyareti olabilir, kesinleşirse arkadaşlarımız bunu sizinle paylaşırlar. Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyelerimiz burada, İstanbul İl Başkanlığı'nda bir MYK toplantısı daha yapabiliriz. O da kesinleştiğinde bunu sizinle de paylaşırız.”

Bu kavganın bütçe maratonuna yansımasını istiyoruz

CHP Lideri Özel, kamp gündemine ilişkin ise şu değerlendirmeleri yaptı:

“Kampla ilgili çok beylik şeyler söylemeyeyim. 128 milletvekilimizden, 60'a yakın arkadaşımızın söz aldığı, değerlendirmelerde bulundukları, son derece faydalı ve grubun bu sürecin yönetimine çok önemli katkılar sunduğu, önerilerini aldığımız, kurultaydan sonra geçirdiğimiz bir yılı değerlendirdiğimiz, çok faydalı gördüğüm bir toplantıyı sona erdirdik. Bundan sonra önümüzdeki yasama yılında önümüze bazı hedefler koyduk. Birincisi başlayacak olan bütçe maratonunda, CHP’nin yaklaşık bir yıldır Recep Tayyip Erdoğan'ın ya da Devlet Bahçeli'nin şahsıyla kavga etmek yerine, emekliler için, asgari ücretliler için verdiği kavganın, Türkiye'nin dört bir yanında yaptığı tematik tarım mitingleriyle çiftçiler için, hayvancılıkla uğraşanlar için, süt üreticisi için verdiği kavganın, esnaflarla ve emeklilerle ilgili verdiği kavganın bütçe maratonuna yansımasını istiyoruz. Bu mücadelenin orada sürdürülmesi, net şekilde sürdürülmesi önemli.

Asgari ücret için büyük bir mücadele verilecek

Enflasyon yüzde 50'lerde baz etkisiyle 40 küsürlerde bir gerçekleşme olacak gibi görünüyor. Ama yüzde 20, hedeflenen enflasyona göre zam vermek planındalar. Bu ne demek? Tayyip Bey, geçen sene 'Asgari ücrete yılda dört kez zam yaparız' diyordu. Bu sene iki diye başladılar. Temmuzda atlattılar,  yapmadılar. Hala 17 bin lira alıyor asgari ücretli. Şimdi de asgari ücrete normal enflasyon zammını yapsalar 25 bin lira olacak. Hissedilen enflasyonu yapsalar 35 bin lira olması lazım. Çünkü asgari ücretli pinpon topu veya bakır çubuk almıyor. Asgari ücretlinin aldıklarına bakarsan yüzde 70'in üzerinde hissedilen enflasyon var. 30-35 bin lira hak ediyor. 'En az 30 bin lira olması lazım' diyoruz. 20-22 bin lira asgari ücret niyetindeler. Bunun büyük bir mücadelesi verilecek.

Bir elimiz Esenyurt'ta, bir elimiz Hatay'da

Diğer perspektifimiz, Meclis'te etkin mücadele. Özellikle hep birlikte bir elimiz Esenyurt'ta, bir elimiz Hatay'da olmak üzere bütün Anadolu'da da milletvekillerimiz koşacak. Çok kararlılar, çok inançlılar. Birlik beraberliğe çok fazla vurgu duydum bu iki gün boyunca. Dışarıda 'Milletvekili grubunda şu olacak, bu olacak.' Tam tersine, beklentilerin tamamını boşa düşüren bir süreç gelişti.”

Açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularının yanıtlayan Özel, “Siz dün, ‘Eleştirileri açıklayacak olsaydık toplantıyı kapalı yapmazdık’ dediniz ama 1 Ekim'den bu yana Erdoğan için ayağa kalkma meselesi, bunun grubu böldüğü tartışmaları yürütülüyor. Bazı milletvekilleri Genel Kurul'a katılmamıştı. Buna yönelik eleştiriler yoğunlaştı mı” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Tabii bütün konular konuşuldu. Hatta bugün altı kamuoyu araştırma şirketinin CHP’nin oylarındaki seyir ortalamaları paylaşıldı. Kritik eşiklerde son bir yılda CHP’nin verdiği kararlar, kurduğu siyaset, sarf ettiği sözlerin, o günlerde ve birikmiş etkisiyle bugünlerdeki değerlendirmeleri yapıldı. Bunlar da tartışmalara ışık tutan, ön açıcı ve daha sağlıklı olmasını sağlayan değerlendirmelerdi bu yönüyle. Elbette ayağa kalkmada da örneğin Türkiye toplumunda, CHP seçmeninde ilk aşamada yüzde 62'lik bir destek, yüzde 38'lik bir itirazın olduğu; MHP seçmeninde yüzde 96, AK Parti seçmeninde yüzde 91, İYİ Parti seçmeninde yüzde 80'e yakın bir destek ölçüldü. DEM Parti seçmeninde bu destek yüzde 50'nin biraz altına doğru düştüğü görülüyordu. Ama ikinci ölçümlerde, CHP tabanının -tabii AK Parti ve MHP'li seçmenle de etkileşerek- benim bu konudaki ifadelerimden sonra yüzde 73'lük bir desteğe dönüştüğü gibi rakamlar da ortaya çıktı. Arkadaşlar bu sunumları takip ettiler.

31 Mart’tan bu yana yüzde 32-34 bandında dalgalanıyor

Şöyle bir tespit oldu: 1 Nisan'dan bugüne partinin oylarında istikrarlı bir yükselme var. Tam bir yıllık bir analiz yapıldı. Geçen sene kurultaydan önce, kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 14-15, kararsızlar dağıtılmış haliyle yüzde 19'a kadar düşmüş oyların, seçim sürecinde, özellikle kurultaydaki değişimden sonra bir sıçrama yapıp, yeniden yüzde 25'lere doğru çıktığını, ardından da adayların belirlenmesi ve saha performansıyla artık 31 Mart'ta  gerçekleşmenin yüzde 38 olduğunu paylaşıldı. 31 Mart’tan bu yana yüzde 32-34 bandında dalgalanıyor. Tek düşüş, yine altı büyük şirketin ortalamasında, eylül ayında yaşandı. Kurultay tartışmalarına, yani CHP'nin gerçek toplumsal sorunları konuştuğu süreçlerde, enflasyonu, işsizliği, asgari ücreti konuştuğu süreçlerde oyunun 34'lerde olup, en çok konuştuğu kelimeler ön seçim, kurultay, tüzük gibi kelimeler olup vatandaşın karnını doyurmayan ve bizim gibi birkaç bin CHP'li dışında kimseyi ilgilendirmeyen konuların CHP'nin ivmesini kırdığını gördük. CHP'nin oyunun ekim ayında yine 2,5 puan artarak yüzde 34,5 ile birinci parti olduğunu, kararsızlarda geçen ayki yükselmenin bir miktar düştüğünü arkadaşlarımız sunumlarda anlattılar, soruları cevapladılar.”

Üç paket halinde PM’ye sunacağız

Özel, 15 günlük eylem planının detaylarına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

“O PM’de kesinleşecek çünkü partinin esas karar olma organı kurultayın seçtiği PM. Biz PM’ye öneriler getireceğiz, kendi önerileriyle birlikte kesinleşecek. Şimdi ben burada 'Şunu yapacağız' derim. PM o kararı vermediği noktada bu sefer 'CHP şundan vazgeçti'ye döner iş. O bizim açımızdan sağlıklı olmaz. Bunun için PM önemli. Akşamüstü 16.00 gibi, belki çıkışta ben, belki Parti Sözcümüzün yapacağı bir değerlendirmeyle onu netleştirmiş oluruz. Ama hem iletişim boyutuyla hem kitlesel eylemliliklerin şekli noktasında hem de milletvekili grubumuzun Esenyurt'taki etkinlikleri noktasındaki önerileri üç paket halinde PM’ye sunacağız. Onların zenginleştireceği ve son şeklini vereceği bir eylemlilik, daha doğrusu bir sürecin takibi ve Esenyurt'un iradesine sahip çıkma noktasında bir kararlılık göstereceğiz.” 

