CHP’nin 1-2-3 Kasım’da Antalya’nın Belek ilçesinde yapılması planlanan kampı, dün İstanbul’da başladı. 30 Ekim günü tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in yerine kayyum atanmasıyla İstanbul’a alınması kararlaştırılan geleneksel CHP TBMM Grubu yasama yılı kampı, "Millet İradesine Sahip Çıkıyoruz" başlığıyla toplandı. Kampın ikinci gününün başlığı, "Demokrasi Mücadelesiyle İktidiara Yürümek" olarak belirlendi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik toplantının yapıldığı otele birlikte geldi. Kampın ikinci günü, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in konuşmasıyla başladı. Ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu konuştu. İmamoğlu’ndan sonra kürsüye CHP Genel Başkanı Özgür Özel geldi.
Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Ülke olarak demokratik standartların hukuk devleti ilkelerinin ayaklar altına alındığı bir dönemden geçiyoruz. Ve Türkiye'nin en büyük ilçesinin belediye başkanı bundan yedi sekiz ay önce devlete başvurdu ve dedi ki; 'Esenyurt'ta partimden aday olmak istiyorum.' Ya da Esenyurtlular yaklaşan seçimlerden dolayı yerleşik kamu düzeni içinde devlete sordular; 'Bu kente bir belediye başkanı seçmek istiyorum, hangi adaylar uygundur, hangisine oy verebilirim? İçinde, geçmişinde kirlilik, hatalar, suçlar ve seçmeme engel sorunlar olan varsa hukuk devletiyiz karşıma çıkarma.' Devlet Ahmet Özer'e bir temiz kağıdı verdi. Dedi ki; 'An itibari ile belediye başkanı olabilecek durumdasın. Bu talebin devlet katında ve hukuk devleti zemininde meşrudur.' Esenyurtlulara dedi ki; 'Bu adaylardan birini seçebilirsin. Pusulayı basıyorum, önüne koyuyorum. Bunlar herhangi biri, sen kimi tercih edersen bu pusuladakiler aday olabilirler, bunların örneğin terörist olmadıklarını ben kefilim' dedi devlet. Pusulayı bastı, yolladı. Esenyurtlular da -her iki kişiden bir tanesi- Prof. Dr. Ahmet Özer’i, 40 yıllık bilim insanı, akademisyen, kanaat önderi, söylediği sözün Esenyurt'ta, Mersin'de, Türkiye’de büyük önemi olan Ahmet Özer'i seçmeyi tercih ettiler. Ahmet Özer'in yerine Tayyip Bey'in gösterdiği, Sayın Erdoğan'ın gösterdiği aday onun neredeyse yarısı kadar oy aldı. Esenyurtlular dedi ki, 'Esenyurt’u kimin yöneteceğini ben karar vereceğim ve kararım budur.' Bu karara şimdi reaksiyon gösterenlerin şöyle bir reaksiyon göstermesi gerekiyor. 'Biz nerede hata yaptık? Biz 2004 ile 2019 arası bu kenti yönettik. 2019’da ‘hayır artık siz yönetmeyeceksiniz’ diyen, görevi CHP’ye verenler, 2024’te de CHP’den bir belediye başkanına daha görev verdiler. Dönüp bize vermediler. Biz bu kente ne yaptık da gönüllerden düştük' diye düşünmeleri gerekiyor.
"Rantın değil kentin dostu CHP belediyeciliği var"
Esenyurtlular 2019’da 'Yeter, düşün yakamızdan' dediler. Ve belediyeyi CHP'ye verdiler. Beş yıl boyunca da onların yine bütün kötülüklerine ve tüm belediyelerimize yaptığı gibi yönettiğimiz kentte bu kez gösterdiğimiz aday iki kişiden birinin oyunu alarak Esenyurt'a Belediye Başkanı seçildi. Esenyurtlular şunu görüyorlar, Esenyurt'un sınırında bir ilçe var. O ilçenin adı Beylikdüzü. Esenyurt’ta 15 yıl boyunca AK Parti belediyeciliği, nefes alamaz bir kent, yüksek bloklar, buraya bu ruhsatı kim niye vermiş diye insanın aklının almayıp sonra işte bu kenti bu yüzden bu hale getirdiler, bu ruhsatları verenler, kenti değil rantı düşünenlerdi, yağmaladılar burayı diye bakıyorsunuz ve dönüp yolun öbür tarafında eşzamanlı CHP tarafından yönetilen ve o kenti yönettikten sonra bir başka CHP'ye onurla, gururla devreden ve kendisi yine 16 milyon İstanbullu‘nun geçmiş dönemde Beylikdüzü'nün hakkını, hukukunu koruduğu için bu sefer İstanbul'un muhafızlığına görevlendirilen biri tarafından yönetilmiş. Burada böyle bir utanç, burada kent yönetimine uygun, insana saygılı, herkesin özenerek, imrenerek baktığı bir Beylikdüzü var. Şimdi karşımızda Recep Tayyip Erdoğan ve onun atadıklarının bu hale getirdiği Esenyurt ve karşısında biraz önce de buradan ev sahipliğimizi yapan, bize içinde bulunduğumuz durumu tahlil eden Ekrem İmamoğlu'nun belediyeciliğe başladığı ve bugünlere geldiği, karşısında da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bir kez bile seçim kazanamadığı Ekrem İmamoğlu ve onun şahsında temiz, dürüst, şeffaf, rantın değil kentin dostu CHP belediyeciliği var. O yüzden bugün buradayız.
