Batuhan KAYA/İz Gazete- Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, İzmir’de basın mensuplarıyla bir araya geldiği programda İzmir ve Türkiye’ye dair önemli mesajlar verdi. Özdağ, Karşıyaka ve Çiğli’de çıkan ve saatlerdir söndürülemeyen yangın, ülke ekonomisi, Merih Demiral’ın heykelinin İzmir’e dikilmesinin reddedilmesi ve eski İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in eski danışmanı Murat Gezici’ye “Nedenini sormayın adamı Cumhurbaşkanı” seçiyoruz dediği iddialarına yönelik konuştu. 

İzmir yangını hakkında konuşan Özdağ, “Bakan herhangi bir kanıt olmadığını ifade etti ancak PKK’lı alçaklar da sorumluluğu üstlendi. Terör örgütü bu yangınları sahiplenmiş, bu yangınların olmasından dolayı mutluluğunu ifade etmiştir. Bu yangınları sahiplenen PKK’dır. Bu PKK adlı terör örgütünün siyasetteki bağlantısı DEM’dir. Bunlarla iş birliği yapmak, siyasi parti olarak görmek, kabul etmek ve meşrulaştırmak kabul edilebilir değildir. El sıkıştığınız, iş birliği yaptığınız adamların akrabaları sizin ormanlarınızı yakmakta, yanmasından mutluluk duyduklarını ifade etmektedir. 15 Ağustos terör örgütünün ilk eylemlerini gerçekleştirdiği tarihin 40’ıncı senesidir. PKK, bu 40 sene içerisinde Yunan ordusunun bir parçası olarak 90’lı yıllarda Türkiye’ye karşı terör eylemleri gerçekleştirdi. Bir uyuşturucu ve insan kaçakçısı holdingi olarak çalışmaya devam ediyor. Şimdi PKK/YPG Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’ye saldırmak için hazırlık yapıyor. Geçtiğimiz 40 senede PKK bütün alçaklığına rağmen koymuş olduğu hedefe ulaşamadı. Türk milletini istediği şekilde ayrıştıramadı ve çetenin elebaşı hapishanede varlığını sürdürmeye devam ediyor” dedi.

“Sabotaj ihtimali yüksek”

Özdağ, İzmir yangını hakkındaki konuşmasının devamında sabotaj ihtimalinin yüksek olduğunu ifade ederek, “Bu yangınların nasıl çıktığı ile ilgili kanıtlar ortaya çıkacaktır. Bu kadar farklı yerde, İzmir’in birbiri ile ilişkisi olmayan yerde eşzamanlı yangınların çıkmış olması bunun sabotaj olması ihtimalinin çok yüksek olduğunu bize gösteriyor. Dün gece İzmir’de sahadaydık ve yangın söndürmekle görevli bazı yetkililer ile görüştük. Onlara da bu soruyu sorduk, ellerinde kanıt olmadığını, açıklama yapabilecek durumda olmadıklarını ifade ettiler ‘ama görüyorsunuz işte’ diye de eklediler. Bu bir tesadüf değil, Türkiye’ye Ege’ye İzmir’e yapılmış bir saldırıdır. Bu yangınlar Türkiye’nin artık bir afet kolordusu kurması gerektiğini bir kez daha göstermektedir. Doğal felaket ve sabotajların etkilerinin daha da artacağı bir döneme giriyoruz. Yaklaşan İstanbul Depremi ve 6 Şubat depreminden sonra ortaya çıkan yönetsel rezaletler, amatörlükler bize göstermektedir ki Türkiye’de saray rejimi ne günlük süreçleri ne terör eylemlerini yönetebilecek ve üstesinden gelebilecek durumda değildir. Türkiye’nin bir afet kolordusuna ihtiyacı vardır, İstanbul depreminde arama kurtarma yapacak yetişkin insan sayısı 640 bin olarak gösterilmektedir” diye konuştu.