Esenyurt Belediye Meclisi bir an önce toplanmalı

Özel, kasım ayında yapılması gereken Esenyurt Belediye Meclisi toplantısına katılımın nasıl olacağı sorusuna şu yanıtı verdi:

“Toplantının yapılması, hatta Sayın Vali Yardımcısı tarafından Belediye Meclisi'nin 10 gün içinde bu gündemle olağanüstü toplanması ve Belediye Başkan Vekilini seçmesi gerekiyor. Ancak kayyum atanan belediyelerde bir pratik var. İzmir Urla'da ve geçen dönem kayyum atanan çok sayıda belediyede, kayyumların belediye meclisini toplamak yerine, beş kişilik bir yürütme heyeti kurarak belediye meclisinin görevlerini orada yapmaları gibi durum var. Bunu tabii doğru bulmuyoruz ve Esenyurt'ta bunun tekrar etmeyeceğini ümit ediyoruz çünkü bu her partiden Belediye Meclisi üyelerinin gözünün içine bakıp 'Hepiniz teröristsiniz. Biz terör diye birini aldık, yeni bir terörist seçtirmeyiz' yaklaşımı. Bunu DEM'in kazandığı, güneydoğuda kayyum atadıkları bütün belediyelere yaptılar. Bu geçmiş dönemde büyük bir ayıp. Bu ayıbı Esenyurt'ta yaparlarsa bu gerçekten çirkin ve savunulamayacak bir durum olur kendileri açısından. Bu yüzden bir an önce Belediye Başkan Vekili seçmek için toplanmalı.

Toplantının yapılmaması tam bir milli irade gasbı olur

Bu toplantıyı yapmazsa, kayyumun olağan toplantıyı da yapacağını sanmıyorum. Bu da tam bir milli irade gasbı olur. Hepimiz biliyoruz ki belediye başkanına ayrı oy atılıyor, belediye meclisine ayrı oy atılıyor. Şimdi sandığın bir tanesiyle ilgili bir soruşturma, bir kovuşturma yürütüyorlar şu anda, 'Öbür sandıktaki iradeyi de tanımıyorum' diyor. Bu olacak iş değil. Bu daha da feci bir hukuksuzluğa evrilir. AK Parti'nin geçmişinde şöyle şeyler de var: Mesela Yalova'da çoğunluk AK Parti'de diye vekili belediye meclisinden seçtirmişlerdi. Urla'da bizde diye kayyum beş kişilik heyetle yönetmişti. İşlerine geldiği gibi yapıyorlar ama hiç tavsiye etmem böyle bir şey yapmalarını. Zaten büyük bir sıkıntılı sürecin içindeler, kendileri açısından taşınamayacak bir noktadalar ama bakalım ne olacak göreceğiz.”

Bir gün Mansur Bey ile birlikte Esenyurt’a geliriz

Özel, “Esenyurt mitingine katılmayan belediye başkanları var. En çok da Mansur Yavaş konuşuluyor. Siz 'kamu görevini aksatmama sorumluluklarından' dediniz. Biraz önce de 'Bir elimiz Esenyurt'ta' dediniz. Siz böyle düşünürken destek vermeyenler var. Bu konuyu görüştünüz mü, bir kırgınlık var mı” sorusunu şöyle yanıtladı:

