Türkiye’de gençlerin yüzde 50’sinin uyuşturucu bağımlılığı riski altında olduğu tahmin ediliyor. Ülke genelinde uyuşturucu bağımlısı sayısının ise yaklaşık 2 milyon olduğu belirtiliyor. Ancak bu sayı yalnızca bireyleri kapsamakla kalmıyor, bağımlı olan her bireyin ailesi de bu durumdan derin bir şekilde etkileniyor. Necla Sivaşan, Bağımlılık ile Savaşan Aileler Derneği (BASADER) kurucu başkanı olarak, her bağımlı bireyin yanında, ortalama 4 kişilik bir ailenin de bu sorunun içinde boğulduğunu vurguluyor. Bu da ülkemizde bağımlılıkla mücadele eden ve bu sorunun etkilerini yaşayan yaklaşık 35 milyon insanın olduğunu gösteriyor.
Bağımlılık aileleri perişan ediyor
Sivaşan, “Bir evde bağımlı varsa, o evde yaşayan herkes bu sorunun bir parçası oluyor. Bağımlı birey, tüm aileyi kendi sorunlarının merkezine çekiyor ve bu da ailelerin huzurunu tamamen yok ediyor,” diyerek bağımlılığın sadece bireysel bir sorun olmadığını, toplumsal bir kriz haline geldiğini ifade ediyor. Bağımlıların aileleri de bu süreçte büyük bir bunalım yaşıyor; evlerde adeta her gün yeni bir “deprem” yaşandığını söylüyor.
Bağımlılık ve suça bulaşma kısır döngüsü
Uyuşturucu bağımlılarının genellikle maddi yetersizlik nedeniyle suça yöneldiklerini belirten Sivaşan, bu durumun bağımlıları cezaevine sürüklediğini vurguluyor. Ancak cezaevleri, bağımlılar için bir çözüm olmaktan uzak. “Bağımlı bireyler, cezaevinde daha da suça bulaşıyor ve çıktıklarında topluma yeniden uyum sağlamakta zorlanıyorlar,” diyen Sivaşan, bağımlıların cezaevleri yerine rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilmesi gerektiğini savunuyor.
Ailelerin çaresiz mücadelesi
Sivaşan, Türkiye’nin dört bir yanında uyuşturucu bağımlılığına karşı eylemler düzenleyen ailelerin çaresizliğini dile getiriyor. “Kefenlerimizi giydik, evlatlarımızı uyuşturucuya kurban vermeyeceğiz,” diyen aileler, bağımlılık sorunu karşısında seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu mücadelede sadece ailelerin değil, toplumun tüm kesimlerinin sorumluluk alması gerektiğini belirten Sivaşan, “Uyuşturucu terörüne karşı dur demeliyiz,” diyerek çağrıda bulunuyor.
Uyuşturucu bağımlılığı, Türkiye’deki milyonlarca insanı derinden etkileyen bir sorun haline gelmiş durumda. Gençlerin yarısı bağımlılık riski altındayken, aileler çocuklarını ya cezaevlerinde ya da mezarlarda görmek zorunda kalıyor. Necla Sivaşan ve Bağımlılık ile Savaşan Aileler Derneği, toplumun bu soruna karşı acil adımlar atması gerektiğini vurguluyor.
İsmini vermek istemeyen, oğlu cezaevinde olduğu için torunlarına bakmak amacıyla ev işlerine giderek geçimini sağlayan bir anne, İz Gazete’ye yaşadıklarını anlattı. İçindeki acıyı ve çaresizliği şöyle dile getirdi:
Bir annenin feryadı
“Uyuşturucu bağımlısı evladı olan anneler benim yaşadıklarımın aynısını yaşamışlardır. Bazen düşünüyorum, aslında kırk senedir düşünüyorum. Çok çalıştım, yıllardır on dört yaşından beri çalışıyorum. Çocuk yaşında gelin gittim. O günden bugüne, eşim uyuşturucu içiyor. Üç tane oğlum, bir gelinim ve bir eşim var; hepsi sentetik içicilik yapıyor, bonzai, kristal, hayalet kullanıyorlar.
