İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Nuri Seha Yüksel, İz TV’ yayınlanan Gündem Özel programında, Batuhan Kaya’nın konuğu oldu. Yüksel programda, Aile Hekimleri için getirilmeye çalışılan yeni yönetmeliği, Aile Sağlığı Merkezlerinin sorunlarını ve İzmir Şehir Hastanesi’nde açılan mağazaları değerlendirdi. Yüksel yeni yönetmelik hakkında, “Bu yönetmeliği gördükten sonra buna ‘eziyet yönetmeliği’ dedik. Bu yönetmeliğe göre hasta, 6 ay boyunca size gelmezse bizim maaşımızdan kesilecek. Sağlıklı bir birey günlük hayatı içinde kimsenin bunu sorgulamaya hakkı yok. Gelmeyen hasta için de hekimden kesintiye gitmek de akıl olarak bizi zorlayan bir durum. Sağlıklı insanların da dönem dönem muayenesinin yapılması gerekiyor ama bunun yolu hekimin maaşından kesintiye gitmek değildir. Buradaki anlayış ‘ben hekimi biraz daha nasıl sıkıştırabilirim?’ ” diye konuştu.
Reçetemize müdahale edilmesini kabul etmiyoruz
Yüksel, yeni yönetmelikle hekimlerin reçetelerine müdahale edilmeye çalışıldığını, hasta, 7 kez başka hekime giderse yine maaşta kesinti yapılacağını aktararak, şöyle konuştu: “Türkiye’de sağlıkta dönüşümle 5 dakikada bir muayene yapılmaya başlandı. Hasta 5 dakikada işini çözemediği için defalarca kez hastaneye gitmek zorunda kalıyor. Yeni yönetmelikle diyorlar ki ‘hasta 7’den fazla kez başka hekime giderse maaşınızdan keseriz’. Bunu başka türlü çözmek gerekirken ‘aile hekiminin maaşından keselim’ mantığıyla çözelim. Yeni yönetmelikle diyor ki, ‘mide ilacının belli bir grubunu ya da antibiyotik yazarsanız yine maaşınızdan keseriz’. Bizim tedavi özgürlüğümüz, özerkliğimiz var. Bizim reçetemize böyle müdahale edilmesini kabul etmiyoruz.”
İlacı çok yazarsak maaşımızdan keserlermiş
Yeni yönetmelikte sürekli bir al-ver hesabı yapıldığını ifade eden Yüksel, “Bize, ‘daha az yazarsan daha çok para vereceğiz’ diyorlar, ama ilacı çok yazarsak da maaşımızdan keserlermiş. Sürekli bir al-ver hesabı içindeler. Böyle bir alışverişin içinde olamayız çünkü koruyucu sağlık hizmeti ayrı bir motivasyon ister. Sürekli bir takip içerisindeyiz. Toplumun hem bebeğini hem kendini sahipleniyoruz. O yüzden o sigma işareti bize ilham verdi ve buna ‘eziyet işareti’ dedik” dedi.
Yurttaşlara çağrı
Yüksel, aile hekimleri olarak gerçekleştirdikleri 1 haftalık eylemin sebebini açıklayarak, yurttaşlara, eylemlerini destekleme çağrısında bulundu. Yüksel çağrısında, şu ifadeleri kullandı: “Bir hafta boyunca hizmet üretemedik, bunun amacı kendi özlük haklarımızı ve toplumun sağlık hakkını korumaktı. Bu yönetmeliği bizim sağlığımıza kavuşmak için daha çok para harcayacağımız bir yönetmelik olarak görüyoruz. Hekimler olarak, mesleki onurumuza bir baskı oluşturulduğunu düşünüyoruz. Biz, sizin ihtiyacınız olan ilacı size yazamıyor olmaktan rahatsızız, bizim maaşımızdan ne kadar kesilirse kesilsin size o ilaçları yazacağız ama sizin de bizim yanımızda olmanız lazım. Bu zamana kadar bizler sizi dinledik, sizin için hizmet sunduk, bu 5 günlük eylemi anlayacağınızı düşünüyoruz. Ne bizim maaşımızdan ne sizin ilacınızdan kesilsin. Biz bu eylemleri sürdüreceğiz.”
