Ege'nin incisi, tarih boyunca uygarlıkların gözdesi olmuş İzmir'in adı, binlerce yıllık geçmişiyle gizemli ve büyüleyici bir hikâyeye sahip. Gerek antik metinlerde gerekse söylencelerde geçen bu adın kökeni, bir Amazon kraliçesine kadar uzanıyor.

Bucalılardan Başkan Duman'a tam not: Yemek sorunu çözüldü, verim arttı, sokaklar değişti Bucalılardan Başkan Duman'a tam not: Yemek sorunu çözüldü, verim arttı, sokaklar değişti

Ege’nin kalbinde yer alan, tarihi zenginliğiyle medeniyetlere ev sahipliği yapmış İzmir’in adı, söylencelere göre antik dönemlerin efsanevi kadın savaşçı topluluğu Amazonlar’a uzanıyor. İzmir'in isminin kökeni, bu savaşçı kadınlardan biri olan Smyrna adlı Amazon kraliçesine dayanıyor. Antik kaynaklarda Smyrna, Samorna ve Smurna gibi farklı formlarda da yer alırken, bu ad yüzyıllar boyunca kullanıldı ve 20. yüzyılın başlarına kadar kentin en bilinen ismi olarak varlığını sürdürdü.

8.500 yıllık bir yerleşim alanı

Uzun yıllar boyunca İzmir’in en eski yerleşim yeri olarak Bayraklı’daki Tepekule Höyüğü kabul edilmekteydi. Bu bölgedeki kazılarda MÖ 3000’li yıllara tarihlenen kalıntılar, bölgenin Neolitik çağdan itibaren önemli bir yaşam alanı olduğunu ortaya koydu. Ancak, 2006 yılında Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından Bornova’daki Yeşilova Höyüğü'nde yürütülen kazılar, İzmir tarihini çok daha geriye çekti. Elde edilen bulgular, bölgedeki ilk yerleşimin MÖ 8500 yılına kadar uzandığını göstererek, İzmir’i Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri hâline getirdi.

İskender’in rüyasıyla yeniden kurulan şehir

İzmir’in antik çağlardaki ikinci kuruluşu, Büyük İskender ile gerçekleşti. Efsaneye göre, İskender, Pagos Dağı’nın (bugünkü Kadifekale) eteklerinde dinlenirken rüyasında iki su perisi görür. Periler, kenti bu bölgede yeniden kurmasını öğütler. Bu rüya doğrultusunda İzmir, Kadifekale çevresinde yeniden şekillenir ve uzun yıllar boyunca burası kentin merkezini oluşturur.

İzmir’de Türk egemenliği

İzmir, Roma döneminde de önemli bir konuma sahipti. Roma İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Aristonikos isyanına katılmadığı için “özgür kent” ilan edildi. Ardından Bizans döneminde, İzmir dini açıdan önemli bir merkez hâline geldi. Bizans İmparatoru Leon, İzmir’i İstanbul dışındaki kentlerin başkenti ilan etti. Bu dönemde kent, “kendi kendini yöneten şehir” unvanı kazanarak özerk bir yönetim yapısına kavuştu. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’da başlayan Türk hakimiyeti, İzmir’de 1081 yılında Çaka Bey ile başladı. Türk denizciliğinin öncüsü kabul edilen Çaka Bey, İzmir’i fethederek burada bir beylik kurdu. Bu dönem, İzmir’in Türklerle tanıştığı ilk yıllar oldu.

Ardından 1308’de kurulan Aydınoğulları Beyliği, bölgedeki Türk varlığını pekiştirdi. 1317’de İzmir’i ele geçiren Aydınoğlu Mehmet Bey, yönetimi oğlu Umur Bey'e bıraktı. Umur Bey döneminde İzmir, özellikle Kadifekale eteklerinde yoğun bir Türkleşme süreci yaşadı.

“Gâvur İzmir” tanımı

Umur Bey’in Ege Denizi’nde kazandığı başarılar, Batılı devletleri rahatsız etti. 1345 yılında Papalık öncülüğünde Venedik ve Ceneviz’in desteğiyle oluşturulan bir Haçlı donanması, sahil kesimindeki Liman Kale’yi ele geçirdi. Bu olay sonrası, Kadifekale çevresinde tutunan Türkler, iç kesimlerde “Türk-Müslüman İzmir”i oluştururken; Haçlıların kontrolündeki sahil kesimi ise “Hristiyan-Gâvur İzmir” olarak anılmaya başlandı. Bu ayrım, uzun yıllar boyunca halk arasında da yaşatıldı.

Bugün “İzmir” olarak kullandığımız isim, aslında Smyrna kelimesinin halk arasında zamanla değişen telaffuzundan türemiştir. Yüzyıllar boyunca geçirdiği dönüşüm, farklı kültürlerle harmanlanmış yapısı ve köklü geçmişiyle İzmir, sadece bir kent değil; medeniyetlerin buluştuğu bir tarih hazinesi olmayı sürdürüyor.

Muhabir: CEM TİBET DEMİREZER