"İstanbul’u bir daha alamadılar ve alamayacaklar"
Aslında büyük bir rezalet yaşanırken önümüze demokratik anlamda ve bir mücadeleyi yükseltmenin yanında bir rezaleti ifşa etmenin de imkanını sunan bir durumla karşı karşıyayız. Ahmet Özer orada özgürlüğü kısıtlı, büyük bir haksızlığa uğruyor ama gündüzle gece gibi tablonun önümüze serilmesi ve herkesin buna şahitlik etmesine imkan tanıyan Esenyurt kent suçları müzesi ile, Beylikdüzü, 'Biz Esenyurt gibi olmadık çünkü o anlayışla yönetilmedik' diye karşı taraftan bize güneş gibi parlayan bir ilçe var. Ayrıca bu Esenyurt, 1 milyon kişi yapılırken bir de bir umutları çalınmışlar kenti var. Bir ilçe daha var İstanbul’da, İstanbul’un 40'ıncı ilçesi var. O ilçeyi yaratan da yine AK Parti anlayışı. Ama o ilçede oturanların evi yok, tapusu yok, toprağı yok, bahçesi yok, başvurduklarında dertlerini anlatabilecekleri bir devlet yok. Esenyurt'ta 30 bin tane de konut mağduru var. Yani o katları yaparken, o gözü dönmez anlayış, dört olmaz sekiz olsun, 12, 16 olsun derken, burada kaç kat var sorgulamayan, 'Nasıl olsa müteahhitimiz bir şekilde çözüyor, kervan yolda düzülüyor, gökyüzüne yükselirken bu işler bir şekilde halloluyor' diyen anlayış, olmayan 12 ile 16’ncı kat arasında daire satmış. Ya da aynı alınacak katı başka başka başka insanlara satmış. 30 bin konut mağduru. 150 bin kişilik bir ilçe kayıp İstanbul'da. 40'ncı ilçe. Bunu da yapan Esenyurt'taki AK Parti Belediyeciliğidir. Bunu da yapan AK Parti’nin şehir yönetimine bakış açısıdır. Şımarttığı müteahhitleri, sırtını sıvaladıkları, suçunu örttükleri, 'Sen sat, topu bize at' dedikleri, 'Sen sat gönlümüzü yap, hallederiz' dediklerinin arsızlık sınırı arşa varınca gücünün bir yerden sonra yetemediği yerde ya da milletin derdini anlatamadığı yerde 150 bin kişinin oturacağı bir kent kayıptır. Esenyurt’un üstünde bir utanç ilçesi durmaktadır. Basacağı toprağı, açacağı kapısı, başına sokacağı konutu yoktur. Gelecekleri çalınmış, umutlari çalışmış insanlar vardır. O yüzden eğri oturup doğru konuşalım. Bu Esenyurt'u alamadılar, alamayacaklardı. Bu İstanbul’u bir daha alamadılar ve alamayacaklar. Ve bu yüzden 31 Mart‘ta millete gittik, dedik ki; 'Sen karar ver.' Milletin kararına karşı bir faaliyettir bu.
Bir santim eğilmiyoruz, bir adım geri gitmiyoruz
Ahmet Özer semboldür, simgedir, kurbandır. Esas mesele milletin yapamadığını, kayyum eliyle, milletten alamadığı yetkiyi İçişleri Bakanlığı'nın OHAL'de kendisine tanınmış haksız, hukuksuz anayasaya aykırı yetkisini kullanarak, istikamet dayatılan ne Ahmet Özer'dir ne CHP'dir. Biz onların mücadele ettikleri ve belini kırmaya, boynunu bükmeye çalıştıklarıyız. Bir santim eğilmiyoruz, bir adım geri gitmiyoruz. İstikamet vermeye çalıştıkları 1 milyon Esenyurtlu, 16 milyon İstanbulludur. Siz bilmezsiniz, Tayyip Bey bilir Esenyurt’u kimin yöneteceğini. Siz bilmezsiniz Tayyip Bey hazmedemiyor İstanbul'u kimin yönettiğine. Hazmedemiyoruz bu başarıları, bükümediğimiz bilekleri kırmaya çalışıyoruz elimizdeki devlet imkanlarıyla. Meselenin özü ve CHP'nin sözü budur. Ve bu yüzden bu işlere kalkışanlar, bu utançlara bulaşıyorlar.
"Fetullah Gülen hayatta olsa gelir omzunuzdan öper"
Aynı anda belediyenin kapısında, Türkiye Cumhuriyeti yazıyor. O terörist dediğiniz Ahmet Özer gelip o yazıyı sökmedi ama siz aldığınız belediyelerde o yazıları sökenlersiniz. Türkiye Cumhuriyeti'nin belediyesine koçbaşı ile girenler, balyozla girenler, çağırsan evi belli, yeri, yurdu, belediyenin o kapısının anahtarının bekçisi belli. Beklesen sabah onlarla bir girsen? Aceleyle giriyor. Yine de yetişiyoruz, yine de belediye başkan yardımcımız avukat kimliğini gösteriyor. 'Belediyede arama yapılırken odasında ben olmalıyım' diyor, 'Avukatıyım' diyor, evine arama yapılırken avukatlar bırakın eve, apartmana, sokağa sokulmuyor. Ve orada bulduklarını iddia ettikleri bir dergi, bir taslak kitap, bir bilmem neden tutuklama gerekçesi üretiyorlar. Fetullah Gülen hayatta olsa gelir omzunuzdan öper. 'Bu kadarını biz bile yapmamıştık' der."