"Bir gün Mansur Bey ile birlikte Esenyurt’a geliriz. Hiçbir kırgınlık olmaz. Mansur Bey'in açıklamaları da son derece sağlıklı, kayyuma karşı olduğunu bir hukukçu kimliğiyle son derece dile getirmiş. Mansur Bey bir kente neden küssün? Esenyurt haksızlığa uğramış, Mansur Bey de Esenyurt'un sorununa hukuki bir çerçeveden yaklaşıyor. Şu kadarını söyleyeyim: Biz, hiçbir belediye başkanına 'Zorla geleceksiniz, mutlaka geleceksiniz, burada yoklama vereceksiniz' demedik. Hazirun açmadık, imza toplamadık. Mansur Bey çok bilindik bir isim olduğu için o öne çıkıyor. Oysa birçok belediye başkanımız, bizim Manisa'dan benim için her şeyi yapabilecek belediye başkanlarımız kimi telefon açtı, 'Bana şu heyet geliyor', kimi 'İller Bankası'nda şu toplantım var', kimi 'Yabancı konuğum var' diye bilgi verdi. Kimi açmadı ama Gökhan Bey'e bildirdi. Biz, ‘Gelebilenler gelsin’ dedik. Şu ifade önemliydi: Kamu görevini aksatmamak kaydıyla. Orada işi varsa, yurt dışından heyet gelmiş, Dünya Bankası'ndan bir şey gelmiş veya kendisinin planlanmış önemli işi varsa onu kimse aksatmayacak. Tabii burada çok kötü niyetli yaklaşımlar var: 'Yarısı geldi, yarısı gelmedi' diye açıklıyoruz, diyor ki 'Yarısının boykot ettiğini Özgür Özel itiraf etti.' Ne boykot edecek, öyle şey olur mu? Bugün gelmeyen yarın gelir, başka yere çağrılır, gelir. Bakarsanız, milletvekili grubundan da mazereti olup gelemeyenler vardı. Ama mesela o gün gelmemiş, bugün gelmiş, Esenyurt ilçeye uğramış, sonra buraya gelmiş.”

Normalleşme sürecinin ana öznesi liderler değil

Özel, “Normalleşme dönemi bitti mi” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Normalleşme, ihtiyaç duyulduğunda siyasi parti liderlerinin birbiriyle görüşmes... Normali budur. O yüzden normalleşme. Eskiden görüşmüyorlardı, o anormaldi. Mesela o anormal durum bitti. Anomali bitti yani, normali bu. Anıtkabir'de, hatta şehit cenazesinde el sıkışmalar yoktu. 'Ben bunu yapmayacağım, bunun parçası olmayacağım' dedim. Normali bu, el sıkışıyoruz. Normalleşme sürecine dair birçok mesele konuşuluyor. Ama normalleşme sürecinin ana öznesi liderler veya liderlerle kavga etmek, barışmak, kavuşmak değil. Bizim liderleri de aşarak liderlerin oy aldığı seçmenlerle barışmak ve kavuşmak normalleşme. Bu asla terk etmeyeceğimiz bir durum.

Normalleri terk etmem, devam ederim

Ama Tayyip Bey bize kayyumu atayacak, biz de 'Normalleşeceğiz', buna susacağız... Böyle bir şey yok. Ben demiştim 'En sert muhalefeti yaparım.' Sen, kayyum atamaya utanmayacaksın, ben hak aramayacağım. Böyle bir şey yok. Böyle bir şey bekliyorsa işte o dediği yumuşamaydı, 'yumuşak muhalefet.' Biz orada yokuz. Hayatımda bir kere ‘yumuşama’ demedim bu sürece dair. Normalini yapıyoruz. Ana muhalefetin yapması gereken normallerin içinde, iktidarla el sıkışıp bayramlaşmak ya da iktidarla ihtiyaç duyduğunda görüşmek de vardır. Miting yapmak da vardır. Esenyurt'taki en sert tepkiyi göstermek de vardır. Normali bu. Ben ana muhalefet partisinin yapması gereken normalleri terk etmem, devam ederim.”