İzmir'de sahibinden satılık ASM var
Aile Sağlığı Merkezlerinin diğer sorunlarına değinen ve İzmir’de “sahibinden satılık ASM” olduğunu söyleyen Yüksel, “Ben de bir Aile Sağlığı Merkezi’nde çalışıyorum ve Milli Emlak’a kira ödüyorum. Hangi kuruluştan kiralıyorsanız oraya kiranızı ödemek zorundasınız. Şahıslardan da kiralanan yerler var. Son yıllarda kiralara gelen yüksek zamlarla birlikte ASM’ler bu yükü karşılayamaz oldular. İzmir’de ‘satılık aile sağlığı merkezi’ ile karşılaştık. Mülk sahibi mülkünü satmak istiyor. Ev sahiplerini suçlamak için söylemiyorum, aslında hata sistemin kendisinde. Koruyucu sağlık sisteminin böyle can çekişmemesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Hekimin tadilat yapması gerekiyor
Yüksel, hekimlerin hizmet verecekleri ASM binalarını kendilerinin bulmak ve tadilatlarını yapmak zorunda kaldığını aktararak, “Eskiden bir aile hekiminin 4 bin hastası olabiliyordu, bunu düşürdüler. Az hasta kaydıyla hekimlik yapmak iyi bir şey ama bunun altyapısı hazırlanmadı. Önceki yıllarda bölge tabanlı bir çalışmamız vardı. O bölgenin insanlarının o bölgedeki sağlık ocağına gitmeleri sağlanıyordu. Tabi bu süreçte nüfus artışıyla beraber hizmet sıkıntısı yaşandı. Şimdi yeni binalar yapılması gerekiyor ama yapılamıyor ve hekimin bina bulması, tadilat yapması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Depreme dayanıksız hastaneler
İzmir’deki 12 devlet hastanesinin depreme dayanıksız olduğu yönündeki iddiaları değerlendiren ve bu hastanelerin depreme karşı hazırlanması gerektiğini aktaran Yüksel, şöyle konuştu: “İzmir depreminden sonra bu konuda bir çalışma yapıldığını biliyoruz ama 6 Şubat Depremi’nden sonra bu çalışmalarda durma olduğunu da fark ettik. Daha önceki dönemde İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’ne devlet hastanelerinin depreme dayanıklılığı ile ilgili soru sorduk ama cevap alamadık. Muhtemelen hazırlığı yapılmış bir çalışma var ancak eyleme geçilmedi. Beklenen depremin vurgusunu yaparak hızlı bir çalışma yapmamız gerek. Şehir Hastanesi ile ilgili de bir tereddüt yaşadık ve geçmiş dönem tabip odası yönetimimizin talebiyle bilgi aldık ve o konunun çözümlendiği bilgisine ulaştık. Bu çalışmalar durmamalı çünkü deprem işlerin bitmesini beklemiyor.”
30 yıl önce daha iyi hizmet veriliyordu
Yüksel, mevcut sağlık sisteminin her geçen gün kötüye gittiğini, Şehir hastanelerinin sağlık sistemi üzerinde büyük bir yük oluşturduğunu ve “yönetilemez” olduğunu aktararak, şu ifadeleri kullandı: “İzmir’deki şehir hastanesi diğerlerinden daha sonra açıldı. Şehir hastanelerine gittiğimizde otel gibi yerlerle karşılaşıyoruz. Çok güzel, geniş koridorlarla yürüyoruz, artık yürürken güzel güzel mağazalarla karşılaşmaya başladık. Ankara Şehir Hastanesi’nde çok güzel bir pastane vardı. Orada bir yanda kanser tedavisi gören, ateşli hastalarımız var, bir yanda da rengarenk güzel pastalarımız var. Bunlar bir kesim için çok büyük bir övünç kaynağı oluyor ama şehir hastanelerinin sağlık sistemi için çok büyük bir yanlış olduğunu düşünüyoruz. Bilimsel olarak 600-700’den fazla yatağı olan hastanelerin yönetilemez olduğu netleşmişken biz binlerce yataklı hastaneler yapmakla övünüyoruz. Yatak başına düşen metrekareye baktığımızda çok geniş alanlar olduğunu ama bu alanların bizim refahımız için değil başkalarının refahı için kurgulandığını görüyoruz. Hekim, bundan 30 yıl önce florasını fır fır yanan bir odada daha iyi hizmet verebiliyordu.”