“İmamoğlu’nun depreme dair çalışması yok”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun beklenen İstanbul depremine dair bir çalışması olmadığını iddia eden Özdağ, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Ekrem İmamoğlu’nun da bir çalışması olmadığını biliyoruz. İlk seçildiği dönemde ‘5 sene içerisinde İstanbul’u depreme hazırlayacağım’ dedi, 2’nci 5 senenin başında ise ‘5 senede İstanbul depreme hazırlanır mı?’ dedi. O zaman neden bunu söyledin ve 5 sene boyunca nöbetçi cumhurbaşkanı adaylığından başka bir şey yapmadın? 2’nci sorumlu kişi ise Murat Kurum’dur. Murat Kurum da Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak İstanbul Depremi konusunda siyasetteki en önemli yetkiliydi. O da 5 seneyi boş geçirdi ve yeniden göreve geldikten sonra İstanbul için ‘pimi çekilmiş bomba’ diyor. Murat bey siz gece nasıl uyuyorsunuz? Vicdanınız yok mu? Bu şehir depreme giderken en ufak bir çalışma yapmadan gereken önlemleri almazsanız bu el bombası patladığında ne olacak? İstanbul depremine de diğer doğal felaketlere de bir afet kolordusunu hazırlamalıdır” şeklinde konuştu.

“Ekonomik yangın Türkiye’yi yakıyor”

“Yanan sadece ormanlarımız değil” diyerek konuşmasına başlayan Özdağ, “Türkiye cayır cayır yanıyor, tarlalar cayır cayır yanıyor, emekli kahvehaneleri, pazaryerleri cayır cayır yanıyor. Bir ekonomik yangın Türkiye’yi cayır cayır yanıyor. Saray, yani AKP ekonomi üzerindeki kontrolü tamamen yitirmiş durumdadır. Erdoğan’ın durumu ekonomi ile ilgili freni patlamış bir belediye otobüsünün şoförüne benziyor. Yapabileceği hiçbir şey yok. Mehmet Şimşek de biletçi, o da düşmemek için bir yere tutunmuş ve sadece sallanıyor. Mehmet Şimşek’in modeli çok basit, enflasyonu düşürmek için dövizi sabit tutmak, bunun için de sıcak paraya ihtiyacı var. Sıcak paraya büyük faiz veriyor ve bu sıcak para sonunda Türkiye’den büyük kazançlar elde ederek çıkacak. Bunun bedelini de tarlada domatesinin kilosunu geçen sene 4 bu sene 5 liradan satan çiftçi, 12 bin 500 lira ile geçinmeye çalışan çiftçi ödüyor. Enflasyon düşüyor mu? Hayır, stagflasyonu yaşıyoruz. Mehmet Şimşek’in politikaları çökmüştür. Bu politikaların bir sonuç alması mümkün değildir” dedi.

“500 bin çiftçi sokakta”

“Sabırlı” olarak tanımladığı çiftçilerin bile eylem yapmak için sokaklara döküldüğünü söyleyen Özdağ, “Muhasebeciler sokağa döküldüler, mitingler yapıyorlar. İş dünyasında bunların tartışmaları yapılıyor. Köylüler Türkiye’nin değişik yerlerinde gösteriler yapmaya başladılar. Çanakkale’de Balıkesir’de Gaziantep’te Antalya’da köylüler sokağa çıktı. Son kalan 500 bin çiftçi sokağa çıktı. Oysa çiftçi en sabırlı halk kesimidir. Üretim modelinden ötürü de çiftçi sabırlıdır. Eğer çiftçiler sokağa çıktıysa bu, ekonominin kontrol edilemez bir yıkım içerisinde olduğunu gösterir. Çiftçi gittiği yerde ‘ben soğanımı domatesimi eker karnımı doyururum ancak siz aç kalırsınız’ diyor, doğru, kentlerde açlık kol gezmeye başlamış durumdadır. AVM’ler, Lokantalar hiç yanıltıcı olmasın. Onlar da artık para biriktirmenin anlamsızlığı ile ellerine gelen parayı ‘hiç olmaz bugün yiyeyim yarın yiyemem’ diye harcayan insanlar” ifadelerini kullandı.