Ekrem Başkan da ben de bu iktidarı değiştirmek için yola çıktık

Özel, “Ekrem İmamoğlu ismi adaylık konusunda çok konuşuluyor. 29 Ekim'den bu zamana yaptığı konuşmalardan sonra artık kesin aday gibi gözüküyor. Bugün, ahmak davası da konuşuldu. İmamoğlu ismi, kesin aday olarak geçiyor mu” sorusuna şu yanıtı verdi:

“İçeride hep şu konuşuldu, herhangi bir aday tartışması partiye zarar veriyor. O yüzden 'İsimler zikrederek aday tartışmak doğru değil.’ Ayrıca şunu da ben hatırlatmak isterim: Hem parti tüzüğümüzle bağlıyız, hem de Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu gereğince de cumhurbaşkanı adayını parti grubu belirleyecek. Ama parti grubuna da parti bir öneride bulunuyor. O öneriyi ben tek başıma ya da MYK ya da PM olarak yapma niyetinde değiliz. Çok daha kalabalık, mesela bütün CHP üyelerinin görüşüne başvurarak, onların oyuna sunarak belirleyebiliriz. Bu geniş katılımı partiye önerebiliriz, grubumuza öneririz. Onlar da onu oylarlar ve adaylık resmiyet kazanır. İsim konuşmak partiye zarar veriyor. Ekrem Başkan'ın adaylık konuşmayı kendisinin de doğru bulmadığını ama bu iktidarı değiştirmek için yola çıktığını, hep birlikte yola çıktığımızı vurgulayan beyanları da kıymetli beyanlar. Ekrem Başkan da ben de, bütün CHP’liler bu iktidarı değiştirmek için yola çıktık. Bunun için 'Sorumluluksa sorumluluk, fedakarlıksa fedakarlık' dedik, daha bir buçuk yıl önce. Ekrem Başkan'ın da CHP’nin de mutabık olduğu konu, dönüp dolaşıp iki isim etrafındaki tartışmalar partiye ivme kazandırmıyor. O yüzden onu aday belirleme sürecine bırakmak lazım. Herkesin var gücüyle partiyi güçlendirmeye çalışması gerekir.”

Yegane yolu Meclis kürsüsü değildir

Özel, “CHP’nin Kürt sorununun çözümü noktasında kırmızı çizgileri var mıdır” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Herkes kırmızı çizgileri konuşursa, kimse kimseyle oturup bir şey konuşamaz. Ama CHP’nin net olarak ortaya koyduğu perspektif şudur: TBMM çatısı altında, hiçbir partinin dışlanmadığı şeffaf, demokratik, samimi, kimsenin kimseyi kandırmadığı, iyi niyetle oturulmuş, toplumsal mutabakat arayan bir iş. Bu olmadan söylenen büyük büyük laflar sorun. Toplumsal mutabakatın olmazsa olmaz bir tarafı da şehit ailelerinin ve gazilerin onay vermediği hiçbir iş yapmamak lazım. Yani onların rızasını aramak, almak lazım. Ben Abdullah Öcalan'ın Gazi Meclis'e gelme meselesinin, gazilerin ve şehit ailelerinin rıza gösterecekleri bir şey olduğunu düşünmüyorum. Abdullah Öcalan'ı bu sebepten dolayı veya herhangi bir aktörü çözümün dışında tutmamak için, o aktörün sözü kıymetliyse örgüt üzerinde, silah bıraktırabiliyorsa bundan istifade etmenin yegane yolu Meclis kürsüsü değildir. 'Meclis kürsüsüne getirelim' demek, belki de ‘getirmeyelim’ demek. Bazen o kadar ileri bir şey söyleyince, çok geri bir şey söylemiş olabilirsiniz. Onun için biz bu bahiste Meclis'teki tam mutabakatı aradığımız noktada, ilk baştan bunun böyle ortaya konmasını doğru bulmuyoruz. Ama konuşması gerekiyorsa, onun söylediği sözün muhatabına ulaşmasının bin tane yolunu devlet bulur. Orada bir sıkıntı olmaz. Ama bir tane yol önerip Meclis kürsüsünde konuşturmak gibi bir yaklaşım sağlıklı değil.”

Kaynak: ANKA