Türkiye Barolar Birliği, geçtiğimiz hafta cuma günü 19 yaşındaki İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil'in Semih Çelik adındaki sapkın bir şahıs tarafından vahşice öldürülmesi ile ilgili bir basın açıklaması yayınladı. Barodan yapılan açıklamada, "Ciddi psikolojik sorunları olduğu defalarca kayıt altına alınmış olan failin şahsi nitelikleri ile olayın vahşeti, hadisenin kamuoyunda sapkın bir gencin münferit fiili olarak sunulmasına sebep olsa da kadına yönelik nefret içerikli şiddet eylemlerinin ve kadın cinayetlerinin ülkemizdeki yapısal sorunlardan kaynaklandığı göz ardı edilemez. Kadına yönelik nefret içerikli şiddet eylemlerinin ve kadın cinayetlerinin ülkemizdeki yapısal sorunlardan kaynaklandığı göz ardı edilemez." ifadeleri yer aldı.
Kadın cinayetleri ülkemizdeki yapısal sorunlardan kaynaklanıyor
Türkiye Barolar Birliği tarafından yapılan açıklamada şu cümleler kullanıldı:
4 Ekim 2024 Cuma günü, İstanbul’da, 19 yaşında iki genç kadın yarım saat arayla acımasız şekilde katledildi. Ciddi psikolojik sorunları olduğu defalarca kayıt altına alınmış olan failin şahsi nitelikleri ile olayın vahşeti, hadisenin kamuoyunda sapkın bir gencin münferit fiili olarak sunulmasına sebep olsa da kadına yönelik nefret içerikli şiddet eylemlerinin ve kadın cinayetlerinin ülkemizdeki yapısal sorunlardan kaynaklandığı göz ardı edilemez.
Kadına dönük her türlü şiddetin arkasında yatan temel sebep bu fiillerin mazur görüleceği bir ortamın yaratılmış olması ve/veya cezasızlık algısıdır. Söz konusu ortamı yaratan; şiddete karşı önleyici mekanizmaların oluşturulmaması, çeşitli şiddet vakalarındaki cezasızlık pratikleri ve her şeyden önemlisi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinin en önemli aracı olan İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılınmış olmasıdır.
Cinayetlerin sebebi kadına yönelik ayrımcı siyaset ve pratikleri
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, İstanbul Sözleşmesi’ne de ilham veren Nahide Opuz kararında altı çizildiği üzere, kadına yönelik şiddeti önlemek devletin pozitif yükümlülüğü olduğu gibi, bunu önleyecek tedbirlerin alınmaması da ayrımcılık yasağı ihlalidir. Bir başka deyişle, kadın cinayetlerinin önlenememesi, kadına yönelik ayrımcı siyasetin ve pratiklerin sonucudur.
Yaşanan elim hadisenin sonunda failin intihar etmesiyle olay kapanmamış, İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesi ve kadına yönelik şiddeti önleyecek mekanizmaların ivedilikle hayata geçirilmesi zorunluluğu bir kez daha ve çok acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda sözleşmeyi uygulamaya dönük politik kararlılığın ortaya konulması ile birlikte daha fazla gecikmeksizin önleme, koruma, cezalandırma ve bütüncül politikalar şeklinde belirlenen bir yaklaşımın etkin şekilde hayata geçirilmesinin yöntemlerini belirlemek bakımından yasama, yürütme ve yargı organlarının temsilcileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve basın temsilcilerinin bir araya gelerek toplumumuzun bu en can yakıcı sorununa çözüm bulmak konusunda ortak çalışma yürütmesi gerekmektedir. Türkiye Barolar Birliği olarak bu konuda bütün kurumsal bilgi ve birikimimiz ile katkı sunmaya hazır olduğumuzu tekrar ifade ederiz.