Özdağ’dan Can Atalay çıkışı: Guguk devleti olduk

Eski TİP Milletvekili Can Atalay hakkında çıkan Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasını, “guguk devleti” olduk diye açıklayan Özdağ, “Enflasyonun artması işsizliğin artması, bu ortamda hükümetin gizlemeye çalıştığı israfın artması artık içinden çıkılmaz bir çembere dönüştü ve ekonomik olarak Türkiye yönetilemiyor. Türkiye’nin yönetilemediğini dün TBMM’de çıkan kavga da göstermiştir. Anayasa Mahkemesi bir karar almış, kararı beğenmeyebilirsiniz. Can Atalay ile ilgili olarak hiçbir siyasi görüşü paylaşmayabilirsiniz. Mesele o değildir, mesele sistemdir, hukuktur. Eğer hukuk uygulanmazsa ortaya guguk çıkıyor. Bugün Türkiye hukuk değil guguk devleti olmuştur. TBMM’de “kürsü dokunulmazlığı” diye bir kavram var. Dün yaşananlardan sonra “kürsü yumruğu” kavramı ile de tanıştık. TBMM’nin kürsüsünde bir milletvekili dayak yemeden konuşamayacaksa Türkiye’de hiçbir vatandaşın özgürce fikirlerini dayak yemeden anlatma imkanı kalmamıştır. Bu, aslında yönetilemeyen bir Türkiye resmini ortaya koymaktadır” dedi.

“Erken genel seçime gitmezsek…”

Türkiye erken genel seçime gitmezse neler olacağını açıklayan Özdağ, “Türkiye ekonomide, siyasette ve hukukta yaşadığı bu kilitlenmeyi aşmak için erken genel seçime gitmek zorundadır. Zafer Partisi olarak tek çareyi erken genel seçimde görüyoruz. Bu erken genel seçimde Türk halkı, seçmen sadece yeni bir partiyi seçmeyecek. Halk, bunun ötesinde yeni bir ekonomik yaklaşımı, modeli tercih edecektir. Ekonomiyi kur ve faiz denklemi arasına sıkıştıran Neo-Liberal ekonomik model, kalkınmadan ve istihdamdan bahsetmeyen bu modelin dışında istihdamı, tekno parkları, yüksek teknolojiyi, demir çelik sanayisinde yeni atılımları, yüksek katma değerli üretimi ve halk kitlelerinin dar gelirli olmaktan kurtarmaya başladıkları modeli türk halkı seçecektir. Türkiye’nin yaşadığı krizin bundan sonraki aylarda nasıl gelişeceği ve Türk ekonomisinin nelerle karşı karşıya kalacağını önümüzdeki 12 ay içerisinde, eğer erken genel seçime gitmezsek çekeceğini Zafer Partisi Ekonomi Komisyonu Başkanı Bartu Soral Bey paylaşacak” diye konuştu.

“Kemal Bey’e sorun”

Bugünlerde kamuoyunu meşgul eden Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki “ihanet” tartışması üzerine gelen soruya yanıt veren Özdağ, “İhanet tartışması 6’lı masanın 2 büyük ortağı ve bunların eski başkanları arasındaki ilişkiler zemininde yapılmış bir suçlamadır. Biz o masanın bir parçası olmadığımız için içeride neler oldu ancak sizin kadar bilebiliyoruz. Bu sorunun muhatabı ben değilim, sorunuzun muhatabı Kemal Bey’dir. Kendisi aktif genel başkanken bu kadar sert bir üslupla konuştuğunu duymadım ama çok büyük bir öfkeye sahip ki bu kelimeyi kullanıyor” dedi.

“Başkanlık mı Başbakanlık mı?”

Önümüzdeki seçimlerde başkan mı başbakan mı seçeceğiz karar vermemiz gerek diyen Özdağ, “Erken genel seçim bizim değil, Türk toplumunun, dar gelirlinin, İzmir’in sıcağında dondurma isteyen kızına, oğluna dondurma alacak parası olmayan, çocuğun kolundan çekerek bakkalın önünden çeken annenin talebidir. Bu talep, sarayın ekonomik modelinin çöktüğüne inanan seçmenin modeli, bu talep Türkiye’de 10 milyon kaçak varken Irak’a vize muafiyeti getirilmesine tepki gösteren seçmenin talebi. Siz 2 sene dediniz, vatandaş seçim ne kadar erken olursa o kadar iyi olur diye düşünüyor. Böyle bir seçimde Zafer Partisi ne yapar? Zaten seçim için bütün kadrolarımızla çalışıyoruz. Biz kadrolarımızla sahada, pazarda, tarlada her yerde vatandaşla karşı karşıyayız. Koalisyon konusunda ise ülke seçim dönemine girince böyle şeyler konuşulur. Türkiye’nin nasıl bir seçime gideceği de belli değil, aslında Türkiye’nin önümüzdeki seçime nasıl gideceğini de belirlemesi gerek. Başkanlık seçimine mi gideceğiz Başbakanlık mı, bunu belirleyeceğiz” şeklinde konuştu.