Yaşarken her şeyi gördüm. Gördüm ama büyüklere sesleniyorum. Acaba duyarlar mı? Dışarıdaki savaş bizim de savaşımız. Gazze’de anneler evlatlarını kaybetti. Gençleri kaybetti. Çok büyük bir acı. Ama biliyorlar mı ki; Uyuşturucu kullananlar, ailelerini büyük bir savaşın ve yıkımın içine sürüklüyor. Diyorlar ya, uzay çağına geldik ya; hani nerede? Uzay çağında, biz uzay çağında kristalı gördük, bonzaiyi gördük. Esrarı zaten baştan gördük. Bunları bizim çocuklarımız içiyor. Kızlarımız içiyor, eşlerimiz içiyor. Çok büyük bir acı. Yani her gün, her gün, her gün. Nasıl diyeyim, ben peynir ekmek yesem bıkarsın. Yemeğin en güzelini verseler yine bıkarsın. Ama bundan çocuklarımız bıkmıyorlar.
Savaş oluyor, deprem oluyor orada her yerde. Ama bazen penceremden bakıyorum, dışarıda deprem yok. Ama benim evim her gün yıkılıyor. Eve gelirken hep düşünüyorum, acaba nasıl gireceğim o eve? İki tane çocuğum için çok sokakta yattım, çok parklarda bekledim, onların uyumasını bekledim. Çok camlarım, evlerim, kapılarım kırıldı. Eşyalarım satıldı. Keşke ben bu acıyı yaşamasaydım. Ama çocuklarım da yaşıyor bu acıyı, gözüme bakıyorlar. İçtikleri zaman, baktıkları zaman acı acı bakıyorlar. Acı acı baktıkları zaman, “Sen olmayınca biz ne olacağız?” diyorlar.
Çocuklarımın işi olmadı, aşı olmadı, eşi olmadı. Siz gidin, bu içenleri her yerde tutun. Alın götürün, kimlik bile taşıyamayanları, TC’sini bilemeyenleri. Götürün, dosya doldurun. Sonra denetim verin, imza verin, park temizletin. Hastanelerin önünü temizletin, yolları temizletin. Ama bulun sebebini. Neden bağımlı hale geldiler? Sebep , biz miyiz? Sebep annesi miydi, babası mıydı? Çocuklar yoksa kendileri miydi?
Bunu satanları, bunu çıkaranları da bulun, Neden benim çocuğuma bir tokat vuramıyor mu bu polis? Bir kere vursun da, vurduğunda, “Abi, işte burada, nereden aldın?” dediğinde, “Abi buradan aldım,” diyemiyor mu? Polis çok mu korkuyor benim oğlumdan? İki tane oğlum içiyor; pırlanta gibi gelinim yuvamıza geliyor, iki tane çocuk dünyaya getiriyor. İyi bir aile kızı, iyi bir çocuk, ikisi birlikte oturuyorlar, uyuşturucu içiyorlar. On altı senedir beraber içiyorlar, oğlumun artık evi de kalmadı, işi de kalmadı, çocuğu da kalmadı, eşi de kalmadı. Cezaevinde yatıyor. Ama cezaevi zaten bizim ilk adresimiz; biz hep cezaevinde gözümüzü açıyoruz.
Acaba diyorlar mı ki? Bunun başını bir bulalım. Bu satanların evlerinin içinde kapılarında kamera var; çelik kapıların içinde, en kıymetli villalardan oturuyorlar. Kendileri niye içmiyor bunu satanlar? Onların çocukları niye içmiyor? Onların gençleri niye içmiyor? Niye bizim evlere, temizliğe gidip, merdivene gidip, eskicinin yaptığımız çocuklarımız içiyor. Onlar satıştan elde ettikleri paralarla büyük evlerden oturuyorlar, parmaklarında yüzükler takıyorlar, altınlar takıyorlar, şahşahlı düğünler yapıyorlar? Oğulları içmiyor, kızları gelinleri içmiyor. Kendileri içmiyor da niye bizim çocuklarımız içiyor? Ne zaman göreceksiniz? Buradaki savaş ne zaman bitecek? Bu memlekette ne zaman uyuşturucu bitecek?
Benim çocuklarım bu zehirden nasıl kurtulacak? Bu savaşa ne zaman dur diyeceksiniz. Ağlamaktan gözyaşlarım tükendi. Çünkü iki tane torunum var; onu da size vereceğim, zor büyüttüm, büyütemiyorum bile. Okula bile gönderemiyorum. İnancımı kaybettim. Yine de onları Allah’a havale edeceğim. Eğer ki evladınız varsa, torununuz varsa, bana bu illet gelmez, bana bir şey olmaz demeyin. Bir gün sizin de başınıza gelebilir. Uyuşturucu kapınızı çaldı mı, eve bir girdi mi, ailenizi dağıtır, gözünüzün önünde her şeyi yok eder”