Tugay’a “bozkurt” çıkışı: Türk değil misin?

Geçtiğimiz günlerde MHP’li bir Meclis Üyesi’nin önergesiyle İzmir’e dikilmesi gündeme gelen Merih Demiral heykelinin Başkan Tugay tarafından reddedilmesi üzerine konuşan Özdağ, “Türk milletinin sembolü olan, bir futbolcumuzun heykelinin dikilmesi söz konusu olduğunda İzBB Başkanı buna karşı açıklama yaptı. İzBB Başkanı’na soruyorum ‘sen Türk değil misin?’, Türkler kalabalık ortamlarda birbirini tanımak için bozkurt işareti yaparlardı. Yolda onu görsem bozkurt işareti yaparım, onu ne yapacağını merak ediyorum? Bu, bir siyasi partinin işareti değil. Azerbaycan’da da Kuzey Afganistan’da da yapılıyor. İzBB Başkanı bu milli futbolcunun bozkurt işaretini dikmeyecek de neyi dikecek? Cengiz İnşaat’ın anıtını mı dikecek? Kızgınlığımız bunadır. Karşıyaka’daki satış için ‘acemiliğime geldi’ dedi. Şimdi ustalık dönemi, acaba neyi satacak?” dedi.

“Nevşin Mengü’ye de söylemiş”

Akşener’in eski danışmanı Murat Gezici’nin kendisine söylediklerini Nevşin Mengü’ye de söylediğini dile getiren Özdağ, “Ben bunu ilk kez gündeme getirmedim ama o zaman söylediğimde kimsenin dikkatini çekmedi. Dedim ki ‘bu kişi bana bunu söyledi’ ama kendisi bana aynı zamanda ‘kamuoyu önünde söylerseniz inkar ederim’ demiş. Aynısını Nevşin Mengü’ye de söylemiş, aynı şekilde kamuoyunda inkar edeceğini de belirtmiş. Kendi ifadesinde Büyük Kulüp’te 30 kişiye söylemiş. Eğer böyle pazarlıklar yapıldıysa Türk halkının bunu bilmeye hakkı var. Siyaseten yapacak bir şeyi kalmayanlar avukatlar arkasına mahkemeler arkasına sığınırlar. Sayın Akşener’in eğer siyasi mücadelesi varsa gelsin yapalım. O süreçte ‘HDP ile masaya oturup anayasa yaptınız’ dedim ama İbrahim Kapoğlu, CHP Milletvekili ‘Evet, İYİ Parti’den 2 kişi katıldı’ dedi. Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” dedi.

“Borcumuz 115 milyardan 500 milyara çıktı”

Türkiye’nin dış borcunun artışı hakkında konuşan Zafer Partisi Ekonomi Komisyonu Başkanı Bartu Soral, “Türkiye 2002’de 115 milyar dolar borcu varken 22 yılda bu stok 500 milyar dolara geldi ve alınan bu dış borçlar imalat sanayi, teknoloji ve eğitime yatırılmadı. Ne yapıldı? Köprüler, tüneller, otoyollar ve hastanelere gitti. Türkiye’nin bunlara da ihtiyacı vardı diyebilirsiniz, bir yatırımın ihtiyaç olup olmadığını gösteren şey yatırımın dönüşündeki karlılıktır. Yani senede bir köprüden bin araç geçecek hesabı yapıp bin 1 araç geçiriyorsanız bu yatırım doğrudur ancak 300 araç geçiyorsa bu yatırım yanlıştır. 2002’den önceki yıllarda Türkiye’nin döviz ihtiyacı 15-17 milyar dolar arasındayken bu yıl bulmamız gereken net döviz miktarı 315 milyar dolardır. 3 sene önce Türkiye’nin böylesine bir döviz ihtiyacı varken cumhurbaşkanı ‘ben ekonomistim, bu faizler indirilecek’ dedi ve ona göre bir kadro kurdu. Faizler inmeye başladı, dolar aynı hızda yükselmeye başladı. Türk ekonomisi yüzde 70 oranında ithalata bağlı olduğundan döviz kuru yükseldikçe Türkiye’de enflasyon artmaya başladı. Nedir bu? Maaliyet enflasyonu. Girdiler yükseldikçe ithal malların fiyatı yükseldi, enflasyon yükselmeye başladı. Cumhurbaşkanının ısrarıyla döviz ve enflasyon yükseldi. Teoride belirtildiği gibi bir fiyat enflasyonu, yani maliyetlerdeki anomaliden ötürü şirketlerin bunu fırsat bilerek kar oranlarını yükseltmesi, yani fiyat enflasyonu oluştu” dedi.

“Servet sahipleri vergi ödüyor mu?”

Türkiye’deki servet sahipleri vergi ödüyor mu sorusuna soran Soral, “Bu noktada Mehmet Şimşek geldi ve ‘ekonomiyi kurtaracağım, enflasyonun sebebi taleptir’ herkes şaşırdı. Bizler şaşırdık, talep enflasyonu olabilmesi için emekli, memur, asgari ücretlinin aşırı tüketiyor olması lazım. Dedi ki ‘ben maaşları baskılıyorum’, emekliler 12 bin 500 lira maaş alıyor. Asgari ücret dışındaki ücretler de asgari ücrete yaklaştı. Türkiye’de büyük bir alım gücü baskılaması oluşturuldu, insanlar geçinememeye başladı. Dedik ki ‘bu yanlış bir politikadır çünkü enflasyonun sebebi maliyet enflasyonudur’. Talep ise yüzde 10’luk kısmın talebidir. Bakıyorsunuz dar gelirli, orta gelirli, sabit ücretlilerin alım gücü düşürüldüğü halde sanayinin kullandığı ürünlerin ithalatı düşmüş, tüketim mallarının ithalatı artmış. Konut alım satımı yüzde 21 yükselmiş. Bu talebi oluşturanlar dar gelirliler mi? Türkiye’de tanımlı işsizleri de eklediğimizde işsizlik yüzde 28’e varmışken işsizler mi? Kim bu ithalatı arttıranlar? Tabi ki yüzde 10’luk servet sahipleri. Türkiye’de servet sahipleri vergi ödüyor mu? Kurumlar vergi ödüyor mu? Kur Korumalı Mevduata 1 trilyon 235 milyar TL gelir aktardı. KKM’den faydalananlar ki yüzde 90’ı servet sahibidir, biz bunlara para saydık ama yüzde 0 vergi almadık. 2023’te kurumlar ve gelir vergisi istisnası, muafiyeti ve indirimi uygulaması ile 1 trilyon 100 milyar vergi kaybına uğradık” diye konuştu.

“Saray, zenginden vergi almayı reddetti”

Mehmet Şimşek’in vergi reformu içerisinde bulunan ve zenginlerden vergi almayı içeren maddelerin saraydan veto yediğini ifade eden Soral şöyle konuştu:
“Türkiye 5’li çeteden, kaçakçıdan vergi toplamadığı müddetçe bu serbest sahibi yüzde 10’luk kesimin tüketimini durduramaz. Mehmet Şimşek dar gelirliye ara zammı yapmadı, köprülere yüzde 210 zam geldi ve ithal malları artışı yüzde 19, kim tüketiyor? Enflasyonun sebebi kim? İşte bu vergilendirmediğiniz gruplar. Mehmet Şimşek ve Saray, vergi reformu paketi GİB hazırlandı, saraya gönderildi ve saray bu reformu veto etti. Böyle olunca mevcut sistemde ne yapılıyor? İnanılmaz bir döviz bulma zorluğu var. Esas enflasyonu yaratan Türkiye’nin en üst yüzde 10 tabakasına vergi getirilemiyor. Biz hala enflasyonu sizi ezerek düşüreceğiz deniyor. Şurası çok net, Türkiye mevcut dış ticaret zararıyla mevcut teknoloji yoksulluğuyla, mevcut eğitimindeki rezalet haliyle ki bir örneği PİSA’da Türkiye’nin 44’üncü sırada yer almasıdır. Türkiye’nin bu mevcut halinde tarımdaki, sanayideki, plansızlığıyla bir yere gitmesi mümkün değildir. Mehmet Şimşek’in uyguladı sistemle Türkiye’deki 60 milyon dar gelirlinin çok zor günler geçireceği aşikardır. Doğalgaza yapılan zam, köprülere yapılan zam bunları açıkça göstermektedir”
 

Muhabir: Batuhan KAYA